Alevi Haber Ajansi

‘Bir fetih ideolojisi geliştiren Diyanet kurumu ile karşı karşıyayız’-VİDEO

PİRHA-3 milyar dolara yaklaşan bir bütçesiyle devasa bir kurum haline getirilen Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye’de artık güvenilmez ikinci kurum haline geldi. “Bütçesi büyük, varlığı tartışmalı kurum: Diyanet” başlıklı dosyamızın ilk konuğu Avukat/Yazar Ali Yıldırım. “Bir fetih ideolojisi geliştiren Diyanet kurumu ile karşı karşıyayız” diyen Yıldırım, “Diyanet Küba’ya bile cami yaptırıyor. AKP iktidarından 25 binden fazla cami açıldı. Diyanete, imam hatiplere, zorunlu din derslerine hayır denilmeden laiklik savunucusu olunamaz” dedi. Yıldırım ekledi: Laiklik konusunda Aleviler dışında hiçbir çevrenin samimiyetle işi sahiplendiğini düşünmüyorum. Bütün siyasi partiler, kurumlar laiklik konusunda yaya kalmışlardır!

Pir Haber Haber Ajansı (PİRHA) olarak yeni bir haber dizisi başlatarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nı masaya yatırıyoruz.
Türkiye’de halkın en güvenmediği ikinci kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı her geçen yıl artan bütçesi, genişleyen yetkileri, yaptığı açıklamalar, verdiği fetvalarla toplumsal yaşamın her alanında gittikçe daha çok söz sahibi oldu. Din işlerinden sorumlu, devlete bağlı bir kurum olarak kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), kurulduğu 1924 yılından bu yana devlet içindeki varlığı, işlevleri, iktidar politikalarının hayata geçirilmesindeki etkin rolü, her geçen yıl artan bütçesi ve değişen siyasal konumu itibariyle her daim bir tartışma konusu oldu. Son yıllarda eğitim-öğretimde de etkin rol verilen Diyanet, Milli eğitim Bakanlığı ile çeşitli protokoller imzalayarak laiklik karşıtı eğitimin kalıcılaşması için çabalıyor.

Diyanet’in tarihsel ve güncel görevini, toplumdaki yerini, laiklik karşıtlığını, kadınlara bakışını, Alevi toplumu üzerindeki etkisini Avukat/Yazar Ali Yılırım‘la konuştuk.

“‘DİN DEVLETSİZ YAPAMIYOR’ DİYE BİR YAKLAŞIM VAR

PİRHA: Diyanet’in kuruluş amacı nedir?

ALİ YILDIRIM: Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye’de dini meseleler ve iktidar meselesinde en başat kurumlarından birisi. Devletin ilişkisini düzenleyen bir kurum ve İslamiyet’in kendi yapısında devlet ve din kuruluşundan bu yana iç içe geçmiş durumda. Hz. Muhammed peygamberliğini ilan ettiği günden bu yana hem devlet başkanlığını hem dinin başkanı olmuştur. Yani devlet ve din birbirine yapışık biçimde ayrılmaz bir şekilde var olmuştur. İslamiyet’te devlet ve din birbirinden hiç ayrı olmamıştır. Bizim coğrafyamızda dinin devlete yapışık olması yalnızca İslam’la ilgili değil. Bizans döneminde de Hristiyanlık resmi din olmuştur. Yani iktidarlar bir din gerekliyse bu bizim tekelimizde olmalıdır diye düşünürler. Devlet dinsiz yapamıyor, din devletsiz yapamıyor diye bir yaklaşım var. Osmanlı’da da Bizans ve İslam geleneği olduğu gibi devam etmiş. Devletin din işine bakan Şeyhülislam makamı var. En üst düzeyde makam fakat o da padişah tarafından tayin ediliyor. Yani Şeyhülislam’ın kendisi bir devlet görevlisi, bir keramet sahibi değil, bir memur. Bu gelenek, aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nde de devam etti, ediyor. Cumhuriyetin kurulması ile birlikte halifelik kaldırıldı ama Diyanet kuruldu. Din işi olacaksa bunu bizim görevlendirdiğimiz memurlar eliyle yapacağız şeklinde bir çerçeve çizmişler.

“DİYANET 1961 ANAYASASI İLE İLK KEZ ANAYASAL STATÜ KAZANDI”

-Diyanet’in süreç içerisinde misyonunda nasıl bir değişiklik oldu?

Demokrat Parti, 1950’ye geldiğimizde tam da istediği ortamı elde etmişti. Atılan adımlar onun siyasi görüşüne, ideolojisine oldukça uygundu ve siyaset dinle kuşatılmıştı. 1950’de Türkçe okunan ezan Arapçaya döndürüldü, Yüksek İslam Enstitüleri ve imam hatip okulları kurulmaya başlandı. Bu tarihlerde bu kurumlarla birlikte güçlenen dini ideoloji ve devletin dini siyasette kullanmasıyla devreye girmeye başladı, giderek de yoğunlaştı. Ardından 1961 Anayasası’nda Diyanet İşleri Başkanlığı ilk kez anayasal bir statü kazandı. Her ne kadar anayasada laiklik, hukuk devleti, özgürlük, demokrasi gibi ifadeler kullanılsa da Diyanet’in olmasını nasıl açıklayacaksın? Kanunla kurulmuş bir kurum anayasal zemine oturtuldu. Artık bundan sonra Diyanet’in karşımıza çok daha büyük bir kurum olarak çıkmasının da adımları atılmış oldu. O sıralarda Alevilik de Diyanet İşleri’nde bir masa ile temsil edilsin diye bir öneri ortaya atıldı. Bu öneri çok büyük bir tartışma kopardı. Dediler ki “Aleviler camilere gelip mum mu söndürecekler, Kızılbaşlar nasıl bizimle eşit sayılabilir” gibi tartışmalar yapıldı. Tabi o hüküm geri çekildi ve 1965’te bu devasa ilişkileri düzenleyen Diyanet Yasası çıktı.

BİR FETİH İDEOLOJİ GELİŞTİREN DİYANET KURUMU İLE KARŞI KARŞIYAYIZ

-AKP iktidara geldiğinden bu yana Diyanet’te ne gibi değişiklikler oldu?

1961 düzenlemesinden sonra taşra teşkilatı ile diğer bakanlıklar, kamu kurumları gibi devasa bir kurum haline dönüştü. Her ilde bir müftülük var, ardından bu ilçelere de yayıldı. Bu müftülerin her köyde bir de imamları var. Böyle olduğu zaman bütün ülkeyi dal budak saran, kılcal damarlarına kadar Diyanet’in önderliğinde ideolojik hattında yayılan bir örgütlenme ortaya çıktı.

1982 Anayasasında Diyanet’in merkezi konumu daha da güçlendirildi. 136. maddesinde darbeci generaller ‘laiklik çerçevesinde İslami işleri yapar’ diye bir hüküm ortaya çıkardı. Karşımıza bir uygulama daha çıkmış oldu. Bu da Alevi köylerine zorla cami yaptırılması. Dersim’den başlayarak İç Anadolu bölgesine, Trakya’ya kadar devlet Alevi köylerine camileri zorla yaptırmaya başladı. 1980’ne kadar cami görmeyen Aleviler bundan sonra zoraki camilerle zoraki imamlarla, zoraki Diyanet görevlileri ile karşılaştılar. Birçok yerde de cemaati olmayan camiler olarak buralarda varlık gösterdiler. Bununla da kalmayıp zorunlu din dersiyle Alevi çocuklarına ideolojik bir bombardıman uygulandı. 12 Eylülcüler, AKP’yi saymazsak en çok imam hatip okulu açan, cami yaptıran iktidar oldu. Atatürkçü, laik diyerek ortaya çıkan darbeciler tam tersine geri planda kendilerine verilen görevi yaptılar, yani sosyal yaşamı dinselleştirerek halkın aklını çalma projesini hayata geçirdiler. Bu siyasal İslamcılar açısından bulunmaz bir nimet oluşturdu ve bütün bu kurumları, imam hatipleri daha da güçlendirerek Diyanet’i daha da devasa bir güç haline getirdiler. Diyanet, sadece siyasal İslamı meşrulaştırmak için değil var olan eşitliksiz ortamını da meşrulaştırarak, yoksulluğu bir kader olarak halkın tüm bu siyasi süreçleri kabullenmesini sağlayan ideolojik bir aygıt olarak çalışmaya başladı. 3 milyar dolara yaklaşan bir bütçesi var Diyanet’in. Devletin en ücra köşede dahi siyasi görüşlerini 5 vakit ile yeniden üreten görevlileri var. Türkiye’de bir sivil İslam, sivil müslümanlık söz konusu değil. Bir devlet müslümanlığı var. Bugün 125 bine ulaşmış cami var.

“AKP İKTİDARINDA 25 BİNDEN FAZLA CAMİ AÇILMIŞ!”

AKP döneminde cami demek Diyanet demek. AKP iktidarı boyunca 25 binden fazla cami açılmış. En stratejik alanlarda yapıyorlar üstelik bu camileri. Bir ideolojik fetih gerçekleştirmek için bu kadar çok ve en ücra yerlere bile yapıyorlar. Camiye insanlar gelmiş gelmemiş umurlarında değil. Askerlerden boşaltmış oldukları vesayet alanını dinle kurmak amacıyla böyle bir pratik sergiliyorlar. Bu anlamda Diyanet İşleri Başkanının Ayasofya’yı müze olmaktan çıkarıp elinde kılıçla bir fetih gerçekleştirme resmi çok ilgi çekicidir. Diyanet, yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın birçok yerine din ihraç eden bir kurum haline gelmiştir.

“DİYANET KÜBA’YA CAMİ YAPIYOR”

Küba’ya cami yapıyor örneğin. Türkiye sınırları dışında dünyanın her yerine cami yaptırıp, buralarda çalışanların maaşlarını ödeyerek bir fetih ideoloji geliştiren Diyanet kurumu ile karşı karşıyayız. Devlet, insanların akıllarını imanla değiştirerek var olan sömürü, baskı, esşitsizlik düzenini bir yazgı, Tanrı’nın buyruğu gibi meşrulaştırmaya çalışıyor ve kendi siyasi iktidarını da buradan yürütmeye çalışıyor.

“DİYANET’E, İMAM HATİPLERE, ZORUNLU DİN DERSLERİNE HAYIR DEMEDEN LAİKLİK SAVUNUCUSU OLUNAMAZ

-Diyanet ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın iç içe geçmiş faaliyetlerini nasıl okumak gerekir?

Sosyal hayatı, eğitimi dinselleştirmek, zorunlu din dersleri arkasından peygamberin hayatı gibi konuların işlendiği 4 tane ders daha var. ÇEDES gibi projelerle hayatın her alanına dinle nüfuz etmeye çalışan bir siyasi iktidar politikası var. Devlet dini kullanmayı en alt seviyeden, kreşlerden başlayarak bütün alanı dinselleştirerek bunu bir yatırıma dönüştürme amacıyla yapılmış hamleler bunlar. Maalesef Türkiye’de muhalefetin laiklik söylemi ciddi bir siyasi politikaya dönüşmüyor. Diyanet’e, imam hatiplere, zorunlu din derslerine hayır demeden laiklik savunucusu olunamaz. İmam hatip projesi de çökmüş durumda. Çünkü çocuklar buralara gitmek istemiyorlar, başarılı da olamıyorlar bu okullarda. İnternet devrimi ile birlikte dinin kendini savunacak mecali kalmadı. Bilgi ortaya çıkınca işleri çok zorlaştı. Bugün oldukça sorgulayan, dinden ayrılan çok sayıda İslami aydınlara da tanık oluyoruz ve bu gidişle siyasi iktidarlar istediklerini elde edemeyecekler.

“LAİKLİK KONUSUNDA ALEVİLER DIŞINDA SAMİMİYETLE İŞİ SAHİPLENEN OLMADI”

-Laik, demokratik ülkelerde devlet destekli dini kurumlar yok, bizim ülkemizde var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tamamen Türkiye’nin çarpık laiklik anlayışıyla ilgili. Şu an laik devletten söz etmemiz mümkün değil. Dini siyasi bir ideolojik araç olarak kullanan iktidar başından bu yana var. Bu konuda yalnızca AKP değil, bir zamanlar Kemalistler de böyle düşünüyordu. Biz dinle gericiliği, tarikatları kontrol altına alabiliriz diye düşünüyorlardı, bu gerekçeyle Diyanet’i savunuyorlardı, medet umuyorlardı. Ancak tam tersi oldu, Diyanet bütün devleti kontrol altında tutan, bilerek isteyerek yaratılmış bir mekanizmaya dönüştü. Bu anlamda Türkiye’de egemen sınıfların dine ihtiyacı var, halkın aklını başka türlü esir alamazlar. Ancak hayatın gerçekliği bu kuruma istediğini vermiyor. Hayat her zaman yolunu buluyor. Laiklik konusunda Aleviler dışında hiçbir çevrenin samimiyetle işi sahiplendiğini düşünmüyorum. Bütün siyasi partiler, kurumlar laiklik konusunda yaya kalmışlardır. Devletler dine karşı savaşarak kendilerini var etmişlerdir. Burjuvazi burada dinsiz yapamaz. Burada yapılması gereken dini, burjuvazinin elinden almak. Dini sosyal hayattan arındırmak gerekiyor.

-Diyanet’in kadına bakış açısını değerlendirir misiniz?

Diyanet sonuçta bir İslami kurum. Diyanet’in görevi de İslam’ın söylemlerini savunmak. İslam, Kuran’ı referans alır, dolayısıyla Diyanet’in kadına bakışı da burayla paralellik gösterir. İslam’da kadının erkeklerle eşit görülmemesi temel bir olgudur. Tanrının kelamı nasıl değiştirilebilir? Hayatın gerçekliği karşısında bin 500 yıl öncenin düşünceleri, dogmaları bir çözüm üretemiyor. Birçok alanda itiraza neden oluyor. Kendisini bu anlamda var etmesi çok kolay gözükmüyor. Devlet, Türkiye’de dinin arkasından çekilse din, bahçemizdeki korkuluk gibi kendisini hayatta tutamayacak. Devletsiz din bahçemizdeki korkuluk kadar bir fonksiyon gösterebilir, o nedenle de Diyanet’i özel olarak yaşatmaya çalışıyorlar.

Buse Nehir DEMİR-Cebrail ARSLAN/ANKARA

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak