PİRHA – Dersim’de gerçekleşen Munzur Vadisi Jeopark Potansiyeli ve Jeoturizm Çalıştayı’na katılan siyasi parti ve kurum temsilcileri, çalıştaydaki izlenimlerini ve jeopark projesine ilişkin görüşlerini PİRHA’ya anlattılar. Konuşmacılar Munzur Vadisi’nin kutsal olduğu ve korunması gerektiği görüşünde hemfikir.
Geçtiğimiz günlerde Dersim’de Munzur Vadisi Jeopark Potansiyeli ve Jeoturizm Çalıştayı gerçekleşti.
Dersim’de bulunan siyasi partiler ile kurumlar, hukukçular, belediye başkanları, çevre aktivistleri çalıştayı takip ettiler.
İzlenimlerini PİRHA’ya aktaran kurum temsilcileri genel anlamda Jeopark projesi ve statüsünün Dersim coğrafyasına uygunluğunu tartışırken, Jeoturizm olgusunun ise Dersim coğrafyasında nasıl bir karşılık bulacağı noktasında ise sonuç bildirgesinin bekleneceği ve uzun araştırmalar yapılacağı belirtildi.
Jeopark veya milli park statülerinin yasal anlamda ne kadar uygulanacağı da merak konusu.
Konuya ilişkin çalıştaya izleyici olarak katılan siyasi parti ve kurum temsilcilerine mikrofon uzattık.
“KAMULAŞTIRMANIN OLDUĞU DÖNEMDE BU ÇALIŞMAYI UYGUN GÖRDÜK”
Dersim Belediyesi Eski Eş Başkan Yardımcısı ve HDP Dersim Ekoloji biriminden İbrahim Kasun, belediyeye kayyım atanmadan önceki döneme ilişkin şunları söyledi:
“2016 yılı savaş koşullarının ciddi şekilde dayattığı, Munzur vadisinde baraj projelerinin hayli dayatıldığı, kimi köylerde kamulaştırma çalışmalarının başlatıldığı bir süreçte, biz böyle bir çalışmanın başlatılmasının uygun olacağını düşünerek çalışmayı başlattık. Jeoloji mühendisleri odası ile birlikte paydaş olduk. Türkiye’de Manisa Kula Belediyesinin böyle bir alanı jeopark ilan etmesi bir örnekti. Biz de iki arkadaşımızı görevlendirerek inceleme ve çalışmalarını bize sunmalarını istedik. Rapor sonucunda yaptığımız değerlendirmede bu çalışmayı başlatalım dedik. Munzur Üniversitesi’ndeki bazı akademisyenleri de bu işe katmıştık. Jeoloji Mühendisleri Odasındaki teknik heyetle birlikte alanda bir araştırma yaptık. Araştırma devam ederken Munzur Üniversitesi kendi akademisyenlerini geri çekerek biz ve Jeoloji Mühendisleri Odasındaki arkadaşlarla çalışmayı sürdürdük. Çalışma devam ederken maalesef Kasım ayı ortalarında kayyım vakası ile karşı karşıya kaldık ve çalışma akamete uğradı.”
Bu projeye bugünkü bakış açılarının da olumlu olduğunu ifade eden Kasun, “Tabi ki her projenin artı ve eksileri var. Burada jeopark çalışmasının başlatılıp UNESCO’nun tescil etmesi uzun bir süreç alacaktır. Tanınır hale gelecektir ve birçok insan buraya gelecektir. Günümüzde de son iki yıldır Munzur vadisine yoğun bir insan sirkülasyonu var. Bu vadiyi çok hoyrat bir şekilde kullanıyorlar. Bunu biraz kontrol altına alıp, ziyaret alanları, seyir alanları, yürüyüş alanları olarak ayırmak çok önemlidir, bir sistematiğe bağlanmalıdır” ifadelerini kullandı.
“MUNZUR VADİSİ KUTSALIMIZDIR, DOĞAL DOKUSUNA DOKUNULMAMASI GEREK”
Doğa talanına, ekolojik yıkıma dikkat çeken Kasun, doğaya karşı yapılacak her türlü işleme karşı olduklarını belirterek “Munzur vadisi bizim kutsalımızdır. Kentin kesinlikle doğal dokusuna dokunulmaması gerekiyor. Jeoloji verilerin korunması yanında canlı yaşam statüsüne kavuşması gerekiyor. Bunun yanında ekosistem içerisindeki tüm canlıların korunması gerekiyor. Bu yüzden biz bu çalışmayı destekliyoruz. Bu proje vadiyi koruma amaçlıdır ama kullanma amaçlı olmaması gerekiyor” diye konuştu.
Kasun, “Dersim halkının tarihine kültürüne inanç değerlerine, komünal eşitlikçi anaç değerlerine sahip çıkıp bu yönde korumak gerekiyor. Doğayı korumak, ziyaret yerlerini korumak gerekiyor. Biz ekoloji politikamıza göre bu şekilde değerlendirmemiz gerekiyor” diyerek sözlerini tamamladı.
“DOĞANIN META OLMADIĞINI VURGULAMAYA ÇALIŞTIK”
Çalıştaya izleyici olarak katılan Sosyalist Meclisler Federasyonu Temsilcisi Mustafa Aytaç ise çalıştaydaki izlenimlerini şöyle aktardı:
“Yapılan çalıştayda dinlemeye, anlamaya çalıştık. Doğayı koruyacak, doğayı geliştirecek, Milli Park olan Munzur Vadisi’ni koruyabilecek bütün projeleri dinlemek istedik. Kalkınmaya dönük jeoturizm, bizi kaygılandırdı ilk etapta. Oradaki sunumlarda esasta turizm ve kalkınma olunca doğanın bir meta olmadığını vurgulamaya çalıştık. Bu, kapitalizmin talanına açılması, bizi kaygılandıran bir yerde duruyordu. Eleştirimizi de sunduk. Biz, doğanın kapitalizme peşkeş çekilmesini doğu bulmuyoruz, ifadesini kullandık. Ani bir refleks olsa da afişlerde jeoturizmin öne çıkartılması bizde böyle bir algının oluşmasına vesile oldu.
Çalıştayda söz alarak buranın hassasiyetlerini gündeme getirdik. Ziyaret yerlerimizin olduğunu, 38 soykırımında katliam yerlerinin turizme açılmasının halkımıza bir travma yaşatacağını, buraların turizme açılmasıyla birlikte bundan para kazanmak, turizm geliştirmek endişe vericidir, bunları belirttik.”
“MUNZUR’U KORUMA ZORUNLULUĞUMUZ VARDIR”
Doğayı koruma anlamında projelerin dinlenip sorgulanması gerektiğini belirten Aytaç, “Jeopark statüsü olsun olmasın biz bu sistem kendi yasalarını dahi tanımayan bir sistem, kendi yasalarını çiğniyor, yok sayıyor. Bizler için önemli olan bu halkın, insanlığın doğaya sahip çıkmasıdır. Bizler, bunun örgütlenmesini, propagandasını kitlelere anlatmaya, diğer siyasi ve çevre örgütleriyle örgütlemeye çalışıyoruz. Uluslararası bağlayıcılığı bakımından milli park önemli bir koruma kalkanı gibi görülüyor, bunu dünyaya teşhir edebiliriz, davalar açabiliriz. Jeopark, daha proje aşamasında. Ülkede bir yerde, Kula’da var. Halen tüm prosedürleri tanımlanmamış, yasal bir koruma statüsü yok anladığımız kadarıyla. Bizim anlayışımıza göre önemli olan şey, çevreye dair sözü olan bütün kurumlarla, doğaseverlerle, aktivistlerle beraber çalışmaktır. Doğayı koruyacak şeyler, sonuçta insanlığı ve bütün canlıları koruyacak anlayıştır. Onlarla birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz” diye konuştu.
“ÖNCELİĞİMİZ JEOPARK DEĞİL”
“Bizim öncelimiz jeopark değildir ama doğaya sahip çıkmaktır, doğa tahribatını önlemektir. Bugün Kaz Dağları’yla, Bergama’yla ve benzeri doğa katliamlarıyla karşı karşıya kalacak maden projeleri var. Munzur Vadisi’nde, Gözelerde yapılaşmalar var. Fırat Kalkınma Ajansı tarafından Valiliğin öncülünde yapılan peyzaj projesi var. Bu projeye de karşı duracağız” diyen Aytaç, şöyle devam etti:
“Bizim amacımız Munzur Vadisinde herhangi bir yapılaşmanın olmamasıdır. Yapılaşmaların ekolojik dengeyi bozacağını biliyoruz. İnanç merkezi olan Gözeler, son birkaç yıldır yoğun bir baskı altında. Artık bir önlem alınması zaruridir. Jeoparktan önce bizim, kurumlar olarak Dersim’in sakinleri olarak orayı koruma sorumluluğumuz vardır. Munzur’u bu halinden kurtarmak lazım.”
“YERELİN TALEPLERİ DOĞRULTUSUNDA HAREKET ETMEK GEREKİYOR”
Emek Partisi Dersim İl Yöneticisi ve EMEP Çevre ve Doğa Komisyonu üyesi Hıdır Demir de düzenlenen çalıştaydaki eksiklikleri dile getirerek şunları ifade etti:
“Siz bir çalışma yapmak istediğiniz zaman orayı gerçekten spesifik günübirlik ya da tek taraflı değil bir bütün düşünmeniz gerekir. Bu çalıştayı yapan arkadaşlarımız yereldeki kültürel, sosyal ve siyasal durumu gözetmesi gerekiyor. Bu yapılmadığı için bu çalıştay ayakları havada bir çalıştaydır. Dersim Alevi toplumudur. Burası Alevilerin merkezidir. Dolayısıyla böyle bir yerde yürüttüğünüz çalışmada bu kesimleri temsil eden pirler, rayberler mürşitlerle oturup yaptığınız çalışmayı tartışmanız gerekir. Onların göstereceği çizgi dahilinde hareket etmeniz gerekir.”
Jeoturizm olgusunun kalkınma üzerine yoğunlaşmasına değinen Demir, “Sıkıyönetimler güvenlik bölgeleri yasak bölgeler uygulanmaktadır. İlimizde ciddi çöküntüler olmuştur. Tarım ve hayvancılık bu yüzden bitmiştir. Durum böyleyken bir jeopark ilan etmek yanıltıcı bir durumdur. Çünkü bu olağanüstü durumlara ses çıkarmayan bir çalışmanın asla o halkın dinamiklerinin ve halkın desteğini alabileceğini düşünmüyorum” dedi.
“JEOPARKIN SAVUNULMASINA ŞİDDETLE KARŞIYIM”
“Ben jeoparkın savunulmasına şiddetle karşıyım. Oraya çıkan sunumların ortaklaştığı nokta yereli kalkındırmaya yönelikti” diyerek eleştirisini dile getiren Demir şöyle devam etti:
“Gerçekten yerelin yoksullaşmasının hem özgürlük hem de ekonomik anlamda sebepleri vardır. Ülkeyi yöneten hakim sınıfların genel politikalarından kaynaklıdır. Halkın yoksulluğunu birkaç gezi sağlayarak, birkaç tane gözleme veya yerel ürün satarak kalkındırma çabasına girerseniz bu çok yanıltıcı olur. Eğer gerçekten bir sosyal devlet anlayışı yerleştireceksek bunun için mücadele edelim. Bunun yerine ‘ben yaparım’ derseniz bunun çok yanıltıcı olduğunu göreceksiniz.”
“SERMAYENİN BURAYI TURİZME AÇARAK KİRLETECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM”
Çalıştayın takipçilerinden Munzur Çevre Derneği Dersim temsilcisi Enver Devletli, “Biz çalıştaya bilgi için gittik. Aslında Fırat Kalkınma Ajansı’nın yapamadığı işleri yapmaya çalışıyorlar. Jeoparkın, merkezi hükümetin bir önerisi olduğunu düşünüyorum” diyerek izlenimlerini aktardı.
Projeyi, sermayenin Dersim topraklarını turizme açacağını savunan Devletli, şunları kaydetti:
“Bizim bakir topraklarımızın, vadilerimizin kirletilmesini istiyorlar. Gelmiş geçmiş tüm hükümetler halktan yana söylediği hiçbir çalışmayı halktan yana yapmayıp çevreyi kirletiyorlar. Munzur Çevre Derneği temsilcisi olarak bu jeopark çalışmasının doğru olmadığını, sermayenin burayı turizme açarak kirleteceklerini düşünüyorum.”
Devletli, “Jeopark yapacağız, ekonomik kalkınma yapacağız diyen anlayışlar bana göre doğru yapmıyorlar. Geçmişte yapılan yanlışlar bunun göstergesidir. Doğamızı kirletmesinler biz bunu istiyoruz” diyerek sözlerini noktaladı.
“İNSANLARIMIZ YARALARINI, DOĞA İLE BÜTÜNLEŞEREK İYİLEŞTİREBİLİRLER”
Çalıştaya katılıp görüşlerini dile getiren Doğa Aktivisti Ali Mükan ise jeoturizmin bölge halkı açısından nasıl karşılanacağı noktasındaki görüşlerini şöyle belirtti:
“Dersim halkı bu bölgede yıllardır bu doğanın korunması için mücadele ediyor. Özellikle son dönemlerde dersim de turizm çok arttı. Bugün Munzur gözelerinde bir peyzaj projesi var. Bu proje Munzur gözelerine zarar veriyor. Özelikle Munzur gözelerinin içinde bir park projesi var. Bu parkın yapılması doğanın yok olması, geri dönüşü olmayan bir zarar veriyor. Dersim diğer bölgelere benzemiyor. Jeoturizm, diyoruz insanlar gelsin görsünler ama bu bölge tarihi bir gerçeğe geçmişe sahip. Bu bölge toplu katliam yerlerinin olduğu bir bölge. İnsanların hafızaları, bellekleri yüzyıllardır bu acıları yaşıyor ve hala kabuk bağlamamış yaraları var. İnsanlarımız bu yaraları doğa ile bütünleşerek iyileştirebilirler.”
“KAYGILANDIĞIMIZ NOKTALARDAN BİRİ, JEOTURİZMDİR”
Dersim’de toplumun inanç ve kültür anlamında kendine özgü yaşamını özetleyen Mükan, şunları kaydetti:
“Bizde hiçbir zaman siyasette ve ekonomide belirleyici değil. Bizim toplumumuz inancını kimseye göstermeden gerçekleştirir. Örneğin aileler inanç merkezlerine gidip toplumu ve kendisi ile ilgili dua edip ritüellerini yerine getirir. Bunu hiç kimse ne bilir ne de görür. Dersimde çocuklardan yaşlılara kadar herkes cemevinden çok doğaya gitmiştir. Düzgün Babaya gitmiştir ya da başka inanç merkezlerine gitmiştir. Bu konu ile ilgili kaygılandığımız noktalardan biri jeoturizmdir. Mesela Laç Deresi bizim için farklı bir öneme sahip. Bu toplumun hafızasında haftalarca o suyun kan aktığı vurgulanır. Yaşlılarımızdan bize bu güne kadar sözlü tarihle bize aktarıldı. Mağaralarında hal kemiklerin bulunduğu bazı bölgelerin özellikle dışardaki insanlardan çok bu halkın kendi yaralarını iyileştireceği bölgelerdir. Biz burayı kanyon olarak görmeyiz, başkası öyle görür. Biz orada yaralarımızı tarihimizi kültürümüzü geleceğimize bu toplumun savunulması için o yerleri kutsal görürüz. Bu halk özellikle kurumları ile beraber bu tip meseleler olduğunda temkinli yaklaşıyor, sorguluyor, araştırıyor.”
“BİZİM İNANCIMIZIN ÖZETİ İNSAN VE DOĞADIR”
Dersim’de yaşanan doğa talanına örnekler veren Mükan, “Dersim’de özellikle korunması gereken bölgelerin tahrip edilmesine karşı çıkıyoruz. Bugüne kadar gördüğümüz pratikte mevzuatlara uyulmadığını görüyoruz. Buradaki halkın, belediyenin, sivil toplum örgütlerinin, buradaki bu konuya muhatap diğer kurumların görüşleri alınmadan direk yok edilebiliyor bu durum bizi kaygılandırıyor. Dersim diğer yerlere benzemiyor. Bu su öylesine akan bir su değil bir ruh yüklemişiz ona. İnsanlar zamanında bire bir o suya, o taşa temas ederek yüzyıllardır klamlarını yazmış acılarını söylemiş onunla bütünleşip tarihi bugüne taşımış. Bizim inancımızın özeti insan ve doğadır” diye konuştu.
Hüseyin YAŞAR/DERSİM
Yoruma kapalı.