Alevi Haber Ajansi

Yazar Sema Güler: Dünyada erkeğin insan, kadının öteki olduğu bir gerçeklikle yüz yüzeyiz-VİDEO

PİRHA-Yazar Sema Güler, dünyada ve yaşadıkları coğrafyada kadın ve yazar olmanın zor bir iş olduğunu belirtti. Güler, “Viktorya çağından başlayan Freud’un o yarattığı cins mitlerinin etkisiyle şekillenen dünyada erkeğin insan, kadının öteki olduğu bir gerçeklikle yüz yüzeyiz. Ötekileştirilen kadın edebiyatçıların, kadın sanatçıların, bir isyanı da yanlarına almaları her zamanki gibi temel bir zorunluluk diye düşünüyorum” dedi.

Yazar Sema Güler ile yazmanın kendisi için anlamı, Dersim sürgünü olan ailenin bir çocuğu olmanın eserlerine yansıması, Filistin ve Rojava’daki savaş, kadının edebiyattaki yeri ve yeni çalışmaları hakkında konuştuk.

“KENDİME VURMAK YERİNE YAZIYORUM”

PİRHA: Yazmak sizin için ne ifade ediyor?

SEMA GÜLER: Yazmak aslında beni bölen, karşı koyan, kesen şeylere karşıdan bakma ihtiyacıyla başlayan bir şey. Doğayla, insanla, ağaçlarla, kuşlarla bir diyalog kurma biçimi. Aslında bir de bir anlamda bizim yaşlılarımızın çok duygusal bir dürüstlüğü var. Cioran, (Emil Cioran) bunu şöyle ifade ediyordu: ‘Kendime vurmak yerine yazıyorum.’ Ben de yaşlılarımızın o dizlerini ağıtlarla vurması yerine yazarak kendimi ifade etmeye çalışıyorum.

“NE BURAYA DÖNEBİLİYORSUNUZ NE DE ORAYA DAHİL OLABİLİYORSUNUZ”

-Dersim sürgünü bir ailenin çocuğu olmak eserlerinize nasıl yansıdı?

Aslında bu tür kimlikler hiyerarşisinde en tabanda bulunmayı yaşamanın yanı sıra ne edebiyat sevicileri tarafından ne de ötekiler tarafından, bu tür kimliklerle bir hiyerarşi kurmamak gerekiyor. Aslında benim için yazmak veya şiirle uğraşmak tüm kimliklerden arınma ve içimdeki hakikate ulaşma, ‘ben’e ulaşma ise bunların bir anlamda zarar veren şeyler de olduğunu düşünüyorum, evrensel düzlemde baktığımızda.

Fakat yas tarihimiz çok kalabalık, çok acı. Baba Mansur Ocağı’ndan geliyorum. 38’de, 5 yaşında babam buradayken, ocağından koparılıp gönderildi. Onlar adına da burada bulunan her dağa, taşa, bitkiye, selam ederim. Bunun tırnak içinde avantaj ve dezavantajlarını fazlasıyla yaşadım. Bir kere Dersimli olmak, burada yaşamak başka, Dersim’den gönderilen, aidiyetsiz topraklarda doğup yaşamak bambaşka bir duygu. Bir arafta gibi hissetme durumu oluyor iki tarafın da. Ne buraya dönebiliyorsunuz, ne özünüze dönüyorsunuz, maneviyatınıza dönüyorsunuz ama ne de oraya dahil olabiliyorsunuz. Bunların sancılarını yaşadım. Ve pek çok arkadaşım benim gibi yaşadı.

“KENDİMİ ŞANSLI HİSSEDİYORUM”

Fakat en güzel yanlarından biri o Ehli Hak, Alevi cem meclislerinde benim için çocukken kahraman niteliği taşıyan nenelerimizin aşıklık geleneğini devam ettirmesi, çalıp söylediği türküler, deyişler aslında edebiyatı ve şiiri besleyen şeyler oldu. Bu anlamda kendimi şanslı kabul ediyorum. Onların anlattığı hikayeler, babam ki mahir hikaye anlatıcılarından biriydi. Onun anlattığı hikayeleri çocuk yaşta hissetmeye, çözümlemeye, anlamaya çalışmam, dinler tarihini, Zerdüştlüğü küçük yaşlarda öğrenme gayreti, beni besleyen ve büyüten, hatta meraklandıran şeyler oldu.

Bir şekilde bunların şiirlere ve yazdığım metinlere sirayet ettiğini düşünüyorum. Ezcümle insan bir rüya ise, rüyadan uyanıp hakikate yürüme yolunda, onlar benim için çok kıymetli kahramanlar oldular.

“BU KAOSTAN DÜZEN ÇIKARMAYI BİLECEK BİRİCİK ŞEY, KADINLARIN GÜCÜDÜR”

-Katliam, sürgün, acı, sadece geçmişte yaşanmadı ne yazık ki. Bugün ne hissediyorsunuz Filistin’e, Rojava’ya bakınca?

Dediğim gibi yas tarihimiz çok kalabalık, çok acı. Hatta dünya tarihine baktığımızda sürgünler, katliamlar, kırımlar, savaşlar, savaş çığırtkanları en baş sayfalarda yer alıyor. En önlerde, en ön saflarda yer alıyor. Arka tarafta siviller, kadınlar, çocuklar, kimliksiz öldürülenler, yok edilenler var. Tüm bunlar insanın içini burkan şeyler kuşkusuz ama bir şekilde kadın olarak, şu andaki dünya ve sistem bizi tamir edilemez bir döneme, sürece sürüklüyor. Bu kaostan düzen çıkarmayı bilecek biricik şey kadınların gücüdür diye düşünmekteyim. Kadınların hareketi, annelerin figanı gerçekten çok önemli bir şey bu yeryüzünde. Onların sesiyle, onların dayanışmasıyla büyüyecek bir şey olarak görüyorum ben. Dünyanın, ağacın, bitkinin, kuşların kendi doğal döngüsü içerisinde yeniden dönmesi için kadınların nefesine ihtiyacı var.

“ERKEĞİN İNSAN, KADININ ÖTEKİ OLDUĞU BİR GERÇEKLİK VAR”

-Kadının edebiyattaki yeri uzun bir mesele. Kadınların yazmasıyla toplumdaki görünürlüğü paralel midir? Yazmak kadınlar, yazarlar açısından aynı zamanda eril dile ve erkek egemen bakışa başkaldırı mıdır?

Dünyada hatta bu coğrafyada kadın olmak, yazar olmak gerçekten zor ve meşakkatli bir iş. Bunu hepimiz idrak ettik. Viktorya çağından başlayan Freud’un o yarattığı cins mitlerinin etkisiyle şekillenen, biçimlenen dünyada erkeğin insan, kadının öteki olduğu bir gerçeklikle yüz yüzeyiz. Bu her alanda bize yansıyan bir şey, edebiyatta da yaşam içinde de yansıyan bir şey. Bunun etkilerini kadının mücadele olanaklarını genişletmesi için yazmanın önemini bir kez daha vurgulamak gerekiyor. Bu anlamda ötekileştirilen kadın edebiyatçıların, kadın sanatçıların, gene onlara karşı koyarken bir isyanı da yanlarına almaları her zamanki gibi temel bir zorunluluk diye düşünüyorum.

“O KAVİL VE İKRAR İLE” 

-Yeni çalışmalarınız var mı?

Yeni çalışmalarım elbette ki var. Aslında çok uzun zamandır çalıştığım yeni bir şiir dosyası var. İlk kitabım biraz Doğu’ya ithafen de ahde vefa yerine yazılmıştı. Ondan sonra biraz daha dünya edebiyatı üzerinde gezilmelerdi. Ama bu kitap, gene küçücük bir ipucu vereyim, Hüseyin’i ve Kerbela’yı biraz da kaybettiğim babamın ahde vefasına ilişkin modern bir şiirde anlatma girişimiyle başlayan bir dosya. Yakın bir zamanda umarım yılbaşından sonra çıkacak. Onun haricinde Ankara’daki Birinci Sanat Derneği adına çalışma devam ediyor. Projelerimiz devam ediyor arkadaşlarımla.

Bazı şeyler gerçekten sanki sessiz kalmayı gerektiriyor gibi. Dersim, derin anlamlarıyla, hatıralarıyla, nenemin uykuda sayıklamasıyla, babamın son deminde buraları tekrar görmek istemesi ama görememesiyle ilintili çok karmakarışık duygular yaratan bir kent benim için. Burada olmak kuşkusuz derinlikli bir aidiyete dönme ihtiyacını da beraberinde getiriyor. Cebinde büyüdüğüm Mehmet Çetin’in çok güzel bir dizesi var. ‘O kavil ve ikrar ile’ herkese selam ederim.

SEMA GÜLER KİMDİR?

Sema Güler, 1971 yılında Ankara’da doğdu. Aslen Dersimli olan Güler’in “Fezeyân”, “Uyanış Ağacı”, “Ölüm Tohum ve Şeyler”, “Asiman Tune Li Ba Min” ve “Üçlemeler” isimli kitapları bulunuyor. Şiirleri Almanca, Arnavutça, İngilizce, Kürtçe, İspanyolca ve Arapçaya çevrilen Güler, Makedonya’da 2017’de Naimit’in Mumu Şiir ödülüne değer görüldü.

Nuray ATMACA/DERSİM

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak