PİRHA- Hozan Dilgeş’in hikayesi memleketimizde saklı kalmış milyonlarca hikayeden yalnızca biri. Bu kez Ezidi bir insanın baskı ve zulme maruz kalmasına tanıklık edeceğiz. Ezidilerin yaşadıkları hikayeye bir örnek de Hozan Dilgeş’ten. Kendisiyle son yolculuğuna çıkmadan önce konuşmuştuk.
Ezilmişliğe maruz kalmış hikayelere konu olmak zordur. Aslında ezenler için hikayeler kolaydır da ezilmemek için direnenlerin yaşanmışlıkları zordur. Azınlık olmak ne hikmetse Türkiye’de hep ezilmiş olmaya tekabül etmekte. Nerede bir hor görülmüş, ötekileştirilmiş, zorbalığa maruz kalmış insana denk gelseniz, kendi toprağında azınlık gruba dahildir. Bu gezegende hala yanlışa karşı bir şeyler söyleyen, sözlerini söylemekten vazgeçmeyen, direnen ve direnişi anlatan insanlar var. Hozan Dilgeş de bunlardan biri… Kendi çorak topraklarında çocuk yaşta çobanlık yapabilecek kadar da güzel insan üstelik.
Biliyoruz ki doğup büyüdüğün topraklara yabancı kalmak ya da bırakılmak diyelim, sadece bizim toprağımıza özgü bir hikaye değil. Dünyanın hangi noktasına gidersek gidelim, elbet karşımıza benzer zorbalıklara maruz kalmış insanlara denk gelebileceğiz.
Hozan Dilgeş’in hikayesi ülkemizde saklı kalmış milyonlarca hikayeden yalnızca biri. Bu kez Ezidi bir insanın baskı ve zulme maruz kalmasına tanıklık edeceğiz.
Ezidilerin yaşadıkları hikayeye bir örnek de Hozan Dilgeş’ten. Kendisiyle iki yıl önce son yolculuğuna çıkmadan önce konuştuk.
“Çok özledim topraklarımı”
Ezgilerinde hep yaşama, aşka, özgürlüğe, sürgüne ve kahramanlığa yer veren bir idealist sanatçıydı Hüseyin Yıldırım yani nam-ı diğer Hozan Dilgeş. Şarkılarında hep aynı kavram vardı; er geç ‘Barış’ kazanacak…
Yaşamına 9 albüm sığdırdı sanatçı. Hiçbirinde de söylemek istediğini sakınmadı. Meryemxan, M. Arif Cizrewi, Mihemed Şêxo, Seid Gabari, Said Usiv gibi sanatçıları dinleyerek ve onlardan etkilenerek aslında kendi müziğine yön veren sanatçı, onların bestelerini söylerken kendi bestelerini de dile getirmeyi kafasına koyarak müzik kariyerinde önemli bir noktaya geldi. İnatçılığı ve savaşçılığı her an onun yanında olmalıydı. Köylerinde ve küçük yaşında başlayan baskı ve zulümlerin yanı sıra, ileride yakalandığı şeker hastalığıyla da mücadele etmek zorunda kaldı. Uzunca bir süre hastalığa da boyun eğmeyen Hozan Dilgeş, birçok gencin yüreklerine umut aşıladı. Ancak sanatçı; çobanlık yaptığı köyüne ve toprağına olan özlemine ne yazık ki çare bulamadı…
Hozan Dilgeş aramızdan ayrılmadan 15 gün önce arayıp hal hatır sormak istedim. Aradığımda hasta yatağındaydı ve zor da olsa sorularıma cevap verebildi. O halkı için özel biriydi. Sesi, söyledikleri, yaşadıkları, idealleri birçok Ezidi ve Kürt gencine ümit verdi. Dertlendirdi bazen, bazen katliamlardan bahsedip üzdü, bazen de onun sesinden direniş sözcüklerini dinleyenler umuda yürüdü…
Hasta yatağında dahi zulüm gördüğü toprakları merak eden “Pir”
Söylediklerinde hep özgürlük, hasret ve bir ümit besleyen Hozan Dilgeş, 15’inde alıyor sazı eline. Saz çalan babasından etkilenmiş olabileceğini düşünüyor. Gurbet yollarına erken düşen ve gerçekten sanatına sevdalanan sanatçı, yaşadığı sağlık sorunlarına rağmen Avrupa’yı gezerek müziğini icra etmekten hiç vazgeçmiyor. İnatçıydı, ablasının tabiriyle ateş gibi bir çocuktu aslında Hozan Dilgeş. İlk sahnesine Nusaybin’de çıkan ve gerçekten kalabalıktan haz aldığını dile getiren sanatçı, halkının söyleyemediklerini söyleyen, katliamlara ve zulümlere başkaldırabilen sözler yazarak gönüllere taht kuran bir isim…
Sünni bir köyde Ezidi olarak yaşayan ve tüm toprağın sahibinin Ezidiler olmasına rağmen Sünnilerin baskı ve zulmünden kurtulamayan bir çocukluk yaşamış Dilgeş. Aslında toprakta söz sahibi olamamayı yine kendi halkının göç serüvenlerine bağlayan sanatçı, kendi köylerinde azınlık olmanın ne demek olduğunu ta o zamanlar yaşadığını dile getiriyor. Babasının Ezidi kültüründe “Pir” olduğunu ve kendisinin de aynı şekilde “Pir” olduğunu söyleyen Hozan Dilgeş, birçok köye giderek insanların acılı günlerinde dini vecibeleri yerine getirdiklerini söylüyor.
Ezidî ve Alevîler arasındaki benzerlikler var. Biraz kendinizden bahseder misiniz?
Ben Nusaybin’in Fıskın köyünde doğdum. Ama benim ailem ve daha da önceki kuşak, yıllar boyunca baskı ve zulüm yüzenden Irak Türkiye arasında sürekli göç etmek zorunda kalmışlar. Yani aslında kökenimiz Irak, ama en son göçte annem ve babam Mardin Nusaybin’e yerleşmiş. Babam da köyde hayvancılıkla uğraşıyordu. Ben 15 yaşına kadar köyde çobanlık yaptım.
Kaç kardeştiniz?
Biz 7 erkek, 5 kız kardeştik.
Aynı zamanda Ezidisiniz ve babanız da pirdi. Ve siz de pirsiniz.
Evet, babam pirdi, ben de öyle.
Ezidi Piri olarak babanız neler yapardı?
Mesela bir Ezidi vefat ettiğinde diğer köylerden gelip babamı çağırırlardı. Babam Ezidi geleneklerine göre cenazeyi kaldırırdı. Ve diğer dini görevlerini yapardı. Biz Ezidi köyünde oturmuyorduk, yaşadığımız köy bir Sünni köyüydü.
Alevilikte de pirlik var. Ezidilikte de. Ezidî ve Alevîler arasındaki benzerlikler neler?
Bir çok benzerlikler var. Bunları saymakla bitmez. Ben bir kaç örnek vereyim. Alevilikte de Êzîdîlikte de kendi dinlerini yaymazlar. Bütün dinlere hoşgörü ile bakarlar. Güneşe dönerek dua etmek her ikisinde de vardı. Alevilikte, Êzîdîlikte saz kutsaldır. Kaderlerimiz ortak. (baskı ve katliamlardan dolayı ibadetlerimizi hep gizli yapmak zorunda kaldık.) Bu nedenle kaderlerimizin ortak olduğunu düşünüyorum. Güneş, ay ve ateş Êzîdîlik’te olduğu gibi Alevilerde de kutsaldır. Daha bir çok örnek verebilirim…
Tekrar köyünüze dönelim. Siz neden bir Sünni köyüne yerleşmişsiniz?
Aslında köyün tamamı bizimdi. Ama Ezidiler defalarca göç edip geri döndükleri için, Sünniler de bunu fırsat bilip, bizim köyümüze yerleşmişlerdi.
“KENDİ KÖYÜMÜZDE AZINLIK OLMUŞTUK”
Sünniler arasında yaşamak zor muydu?
Zordu zor olmasına ama köy bize aitti. Kendi köyümüzde azınlık olmuştuk. Ne zaman bir tarla veya hayvan yüzünden anlaşmazlık yaşasak, onların istediklerini yapmak zorunda kalıyorduk. Aslında topraklar da hayvanlar da bize aitti. Bütün köy bizim olmasına rağmen yarısı onların sayılıyordu. Bazen hayvanlarımızı bile çalıyorlardı. Biz istesek bile geri vermiyorlardı. Bizi bilerek zor durumda bırakıyorlardı. Aslında bırakıp gitmemiz için uğraşıyorlardı ama biz köyümüzü terk etmedik. Her şeye rağmen orada yaşamak zorundaydık.
Başka ne tür sorunlar yaşadınız?
Çok sorun yaşadık, sayması bile zor diyebilirim. Örneğin ağabeyimi Sünni yapmak istediler. “Sünni olursan sana kız veririz” dediler.
Ağabeyinizin cevabı ne oldu?
Kabul etmedi. Kimsenin duymasını da istemedi. Bu durumu çevremizden de sakladık.
Şu anda köydeki durum nedir?
Aslına bakarsanız hala köyü bizden almak için uğraşıyorlar. Ama biz gerekenleri yaptık ve köyümüzü onlara vermedik. Baskı ve zulümden dolayı ibadetlerimiz hep gizli yapmak zorunda kaldık.
Êzidi inancına mensup olanların ibadet anlayışları nasıldır?
Öncelikle çok teşekkür ederim bu soru için. Bana pek sormuyorlardı böyle sorular. Benimle yapılan röportajlarda genel de siyaset ve sanat ile ilgili sorular soruluyordu, sizden bu soruları almak beni mutlu etti ve daha da umutlandırdı… Bizler önce 72 milletin huzur ve mutluluğu için dua ederiz, sonra kendimiz için… Buna rağmen 74 ferman ile karşılaştık… 74 fermana rağmen içimizdeki insan, doğa sevgisi asla azalmadı. Kin, nefret asla yoktur. Ancak baskı ve zulümden dolayı ibadetlerimiz hep gizli yapmak zorunda kaldık.
Peki, Ezidiler’in ibadetleri neler? Nasıl yerine getiriliyor ibadetler?
Her dinde olduğu gibi Êzidilerin din konusunda yerine getirmesi gereken önemli ibadetleri arasında namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, hacca gitmek vardır. Namaz için Êzidiler günde iki kez; sabah güneş doğarken ve akşam güneş batarken, yüzlerini güneşe dönerler. Güneşe dönerken ayakta durup ellerini bağlar ve dua okurlar.
Kutsal mekânlarınız nerede? Nasıl hacı oluyorsunuz?
Ezidilerin kutsal mekânları Irak Laleş Vadisi’nde bulunuyor. Dünya üzerinde yaşayan bütün Êzidiler, her yıl eylül ayında Laleş Vadisi’ni ve özel olarak da Şeyh Adiy’in kabrini ziyaret eder. Bu ziyarette de hac töreni düzenlenir. Hacı olmak için Laleş Vadisi’ni ziyaret eden Ezidiler, bu törende kurbanlar keser, def eşliğinde dini ritüelleri uygular ve ilahiler söylerler… Böylece “hacı” olurlar.
Bir tören eşliğinde mi oluyor bunlar?
Tabii ki. Genel de törenleri yönetenler Koçekler ve kavallardır.
Kaç kutsal kitabınız var?
Ezidilerin Meshaf Reş ve Kitab el Celve adında iki kutsal kitabı var. Meshaf Reş 15’inci yüzyılda yazılmıştır. Aynı zamanda “Kara Kitap” olarak da adlandırılır. Kürtçesi Mishefa Reş’tir. Ezidilik inancına göre, tanrı Siyah Dağ’a indiğinde Siyah Kitap doğmuştur. Meshaf Reş’de Ezidiler için yapılacaklar yazılmıştır.
Peki, Kitab el Celve?
Kitab el Celve ise daha derin konuları barındırır. Daha geniş bir zaman diliminde yazılmış ve Ezidiler’i bilgilendiren bir kitaptır.
Bu kitabın sadece Ezidiler tarafında okunduğunu biliyorum, yanılıyor muyum?
Evet. Doğru biliyorsunuz. Bu kitabın içinde bu kitabın sadece Ezidiler tarafından okunması gerektiği ve yabancıların eline geçmemesi gerektiği söylenir. Kitap, beş bölümden oluşur.
Özgür UTUŞ/İSTANBUL
Yoruma kapalı.