PİRHA – Yazar Piri Er, Kerbela’da katledilen 12 imam adına tutulan 12 günlük matem orucunun ardından dağıtılan aşurenin ne anlama geldiğini anlattı. Yazar Er, aşure geleneğinin 16. Yüzyılda 12 imam geleneği ile belirginlik gösterdiğini belirterek, “Tek başına aşure yapmak bir inanç motifi değildir” dedi. Er, ekledi: Aslında aşurenin özünde toplumsal birliktelik ve aynı zamanda sorgu, görgü vardır.
Alevi inancına mensup yurttaşlar, 12 gün tutulan matem orucunun ardından aşurelerini dağıtmaya devam ediyor.
Aleviler tarafından ‘Matem ayı’ olarak adlandırılan süreç sonrasında 12 ayrı malzeme ile yapılan aşurenin tam olarak manası nedir, Araştırmacı Yazar Piri Er’den dinledik.
Muharrem ayının 13. gününde pişirilen aşurenin sadece Aleviliğe özgü bir ritüel olmadığını vurgulayan Piri Er, “Aşureyi Sünni müslümanlar da gayrimüslimler de yapıyor. Ama Alevilikte çok daha belirgin bir figür olduğu için aşure sanki sadece Alevilere özgü bir ritüelmiş gibi değerlendiriliyor” dedi.
TARİHTE AŞURE GELENEĞİ!
Kerbela’da yapılan katliam sonrasında aşure geleneğinin Alevi inancında başladığı ifade edilse de Yazar Piri Er, bu kanının doğru olmadığının altını çiziyor. Er, aşurenin artık evrensel bir yiyecek haline geldiğini belirterek şu görüşü savunuyor:
“Müslümanlar da 10 Muharrem’den sonra aşure yaparlar. Aşure, hem mitolojiktir hem de bir anlamda inanç bağlantılı gelenekselleşmiş uygulamalar bütünüdür. Peki ‘aşure’ adını nereden alıyor? Aşure, Arap aylarından Muharrem ayının 10. günü olan ‘Aşur’dan alır. Bu günün Aleviler açısından diğer bir özelliği de 10 Muharrem, yani 10 Ekim 680’de Hz. Hüseyin Kerbela’da katledilmiştir. Yahudi takvimindeki ‘Tişri’ ayının 10. günü Yahudiler açısından belki de en önemli günlerden birisidir. Çünkü o gün ‘Yom Küppur’ (bağışlanma günü) adlı 26 saatlik bir oruç tutulur. Hz Muhammed tarafından bu orucun daha sonra müslümanlara tutturulduğu biliniyor. Ancak Yahudi geleneği gibi eski gelenekler kolay kolay bırakılmıyor. Ama Ramazan ayının bildirilmesinden sonra tek başına 10 Muharrem günü oruç tutulması ‘mekruh’ yani ‘dinde karşılığı olmayan’ uygulama olarak sayılıyor. Ama eski gelenekleri bırakmayan İslam toplumu, bugün ile ilgili farklı inançlar oluşturuyor. Mesela Adem’in tövbesinin bugün kabul olduğu ya da Yunus’un, balığın karnından bugün kurtulduğu, İbrahim’in atıldığı ateşten bugün kurtulduğu ve aşureye kaynaklık ettiği düşünülen Nuh’un gemisinin sular çekilince bugün karaya oturduğu şeklinde çeşitli rivayetler, mitolojik anlatımlar üreterek bugünü İslam inancı içerisinde yaşatmaya devam ediyorlar.
Süreç Yahudilikten başladı, İslam’a geldi. Ramazan ayının bildirilmesi ile birlikte mekruh sayıldı, buna bağlı farklı gerekçeler oluşturularak İslam toplumu içerisinde bugün yaşatılmaya devam etti.”
12 İMAM KÜLTÜ SONRASI AŞURE RİTÜELİ!
Nuh’un Gemisi mitolojisinin Alevi inancı içerisinde de yer bulduğunu belirten Piri Er, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu İslam geleneğindeki bağlantı bir şekilde Alevi mitolojisi içerisine de belli ölçülerde aktarılmış ama mitolojilerin bilimsel bir tutarlılığı olmaz. Eğer mitolojiye inanırsanız o bir anlamda sizin gerçeğinize dönüşür.
Peki bu anlayış Alevi inancı içerisine nasıl geldi? Bir arada yaşayan topluluklar, süreç içerisinde birbirlerinin çeşitli geleneklerini alırlar, etkileşirler. Alevilik, bana göre İslam’dan çok önce var olan bir inanç. Ama süreç içerisinde İslam ve başka inançlar ile ilişkiye girdi. Diğer inançlardan alınanlar ile aşure geleneğinin de tahmin ediyorum ki 15. ya da 16. yüzyıl itibari ile Aleviliğin içerisine girdiğini düşünüyorum. Çünkü 16. yüzyıl itibariyle Anadolu Aleviliği üzerindeki en büyük etkileşimlerden birisi 1501 yılında Şah İsmail önderliğinde kurulan Safevi Devleti’nin Anadolu’da kendine müritler toplaması ve Yavuz ile olan mücadelesinde Alevileri kendine yandaş edindirmesi ve bu paralelde hareket etmesidir. Bunu yaparken de Anadolu Aleviliğine ait kimi figürleri alıp kullanarak Caferi geleneğinin temsilcisi olarak da birçok Caferi ve Şii unsurları da Anadolu Aleviliğinin içine taşıdığını görüyoruz. Bunların en başında gelen de sanırım 12 imam kültü. Biz 12 imam kültünün 13. ya da 14. yüzyılda Anadolu Aleviliği içerisinde varlığına ilişkin güçlü deliller bulamıyoruz. Yunus’ta, Kaygusuz’da, 13. yüzyılda yaşamış Alevi ozanlarının dilinde 12 imam ile ilgili şiirler yok. Bu durum 16. yüzyılda özellikle Şah Hatayi’nin Anadolu’da egemen olması sonrası değişiyor.
12 imam kültü aynı zamanda Aleviliğin aşure geleneği üzerinde de etkili olmuş. Mitoloji ile tarihsel gerçekler baş başa yürürler ama bizim, burada mitolojiden arındırarak Aleviliğin gerçeklerini görmemiz gerekir. Kerbela olayı 10 Muharrem 680’de yaşanmış. 1343 yıl bu acı neden yaşandı? Aleviler yakın geçmişte birçok katliama uğradılar. Sivas, Maraş, Çorum, Dersim; birçok can acıtan katliamlar yaşandı. Alevilerin kendisine sorması gereken bir soru, ‘Hüseyin’in katledilmesi Sivas’ta yanan 33 kişiden daha mı fazla canımızı yakıyor? Benim canımı mesela Sivas daha çok yakıyor. Peki Kerbela bugüne niye geldi? Çünkü Aleviler yaşadıkları her acıyı Kerbela ile özdeşleştirdiler. Hüseyin’i de bu pozisyon içerisinde başa oturttular ve kahraman ilan ettiler. Çünkü Hüseyin orada dik durdu.”
“12 İMAMLAR, ALEVİLİĞİMİZE NE KATMIŞTIR?”
Yazar Piri Er, Alevi toplumunda 12 imam geleneğinin artık sorgulandığını da söyleyerek şöyle devam etti:
“Alevilerin bir bölümü, ‘Ne için 12 imam için orucu tutuyorum? Arap toplumundaki çekişmelerin neden bir parçası oluyorum? 1343 yıl sonra niçin Hüseyin için ağlıyorum?’ ya da ‘Kim olduğunu bilmediğim Taki, Naki, Muhammed Mehdi için niçin oruç tutuyorum’ şeklinde sorgulamalar yapıyorlar. Bunun sorgulanması da gerekiyor artık. Alevilerin kendini bu 12 imam zincirinden ve bunların oluşturduğu üzerimizde bir anlamda da baskı unsuru olarak gördüğüm ki bunu bir dede soyundan olarak söylüyorum bu 12 imam anlayışından ve Aleviliği bu kaynağa bağlayarak açıklama anlayışından bir an önce kurtulması gerekiyor. Bu ‘her şeyi yok edin, kaldırın’ şeklinde değil, inanan insan, ‘oruç tutacağım’ diyorsa hiçbir sakıncası yok ama 12 imamlar için tutuyorsanız önce bu 12 imamlar kimdir, bize ne yapmıştır, Aleviliğimize ne katmıştır diye bir bakın’ diyorum.”
“AŞURENİN ÖZÜNDE TOPLUMSAL BİRLİKTELİK VARDIR”
Piri Er, aşure ritüelini artık inancın bir parçası değil, gelenek olarak düşünmek gerektiğini belirtti. Yazar Piri Er, aşure programlarının artık görsel bir malzemeye dönüştüğünü söyleyerek şöyle devam etti:
“Aşureyi toplumla bir şey paylaşmak anlamında yapıyorsanız bunun hiçbir sakıncası yoktur ama bunu 12 İmam’a bağlayıp anlatmak doğru olmaz. Aslında aşurenin özünde toplumsal birliktelik ve aynı zamanda sorgu, görgü vardır.
Köylerimize aşure yapılırdı, annem cebimize birer kaşık koyup ‘gidin şu evde aşure var, yiyip gelin’ derdi. Aşure birlikte yenirdi. Aşure ortaklaşmadır ama eğer köy yaşamındaysanız düşkünü (Alevilikte düşkün ilan edilen) gelip o aşureden yiyemezdi.
Aşure artık gelenekselleşti. Durum böyle olunca da inanç açısından bunu sorgulamasını yapma şansınız yok. Aşure bir niyettir; bir yerden bir şey beklemek değil bir yere bir şey vermektir. Aşure etkinlikleri artık görsel bir malzemeye dönüştü. Bir araya gelelim 2 sohbet ederiz deniliyor.
“AŞURE YAPMAK BİR İNANÇ MOTİFİ DEĞİLDİR”
Aşurenin içerisine koyduğunuz çeşide bakarsanız 12 imamcı anlayışa göre 12 çeşit olur. Sünni anlayışa göre 40 çeşit olur. Ama onlar 40 çeşidi bulamadıkları için Sünniler burada uyanık davranıp diyorlar ki ‘bir kaşık bal koyun’. Çünkü ‘arı, kır çiçekten bal toplar’ diyorlar. Elinde ne varsa onu koyarsın. Bizim köyde 3-4 çeşit ile aşure yapılırdı. Dağın başında Divriği’nin Gökçebel köyünde 12 çeşit yiyecek koyup da aşure yapacak adam kolay kolay bulunmazdı. Aşure öyle ‘kaynayıp, özdeşleşelim, bir araya gelelim’ değil.
Farkımız var! Oraya giren üzüm üzüm olacak, yediğim fasulye de fasulye olarak kalacak. Yoksa hepsini birbirine benzetelim; hani bir ara birilerinin benzetmesi vardı ‘efendim biz mozaik değiliz, mermeriz’ falan diye… Ne olursan ol ama Alevilik farklı bir yol, çizgi… Alevilik açısından aşure geleneksel bir ritüel olarak elbette ki uygulanır. Yani aşure de bu coğrafyada yüzyıllardır uygulana gelen ritüeldir. Bu artık gelenekselleşmiştir. Ama tek başına aşure yapmak bir inanç motifi değildir. Ama bireyin kendini rahatlatması, mutlu etmesi anlamında yaptığı uygulamalardan biridir.”
Eren GÜVEN/ANKARA
Yoruma kapalı.