PİRHA – İnsan Hakları Derneği (İHD) Dersim Şubesi, İnsan Hakları Haftası’na ilişkin açıklama yayınladı. Açıklamada,”Bizler İnsan hakları savunucuları olarak; insan eliyle gerçekleştiği için önlenebilir olan Türkiye ve dünyadaki bu kötü sürecin son bulması ve insan haklarına dayalı bir ortak yaşam idealini geliştirmek için çok daha fazla çaba göstereceğimiz aşikardır” ifadeleri yer aldı.
İHD Dersim Şubesi, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin açıklama yayınladı.
Açıklamada, “Günümüzde Evrensel Beyannamede yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen hala kurulamamıştır. İnsanların ırkından, renginden, cinsiyetinden, cinsel yöneliminden, dilinden, din ve mezhebinden, inancından, etnik kimliğinden, siyasi-vicdani ve felsefi kanaatinden bağımsız olarak, insan olmaktan gelen hakları ve dokunulmazlıkları olduğu temel fikri dünya çapında yeterli koruma bulamamaktadır. Maalesef günümüzde Birleşmiş Milletler Örgütü de, var oluş gerekçesiyle çelişir biçimde, hak ihlallerinin başlıca sebebi olan savaşları ve iç savaşları önlemede/sonlandırmada, mülteci krizlerine müdahalede, küresel çapta doğal ve kültürel mirasın korunmasında, yoksullukla ve adaletsizlikle mücadelede, başta kadınlara yönelik olmak üzere her türlü ayrımcılığı sonlandırmada yeterince etkin olamamaktadır” denildi.
OHAL, KHK, KÜRT SORUNU
Türkiye’deki insan hakları ihlallerine değinilen açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“Dünyadaki bu olumsuz gelişmenin Türkiye’deki olumsuz gidişata katkı sunduğu, Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi sorununun giderek büyüdüğü, Türkiye’nin temel sorunlarını çözmekten uzaklaştığı ve giderek otoriterleştiği yeni bir döneme girilmiştir. Türkiye’nin Kürt sorununu çözemediği için gerçek bir çatışma çözümü gerçekleştiremediği, bunun sonucunda demokratikleşmesini sağlayamadığı, tersine bir gidişatın içerisine girdiği ve anayasasını değiştirerek tek kişi yönetimine dayalı otoriter bir başkanlık modeline geçtiği ve bunun da sürekli hak ihlali ürettiği görülmektedir.
Türkiye son iki yılda ilan ediliş gerekçesinin çok ötesine geçen, her türlü denetimden uzak ve keyfi bir şekilde uygulanan, ağır ve ciddi hak ihlallerine yol açan bir OHAL rejimi ile yönetildi. OHAL uygulamaları ve Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile bir yandan yurttaşlar “haklara sahip olma hakkı”ndan mahrum bırakılırken diğer yandan hem toplumun üyeleri arasındaki ilişki hem de yurttaş ile devlet arasındaki ilişki insan haklarına dayalı demokratik bir ilişki olmaktan çıkarılmıştır. Toplumun eşitlik ve adalet duygusunun şiddetli bir erozyonuna yol açan bu durumun 2018 yılında da sürdüğünü görüyoruz.
“İNSAN HAKLARI MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEKTİR”
“Baskı ve zorun yanı sıra yapılan değişiklikler ile iktidarın kontrol ve manipülasyonuna açık hale getirilen seçim mevzuatı altında gerçekleştirilen 24 Haziran 2018 seçimleriyle birlikte yürürlüğe giren “yeni rejim”, art arda yaptığı pek çok düzenleme ile OHAL’i kalıcı ve sürekli hale getirmiştir. Bugün gelinen aşamada parlamento denge ve denetleme fonksiyonuna sahip bir siyasal kuvvet, yurttaşların temsilcileri aracılığı ile hak aradığı, taleplerini ifade ettiği bir kurum olmaktan çıkarılmış, yürütme gücünün basit bir meşrulaştırma/onay aracına dönüştürülmüştür. Hak temelli bir rejim fikri terk edilmiş; hukuk kurumu, minnet ve rıza göstermeyen toplumsal kesimleri susturma ve sindirme aracı haline getirilmiştir. Bir yandan ülke içinde ve dışında sürdürülen militarist ve savaş yanlısı politikaların etkisiyle diğer yandan uzun yıllardır uygulanagelen neoliberal ekonomi politikalarının bir sonucu olarak ülke siyasal, kültürel ve ekonomik ağır bir kriz içine girmiştir. İşsizlik, yoksulluk ve dışlanma geniş toplumsal kesimlerin maruz kaldığı hak ihlallerinin başlıca kaynağı haline gelmiştir. Esnek, güvencesiz çalışma ve iş cinayetleri çalışanların adeta kaderi haline gelmiştir. Kadınların kazanılmış haklarını geri almaya yönelik düzenleme ve saldırılar; LGBTİ+ hareketine yönelik dışlama, baskı ve engeller; ülkede milyonlarca mültecinin haklardan mahrum bırakılarak yok sayılması; farklı etnik ve inanç gruplarının taciz edilerek ayrımcılığa maruz bırakılmaları; insan hakları savunucularına ve hak mücadelesi veren kesimlere yönelik giderek artan baskılar insan hakları değerlerinin toplumsal yaşamdan tümüyle tasfiye edilmeye çalışıldığının açık göstergesidir.
İnsan hakları savunucularının Türkiye ve dünyadaki bu kötü sürecin son bulması ve insan haklarına dayalı bir ortak yaşam idealinin geliştirilmesi için çok daha fazla çaba göstereceklerinin belirtildiği açıklamada, “Bu idealin gerçekleşmesi elbetteki toplumsal muhalefeti oluşturan ve bu toprakların vicdanlı insanları sayesinde olacaktır. Özgür, eşit ve adilce yaşanabilir bir dünya için insan hakları mücadelemiz devam edecektir” denildi.
PİRHA/DERSİM
Yoruma kapalı.