PİRHA – İHD İstanbul Şubesi, 6 Şubat, Maraş merkezli depremlerde yaşanan sorunlara dair hazırladığı raporunda, depremin göz göre göre felakete dönüştürüldüğüne dikkat çekti. İHD Şube Sekreteri Oya Ersoy, yaşanan sorunların çözümüne dair acil taleplerini açıkladı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 6 Şubat’ta Maraş merkezli depremlerin ardından devam eden sorunlar ve alınması gereken önlemlere ilişkin hazırladığı raporu kamuoyuna duyurdu. Basın metnini İHD Şube Sekreteri Oya Ersoy okudu.
“14 MİLYON 13 BİN 196 KİŞİ DEPREMDEN ETKİLENDİ”
Maraş Elbistan merkezli 7,6 büyüklüğünde yaşanan depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen sorunların hala devam ettiğini belirten Ersoy, Maraş, Gaziantep, Urfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elâzığ’da yüz binlerce insanın enkaz altında kaldığını belirtti. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 14 milyon 13 bin 196 kişinin depremden etkilendiği bilgisini paylaşan Ersoy, “Resmi açıklamalara göre 50.500 kişi hayatını kaybetti. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği bakanı Murat Kurum, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı adayı olarak seçim çalışması sırasında yaptığı bir açıklamada ‘İşte 6 Şubat geliyor. 130 bin canımız gitmiş” dedi.
Ersoy, bir yıl geçmesine rağmen hala kayıp çocuklar, yakınlarını bulamayan, cenazesini arayan insanlar var” diye belirtti.
“DEPREM GÖZ GÖRE GÖRE FELAKETE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ!”
Kuzey Anadolu, Doğu Anadolu ve Batı Anadolu diri fay hatları sebebiyle ülkenin büyük bölümünün deprem riski taşıdığını dile getiren Ersoy, hem yerel hem de merkezi düzeyde bugüne kadar deprem konusunda gerekli hazırlıkların yapılmadığının altını çizdi.
Ersoy, şunları ifade etti:
“Şehirleri deprem dirençli hale getirmek yerine 21 yılda 7 kez çıkarılan imar aflarıyla depremin yıkıcı etkisi daha da artırıldı. En son 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce çıkarılan imar affıyla afet riski altındaki alanlarda olup olmadıklarına, kıyı alanları, tarım arazileri, orman alanları, içme suyu havzaları ve tarihî, doğal, arkeolojik sit alanları üzerine inşa edilip edilmediklerine bakılmaksızın Türkiye çapında 3 milyon 119 bin 947 kaçak ve imara aykırı yapı için yapı kayıt belgesi verildi. Yapı güvenliği olmayan, planlama, mimarlık ve mühendislik süreçlerinden geçmemiş̧, teknik olarak sağlık ve güvenlik koşulları belirsiz toplam 7 milyon 393 bin 413 bağımsız bölüme belge düzenlenerek yasallık kazandırıldı. Bu belgeler karşılığında 26 milyar 151 milyon 389 bin 263 TL yapı kayıt belge bedeli toplandı.”
ÇOCUKLAR DEVLET ELİYLE TARİKATLARA VERİLDİ
Depremin dördüncü gününde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın , refakatiz çocuklarla ilgili yaptığı açıklamaya işaret eden Ersoy, Yanık’ın açıklamasında, “Çocukların ailesi veya bakanlık dışında herhangi bir üçüncü şahsa tesliminin yapılmasının söz konusu olamayacağını anne babalarını kaybeden çocukların bakım ve gözetiminin bakanlık tarafından sağlanacağını açıkladı” diye aktardığını söyledi.
Ersoy sözlerine şöyle devam etti:
“Yapılan açıklamanın ardından bir takım tarikat ve cemaatlerin yurtlarında depremzede çocukların olduğu ortaya çıkınca bakanlık yeniden açıklama yaparak refakatçilerinin rızası olduğunu söyledi. Refakatçilerinin rızasının olması çocukların birtakım tarikat ve vakıflara teslim edilmesinin gerekçesi değildir. Çocukların sağlığı ve güvenliğinden sorumlu olması gereken devlet ve devletin kurumlarıdır. Devlet çocuk koruma yükümlülüğünü hiçbir kuruma devredemez. Devlet, Türkiye vatandaşı olsun ya da olmasın, hiçbir ayrımcılık yapmadan tüm çocukları korumakla yükümlüdür.”
“DİYANETİN EVLENME FETVASI”
Deprem sürecinde çocuklara dair yapılan açıklamalara dikkat çeken Ersoy, “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının enkazdan çıkarılan ve ailesini kaybeden çocukların koruyucu aile olabilmek ve evlat edinmek için e-devlet üzerinden kurulan sisteme başvuru yapılabileceğini duyurduktan sonra 17 Şubatta Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek İstişare Kurulu evlat edinmeye ilişkin soruya internet sitesinde verdiği cevapta “Öz evlat gibi davranmasının” doğru olmadığını ve “Evlat edinenle evlatlık arasında evlenme engeli olmadığını’ açıkladı. Türk Medeni Kanunu’nun 129. maddesi uyarınca evlat edinen ile evlatlık ve onun çocukları arasında evlenme yasaktır’ ibaresi oldukça açık olmakla birlikte Diyanet’in bu açıklaması Anayasa’ya, Medeni Kanun’a, Ceza Kanunu’na ve Çocuk Koruma Kanunu’na aykırıdır. Diyanet’in bu açıklamasının ardından da ‘çocukları korumakla sorumlu’ olan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı çocuk istismarını olağanlaştıran bu açıklama ile ilgili Diyanet hakkında soruşturma açılmasına ilişkin bir adım atmadı” şeklinde konuştu.
“DEVLET İHTİYAÇLARI KARŞILAMADI”
Deprem illerinde sağ kurtulan insanların acılarıyla baş başa bırakıldığını vurgulayan Ersoy, ilk günlerden itibaren barınma, beslenme, temizlik ve sağlık hizmetleri demokratik kitle örgütleri, sağlık meslek örgütleri ve yurttaşların kendi dayanışma seferberliğiyle sağlanmaya çalışıldığını söyledi. Ersoy, İktidarın arama-kurtarma çalışmalarında olduğu gibi her şeyi kendine bağlama ısrarının deprem bölgesine gıda yardımlarının ulaştırılmasında da sorun yarattığını ve gecikmelere neden olduğunu vurguladı.
“KAYYUMLAR ELİYLE YARDIMLARA EL KONULDU”
Halkın gönderdiği yardımların kayyumlar eliyle el konulduğunu ifade eden Ersoy, “Demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerin gönderdiği yardım tırları şehirlere alınmak istenmedi, tek bir koordinasyon merkezinden dağıtılması dayatıldı, gönderilen yardımlara iktidar partisinin örgütlerine ait logolar yapıştırılmaya çalışıldı. Halkların Demokratik Partisi (HDP)’ne ait Pazarcık Afet Kriz Koordinasyon Merkezi’ne kayyum atanarak, koordinasyon merkezine iletilen yardımlara el konuldu. Halkın dayanışması kayyumlar ile engellenmeye çalışıldı” dedi.
“KIZILAY YARDIM DEĞİL KAZANÇ SAĞLAMAYI ÖNCELEDİ”
Depremin ardından afet bölgelerine yardım götürmekle yetkili olan Kızılay’ın şirket gibi çalıştığını belirten Ersoy, böyle büyük bir depremde bile “yardım”ı değil “kazanç sağlamayı” öncelediğinin altını çizdi.
Ersoy, “Halk çadır ararken Kızılay’ın çadır ve konserve sattığı ortaya çıktı. Çadırlar en erken üçüncü günden itibaren dağıtılmaya, çadır kentler ise dördüncü gün kurulmaya başlandı. Çadır kentler oluşturulurken zemin özellikleri dikkate alınmadı, zemin düzenlemeleri yapılmadan, ısı yalıtımı ve su basmasının önlenmesi için altına palet bile yerleştirilmeden doğrudan toprak üzerine kurulan çadırlarda yaşamak zorunda kalan insanlar depremden sonra bir de sel felaketine maruz kaldı” diye aktardı.
“KADIN VE ÇOCUKLAR İÇİN GÜVENLİ ALAN OLUŞTURULMADI”
Depremin ardından geçici yerleşim alanlarında kadınların, çocukların ve LGBTİ+’ların güvenliğini sağlayacak alanların oluşturulmadığını ifade eden Ersoy, “Deprem sonrası güvenli alanlar oluşturulmadığı gibi toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun şekilde düzenlenmedi. Hem yardımlara erişim hem de şiddet açısından kadınlar için özel önlemler alınmadı. Deprem bölgesinde kadınları şiddetten uzak tutacak önlemler alınmadığı gibi, şiddete uğrayan kadınların başvuracağı mekanizmalar etkili hale getirilmedi. Örneğin Hatay’da Aile Mahkemesi aktif olmadığı için 6284 sayılı yasa kapsamında alınan kararlar onaylatılamadı” dedi.
“ERDOĞAN HALKI TEHDİT EDİYOR”
Deprem bölgesinde yaşayan insanların sorunları devam ettiğini kaydeden Ersoy, “Barınma sorunu devam ediyor. Eğitim, sağlık hizmetlerine erişim kısıtlı. Çocuklar yanarak can veriyor. 1 yılın sonunda bu ülkenin cumhurbaşkanı, AKP Genel Başkanı Erdoğan, Hatay’da yaptığı konuşmada; ‘Bir gerçeği sizlere şu anda söylüyorum; Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı. Hatay Mahsun kaldı’ diyerek yerel seçimler öncesi başka partilere oy vermemesi için halkı tehdit ediyor” diye belirtti.
ACİL TALEPLER
6 Şubat depremi sonrasında ortaya çıkan ve halen devam ettiğini yineleyen Ersoy, yaşanan sorunların çözümüne dair acil taleplerini sıraladı:
* Yaşam hakkını önceleyen, insan, doğa ve tüm canlıları odağına alan bir kent planı için yerel yönetimler ve başta emek meslek örgütleri olmak üzere demokratik kitle örgütleriyle birlikte kent koordinasyonları kurulmalıdır.
*Halkın güvenli konutlarda oturma ve temiz bir çevrede insanca yaşama hakkı vardır. Halkın kendi yaşam alanları ile ilgili söz ve karar hakkına sahip olduğu mekanizmalar yaratılmalıdır.
* Kamu binalarının depreme karşı güvenli oluşu tartışılmaz bir gerçek olmalı, başta hastaneler, okullar deprem sonrası işlevini yerine getirebilmelidir.
*Kentlerde altyapı, toplu ulaşım, yangından korunma gibi sistemler, deprem riski öngörüsüyle inşa edilmelidir.
*Deprem sonrası kullanılmak üzere yeterli, insanların asgari düzeyde yaşamlarını devam ettirecekleri toplanma alanları belirlenmelidir.
* Eğitim, sağlık, barınma, beslenme ve ulaşım gibi en temel hizmetlerin eşit, nitelikli güvenli ve ulaşılabilir olmaları her koşulda güvence altına alınmalıdır.
* Afet bilinci ve kültürünün gelişmesi için ilköğretimden itibaren coğrafya ve jeoloji dersleri müfredata alınmalı; afet öncesi, afet anı ve sonrası için eğitimler verilmeli, afet esnası ve sonrasında yapılacaklara dair eğitimler ilkokul seviyesinden başlatılmalıdır.
*Afet yönetiminde toplumsal cinsiyet eşitliği temel alınmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesi kamu politikası olarak kabul edilmeli ve afet yönetiminin tüm süreçleri bu politika üzerinden yapılandırılmalıdır.
*AFAD ve Kızılay yeniden yapılandırılmalı, iktidardan bağımsızlaştırılmalıdır. İllerde
AFAD danışma kurulları oluşturulmalı, ilgili demokratik kitle örgütleri ve yerel yönetimler bu kurullarda yer almalıdır.
*Sağlıklı bir çevrede yaşama ve barınma hakkı bir insan hakkıdır! Depremler katliam olmasın!
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.