Gezi Davasının ikinci gününde savunma yapan sanık avukat Can Atalay, “Gezi, insanın kendi kaderini eline alma iradesi, kararlılığıdır. Gezi, bu memleketin eşitlik, özgürlük ve adalet umududur. Bu iddianameyi reddediyoruz. Bu iddianameyle işimiz olmaz” dedi.
Savcılığın kendilerini TCK. 312 Madde ile suçladığını kaydeden Atalay, “312’nci madde ile suçlamamızı sağlayan şey; yurttaşların sokaklarda, caddelerde, kentlerin meydanlarında ifade özgürlüklerini müşterek kullanmalarıdır. Savcılık diyor ki, ‘Biz Fetullahçı çetenin soruşturma dosyasını yeniden kıymetlendirdik.’ Bu usul her şeyden önce yasalara, mevzuata aykırıdır. ‘Yeniden kıymetlendirilmiştir’ diyerek önümüze sürdüğünüz dosyanız, iddianameniz ana mantığı ve akışı ile örgüt üyesi olarak suçlamakla iddia ettiğiniz kolluk ve yargının hazırladığı belgelerdir. Yargının kritik noktalarının tümünün Fetullahçılara teslimi sonucunu doğuran 2010 referandumu sonrasında, iyi-kötü kamu yararını korumaya çalışan yargının gözümüzün önünde aşama aşama çözüldüğüne şahit olduk. Ve sonrasında insan toprak hava ve su için adalet isteyenlerin düşmanlaştırılması, AKP döneminin alamet-i farikası olmuştur” ifadesinde bulundu.
Kentlerin ve kendi kaderlerini tayin etmek isteyenlere, bu hakkını kullanan kimseye ceza verilemeyeceğini dile getiren Atalay,“İnsan, toprak, hava ve su için adalet isteyenlerin düşmanlaştırılması, AKP döneminin alamet-i farikasıdır. Gezi bir itiraz alanıdır. Kendi kaderimiz üzerinde söz söylememize engel olan her şeye karşı itirazımızın dillendirildiği yerdir Taksim Gezisi Direnişi. Taksim İstanbul’un ve daha da ötesi Türkiye’nin emek ve Cumhuriyet Meydanı’dır. Mekan önemlidir, kentlerin meydanları önemlidir. Taksim Türkiye’nin meydanıdır” diye konuştu.
Gezi Parkı’nın bir afet sonrasında toplanılacak Taksim’deki tek boş alan olduğunu ifade eden Atalay, “Gezi Parkı, farklı toplumsal sınıfların karşılaşmasını mümkün kılan, piyasa dolaşımından geçmeden var olabileceğiniz ve evsizlere ev olan nefes alabileceğiniz bir mekandır. Parkımızın betonlaştırılmasına itiraz etmek, meta dışı bu alandaki olası toplumsal ilişkilerin sermaye düzeninin mantığına tabi kılınmasına bir reddiyedir. Bu anlamda müştereklerin savunusu diyebileceğimiz ‘bu ağacı kesemezsin’ itirazı, yoğun polis şiddetine karşı ‘no pasaran’ çizgisini çekmiştir” diye belirtti.
Atalay, “Arap Baharı meselesi de var. AKP bu işlerin destekçisi değil miydi? Mısır’da ve Tunus’ta iktidara gelen siyasal İslamcıları ayakta alkışlayan AKP değil miydi? Gezi direnişi süresince biz buradaydık, Recep Tayyip Erdoğan El Nahda’nın hükümette olduğu Tunus’taydı. Seçilmiş olmak hiçbir hükümete Anayasaya aykırı davranmayı hak görmez. Kent meselelerinde muhatap belediye başkanlarıyken hükümet kendisini doğrudan muhatap haline getirdi. Hukuk konserve açacağı değildir” değerlendirmesinde bulundu.
Atalay, “2013 Haziran’ında ‘Hükümet istifa’ sloganı meşru mudur diye sorarsanız anasının ak sütü kadar helaldir. ‘Hükümet istifa’ Türkiye’nin dört bir yanında insanların kardeşleşmesinin sembolü oldu” dedi. Atalay, “İddianame Fetullahçı yalancılığının, AKP+Cemaat suç ortaklığının kendisidir. Gezi’de zulüm yapan, 15 Temmuz’da tankın içinden çıkan polis müdürü Mithat Aynacı’nın savunmasıdır iddianameniz.
Gezi direnişinin faşizme karşı olduğunu dile getiren Atalay, “İddianame İstanbul Kent Mitinginden bahsediyor ama o gün Kadıköy’de akla ziyan gaz kullanımıyla öldürülen Elif Çermikli’den bahsetmiyor. İddianamede Berkin’imizin cenazesinde bulunmamızdan söz ediliyor ama bir çocuğun öldürülmesinin sorumluları ayan beyan ortadayken kimsenin hala tek bir gün bile ceza almamasından bahsetmiyor. İddianamede çeşitli tarihlere dair birçok şey söyleniyor ama 1 Haziran’da Ankara’da Ethem Sakrısülük’ün, 3 Haziran’da İstanbul’da Mehmet Ayvalıtaş ve Antakya’da Abdullah Cömert’in öldürülmesini unutturmak istiyor. Çocuğunun acısıyla günden güne eriyerek ölen Fadime Ayvalıtaş’tan, Fırat’ın öte yakasında katledilen Medeni Yıldırım’dan da bahsetmiyor iddianame. Ali İsmail Korkmaz’ı düşlerimizden çıkarmaya çalışan iddianameniz Mevlüt Saldoğan isimli katili ise Gezi Davasının zarar göreni, müştekisi olarak yutturmaya çalışıyor. Memleketin ağacına sahip çıkmak, tarım topraklarının tarumar edilmesine itiraz etmek, akarsularının gasp edilmesine karşı çıkmak, işçilerin ölüm koşuşlarımda çalışmasına karşı direnmek, kaçak cemaat yurtlarında çocuklarımızın öldürülmesinin peşini bırakmamak esas yurtseverliktir. Seçilmiş olmak hiçbir hükümete anayasaya aykırı davranma hakkı vermez. Gezi, insanın kendi kaderini eline alma iradesi, kararlılığıdır. Gezi, bu memleketin eşitlik, özgürlük ve adalet umududur. Bu iddianameyi reddediyoruz. Bu iddianameyle işimiz olmaz.”
Duruşma, Eski TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi akademisyen Tayfun Kahraman’ın savunması ile devam ediyor.
Haber/Fotoğraf: Mezopotamya Ajansı
Yoruma kapalı.