PİRHA- 23 yıl önce 5 kişinin yaşamını yitirdiği İstanbul Ümraniye’de Mustafa Kemal Mahallesi’nde yaşananlara ilişkin yeniden görülen ilk davada mağdurlar dinlendi. Duruşmada, zorla atılan imzalar ile sahte ifadelerin düzenlendiği belirtildi. Tanıkların dinlenmesi talebi ile bir sonraki duruşma 14 Mayıs 2019 tarihlerine ertelendi.
15 Mart 1995 tarihinde Gazi Mahallesi’ndeki saldırıların ardından Ümraniye Mustafa Kemal Mahallesi’nde güvenlik güçleri tarafından açılan ateş sonucunda 5 kişinin öldürülmesi 14 kişinin yaralanması olayına ilişkin dava yeniden görülmeye başlandı. Bu dava dosyası açısından 220 polis memuru yargılanıyor.
Kartal Anadolu Adliyesi 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada avukatlar Cemal Yücel, Faruk Ertekin, Sevim Akat, Gülizar Tuncer ve Keleş Öztürk ile olayın müştekileri hazır bulundu.
Olayın mağdurları Suna Kaban, İsmail Saklanbaz SEGBİS ile Sabri Puyan, Necip Bulut, Hacer Baltacı, Gül Ekşi, Berivan Demir, Pınar Demir’in de duruşma salonunda ifadeleri alındı.
“HALKI TARAR GİBİ SERİ ATEŞ EDİLİYORDU”
SEGBİS ile katılan ve olayda yaralanan mağdurlardan Suna Kaban ifadesinde, “Yakınımızın cenazesinden gelirken kalabalığın toplandığı yerin içinden geçtikten sonra vuruldum. Halkı tarar gibi seri bir şekilde atış ediliyordu. Kimin ateş ettiğini görmedim. Kurşun karaciğerimi parçaladı. Ameliyat sonrası çıkartılan mermi polis tarafından alındı” dedi.
Mağdur Kaban’a yüksek sesle hitap eden mahkeme heyetine Avukat Gülizar Tuncer, “Mağdurlara sesinizi yükselterek konuşmayın. Psikolojik olarak olumsuz bir hava yaratıyor” ifadelerini kullandı.
“TAM BİR MİZANSEN”
Mahkeme heyeti olayda sol omzundan yaralı olarak kurtulan İsmail Saklanbaz‘ın, 1995 yılında “Kimseden şikayetçi değilim” diye kayda geçirilen ifadesini okudu. Saklanbaz o dönemde ne emniyette ne de savcılıkta herhangi bir ifadesinin alınmadığını söyleyerek kendisine zorla imza attırıldığını belirtti.
Avukat Gülizar Tuncer, “Tam bir mizansen içinde hazırlanan ifadelerle imzalar attırılmış.” dedi.
Hayatını kaybeden Hasan Puyan’ın abisi Sabri Puyan da ifadesinde, “Kardeşimin vurulduğunu öğrenince hastaneye gittim. Yanındakilere sorduğumda polislerin yaptığını söylediler” dedi. Puyan, olayın ardından ifade verip vermediğini hatırlamadığını belirtti.
SAHTE İFADELER
Yaralı olarak kurtulan Necip Bulut da ifadesinde şunları söyledi:
“Babamla birlikte Gazi olaylarını protesto için yürüyüşe katıldık. Açıklama yapılırken çevik polisler kalkanlarını coplara vurarak insanları tahrik etti. Ellerindeki silahlarla pusuya yatmışlardı. Provokasyona karşı halk yuhalamaya başlayınca bir anda çevik kuvvetin havaya silahları ateşlemesinin ardından, otomatik silahlarla resmi ve sivil polis halkın üzerine ateş etti.”
Bulut, hastaneye götürüldükten sonra Ülkücü Turan lakaplı bir polis ile birlikte gelen sivil polislerin zorla hazırladıkları ifadeleri imzalamaya zorlandığını söyledi. Daha sonraki günlerde de baskı, tehdit ve gözaltılara maruz kaldığını belirten Bulut, “Askerlik ve sivil hayatımda psikolojik baskıya maruz kaldım” dedi. Bulut da 95’de verildiği belirtilen ifadenin kendisine ait olmadığını belirterek, “Sahte ifadeler bunlar.” diye konuştu.
POLİS TEHDİDİ YÜZÜNDEN FRANSA’YA KAÇTI
Avukat Cemal Yücel’in talebi üzerine İsmail Saklanbaz ve Necip Bulut’un imzalarının alınmasına karar verildi. Yücel ayrıca, imzaların uyuşmaması durumunda ifadeyi hazırlayan emniyet ve güvenlik güçleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep etti.
Olaylardan yaşamını yitiren İsmail Baltacı’nın eşi Hacer Baltacı’nın ifadesine geçildi. Eşi İsmail’in kaynı Doğan Baltacı ile olay günü birlikte olduklarını söyleyen Hacer Baltacı, “Kaynımın anlattığına göre ‘o gün polisler yaralıları ambulansla götürülmesini engelledi. Orada bulunan sivil insanlar araçları ile hastaneye kaldırdılar yaralıları. Eşim hastaneye götürüldüğünde polis kaynımı oradan uzaklaştırıp karakola götürdü. O yüzden de şahit olmayıp Fransa’ya polislerin tehdidinden dolayı kaçtı” dedi.
“AİHM KARARLARINA UYULMADI”
İfadelerin ardından söz alan avukatlardan Cemal Yücel, 23 yıllık süreci özetledi.
Yücel, yaşanan olayın ardından soruşturma makamı tarafından dosyanın hiçbir failin bulunamaması ve yakalanamaması gerekçesiyle, bu şekilde kapatılmasının ardından ölenlerin yakınlarının vekilleri olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduklarını ve AİHM’in olayların meydana gelmesinden 10 yıl sonra özenli ve yeterli bir soruşturma yapılmadığı, polis memurlarının kullandığı şiddetin gereğinden fazla olduğu gerekçeleriyle yaşam hakkı ve adil soruşturma ihlali olduğu sonucuna vardığını hatırlattı.
AİHM tarafından verilen bu ihlal kararından sonra Ümraniye Cumhuriyet Başsavcılığına başvurularak olaylarla ilgili faillerin ortaya çıkartılması, delillerin tespiti ve ivedilikle kamu davası açılması için talepte bulunduklarını söyleyen Yücel, “2005 yılından 2015 yılına kadar 10 yıl süreyle AİHM’nin ihlal kararında belirtilen hiçbir husus yerine getirilmemiş ve hiçbir araştırma, inceleme yapılmamıştır. Deyim yerindeyse dosya adliyenin karanlık dehlizlerinde sümenaltı edilerek kaybedilmiştir.” dedi.
ZAMAN AŞIMINA 5 KALA
2015 yılına gelindiğinde 20 yıllık zaman aşımının dolmasına 5 gün kala dosyanın tevdi edildiği yeni savcı tarafından dava açıldığını söyleyen Yücel, şunları kaydetti:
“20 yılın dolmasına 5 gün kala dava açan soruşturma makamları bellidir ki davayı zaman aşımına uğratarak devletin memurlarına cezasızlık anlayışını hayata geçirmişlerdir.
Zamanaşımı ile soruşturmayı ve davayı sonuçlandırma çabası davanın açıldığı mahkemece de aynen devam ettirilmiştir. Mahkemenizin 10.05.2015 kararı ile TCK.nun zaman aşımı kesilmesi konusundaki açık ve net hükmüne rağmen davanın 20 yıllık olağan zaman aşımı süresi dolduğu gerekçesiyle düşürülmesine karar verilmiştir. Duruşma savcısı karardan önceki mütalaasında zaman aşımı süresinin dolmadığını bu nedenle davaya devam edilmesi gerektiğini belirtmiş ancak mütalaasına aykırı olan bu kararı her ne hikmetse süresinden sonra temyiz etmiştir. Tarafımızca yapılan temyiz üzerine ise Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2017 / 1192 Esas, 2018 / 1859 Karar sayılı, 18.04.2018 tarihli kararı ile Mahkemeniz kararını bozmuştur. Yargıtay kararına göre iddianamenin düzenlenmesi ile zamanaşımı kesilir. İddianamenin kabul edilip edilmemesi zamanaşımı etkilemez. Bu karar usul ve yasaya uygun olmakla uyulmasını ve yargılamaya devam edilmesini talep ediyoruz.
Sunulan nedenlerle usul ve yasaya uygun Yargıtay bozma ilamına uyulmasını, bozmaya uyulduktan sonra da adil ve hukuka uygun bir yargılama yapılmasını talep ederiz. Şu ana kadar olduğu gibi davranılmamalı, dosya sürüncemede bırakılmamalı, deliller hakkıyla toplanmalı, insan öldürme ve yaralama suçlarını işleyen faillerin cezalandırılması için hukukun ve adaletin gerekleri yapılmalıdır.”
“23 YIL BOYUNCA OLAYIN ÜZERİ AÇIK BİR ŞEKİLDE KAPATILDI”
Avukat Gülizar Tuncer, 23 yıl boyunca olayın üzerinin açık bir şekilde örtüldüğünü söyledi. “Açık bir şekilde delillerin yok edilmesiyle karşı karşıyayız. Mermiler teslim edilmemiş. Balistik incelemeler de yapılmış değil. Bir baskı ve terör ortamı yaratılmış olması dışında sahte belgeyle imza atmak zorunda da kalmış. Bu dava da Ümraniye değil Gazi’yi de ele almak gerekir. Çünkü peşi sıra ortaya çıkmıştır. Gazi’nin sorumluları kimse Ümraniye’nin de odur” dedi.
Sadece polis memurları ile davanın açıldığını söyleyen Tuncer, “Dönemin sorumluları hakkında dava açılmadı. İnsanlığa karşı suç olarak görülmesi gerekiyor ve asla zaman aşımı kavramı işletilemez” ifadelerin kullandı.
Bir sonraki duruşma 14-15-16 Mayıs 2019 tarihlerinde tanıkların dinlenmesiyle devam edecek.
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.