PİRHA- Nisan ayında Alevi Kültür Dernekleri’nden ihraç edilen Kureyşan Ocağı evlatlarından Dede Kazım Açıktepe ile Efe Engin’in ihraçlarıyla ilgili bir yazı yazan yazar Aydın Tonga, “‘Alevi toplumunun büyük çoğunluğu yıllarca “Devletin ya da egemen düzenin Alevisi olmayacağız, yolumuzun öğretilerine göre yaşayacağız, muktedirlerin çarkında dişli olmayacağız’ gibi söylemlerle hareket etmiş pek çok Alevi örgütü de bu söylemleri sahiplenmiştir. Fakat gelinen noktada görüyoruz ki, bırakın devleti, kimi Alevi örgütleri kişilerin kurumların örgütü haline gelmiştir.” ifadelerini kullandı.
Alevi Kültür Dernekleri (AKD) Mersin Şubesi İnanç Kurulu’nda yaklaşık 5 yıl görev yaparken Temmuz 2018’den itibaren İnanç Kurulu’nda hizmet vermeleri engellenen Kureyşan Ocağı evlatlarından Dede Kazım Açıktepe ve Efe Engin 16 Nisan 2019 tarihinde dernekten ihraç edilmişti. 1-2 Haziran tarihlerinde Erzincan’da gerçekleşen Alevi Bektaşi Federasyonu İnanç Kurulu toplantısında Açıktepe ve Engin, dara durmak istediklerini ve sorunun çözülmesini talep etmişlerdi.
Açıktepe ve Engin’in ihraçları hala devam ediyor. Yazar Aydın Tonga ise bugün Odatv.com’da Açıktepe ve Engin’in ihraçlarını yazdı. Tonga’nın ‘Alevilikten ihraç olur mu?’ başlıklı yazısının tamamı şöyle:
ALEVİLİKTEN İHRAÇ OLUR MU?
İhraç; çıkarma, dışarıya atma anlamına gelmekte. Ekonomi literatüründe ise dış satım olarak ifade edilmekte. Biz bu yazıda çıkarılanlar, dışarıya atılanlar bağlamında bir ihraç gündemini ele almaya çalışacağız.
Alevi Kültür Dernekleri Mersin Şubesi geçtiğimiz haftalarda Dede Efe Engin ve Kazım Açıktepe’yi sorgusuz sualsiz ihraç etti; tam kelime karşılığı olarak, cemevinden çıkardı, dışarı attı. Sorgusuz sualsiz diyoruz zira, Alevi toplumuna özgü dara durma, rızalık gibi asgari şartlar bile aranmadan dedeler hakkında bu karar verildi. Oysa biz cemevi derneklerini, iş adamları ya da herhangi bir çıkar bağından farklı olarak bir araya gelen dernekler olarak biliyorduk; ihraç da ne ola ki!
SORU İŞARETLERİYLE DOLU İHRAÇ SÜRECİ
İlgili şube, dedeleri Alevi inançları temelinde ‘ihraç’ etmediğine göre, bu şube ve bağlı olduğu Alevi Kültür Dernekleri (AKD), nasıl ve hangi gerekçe ile insanları ihraç edebilir? Nitekim insanlar o kurumlara Alevi kimliği ile dahil oluyor, o kurumlardan bu kimliğin yükümlülüklerini bekliyorsa, ihraca konu olan sebeplerin de bu saiklerden ortaya çıkması gerekmez mi? En nihayetinde ‘Kanarya Sevenler Derneği’nden’ değil Cemevi Dernekleri’nden bahsediyoruz!
Yukarıda isimlerini zikrettiğimiz dedelerin ihracına giden süreç ise soru işaretlerini daha da çoğaltmakta, bir Alevi örgütlenmesinde yaşanan sürecin vahametini daha da netleştirmekte aslında. Şöyle ki, Dede Efe Engin’e 3 Ağustos 2018 tarihinde kınama cezası aldığı tebliğ edilir ayrıca dernek üyeliğinin de 1 yıl askıya alındığı bildirilir. Kararı bildiren AKD’dir. Bu arada hemen belirtelim ki, Dede Efe Engin, Mersin Şubesi Cemevi’nde 2 yıl şube yöneticiliği 4 yıl da İnanç Kurulu Üyeliği yapmış biridir. Öyle dışarıdan, zayıf bir kimlikte değildir. Üstelik AKD bu kararı 2 Temmuz günü, yani Sivas Katliamı’nın yaşandığı tarihte alır! En azından karar tarihinde bu yazılıdır. Fakat o tarihte toplantı yapılmadığı da aşikardır. Çünkü bahse konu tarihte Genel merkez yöneticilerinin programlarında Sivas Katliamı ve akabinde Çorum ve Hacıbektaş programları gözükmektedir!
Garabetler bununla da sınırlı değildir. Devam edelim.
SAVUNMA YOK, DİNLEME YOK, HUKUK YOK…
Kınamaya giden süreç öncesinde Dede Efe Engin ifade vermek üzere AKD Genel Merkezi’ne çağrılır. Fakat kendisine bir suçlama yöneltilemez ve Engin’in savunması bile alınmaz. Nitekim iddiaya sebep olabilecek bilgi ve belgeler henüz toplanmamıştır. Onun için de disiplin yargılanmasına son verildiği belirtilir ve bu bir yazı ile kayıt altına alınır. Bu yazıyı imzalayanlar arasında Disiplin Kurulu başkanı da vardır. Tarih 2 Haziran 2018’dir. Fakat işte aynı tarihten 1 ay sonra Efe Engin’e kınama cezası verilir. Cezanın verildiği iddia edilen 10. madde ise cezalarla değil genel kurul işleyişi ile ilgili bir maddedir. Ne diyelim, savunma yok, dinleme yok, hukuk yok ama Alevi toplumunu temsil ediyorlarmış, öyle diyorlar.
Öte yandan bugün Efe Engin’i ihraç eden Mersin Cemevi Şube Başkanı Hasan Kılavuz, AKD Genel Merkezi’nin verdiği kararı o günlerde eleştirmiş ve yönetim kurulu kararının aldığı şu satırlara da imza atmıştır:
“AKD ve diğer Alevi kurumları içinde aktif olarak çalışmak isteyen şubemizin üyesi Efe Engin daima güçlü ve saygın bir Alevi hareketinden tavır almıştır. Efe Engin’in gerekçesiz sebeplerle bir yıl boyunca örgüt çalışmaları dışında tutulmasını bir haksızlık olarak değerlendiriyoruz… Kararın cemevimiz yönetimini oldukça üzdüğünü ve yazınızda belirtilen mevcut tüzüğün 10. maddesinin bu kararla ilgili bulunmadığını, AKD Genel Yönetim Kurulunuzun aldığı kararı ve tüzüğü gözden geçirerek şube yönetimimizi rahatlatacak bir karara dönüştürülmesini arz ederim.” Tarih 8 Ağustos 2018.
İNANCA AYKIRI BİR İŞ…
Fakat köprülerin altından yine sular akmış, çok değil daha bir yıl önce Efe Engin’i saygın bir kimlik olarak gören Mersin Cemevi Şube Başkanı Hasan Kılavuz bugün onu ihraç etmiştir. Bu arada Hasan Kılavuz son dönemde kimi Alevi kurumlarının bir araya gelerek oluşturduğu Alevi-Bektaşi Federasyonu ‘İnanç Kurulu’nun da başkanıdır. Dolayısıyla ihraç kararına imza atan yazının altında bir İnanç Kurulu başkanının imzası vardır! Fakat o inanç kurulunun diğer üyeleri Kılavuz gibi düşünmemektedir. Nitekim geçtiğimiz günlerde Erzincan’da toplanan İnanç Kurulu toplantısında Engin ve Açıktepe’nin ihraçları konuşulmuş, Kılavuz’un katılmayı istemediği bu toplantıda diğer üyeler ihraçlara karşı çıkmıştır. Bir diğer ifade ile İnanç Kurulu üyelerinin büyük çoğunluğuna göre, İnanç Kurulu başkanı, inanca aykırı bir işe imza atmıştır!
Diğer taraftan Hasan Kılavuz’a karşı çıkan sadece İnanç Kurulu üyeleri değildir. Kılavuz’un başkanı olduğu cemevi üyelerinden bir grup da geçtiğimiz günlerde ihraçlarla ilgili bir toplantı gerçekleştirmiş ve anılan dedelere şu sözlerle sahip çıkmıştır: “…Düşkünlük sebebi olmadan Alevi dedelerini, her tuğlasında, her anında emekleri olan mekanlardan dışlamak tabiri caizse vicdansızlıktır. Canlarımız Efe Engin ve Kazım Açıktepe’nin hangi gerekçelerle hangi tüzük maddelerine dayanılarak ihraç edildiğinin belirgin olmaması bizleri şahsi nefret ve ikbal kaygısı önündeki engeller nedeniyle ihraç edildikleri sonucuna götürmektedir.”
YOL’DA İHRAÇ YOKTUR
Alevi toplumunun büyük çoğunluğu yıllarca “Devletin ya da egemen düzenin Alevisi olmayacağız, yolumuzun öğretilerine göre yaşayacağız, muktedirlerin çarkında dişli olmayacağız” gibi söylemlerle hareket etmiş pek çok Alevi örgütü de bu söylemleri sahiplenmiştir. Fakat gelinen noktada görüyoruz ki, bırakın devleti, kimi Alevi örgütleri kişilerin kurumların örgütü haline gelmiştir. Eğer böyle olmasa örgütler aldığı kararlarla ilgili demokratik bir işleyişi tercih eder, örneğin seçimlerde çarşaf listeyi seçer, hayati kararlarda canlarının rızalığını arar ve eğer canları yoldan uzaklaştırma eğiliminde bir karar alacaksa, ikrarını sorgular, dara çeker ve onu yola havale eder, yol ise onu düşkün bırakır, ihraç etmez. Çünkü yolda ihraç yoktur.
Cemevleri ve bağlı bulundukları dernek ve vakıflar, hali hazırda kurulmuş olan diğer örgütlenmelerden farklıdır. Sahip çıktıkları ‘kutsal’ bir öğreti, tarih ve gelenek vardır. Bu yapıların amacı da o öğretiye göre bir yaşam sürmek ve yapı etrafında bir araya gelen insanlara inancın ve geleneğin gösterdiği şekilde hizmet etmektir. Bu düsturdan uzaklaşıldığı sürece, yol ile olan bağ da zayıflayacak ve hatta zamanla kopacaktır. Dolayısıyla burada esas olan tabelada yüklenilen misyon değil, pratikte kendini gösteren sorumluluktur. Efe Engin ve Kazım Açıktepe örneğinde de gördüğümüz üzere yol evlatlarını ihraca reva gören bir irade, tarihin kendilerine biçtiği inanç kıyafetini değil, adeta bir şirket kıyafetini giymiş ve insanları sorgusuz, sualsiz kınamış, yoldan uzaklaştırmış ve sonunda ihraç etmiştir. Fakat unutulmamalı ki, şirket ticari bir örgütlenmedir ve aldığı kararlar ancak kağıt üzerinde geçerlidir, toplumda değil.
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.