PİRHA-2 Temmuz 1993 yılında 33 kişinin dünyanın gözü önünde katledildiğini vurgulayan Şıx Çoban Ocağı evladı Pir Zeynel Kete, “Sivas Katliamı tek başına kendini bilmez bir grup meczubun, gericinin, dincinin, şeriatçının, yobazın yaptığı bir katliam değildir. Bu inanca yönelik katliamlar günümüze kadar Koçgiri, Dersim, Maraş, Çorum, Sivas, Madımak, Gazi şeklinde devam etmiştir” diye belirtti.
Sivas Katliamı’nın üzerinden 29 yıl geçti. Öncesinde ve sonrasında yaşanan katliamlar gibi Sivas Katliamı’nda da ne adalet sağlandı ne de yüzleşme yaşandı. O günün acılarıysa bugün hala devam ediyor.
Şıx Çoban Ocağı’ndan Zeynel Kete, Sivas Katliamı’nın 29’uncu yılına dair değerlendirmede bulundu.
2 Temmuz 1993 yılında 33’ü aydın, yazar, tiyatro sanatçısı ve 2 otel görevlisinin dünyanın gözü önünde katledildiğini vurgulayan Kete, “Olayların meydana geldiği zaman ve mekanın ruhu çok önemli ve belirleyicidir. Zaman ve mekan kültürün oluşmasının da serçeşmesidir. Yer Sivas 1993’lü yıllar. Doksanlar bir yanıyla faili meçhul cinayetlerin olduğu, sabah evinde çıkanların helallik isteyerek çıktığı, gazetecilerin, aydınların, insan hakları savunucularının katledildiği bir siyasi atmosfer vardı. Bir yanıyla da seksen darbesine karşı emek, barış ve demokrasi mücadelesi verenlerin ayağa kalktığı, korku imparatorluğunun aşıldığı ve Alevilerinde bu mücadelede yer aldıkları bir dönemdi” dedi.
“SİVAS KATLİAMI TEK BAŞINA BİR GRUP GERİCİNİN YAPTIĞI BİR KATLİAM DEĞİLDİR”
Seksen darbesinden sonra emek, barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren kesimlerin baskı altına alınıp cezaevlerine atıldığını vurgulayan Kete, “Seksenlerde baskı altına alınan kesimlerin doksanlı dönemlerde Alevilerle ve Kürtlerle ikrarlaşmaları söz konusudur. Alevi sürekleri ve özelde Reya Heq Alevileri demokratik siyasette, emek mücadelesinde görünür olurken aynı zamanda Kürtlerin demokratik siyasetteki mücadelesi ile de birlik sağlamıştı. Tabiri caizse seksenlerin bastırılmış mücadelesi görünür olmuş, seksen darbesi ile hesaplaşılma durumu söz konusudur. Halkların, farklılıkların, Alevilerin kendileri ile ilgili karar vermeleri, bunun demokratik araçlarını oluşturmaları, resmi ideoloji ile hesaplaşma durumuna gelmeleri egemenlerin işine gelmiyordu. Katliamın nedenlerini bu ortamın içinde aramak gerekiyor. Sivas Katliamı tek başına kendini bilmez bir grup meczubun, gericinin, dincinin, şeriatçının, yobazın yaptığı bir katliam değildir. Kadim bir inanç olan Reya Heq Alevilik binlerce yıldır ya devlet dışı kalmış bazen devlete rağmen varlığını bir şekilde devam ettiren bir toplumsal yaşam formudur. Bu inanca yönelik katliamlar binlerce yıldır günümüze kadar Koçgiri, Dersim, Maraş, Çorum, Sivas, Madımak, Gazi şeklinde devam etmiştir” dedi.
“TARİHSEL HAKİKATİNDEN UZAKLAŞAN ALEVİLİK SAVUNMASIZ KALAN ALEVİLİKTİR”
Doksanlarda görünür olan Alevilerin hakikat ve özgürlük arayışını tekçi zihniyetin tehlike olarak gördüğüne dikkat çeken Kete sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu sorunun ortadan kaldırılması lazımdı, seksenlerden sonra uyur hale gelen toplumsal muhalefetin canlanması Alevilerin toplumsal hakikatleri ile bütünleşmelerinin önüne geçilmeliydi. Bütün bu nedenlerden dolayı Sivas Katliamı yapılmalıydı. Çoklu nedenden kaynaklı bir durum söz konusu ise katliamın sunucuda çoklu amaca hizmet etmeliydi. Tekçi zihniyetler, nahak anlayış toplumun talepleri çerçevesinde oluşturulan yapılar değildir. Özellikle ulus devletler farklılıklara karşı, bilim iktidarının, toplumsal mühendislik siyasetinin mabetlerinde kurgulanan, senaryosu yazılan, aktörleri belirlenen bir aklın ürünüdür. Tarihsel hakikatinden uzaklaşan Alevilik savunmasız kalan Aleviliktir o yüzden Sivas Katliamı bu yönüyle değerlendirmeye muhtaçtır. Sivas Katliamı insanlığa karşı işlenmiş bir katliamdır.”
PİRHA/ADANA
Yoruma kapalı.