PİRHA- Ordu Çevre Derneği Yönetim Kurulu üyesi Coşkun Özbucak, günlerdir süren orman yangınlarının ekosisteme büyük zarar verdiğini belirterek, yanan alanların imara açılmasından duyulan endişenin doğal olduğunu, iktidarın ise sorumluluğu kabul etmediğini ifade etti. Özbucak ayrıca mücadele edilmediği takdirde yanan alanların maden şirketleri için doğal bir hedef olacağını savundu.
Türkiye’nin birçok yerinde 28 Temmuz tarihinden itibaren başlayan ve yer yer devam eden orman yangınları gündemdeki yerini koruyor. Söndürme çalışmaları sürerken; Türkiye’ye ait yangın uçaklarının olmamasından kaynaklı erken ve yeterli müdahalenin yapılamaması ile yanan yerlerin imara açılmasına yönelik duyulan endişeler de tartışmaları beraberinde getiriyor.
Ordu Çevre Derneği Yönetim Kurulu üyesi Coşkun Özbucak yaşanan son gelişmelere dair PİRHA’ya açıklamalarda bulundu.
“EGE VE AKDENİZ’DE AKLA İLK GELEN RANT YANGINLARI”
Daha önce gerçekleşen yangınlara değinen Özbucak, “Kimi piknik yapanlardan kaynaklı, kimi bilerek yakmalar biçiminde kimileri de operasyonlar sırasında yaşandı. Ancak bu farlı. Ülke topyekûn yangın yeri oldu. Köyler yandı, ilçeler boşaltıldı. Bu yangına yalnızca orman yangını olarak bakmamak gerekir. Tüm canlılar yandı. Ekosisteme büyük zarar verdi. Bu zamana kadar özellikle de Ege ve Akdeniz Bölgelerindeki yangınlarda ilk akla gelen rant yangınları. Çünkü yanan orman alanlarında yükselen otellere tanık olundu. Yanan orman alanları imara açıldı. Bu nedenle bu kadar büyük yangın karşısında insanların kuşkularının artması kadar doğal bir durum yok. İlk günden bu yana bakıldığında dikkat çeken yetkililerin birbiriyle çelişen açıklamaları ve yangın söndürme konusunda yetersizliklerin ortaya çıkması. Ne yazık ki hala iktidar eksikliğini, sorumluluğunu kabul etmiyor” dedi.
TURİZMİ TEŞVİK KANUNU: YANAN YERLER İMARA AÇILIR MI?
Geçen hafta yürürlüğe giren Turizmi Teşvik Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, yanan ormanlık alanlara turizm tesisleri yapılacağı endişesine yol açtı. Anayasa’nın 169’uncu maddesine göre ise yanan ormanların başka türlü kullanımına izin verilmiyor.
İktidar bu maddeyi hatırlatarak toplumdaki endişenin yersiz olduğunu ifade ederken; 2007 yılında gerçekleşen orman yangınının ardından otel yapımına izin verilen Bodrum Yalıkavak örneği de hatırlatılıyor. Dönemin Orman Bakanı Veysel Eroğlu, imar izninin 2634 sayılı Turizm Teşvik Kanunu’na dayanılarak yangından önce verildiğini savunmuştu.
“ANAYASA’YA GÖRE YANAN YERLER BAŞKA TÜRLÜ KULLANILAMAZ AMA İŞLER ÖYLE DEĞİL”
Konuyla ilgili olarak konuşan Özbucak, şunları kaydetti:
“Yasal sürece bakıldığında belirleyici olan uluslararası sözleşmeler ve Anayasa. Yasalar, yönetmelikler bunlara uygun yapılır. Ancak yaşanmışlıklar da gösteriyor ki, Anayasa’ya aykırı yasalar da çıkarılıyor, yönetmelikler ve kararnameler de yayımlanabiliyor. İtirazlar yapılsa da iş işten geçmiş oluyor çoğu zaman.
Anayasa’nın 169. Maddesi’ne göre yanan ormanlar başka amaçla kullanılamayacağını vurgulasa da kararnamelerle işler yürütülüyor. Anayasa’nın 169. Maddesi deliniyor.
2007 yılındaki durumda görüldüğü gibi yangından önce çıkan bir yasa, yönetmelik ya da kararname Anayasa’nın 169. Maddesini deliyor. Yeni yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle orman alanlarının yapılaşmaya açılması Orman Bakanlığı izniyle olurken Kültür ve Turizm Bakanlığına devredildi.
Bu kararname yangından önce çıktığına göre, yanan yerlerin yapılaşmaya açılmasına Kültür ve Turizm Bakanlığı onay verebilir. Halk bu nedenle kuşkulu. Şimdi yapılması gereken yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin iptal edilmesi ve yanan yerlerin korunması ve yeniden ormanlaştırılması için özel bir yönetmelik, kararname çıkarılmalıdır. Sözler uçar.”
“MÜCADELE ETMEZSEK, MADEN ŞİRKETLERİNİN İŞİ KOLAYLAŞIR”
Ülke topraklarının büyük bir kısmının maden sahası olduğuna dikkat çeken Özbucak, mücadele edilmediği takdirde yangınların, maden şirketlerinin işini kolaylaştıracağını belirterek, “Maden sahalarının açılıp açılmaması yangınla doğrudan bağlantılı değil. Yangın olmasa da ülkenin dört bir tarafı maden ve enerji şirketlerine sunuluyor. Ormanlar, tarım arazileri yok ediliyor. Ekosistem yok oluyor, iklim değişikliği hızlanıyor. Mücadele etmezsek, yangının olması maden şirketlerinin işini kolaylaştıracak. Çünkü orman kesimine karşı bir tepki ve duyarlılık var. Şirketler zorlanıyordu. Şimdi ormanlar nasılsa yandı, şirketler orman kesmiyor görünecek. Türkiye’de tüm maden sahaları belli. Ülkenin toplamda belki de yüzde 80’i maden sahası. Bunların işletme halinde olandan, daha ihalesi yapılmayan yerler var.
Maden sahaları konusunda halkın haberi daha çok şirketlerin işletmeye başlamak için yaptıkları ÇED sürecinde oluyor. İzlenen tarım politikaları nedeniyle insanlar topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Şimdi de maden ve enerji şirketlerinin yaşam alanlarını yok etmesiyle göç kendini gösterecek. Yangın nedeniyle yanan köylere geri dönmeler yüzde yüz olmayacağı kesin” ifadelerini kullandı.
ÖZELLEŞTİRİLİP, HALKLA BAĞI KESİLEN DOĞAL ALANLAR ÇOĞALIYOR
Ülkenin dört bir yanında özelleştirilen ve vatandaşla bağı kesilen doğal alanlar listesine son olarak Antalya Kemer’deki Beydağları Sahil Milli Parkı içinde yer alan Alacasu Koyu da eklendi.
“Günübirlik Kullanım Alanı” olarak Ankara merkezli bir firmaya kiralanmasına da değinen Özbucak, “Bugün izlenen politikada, maden ve enerji şirketlerinin önündeki engelleri kaldırmak belirleyici. Maden ve enerji yasası meclis komisyonunda görüşülürken iktidar milletvekillerinin konuşmaları bunun itirafıydı. Bu nedenle sit alanları daraltılabiliyor, hatta iptal de edilebilir.
Yasalar deliniyor. Usulsüzlüklere, yasadışılıklara karşı hukuksal süreçler de uzadığı için sonunda yıkım ve talan tamamlanmış oluyor. Yargı iptal de etse iş işten geçmiş oluyor. Sit alanları korunmalı. Sit alanı kapsamına alınması gereken yerler var, hemen alınmalı. Bu konuda esnekleştirmeye izin verilmemeli. Hem yaşam alanları hem de tarihi ve kültürel birikimler korunmalıdır. Ancak bakış açısı para üzerinde şekillenince dereler, tepeler, ormanlar, sit alanları meta olarak görülüyor” şeklinde konuştu.
Barış KOP/ PİRHA
Yoruma kapalı.