Ferhat Tunç, geçen yıl 8 Mart’ta yaşamını yitiren kız kardeşi için seslendirdiği ağıda video klip hazırladı. Tunç, kardeşine mezarı başında okunması için bir de mektup yazdı.
Sanatçı Ferhat Tunç, geçen yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, Almanya’daki evinde kalp krizi sonucu hayatını kaybeden kadın kardeşi Nadire Yoslun için seslendirdiği ‘Nadira’ isimli ağıdın videosunu, kendi YouTube kanalında paylaştı.
Tunç’un, ana dili Kırmançki olarak seslendirdiği video klip, kız kardeşinin hayatından bazı fotoğraf karelerinden oluşuyor. Ayrıca klipte, Dersim Cemevindeki törenden ve toprağa verildiği kendi köyünden görüntüler de yer aldı.
Tunç, kardeşi Nadire Yoslun’a, mezarı başında gerçekleşecek anmada okunması için bir de mektup yazdı.
Tunç’un, sosyal medya hesabından paylaştığı mektupta şu ifadeler yer alıyor:
“SENİNLE HER ZAMAN GURUR DUYDUM”
Bir yıl önce bugün, şu satırları yazmakta olduğum masada iken çalıveren telefonumun diğer ucunda seni çok seven kardeşimiz Nihat’ın, ‘Abiii, Nadire’yi kaybettik’ çığlığıyla yıkılmıştım. ‘Ne, nasıl ve olamaz’, diyecek gücü bulamamış, koltuğa yıkılıp kalmıştım. Kendime geldiğimde telefonum çalmaya devam ediyordu. Geçen yıl bugün, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde bizden ayrıldın. Bizi sensiz, kimsesiz bıraktın kıymetlimiz.
Oysa o sabah uyandığımda gözüme ilişen ilk paylaşım sana aitti. 8 Mart’ı kutluyordun. Her yıl olduğu gibi yine alanlarda, kadın yoldaşlarınla omuz omuza, “jin, jiyan, azadi” diye haykıracağını beklerken, ölüm haberinle dipsiz bir uçuruma düştük. Yorgun düşen kalbin seni bizden, sevenlerinden çekip aldı. Biricik oğluna nasıl oldu, diye sorduğumda, “Dayı, annemin yumruğu sıkılıydı ve gözleri parıldıyordu” diyebilmişti yalnızca.
Sevgili Nadira, sen yaşamımda sadece bir kardeş olarak değil, sırdaşım, fikirlerinden ve mücadele azminden etkilendiğim bir yoldaşım olarak var oldun. Prangalarından kendini arındırmış, son yıllarında inandığın kadın özgürlük mücadelesinin ışıltılarından biri olman kıvanç duyulası bir tabloydu. Her gün bir başka kentte, bir başka eylemin ön saflarında gülümsüyordun. Sana bir türlü söylemedim nazlı kardeşim, seninle her zaman gurur duydum.
Tek başına gurbet Almanya’da, hem çalıştın hem de iki güzel evlat büyüttün. Kolay değildi bir dağ gibi durmak, sen bunu hep başardın. Eşsiz bir mutlulukla gözlerinin parladığı oğlun Gökhan’ın düğün töreninde salonu hınca hınç dolduran misafirlerini, aynı salonda seni sonsuzluğa uğurlamak için toplandıklarını görmenin ne büyük, ne uçsuz bir acı olduğunu anlatamam. Halaylarla oğlunun mutluluğunu yaşadığın salonun orta yerinde, bu kez çiçekler ve sarı, kırmızı, yeşil renklerle bezenmiş tabutun duruyordu. Kadın yoldaşların tabutunun etrafında gözyaşları içinde semah dönüyorlardı.
Ruhunu şekillendiren o kutsal topraklara, Dersim’e, bu sefer ayrılmamak üzere dönüyordun. Tanıyan tanımayan binlerce insan, bir gözyaşı şarkısı gibi Dersim’de karşıladı seni. Dağına taşına, özüne, değerlerine sadık bir canları olarak, seni ne çok sevdiklerini haykırdılar acı dolu bakışlarla. Bu sevgi seliyle doğduğun ve çocukluğunun geçtiği köye, Tuluk mezrasında ağıtlarla toprağa sardık seni. Tam bir yıldır yorgun düşen kalbini dinlendirdiğin o topraklardasın. Tam bir yıldır sesin sessizlik oldu özlemin içinde; sen hep kavgamızda, yüreğimizde, ekmeğimizde, suyumuzdasın.
Benim nazlı çiçeğim, bugün 8 Mart ve senin aramızdan ayrılışının birinci yıl dönümü. Seni hep kalbinde taşıyan ağabeyin, hiç istemediği halde senden uzak diyarlarda olmak zorunda, beni bağışla lütfen. Bugün gözyaşlarımı içime akıtacağım bir kez daha. Bugün sesim çıktığı kadar bağıra bağıra seni haykıracağım. Elbette bir gün döneceğim kalbinin anayurduna ve seni o gülen gözlerinden sonsuz hasretle öpeceğim.”
Yoruma kapalı.