PİRHA- Şair-Yazar Doğan Munzuroğlu insanların ‘Benim ana dilim, kültürüm yaşasın’ mantığından gün be gün uzaklaştırılmaya çalışıldığını söyleyerek, asimilasyona karşı herkesin ana dilini yaşatması gerektiğinin altını çizdi.
UNESCO tarafından 1999 yılında 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü olarak ilan edildi. Ana dillerin varlığının korunması ve sürdürülmesi için teşvikler yapılsa da günümüzde küreselleşme, göçler, ulus devlet anlayışıyla yönetilen ülkelerdeki tekçi politikalar, ana dillerin konuşulmayarak günden güne kaybolmasında büyük bir rol oynuyor.
UNESCO’nun dil bilimcilerine göre insanlığın varoluşundan bu yana yaklaşık 30 bin farklı dil konuşulurken, sadece 7 bin dilin günümüze kadar gelebildiği belirtiliyor. UNESCO’nun verileri dünya genelinde 2 bin, Türkiye’de ise 18 dilin yok olma tehlikesi altında olduğunu gösteriyor.
Yok olma tehlikesi altında olan dillerden biri olan Kırmançki eserler üreten Şair-Yazar Doğan Munzuroğlu, ana dilinin önemine ilişkin PİRHA’ya konuştu.
“ANA DİLİMDE YAZMAK BİLİNÇLİ BİR TERCİH”
Dört şiir, bir roman, bir araştırma, iki öykü olmak üzere toplamda 8 kitabı olan Doğan Munzuroğlu, eserlerini ana dilinde yazıyor. Türkçe dilinde kendini yeteri kadar iyi ifade edemediğini, bu nedenle Kırmançki yazmaya başladığını ifade eden Munzuroğlu, öte yandan bunun bilinçli bir tercih olduğunun altını çizdi:
“Kendi ana dilim dünyadan yok olup gitme, ölme tehlikesi yaşıyor. Kürtçe’nin bu lehçesi çok az insan tarafından kullanıyor. Kürt coğrafyasında birçok hikaye, masal, şiir, fıkra, bilmece her geçen gün kaybolup gidiyor. Yaşlılarımız öldükçe onlarla birlikte yok olup gidiyor ana dilimiz. Çünkü Kürtçe daha çok sözlü edebiyat alanında varlığını sürdürüyor, yazılı alana dönüştürülmedikçe her an yok olma tehlike yaşamakta. Bu nedenle bilinçli bir şekilde ürün vereceksem bu ana dilimde vereyim de belki ölümünü geciktirmede katkım olur diye düşündüm.”
“ANA DİLİNDE EDEBİYAT BÜYÜK ZENGİNLİK”
Edebiyatta ana dilinin büyük zenginliklere kapı açtığını ifade eden Munzuroğlu, “Türkçe yazdığınızda sizin dilinizde var olan yaşamın bir anını, durumunu, halini ifade eden sözcükler kullanamayabilirsiniz çünkü dil farklı coğrafyaların, farklı yaşamların ifadesi olduğu için ona karşılık gelecek herhangi bir kelime, deyiş, atasözü yok. Özellikle yaşlılarla sohbet ettiğinizde denk gelmişsinizdir, öyle bir deyim kullanıyorlar ki şaşırıp kalıyorsunuz bu durumu sadece bu deyim anlatabilir diye. Dolayısıyla bir dili şiirde, denemede, romanda dile getirdiğinizde o halkın inancını, sevinçlerini, kaygılarını, acılarını, kültürünü, yaşam biçimini aktarmış oluyorsunuz” dedi.
“ASİMİLASYONLA MÜCADELE EDİLMELİ”
Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi konjonktür sebebiyle ana dilinin varlığının korunması alanındaki mücadelenin zorlaştığını ve asimilasyonun her daim devrede olduğunu söyleyen Munzuroğlu, bu asimilasyon politikalarına karşı ne yapmalı soruna şu cevabı verdi:
“Günümüzde insanları ‘Benim dilim, kültürüm yaşasın’ mantığından gün be gün uzaklaştırılmaya çalışıyorlar. Bireysel olarak herkesin bu konuda bilinçli hareket etmesi ve dilini her alanda konuşması gerekiyor. Burada kurumlara da büyük görev düşüyor. Ana dili hakkına karşı mücadeleyi büyütmeleri lazım. Öte yandan velilerin okullarda seçmeli derslerde çocuklarını ana diline yönlendirmeleri gerekiyor. Topyekün bir sahip çıkışla asimilasyonu önlemek mümkün olacaktır.”
Fatoş SARIKAYA/ MERSİN
Yoruma kapalı.