PİRHA- Kifayet Ana, 12 Eylül karanlığından korkmamış, evlatlarını cuntanın eline bırakmamış, işkence görmüş, oğlunu kaybetmiş bir isim. Diğer oğullarının hapishanelerde yaşadığı işkenceleri ise mücadelesi ile göğüsleyerek, 44 yıllık büyük bir direnişi bayrak gibi taşıdı hayatının büyük bir kısmında.
Son haftalarda her cumartesi, meydanları doldurmaya, mücadelelerini bırakmamaya çalışan Cumartesi Anneleri’nin üzerlerine yağan saldırı dalgalarını izliyoruz. Yıllardan bu yana yürüttükleri direniş, baş etmeye çalıştıkları devlet baskıları ve inatları büyük bir mücadele maratonu olarak karşımıza çıkıyor.
Kifayet Keçeci’nin de hayatı, benzer bir maratonla geçti ve 12 Eylül sürecinde mücadelenin simgesi haline geldi. Kifayet Ana’nın sözlerine dökülmüş olan öyküsü ise öykü tanımından çok daha öte bir direniş.
“44 SENE OLDU AMA O ACI DÜNKÜ GİBİ”
“44 sene oldu ama o acı hala dünkü gibi” diyor oğlunun öldürülmesinden bahsederken Kifayet Keçeci. Kifayet Ana’nın 1979 Kasım’ında Kilis’te oğlunun öldürülmesi ve diğer iki oğlunun da tutuklanmasından sonra hayat rutini tamamen değişir.
Mitinglere katılıyor, buralarda konuşmalar yapıyor; Uşak ve Denizli’nin hemen her kasabasını, köyünü gezerek dostluklarını geliştiriyor, yeni kızlar-oğullar ediniyordu. Günleri cezaevleri, emniyet müdürlükleri kapısında geçerken oğlunun ekrandan duyulan mücadelemiz sürecek sözlerini kendine rehber edinerek yolları arşınladı yıllarca. Böylece acısını hafifletiyor ve oğlunun, yolunda öldüğü insanlık mücadelesine kendince katkı sağlıyordu. Ama bir yandan da işkenceler sürüyor, kızları ve oğulları da öldürülmeye devam ediyordu.
Kifayet Ana, 1981 yılında gecenin bir vakti yumruklanan kapısıyla uyandı ve başladı yaşayacakları.
Şöyle anlatıyor o geceyi:
“Oğullarımı aramak için polisler evimize baskın yaptı. Küfür ederek 16 aylık torunumu duvara vurarak fırlattılar. Kızımın karşı çıkması üzerine dönemin Manisa Emniyet Müdürü Necdet Menzir tarafından feci şekilde dövüldü. Beyin damarı zedelendi ve bundan sonra kendini kaybetti. Akıl hastası şu an kızım”
HERKESİN ANNESİ, K. ANA
Oğullarının peşinden sürüklendiği bu mücadelenin ön saflarında o kadar yer aldı ki, kendisine bir süre sonra cezaevinden mektuplar yağdı. El konulmasın diye mektupların sonuna iliştirdiği K. Ana imzası onun kod adı haline geldi.
Acı ve mücadelelerle dolu hayatını hep yazmak istedi K. Ana. Cezaevine kart göndermek için sürekli gittiği kırtasiyede çalışan genç adam, kendisine bir defter verip hayatını yazmasını önerdi. Ancak K. Ana mücadelenin içinde yer almaktan, hiç tanımadığı genç tutuklulardan aldığı mektuplara cevap vermekten hiçbir zaman hayat hikayesini yazamadı:
“Cezaevindeki çocuklara mektup yazmaktan kendi hayatımı yazamadım. Daha sonra da gözüme sarı nokta indi, gözler kapandı. Sadece o yıllarda yazmış olduğum şiirler hatırımda kaldı. Yalnız kaldığımda yazdığım bu şiirlerle kendimi oyalıyorum. Onları okuyup hatıralarımı yaşıyorum.”
BİR OĞLUN ZAYIF BEDENİNİN REFAKATÇİSİ
2000’li yıllara gelirken cezaevlerinde başlayan ölüm oruçlarının haberi yeni bir mücadelesin kapısının onun için de açıldığını biliyordu. Ankara Numune Hastanesi odalarında, mahkum koğuşları arasında oğlunun zayıflamış bedeninin refakatçisi oldu. Bedenini ölüme teslim edenlerin refakatçiliği. Direnen evlatlarının akıbetini düşünürken de, diğer analarla omuz omuza verirken de ölümü göze alanların bekleyeni oldu.
Bugünlerde en büyük derdi, yürüyememek. Yıllarca yollarını arşınladığı İnsan Hakları Derneği’ne gidemememin, eylemlere katılamanın ağırlığı üzerinde Kifayet Ana’nın. “Bacağımı kırdım, sonrasında yürümekte zorlanıyorum. Bir de kolum, sol kolum. Her daim yukarıya kaldırdığım sol kolum. Şimdi kaldıramıyorum ama mücadelenin başarıya ulaşacağına inancım tam” diyen Kifayet Ana, kadınların, gençlerin, mücadeleden geri durmaması gerektiğini dile getirmeyi de ihmal etmiyor.
Mahpus yolu bekleyen analardan, ailelerden sadece bir tanesi Kifayet Ana. Unutulmayan, unutulamayacak mücadelelerden birinin refakatçisi.
Fatoş SARIKAYA- Diren KESER/ MERSİN
Yoruma kapalı.