PİRHA – 12 Eylül darbesinin üniversiteleri denetim altına almak için kurduğu Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) kuruluşunun 37. yıl dönümünde.
Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 37 yıl önce bugün kuruldu. Akademideki araştırma faaliyetlerini yönlendirmek ve kaynakların etkili biçimde kullanılmasını sağlamak gerekçesiyle kurulan YÖK, üniversitelerin baskı altına alınmasının aracı olarak kullanıldı. YÖK’le birlikte üniversitelerin kurumsal özerklikleri ellerinden alınarak akademide güvencesiz istihdam politikaları kalıcı hale getirildi. Türkiye’deki tüm yükseköğretim kurumlarını çatısı altına toplayan YÖK’ün 1981’den bu yana yaptığı hemen her uygulamayla siyasi iktidarların üniversiteler üzerindeki etkisi daha da arttı.
EĞİTİMCİLERİN İŞSİZ BIRAKILMASININ ÖNÜ AÇILDI
YÖK’ü, üniversiteleri siyasetin güdümüne sokmak için en etkin kullanan iktidar AKP oldu. AKP’nin 2012 yılında TBMM’ye sunduğu, “Yükseköğretim Yasa Tasarısı”nın yasalaşmasıyla üniversiteler geri dönüşü zor bir yola girdi. Akademide var olan sorunları daha da derinleştiren yasayla ataması yapılmayan araştırma görevlileri işsizlik tehdidiyle baş başa bırakıldı. Yasada öngörülen maddeleri parça parça hayata geçiren AKP, 1 Ocak 2018 itibarıyla tüm araştırma görevlilerini yıllık sözleşmeli istihdam biçimi olan 50/d’nin kapsamına aldı. Bununla doktora eğitiminin ardından kadro alamayan araştırma görevlilerinin işsiz bırakılmasının önü açıldı.
CUMHURBAŞKANINA REKTÖR ATAMA YETKİSİ VERİLDİ
Üniversiteler YÖK eliyle sermaye çevrelerinin emrine sunularak rektörlerin Cumhurbaşkanı’nca atanması sağlandı. Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan atanan rektörlerin “uygun” gördüğü öğretim üyelerinin 75 yaşına kadar çalışabilmesine yönelik düzenleme yapıldı.
Üniversitelerin bünyesinde, “Teknoloji Transfer Ofisi” adı altında özel şirketler kurulması sağlandı. Bu yolla üniversitelerin şirketleşmesi, öğrencilerin müşterileştirilmesi süreci hızlandırıldı. Meslek liselerindeki dönüşüm çerçevesinde yükseköğretim alanının ikinci YÖK’ü olarak nitelendirilen Meslek Yüksekokulları Koordinasyon Kurulu kuruldu. YÖK tarafından kurulan Yükseköğretim Eğitim Programları Danışma Kurulu’na iş dünyası temsilcileri dahil edilerek akademide piyasalaşmaya olanak sağlandı.
YÖK BAŞKANINA SORUŞTURMA YETKİSİ VERİLDİ
İktidarın, “Darbecilerle mücadele ediyoruz” açıklamalarına karşın 12 Eylül ürünü olan 2547 Sayılı Yükseköğretim Yasası’nın kapsamı genişletilerek daha da güçlendirildi. Suç olarak değerlendirilen eylem sayısı artırıldı, zamanaşımı süresi uzatılarak akademisyenler üzerinde soruşturma baskısı yoğunlaştırıldı. Uyarı ve kınama cezası dışındaki diğer cezalarla ilgili fiillerde YÖK Başkanı’na doğrudan soruşturma açabilme yetkisi verildi.
KADROLAŞMANIN ÖNÜ AÇILDI
AKP’nin önerisiyle TBMM’ye sunulan, “Yardımcı Doçentlik Yasası” kabul edildi. Yardımcı doçentlik kadrosu doktor öğretim üyesi olarak değiştirildi. Doçentlik için gerekli olan yabancı dil puanı 55’e düşürülerek kadrolaşmanın yolu açıldı. Tezsiz yüksek lisans ücretlerinin belirlenme yetkisi üniversitelere devredildi. Bakanlar Kurulu tarafından 19 Nisan’da Meclis’e sunulan tasarı yasalaşarak 13’ü devlet, ikisi vakıf olmak üzere 15 yeni üniversite kuruldu. Yeni kurulan üniversitelerin çoğu, 10 köklü devlet üniversitenin bölünmesiyle oluşturuldu.
KHK İLE AKADEMİYE DARBE
YÖK ve siyasi iktidar, akademiye en büyük darbeyi 15 Temmuz’da gerçekleşen darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL sürecinde vurdu. Darbe girişiminin hemen ardından üniversitelerden 4 bin 225’i akademisyen, bin 117’si ise idari personel olan toplam 5 bin 342 kişi görevden uzaklaştırıldı. KHK ile kapatılan özel üniversitelerde çalışan 2 bin 808’i öğretim elemanı olmak üzere yaklaşık 6 bin kişi işsiz kaldı. YÖK üniversitelerde görev yapan tüm dekanların istifasını istedi. Saray’da, 2016-2017 akademik yılı açılışı nedeniyle düzenlenen törende rektörler, Cumhurbaşkanı’nın önünde düğmesiz cübbelerini iliklemeye çalışarak kurumsal özerkliği ayaklar altına aldı.
OHAL KHK’si ile YÖK’e, istediği kişiyi soruşturma olmaksızın işten atma yetkisi verdi, disiplin soruşturmalarındaki süreler kaldırıldı.
YÖK’e, rektörlere istediği kişiyi herhangi bir soruşturma olmaksızın işten atma yetkisi verildi. ÖYP’li araştırma görevlilerinin kadrosu, 50/d’ye dönüştürüldü. Rektörlük seçimleri kaldırılarak, rektörlerin doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanması sağlandı.
ÖĞRENCİLERİN EĞİTİM HAKKI KISITLANDI
Kamuoyunda, “İmzacı akademisyenler” olarak bilinen, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” diyen 5 bin akademisyen KHK ile ihraç edildi.
OHAL döneminde hukuksuz ihraçlarda ilk sırayı Ankara Üniversitesi aldı. Akademisyen kıyımı yaşanan üniversitede birçok bölümde dersler işlenemez hale geldi. İhraç edilen ve emekli olan akademisyenlerin ders vermesi engellenerek öğrencilerin eğitim hakları da büyük ölçüde kısıtlandı.
Eğitim Sen’in hazırladığı raporda, KHK ihraçlarının köklü üniversitelerde yarattığı tahribat şöyle sıralandı:
– Ankara Üniversitesi DTCF’de 17 akademisyen ihraç edilmiş, bu ihraçlar sonrasında toplam 66 ders hocasız, 38 lisans ve 89 lisansüstü tez danışmansız kalmıştır. Ayrıca Fakültenin Tiyatro bölümünde ise 3’ü profesör toplam 5 akademisyen ihraç edilmiş, bölümde geriye sadece 4 akademisyen kalmıştır.
– Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 32 akademisyen ihraç edilmiş, bu ihraç nedeniyle en az 49 lisans dersi ve 47 lisansüstü dersi hocasız kalmıştır. Ayrıca en az 189 tez de danışmansız kalmıştır. İletişim Fakültesi’nde ise 5’i profesör, 4’ü doçent, 1’i yardımcı doçent, 5’i doktoralı araştırma görevlisi, 10’u da araştırma görevlisi olmak üzere toplam 25 akademisyen ihraç edilmiş, eğitim-öğretim ağır bir darbe almıştır.
-Kocaeli Üniversitesi’nden ise sendikamız üyesi 14, konfederasyonumuza bağlı SES üyesi dört akademisyen ihraç edilmiştir. Söz konusu ihraçlar sonrasında, 46 tez danışmansız kalmıştır.
-Ege Üniversitesi’nde yedi akademisyen üyemizin ihraç edilmesiyle, 48 ders hocasız kalmış, 37 lisansüstü tez ise danışmansız kalmıştır. (HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.