Alevi Haber Ajansi

’90’lı yıllarda işkence ile yarım bıraktıklarını 10 Ekim 2015’te Mesut Mak’ı katlederek tamamladılar!’

PİRHA- Ankara Gar Katliamı’nda yaşamını yitiren Mesut Mak’ın eşi Evrim Mak, 90’lı yıllarda eşine işkence uygulayan ve ağır sağlık sorunları yaşatan güçlerle, 10 Ekim Gar Katliamı’nda sorumlu olanların aynı güçler olduğunu söyledi. Mak, “Mesut’a profesyonelce ağır işkence uygulayanlar onun ölmeyeceğini ama hastalıklarla sürüneceğini söylüyordu. Öyle de oldu. 90’lı yıllarda yarım bıraktıkları işi 10 Ekim 2015’te Mesut’un yaşamına son vererek tamamladılar” dedi. 

DİSK, KESK, Türk Tabipleri Birliği, TMOBB ve siyasi partilerinde aralarında bulunduğu pek çok sivil toplum örgütü ve siyasi partinin çağrısıyla Ankara Tren Garı önünde düzenlenen Emek, Barış, Demokrasi Mitingi’ne düzenlenen saldırıda 103 kişi hayatını kaybetti.

IŞİD’in iki canlı bomba ile gerçekleştirdiği saldırı, Türkiye tarihinde en çok insanın hayatını kaybettiği katliam olarak kayıtlara geçti. Canlı bombalardan birinin aynı yıl Suruç’ta intihar saldırısını düzenleyen canlı bomba Abdurrahman Alagöz’ün kardeşi Yunus Emre Alagöz olduğu ortaya çıktı.

Ankara Katliamı’nda yaşamını yitiren Tarım Orkam Sen İzmir Yöneticisi Mesut Mak’ın eşi Evrim Mak ile eşinin gençlik yıllarındaki mücadelesini, işkence süreçlerini, sendika mücadelesini, sürgün dönemlerini, Ankara patlamasını, Dersim’e götürülüşünü, kızı Deniz ile olan paylaşımlarını, mahkeme süreçlerini, adalet arayışını ve barışı konuştuk.

“İNANARAK YAPIYORDU”

Evrim Mak, eşi Mesut Mak’ın çocukluğundan gençliğine kadar yaptığı her şeyi inanarak yerine getirdiğini  söyleyerek şöyle anlattı:

“Mesut gerçekten çok değerli bir insandı. Tanıyabileceğim en dürüst, samimi,  en içten bir insandı. Mesut, doğruluğu ve mücadelesine olan samimiyeti ile ön plandaydı. Ölümü yaşadıktan sonra hayata daha farklı bakmaya başlıyorsun, bazı şeylerin değeri daha da artıyor. Üniversitenin siyasetin içerisindeydik, ama kim mücadele içerisinde samimi, inanarak yaptığına bakmıyorsun. Bizler mücadeleye ne kadar samimi bakıyoruzu sorguluyoruz. Mesut bu işi inanarak yapan bir insandı.

Mesut çok küçük yaşta Dersim’de babasının yanında sanayide çırak olarak işe başlamıştı. Babasının torpilini gören bir çırak değil; aksine diğer çocuklara örnek olsun diye küçük bir hatasında usta gibi davranan bir yerdeymiş. Bir takım şeylere duyarlılığı, sınıf mücadelesi, kitap okuması orada başlıyor.”

MESUT MAK’A 90’LI YILLARDA İŞKENCE 

Politik mücadele ile tanışan eşinin 90’lı yıllarda gördüğü işkencelerin yansıması olarak ağır hastalıklara yakalandığını sözlerine ekleyen Evrim Mak, “90’lı yıllar ülkemizde çok zor bir dönemdi. En ufak bir sesin çıkardığında sesin çıkıyor. Mesut o dönem gençlik yıllarından insanları örgütlemeye çalışan birisi. Çok basit bir şeyden gözaltına alınıyor ve ciddi bir işkenceye maruz kalıyor. O işkencelerini anlatıyordu ama bunu bir övünme sebebi görerekten değil. Evlendiğimiz dönemde Mesut’ta bir takım sağlık sorunları çıktı. Şeker ve tansiyon hastalığının yanında böbreklerinde sorun çıktı. Çünkü işkencecisi çok profesyonel bir işkence yöntemi kullanmış. Kısa boylu birinin kendisini boks torbası gibi kullanarak göğsüne yumruklar attığını anlatıyordu. Elektirik veriliyor” diye anlattı.

“90’Ll YILLARDA YARIM BIRAKTIKLARI İŞİ 10 EKİM’DE TAMAMLADILAR”

Mesut Mak’a 90’lı yıllarda ağır işkence uygulayan ve ağır sağlık sorunları yaşatan güçlerle, 10 Ekim Katliamı’nda sorumlu olanların aynı güçler olduğunu yutkunarak söyleyen Evrim Mak, “Hastaneye yatırıldığında doktor Mesut’un bu yaşta pankreatit olmasına şaşırıyor. Sigara ve alkol kullanmadığını öğrencince Mesut’a ‘boksör müsün’ diye soruyor. O yaşta görülen pankreatit bir boksör hastalığı olarak görülüyor. Doktora gördüğü işkenceyi ve göğüslerine aldığı darbeleri söyleyince doktor pankreatitin işkenceden kaynaklandığını söylüyor. Mesut’u işkence eden kişi, ‘Senin buradan ölün çıkamayacak ama sürüneceksin, sağlık sorunu yaşayacaksın’ diye söylüyor. Öyle de oluyor ve sonrasında bu hastalıkları çıkıyor. 90’lı yıllarda yarım bıraktıkları işi 10 Ekim’de 2015’te hayatına son vererek tamamladılar. O işkenceyi yapan güçlerle, o günde katliama sebep olanlar aynı kişilerdi” ifadelerini kullandı.

SÜRGÜN, BASKI, POLİS TEHDİTLERİ…

Evrim Mak, eşinin maruz kaldığı mobing ve sürgün süreçlerine ilişkin ise şunları kaydetti:

“Memur olarak çalışmaya başlayınca Dersim’den Urfa’ya, Bilecik’e, İstanbul’a ve oradan da Balıkesir’e sürgüne geliyor. Her gittiği şehirde polislerin kapısını çalarak ‘burada olduklarına’ dair gözdağı veriyorlarmış. Evlenmeye karar verdiğimizde bunları bana anlattı ve aynı şeyleri yaşayabileceğimizi söylüyordu. İş yerinde yaşadığı mobingleri daha az yaşayacağını düşünerek İzmir’e tayinini istedi. TEDAŞ özelleşince kurum değiştirmek zorunda kaldı Tarım İl Müdürlüğü’nde işe başladı. Orada da hemen Tarım-Orkam Sen sendikasının üyesi oldu. İzmir’e gelmemiz Mesut’un üzerinde o baskıyı azaltmadı.  Sendikalı olmasından kaynaklı baskılar ve mobingler devam etti.”

7 HAZİRAN SEÇİMLERİ, SURUÇ VE DİYARBAKIR PATLAMALARI

7 Haziran seçimlerinden hemen sonra müzakere sürecinin bitilmeye çalışıldığını kaydeden Evrim Mak, eşi Mesut’un ise barış sürecinin devam etmesi için çabaladığını belirterek, “2015 7 Haziran seçimleri bir milat oldu ve bir takım olaylar yaşandı. Bir barış sürecinde girilmişti ve insanların ölmediği bir ortamı izliyorduk. 7 Haziran’dan sonra hızlıca bambaşka bir şeyler yaşanmaya başladı. Ülkede sıcak bir gündem vardı, bir taraftan da Suriye’de yeni gelişmeler oluyordu. IŞİD diye bir şey çıktı ve yoğunca konuşuluyordu. Kanım donarak izliyordum. 10 Ekim’den önce Suruç ve Diyarbakır’da bombalar patlıyordu. Bir süreç vardı ve bitirilmeye çalışılıyordu. Hangi barış diyordum? Bir anne çocuğunun cesedinin parçalarını eteğinde topluyor, diğeri ise çocuğunu gömemediği için buzdolabında saklıyor. Biz ne ile barışacağız diyordum. Mesut politik bakıyordu ve barış sürecinin devam etmesi için çabalıyordu” diye ekliyor.

“BEN, MESUT VE DENİZ BİRLİKTE ANKARA’YA GİDECEKTİK”

Eşi Mesut Mak’ın Ankara’da mitinge gidiş kararını Evrim Mak şöyle anlattı:

“Mesut 10 Eylül’ün örgütlenmesi için sendikada toplantılara katılıyor. Mitinge benim ve kızımız Deniz’in gelmesini istiyordu. Barış deyince insan heyecanlanıyor. İçimde bir korku vardı; bir anne olma hissiyatı ile başımıza bir şey gelir mi diye düşünüyordum. Suruç Katliamı’ndan sonra ‘Mesut çember daralıyor sanki sıra bize de gelecek ‘ cümlesini kullandığımda ise, ‘Evet gelebilir ama elimizi çekip oturamayız. Sesimizi çıkarmamız lazım’ diyordu. Mitingden bir önceki gün beraber gitmeye karar vermiştik. Akşam yola çıkmadan önce kızımız Deniz’in ateşi vardı ve son anda gitmekten vazgeçtik.

“DÜĞÜN ELBİSESİ OLUR YA ÖYLE BİR ELBİSE GİYDİ”

Tıraş olmuştu ve eve gelmişti. Memurdu çok fazla paramız pulumuz da yoktu. Herkesin dolabında düğün için iyi bir elbisesi olur ya; Mesut’un da öyle bir elbisesi vardı. Bir yıl önce aldığı ve ayağına hiç giymediği bir ayakkabısı vardı. Kaldığımız lojman Ege Üniversite’nin yakınındaydı. Kızımla birlikte Mesut’u yolcu ettik ve o görüntü hiç aklımdan çıkmıyor. Deniz ağladı ve ‘Baba ne olursun gitme’ dedi. Mesut, ‘söz kızım yarın akşam evde olacağım’ dedi. İnsanlar verdiği sözü tutmalı diye nasihatte bulunan baba o gün sözünü tutamadı ve geri gelemedi.”

“TELEVİZYONU AÇTIM VE…”

Evrim Mak, babasının kendisini aradığı ve patlamayı öğrendiğinde, “En son yola çıktıkları akşam 11-11.30 gibi konuştuk. En fazla gaz sıkar, tazyikli su ile müdahale ederler diye bekliyordum. Kızımızın ateşi olduğu için gece birkaç kez yanına gitmiştim ve uyuyamamıştım. Sabah 10. 30’a doğru babam aradı ve Mesut’u sordu. Bir patlama olduğu bilgisini verdi. Televizyonu açtım ve halay çekilerken patlayan o bombanın görüntüsünü gördüm. O arada sürekli telefonum çalıyordu ama ben Mesut’u arıyordum. Telefonu sürekli meşguldü. Deniz uyandı ve o telaşlı halimi görünce hızlıca televizyonu kapattım” dedi.

“MESUT’U KAYBETMİŞTİK”

Evrim Mak, eşi Mesut Mak’ın arkadaşlarının o kötü haberi verdiği anı, “Yayını izlediğimde polisler alana gaz atıyordu. Bomba patladıysa polisler neden insanların üzerine gaz atıyor diye soruyorum. Tek istediğim Mesut’un sesini duymaktı. Meğerse her şey olmuş ve bana söylememişler. Mesut’a beni aramadığı için o kadar öfkeliydim ki. Meğerse herkes Mesut’u aradığı için telefon meşgul çalıyormuş. Kapımız çaldı ve dışarıda bekleyen arkadaşları eve geldi Mesut’u kaybettiğimizi söylediler” cümlesiyle anlattı.

“MESUT BELKİ DE HAYATTA OLACAKTI”

Kan kaybı yaşayan eşine sağlıkçıların müdahale etmesine izin verilmeyerek biber gazı sıkıldığını ve belki de müdahale edilse Mesut Mak’ın hayatta olabileceğine dikkat çeken Evrim Mak, “Ben bunu çocuğuma nasıl anlatacağım diye kahrımdan ölüyordum. 7 yaşındaki bir çocuğa neyi anlatabilirdim ki? Ankara’ya doğru yola çıktım. Adli tıp önü çok kötüydü. Herkes adli tıp önünde çığlıklarla yakınlarını bekliyordu. Her şey o kadar değersizdi ki. Mesut’un bedenine çok sayıda bilye gelmişti. Otopsi sonuçları geldiğinde ölüm sebebi ise kasığına gelen bilyeden sonra kan kaybı yaşanmasıydı. Oradaki sağlıkçılara gaz sıkılıyor ve o anda yaralılara müdahale edemiyorlar. Bir tampon yapılsa ve müdahale edilse belki de Mesut hayatta olabilirdi. Yaralı insanların üzerine polislerin gaz atmasını cevaplayamıyorum” diyerek isyan ediyor.

“RÜYALARINDA DERSİM’İ GÖRÜYORDU, O DERSİM’E AİTTİ”

Evrim Mak, eşi Mesut Mak’ın Dersim’e defnedilme sürecine dair, ‘O Dersim’e aitti’ diyerek şöyle devam etti:

“Mesut espirilerinde ‘Ölürsem beni Dersim’e götürün, mezarım orada olsun’ diyordu. Büyükler geldi benim düşüncemi aldılar ve Dersim’e götürelim dedim. İnanılmaz şekilde Dersim’i seviyordu ve oraya aitti. Evliliğimiz süresince her yaz Dersim’e gidiyorduk. Rüyalarında sürekli Munzur’u görüyordu. ‘Evrim Munzur’daydım, kana kana su içiyordum’ diyordu. Dersimlilerin bir hikayesi vardı. Munzur her yıl bir tane kurban alırmış. O yılın kurbanı da Mesut oldu diye düşünüyorum kafamda. Bunların hiç birini hak etmedik.”

“8 YILDIR YAS YAŞAMIYORUM, ÖFKEM BİTMİYOR”

Evrim Mak, yas sürecini yaşayamadığını ve aradan geçen 8 yılda öfkesinin hiç dinmediğini dile getirerek, “İnsanların evlerine yazın karıncalar gelirdi. Alt katta otururken bizim eve de çok gelirlerdi. Ben karınca ilacı alarak üzerlerine sıkıyordum. Mesut, ‘Evrim yapma, onların gelmesine engel olacak başka bir şey bul. Öldürme, onlar savunmasız, ellerinde silah yok‘ derdi. Ankara’ya giden insanlar savunmasızdı, oraya bayram kıyafetleriyle gittiler. Bu insanlar oraya savaşa gitmediler. Demokratik bir ülke talep etmek için oraya gittiler. Bunun karşılığı bu olmamalıydı. Hangi savaşta 103 insanı birden aniden öldürmüşler midir? O kadar kalleşçe ki kabul edemiyorum. Ölüm gerçektir ve normal ölümlerde insan üzülür, kabullenir. Öldükten sonra yas durumun olur. Ben süreci 8 yıldır yaşamadım. 8 senedir içimdeki öfkeyi dindiremiyorum ve bu beni bitiriyor. Bu bireysel değil toplumsal bir travma” şeklinde konuşuyor.

DENİZ, BABASININ HAYATTA OLMADIĞINI ÖĞRENİYOR

Evrim Mak, kızı Deniz’e babasının hayatta olmadığını anlatmaya çalıştığı süreci de şöyle dile getirdi:

“Kızımıza söylemeden önce psikolog bir arkadaşımdan yardım istedim. Mesut’u defnettikten bir gün sonra Deniz Dersim’e geldi. Sabah kalktığında babasını sorunca, ‘Babanı kaybettik, gelmeyecek’ dedim. Yastıkları felan fırlattı. Ağlayarak boynuma sarıldı ve, ‘Anne bize şimdi kim bakacak’ dedi. Hiç beklemediğim bir şeydi. Çocuklar için bu çok önemliymiş. Dışarıya çıktı, salıncakta sallandı. Sonrasında o salıncağı babasının salladığını söyledi, meğer ise öyle hayal etmiş. Mezara götürdüğümüzde ise yaklaşmadı bile.

“MESUT KIZINI ÇOK SEVİYORDU”

Kızını çok seviyordu. Onu öptüğünde şekerinin düştüğünü söylüyordu. İyi kötü bir arabamız var, ‘öne deniz binecek onunla gezeceğiz’ diyordu. Babası işten gelmesine yakın gözleri parlıyordu. İyi bir eğitim almasını istiyordu. Evladına bırakabilmek için de o evi almıştı. Denizle ikimiz artık baş başa kalmıştık. Ailem ara ara gelip gidiyordu. Birine alışmayalım, giderlerse daha kötü oluruz diye düşünüyordum. Deniz o ara ölümle ilgili sorular soruyor ve ben o dönem çok kötüyüm.
O süreçte Deniz’in okula ve benim işe başlamamla topluma karışma sürecimiz başladı. Sabah kalktığında diyorsun ki o duygular olmayacak ama öyle normalleşmiyor. Deniz bu yaz tatilinde Dersim’e gitti ve babasının mezarını ziyaret etti. Çok ağlamış. Önceden hiç ağlamıyordu. Psikologlar derneği bu süreçte bize danışmanlık yaptılar.”

“OYSA Kİ İNSANA BENZİYORLARDI!”

2016 yılında başlayan yargılamaya dahil olan Evrim Mak, katliamın faillerine, ‘oysa ki insana benziyorlardı’ diyerek şaşırdığını söylüyor. Avukatların çabaları ile faillerin geçmişine dönüp bilgilerin ortaya çıktığına dikkat çeken Mak, “İlk duruşmaya katıldığımızda avukatlar kendimi kontrol etmemi öfkelenmememi söylüyordu. Avukatlar, bombaların nereden geldiği, patlayıcıların nereden alındığı, Ankara’ya kadar kimin eskortluk yaptığına dair dosyaları sunuyorlardı. Onlar ise kabul etmiyorlar, bildiğiniz o kadar insana benziyorlar ki. Kendi kendime acaba yanlış insanlarla mı mahkemeliğiz diye kendime soruyorum. Saçları kısa, traşlı ve normal kıyafetliler. Sonraki duruşmalarda avukatlarımızın çabaları ile çıkarılan fotoğraflar var. Bir bakıyorsun ki IŞİD içerisinde sakallı, silahlı fotoğrafları var” sözleriyle karşılaştığı durumuna tepki gösteriyor.

“ZAAFİYETİ OLANLARIN SORUŞTURULMASINI İSTİYORUZ”

Katliam faillerinin tüm ihbarlara rağmen elini kolunu sallayarak katliamı gerçekleştirmesinde sorumluluğu bulunanların yargılanmasını istediklerini vurgulayan Evrim Mak, “O dönem bakıyorsun ki Suriye’den silahlar gelip gidiyor. Yaralı bir İŞİD üyesi o dönem Hatay’da tedavi ediliyor. Antep’te bir İŞİD üyesi nitrat almaya gidiyor ve onlarca kilo istiyor. O dönem nitrat alımına bakanlık belli yasaklar getirmiş. Gübre satan esnaf emniyete ihbarda bulunuyor ama hiçbir şekilde soruşturma yok. Eskortluk yapan adam Ankara’ya iki canlı bombayı getiriyor. Normal bir eylemde insanlar her yerine kadar aranırken bu canlı bombalar buraya nasıl giriyor. 60’a yakın ihbar geliyor. Emniyet ,tertip komitesine böyle bir eylem ihbarı aldığına dair uyarıda bulunmuyor. Bunu yapanlar İŞİD ama güvenlik zafiyetinde bulunan tüm kurumların, kişilerin soruşturulmasını istiyoruz. Ailelerin çığlıklarını hala unutamıyorum” diye konuştu.

“ÜLKEDE BARIŞA TAHAMMÜL YOK”

Katledilen 103 canın emek, demokrasi ve barış talebiyle Ankara’da olduğunu hatırlatan Evrim Mak, devlet geleneğinin hala ‘barışa’ tahammül edemediğini sözlerine ekleyerek, “Oraya giden eşin, kardeşin, akraban, yoldaşın her kimse üç taleple gitti; emek, demokrasi ve barış. Demokrasiyi andığınız an patlamalar ve ölümler oluyor. 90’larda toroslar ile kaybedildi, işkencelerde kaybedildi. Bu ülkenin demokrasiye tahammülü yok. Mesut ve oraya gidenlerin talepleri sonrasında daha da geriye gitti. Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile insanlar ekmeğinden oldu, hiçbir şeyi olmayan insanlar gözaltına alınıyor. Korku toplumu yaratmak istiyorlar. Bu sürecin olumlu bir yere evrilebilmesi için muhalif kesimlerin üzerinden korkuyu atması gerekiyor. Korku bizlere kazandırmaz” vurgusu yapıyor.

“UNUTULMAMASI ÇOK DEĞERLİ, UNUTMAK İHANETTİR”

Evrim Mak, son olarak unutmamaya dair çağrıda bulunarak şunları ekledi:

“Sizinle görüşeceğimizi 10 Ekim Ailelerine söyledim. 8 yıldır dinmeyen bir acı. O öfkeyi ne dindirebilir? Mahkeme süreçlerinde sorumluların adil yargılanması, adaletin yerini bulması bize iyi gelebilir. Unutulmaması bizim için çok değerli. Unutulmasının hepimize, insanlığa ihanet olduğuna inanıyorum. İzmir Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde 10 Ekim Katliamı’nın unutulmamasına dair bir anıt yapıldı. Bu bizi çok mutlu etti. Sadece İzmir’de kalmamalı. Asıl anıtın Ankara Garı önünde olması gerekiyor.”

Ersin ÖZGÜL/İZMİR

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak