PİRHA- Gazeteci Tuncay Yılmaz, yaklaşan seçim sürecinde yaşanan cumhurbaşkanlığı adaylık tartışmalarına ilişkin kaleme aldığı yazısında, “Türkiye’de siyaset kurma iddiasında olan tüm güç odakları, Alevilerin bu tarihsel gerçekliğinin ve güncel kapasitelerinin farkında olarak davranmak zorunda. Ülkedeki milyonlarca Alevi ‘biz artık yok sayılmak istenmiyoruz’ diyor ve eşit vatandaşlık hakkı talep ediyor” dedi.
Gazeteci Tuncay Yılmaz, siyasihaber9.org sitesinde, yaklaşan seçim sürecinde yaşanan cumhurbaşkanlığı adaylık tartışmalarına ilişkin yazı kaleme aldı.
Yılmaz yazısında, Türkiye’de siyaset yapmak isteyen tüm güç odaklarının Alevilerin tarihsel gerçekliğinin ve güncel kapasitelerinin farkında olarak davranmak zorunda olduğunu ve cumhurbaşkanı adayını belirlerken Alevilerden rızalık alması gerektiğini belirtti.
“ALEVİLİKTE “RIZALIK ALMAK” DİYE GÜZEL BİR ANLAYIŞ VAR”
Yılmaz’ın yazısı şöyle:
“Alevilikte “rızalık almak” diye güzel bir anlayış var. Bir arzunun yerine gelebilmesi için ondan etkilenecek olanların kabulünü almak şeklinde anlatılabilir sanırım kısaca. İnsanlığın en eski eşitlikçi toplum ütopyalarından, denemelerinden biri olan ‘Rızalık Şehri’nden mi geliyor bu kavramlaştırma bilemiyorum, ama insanın kendisiyle, parçası olduğu toplulukla ve toplumun, yaşamın tamamıyla barışık olma, razı olma durumunu çok güzel ifade ediyor. Örneğin, Alevilerin ibadet biçimi olan Cem erkânı (töreni), o Ceme katılan kadın erkek, büyük küçük her bir birey Pir’den, Dede’den, Ana’dan razı olmadan o Cem bağlanamaz. İtiraz eden tek bir kişi dahi olsa ondan “rızalık alınmadan” Ceme başlanmaz. Şikâyeti, eleştirisi baki kalsa da ancak Ceme katılan tüm canlar rızalık verirse Pir, Dede, Ana posta oturabilir.
Çocukluğumda annemin “aman kimseye söyleme” diye tembih ettiği Cemlerden hatırladığım, birebir yaşadığım bir sahnedir bu aynı zamanda. Dede Ceme başlamadan tüm canlara üç kez sorardı “Benden razı mısınız, cemi yürütmemi kabul ediyor musunuz?“ diye. Ve ancak “Razıyız” cevabını aldıktan sonra başlardı Cem erkânı. Arzu edenler internetten Alevilikteki Rızalık Şehri anlatısını bulup, oradaki muhteşem örneklemeyi okuyabilirler murad edilenle ilgili. Biz bu kadarını anlatmakla yetinelim şimdilik.
“ALEVİLER YOK!”
Egemen ideolojik çevrelere göre 10-12 milyon, Alevi örgütlerine göre ise 20-25 milyon Alevi yaşıyor Türkiye’de. Ortalamasını alsak dahi toplam nüfusun yaklaşık yüzde 20’si Alevi yani. Devlet bürokrasinin orasında burasında kaç Alevi var tartışmasına girmeden devlet, anayasa nezdinde tek bir Alevi yoktur deyip kestirmeden özetleyelim durumu. Kimileri tarafından görece ilerici sayılan 1921 Anayasası’nın da resmi paradigmaya geçildiği söylenen 1924 Anayasası’nın da, 1982 Darbe Anayasası’nın da, 2017 Erdoğan Anayasası’nın da 2. maddesi hep aynı: “Türkiye Devleti’nin Dini İslâmdır” nokta.
Tek bir ima dahi yoktur bu ülkede milyonlarca Alevinin de yaşadığına dair. Çok kurcalayan olursa da İslam güneşinin altında bir gölgelik yer işaret edilir Alevilere. Alevilerin kendilerini nerede gördüğünü ise bugün dahi sormaz resmi, egemen ideoloji. Tıpkı son tartışılan torba yasa ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde olduğu gibi. Ne hadlerine Alevilerin kendi kendilerini tanımlamaları! Âli meclisimizden ve cumhur reisimizden daha mı iyi bilecekler kendilerinin ne olduğunu? Yurt içinde ve dışında, televizyonlarda, gazetelerde ve sosyal medyada, hatta bizzat Meclis’in önünde Alevilerin “eşit yurttaşlık” talebine bir kez daha kulaklar tıkandı ve Şirin Anadolu’muzun folklorik bir ögesi olarak kaydediliverdi Aleviler Kültür Bakanlığı envanterine! “Elin Almanya’sı, Avusturya’sı, İngiltere’si, Fransa’sı” resmi olarak tanıdı da Alevilik inancını, bir türlü doğduğu, serpildiği topraklarda tanınamadı, var olmadı Aleviler.
“YOK EDİLMEK Mİ, YOK SAYILMAK MI?”
Yok edilmektense yok sayılmak yeğdir dediklerinden olsa gerek, 100 yıldır taş bastılar bağırlarına bu topraklarda Aleviler. Hoş, o taş sadece bağırlarında kalmadı, defalarca başlarına vuruldu ama yine de ehveni şer bildiler Cumhuriyeti. Zira neredeyse bin yıldır at sırtında Alevi avına çıkılmıştı bu topraklarda. Bugün pek muteber inanç önderleri diye sunulan Mevlana’dan İdris-i Bidlisi’ye, şanlı atalarımız diye isimleri köprülere, meydanlara verilen, dizilere konu olan Yavuz Sultan Selim’den, Sultan Murad’a pek çok iktidar temsilcisinin “bulundukları (var oldukları) yerde katli vaciptir” fermanlarının hedefi oldular. Hal böyle olunca da “var oldukları” yerde katledilmektense “yok sayıldıkları” yerde yaşayıp gitmek yeğ tutuldu belli ki.
“AMA BİR YERE KADAR…”
Bu hikâye uzun, detaylı. Gün oldu, devran döndü ve Aleviler gök kubbenin altında hak ettiklerini düşündükleri yeri talep etmeye başladılar. Koçgiri, Dersim, Maraş, Malatya, Çorum derken Cumhuriyet kurulduktan 90 yıl sonra, Sivas Madımak’ta devlet gözetiminde diri diri yakılmaları bardağı taşıran son damla oldu. Sivas Katliamı’ndan sonra büyük bir örgütlenme atağı başladı Aleviler içerisinde. Eksiğiyle, fazlasıyla bugüne kadar büyüterek getirdiler örgütlülüklerini. Her ne kadar devlet nezdinde halen yok sayılıyor, kültürel öge minvalinde ele alınmak isteniyor olsalar da Aleviler artık “Eşit vatandaşlık” istiyorlar. Susmuyorlar, korkmuyorlar, devletin, iktidarın Alevisi olmayı kabul etmiyorlar! “Yol bir, sürek binbir” felsefesiyle ayrı tınılarda olsalar da gerektiğinde tek ses olmayı başaran Alevi örgütlenmeleri, 25 Aralık 2023’te İstanbul’da “Laik ve demokratik bir Türkiye için buluşuyoruz” şiarıyla düzenleyecekleri “Büyük Alevi Kurultayı”yla bir kez daha kendilerini yok sayanlara karşı “Vardık, varız, var olacağız” diyecekler.
“ALEVİ CUMHURBAŞKANI OLUR MU?”
Türkiye’de siyaset kurma iddiasında olan tüm güç odakları Alevilerin bu tarihsel gerçekliğinin ve güncel kapasitelerinin farkında olarak davranmak zorunda. Ülkedeki milyonlarca Alevi “biz artık yok sayılmak istenmiyoruz” diyor ve eşit vatandaşlık hakkı talep ediyor. Baştaki hesaptan devam edersek ortalama 15 milyon Alevinin en az 5 milyonu önümüzdeki seçimlerde seçmen olarak oy kullanacak. Bu yüzde 10’a tekabül eder bugünkü toplam seçmen sayısından, seçime katılma oranlarından baktığımızda. Dört siyasi parti dışında hiçbir partinin rüyasında dahi görmediği bir oy oranı bu.
Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğinden dem vurarak aday olmaması gerektiğini savunanlar Alevilerin bugün ne noktada olduğunu, nasıl hissettiklerini hiç anlamayanlardır. Kılıçdaroğlu’nun aday olup olmamasından bağımsız olarak, bir adayın “Alevi olduğu” için aday olmaması gerektiğini değil savunmak, ima etmek bile milyonlarca Alevi’yi karşısına almak demektir. Hiçbir Alevi böyle bir hakareti sineye çekmeyecektir, çekmemelidir. Aleviler bu güçlerinin farkına vardı ve dahası şimdi bu gücü örgütlü bir hale getirmeye soyundular. Ya Alevilerin eşit yurttaşlık haklarını savunur, onların varlığını, inancını, ibadetini, Ana’sını, Pir’ini kabul edersiniz ya da havanızı alırsınız.
Herkes hesabını iyi yapsın; Alevi olsun ya da olmasın, Alevilerden Rızalık almayan hiçbir aday önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanı olamaz. Bozkırın tezenesi büyük usta Neşet Ertaş’ın Gönül Dağı türküsünü kulağınızdan eksik etmeyin ve hiç aklınızdan çıkartmayın: ‘Rızasız bahçenin gülü derilmez.’”
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.