Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkan Yardımcısı Cuma Erçe, Gaze Karınca’nın Alevilerin OHAL’den nasıl etkilendiğine dair soruları birinci bölümünde yanıtlamıştı. Erçe röportajın ikinci bölümünde ise yeni eğitim müfredatına ve müfredatın Alevilere etkisine dair konuştu. Erçe, önceki müfredatların ırkçı ve gerici olduğunu şuanki müfredatın ise tekçi ve şeriatçı olduğunu vurguladı. Erçe, “Çocuklarımızı korumak için cemevlerimizi okula dönüştürmeyi planlıyoruz” dedi.
Gazete Karınca ‘OHAL ve ALEVİLER’ başlığı altında Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkan Yardımcısı Cuma Erçe ile röportajı sürdürüyor. OHAL’den sonra Alevi toplumunun yaşadığı sorunları bir önceki söyleşide PSAKD Genel Başkan Yardımcısı Cuma Erçe ile genel yönleriyle konuşulmuştu. Erçe ile söyleşinin ikinci bölümünde ise yeni eğitim müfredatına ve müfredatın Alevilere etkisine dair Erçe Gaze Karınca’dan İsa Uğur Erdoğan‘ın sorularını yanıtladı.
“ÖNCEKİ MÜFREDAT IRKÇI VE GERİCİYDİ, BUGÜNKÜ İSE TEKÇİ VE ŞERİATÇI”
Pir Sultan ve diğer Alevi kurumlarının özellikle yeni eğitim müfredatına karşı eleştirileri var. Yeni müfredatta ‘cihat’ ve ‘şeriat’ konuları var, ayrıca otuz beş saatlik dersin on beş saati artık din dersi ile geçecek. Yeni müfredat başta öğrenciler olmak üzere topluma nasıl bir gelecek sunuyor? PSAKD en önemli mücadele alanlarından birisinin de bu müfredatın değiştirilmesi üzerine olduğunu açıkladı.
Buradaki en büyük handikabımız şu: Çok tehlikeli bir durum. Tehlikeli durumun sebebi ise konuştuğumuz, ağzımızdan çıkan cümleler bir şeye karşı çıkarken sanki var olanı savunuyor algısına düşülmesine neden oluyor. Bizi sürekli bir kaotik ortam içerisinde bırakan yol ve yöntemlere başvuruyorlar. 12 Eylül referandumu örneğinde ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. 12 Eylül referandumunda AKP’nin hazırladığı bir anayasa değişikliği oldu ve dedi ki ‘Evet mi, hayır mı?’ Öyle bir pozisyon ki, bu anayasa değişikliğine ‘evet’ demek AKP’nin getirdiği, tamamen vesayet altına alan gerici politikaları öngören bir yasa değişikliği. ‘Yetmez ama evet’ desen de aynı yola çıkıyor. ‘Hayır’ dediğinde senin bu sistemi onayladığın ve mevcut şekliyle kalsın noktasına getiriyorlar. Burada da 12 Eylül’ün, o bizim faşist anayasa dediğimiz anayasayı savunma pozisyonuna getiriyorlar. Karşı söyleyeceğimiz her söz eski anayasanın veya şu andaki mevcut uygulamanın sanki daha iyi olduğu algısı yaratabilir.
Baştan söyleyelim, biz var olan müfredatın da gerici, bilimsel olmayan, cinsiyetçi bir müfredat olduğunu, ırkçı, ayrımcı olduğunu anlatıyorduk. Dolayısıyla biz zaten o müfredatı kabul etmiyorduk. Şimdi ise bu müfredatın da çok gerisinde bir müfredat değişikliği ile karşı karşıyayız. Evet, önceki müfredat gericidir. Bugünkü müfredat şeriatçıdır. O günkü müfredat ırkçıdır, bugünkü müfredat ırkçılığın devamı niteliğinde tekçidir. Dolayısıyla o günkü müfredat cinsiyetçidir, bugünkü müfredat cinsiyetçidir, ayrımcıdır. Öncesinden katmerli bir saldırı dalgasıyla karşı karşıyayız.
Müfredat değişikliği ile Türkiye tipi şeriatın önündeki tüm engeller kaldırmaktadır. Maalesef dünyanın her tarafında kabul görmüş evrim teorisini reddeden, onun yerine bir inancın, bir dinin, bir mezhebin ileri sürdüğü doğrular getirilmeye çalışılıyor.
Kendisini tüm topluma dayatan, bunu tüm çocukların kafasına kazıyıp, daha da ötesi, çocuk evliliklerini bile meşrulaştıran anlayışlar. Hani diyordu ya zamanın başbakanı, “Biz dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz”. İşte tam da dindar ve kindar bir neslin tümüyle yetişeceği bir müfredat değişikliği ile karşı karşıyayız.
“BU MÜFREDATIN 15 YIL SONRASINI DÜŞÜNMEK İSTEMİYORUM”
Yeni müfredattan sonra yetişecek nesli, çocukları ne bekliyor; aynı zamanda bir eğitimci olarak ne öngörüyorsunuz?
Zaten var olan haliyle eğitim sistemimiz dünya ölçeğinin çok gerisinde kalmış. Bu müfredatın on yıl, on beş yıl sonrasını düşünmek istemiyorum. Dünyadan kopmuş, bilimden, sanattan, kültürden, edebiyattan kopmuş bir nesil bizi bekliyor. Bu neslin dünyada yaşayan halini aslında Ortadoğu’da görüyoruz. Bu kafa yapısıyla yetişmiş çocukların, nasıl kafalar kopardığını, nasıl kestiğini, nasıl o tarihi, binlerce yıllık sanat eserlerini bombalarla havaya uçurduklarını görüyoruz. Bilimden ne kadar ürktüklerini, korktuklarını, okumuş kişilerden ne kadar kaçındıklarını, kızların okumasından nasıl rahatsız olduklarını gözlemliyoruz. Bu bizi ürkütüyor, ciddi anlamda. Çünkü var olan haliyle bile oldukça geri olan eğitim sisteminin ve bu eğitim sisteminden türeyen çocukların yansıması teknolojiyle ortaya çıkıyor.
Bunun çok daha kötüsü bizi bekliyor. Bu Türkiye’de kaos, böyle bir Türkiye’yi sadece hayal dünyanızda canlandırdığınızda bile bu kadar ürkütücü olduğunu söylemek mümkün. Arabistan’da, Afganistan’da yaşanan, Pakistan’da, İran’da yaşanan meselelerin aynısı ülkemizde de olacak. Özellikle kadına yönelik, kız çocuklarına yönelik saldırıların artacağını söyleyebiliriz.
Dolayısıyla tam olarak, tabiri caizse yönü batıya yönelik Türkiye yerine tümüyle doğuya dönen, doğunun da karanlık dehlizlerine yönelen bir Türkiye bizi bekliyor. İçerisinde sürekli halkların birbirini boğazladığı, boğazlattırıldığı, sürekli iç savaş içerisinde boğuşan, ekonomik olarak, dini düşünce kapalı olduğundan dolayı her türlü teknolojik ilerlemeyi dışarıdan satın alan, kendine kapanmış ve dünya hesapları gören bir halk ve nesil düşündüğümüzde gelecekte nasıl bir şeyle karşılaşacağımız belli.
Peki, bunlar görülmüyor mu? Elbette ki görüyorlar. Onların tüm hesapları kendi sınıflarının, o küçücük bir kitlenin çıkarları uğruna toplumun tümünü kendisine biat eden bir hale getirmek. Bir ailenin, bir zümrenin, küçük bir sınıfın kendi iktidarını güçlendirmesi, geri kalanlar için de ‘ne yaparlarsa yapsınlar’ denilen bir ülke isteniyor.
“GERÇEK BİR LAİKLİK MÜCADELESİ VERMEK ZORUNDAYIZ”
Bununla ilgili ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Bu müfredat değişikliğine karşı bizim gibi düşünen ve toplumun bu gidişatından ya da devletin içine düştüğü bu durumdan rahatsız olan, yaşam biçimine müdahaleyi kabul etmeyen, gerçekten laik yaşama bağlı tüm kesimlerle ciddi bir laiklik mücadelesi. Ama gerçek anlamda bir laiklik mücadelesi vermek zorunda olduğumuzu düşünüyoruz. Bunun için ilk etapta bir çalıştay örgütledik ve hazırlıklar yaptık. İstanbul merkezli güçlü bir mitingle okulların açıldığı haftaya denk gelecek şekilde güçlü bir mitingle bunu kamuoyuna yüksek sesle duyurduk. Toplumun bütün kesimlerine gerici, ırkçı, karanlık, ayrımcı müfredata karşı çıktığımızı ilan ettik. İstediğimiz çok belli, yıllardan beri söylüyoruz: Laik, demokratik, bilimsel, anadilinde eğitim istiyoruz. Bunun tartışılacak bir yanı yok. Biz din eğitimine karşı değiliz. Din eğitiminin okullarda verilmesine karşıyız. İnsanlar çocuklarını, kendi dinlerini, kendi inançlarını öğretecek merkezler oluştursunlar, buna karşı değiliz.
“ÇOCUKLARIMIZI KORUMAK İÇİN CEMEVLERİMİZİ OKULA DÖNÜŞTÜRMEYİ PLANLIYORUZ”
Biz okullarda çocuklarımızı korumak için cemevlerimizi okula dönüştürmeyi tartışıyoruz. Okullardaki çocuklarımıza yönelik asimilasyon politikalarını geri püskürtme adına, bir alternatif yol olarak, cemevlerinde gerici eğitimi püskürtmek için çocuklarımıza kendi eğitimimizi vermeyi planlıyoruz.
Bu eğitim sisteminin tek mağduru Aleviler değil. Aynı zamanda Kürtler mağdur, yoksullar, emekçiler mağdur. Çocuklarına özel ders aldıramayan, özel okullara gönderemeyen, çocuklarını dershanelerde okutamayanlar mağdur. Çok zeki oldukları halde çobanlık yapmak zorunda olan, sokakta simit satmak, boyacılık yapmak zorunda olan çocuklar mağdur. Sınav sonuçlarına baktığımızda ekonomik durumu iyi olan ailelerin çocuklarının iyi okullarda, hatta puan alamadığı halde paralı eğitim yoluyla iyi okullarda okutulduklarını ama yoksul çocuklarının, bu eğitimin bir sonucu olarakta dışarıya itildiğini gözlemliyoruz. Sadece Alevilere yönelik asimilasyon politikalarına yönelik bir mücadele değil aynı zamanda paralı eğitime karşı, demokratik olmayan eğitime karşı birleşik mücadeleyi önümüze koyuyoruz.
Yoruma kapalı.