Alevi Haber Ajansi

Yazar Hüsnü Çavuş: Aleviliği yeniden tanımlamak onun hakikatiyle örtüşmemektedir

PİRHA-Yazar Hüsnü Çavuş Aleviliği yeniden tanımlamanın onun hakikati ile örtüşmediğini söyleyerek, “Nasıl ki, Aleviliğin devlet içine çekilmesi ve iktidar zümrelerinin insafına bırakılması Aleviliği bitirirse, Aleviliğe yukarıdan tanımlar yaparak bir kalıba koymakta Aleviliğe zarar verir” diyor.

Aleviler yüzyıllardır baskı ve asimilasyon politikalarına karşı bir kimlik mücadelesi veriyor. İktidarların yok etme politikaları karşısında, var olmayı sürdüren Aleviler, inanç ve öğretilerinde yaşanan tahribatlarla da mücadele ediyorlar. Bu çabaların devam ettiği günümüzde bir başka sorun da Aleviliği tanımlama çabaları. Yazar Hüsnü Çavuş ile, Aleviliği tanımlama çabaları, Alevilik üzerinde yaşatılan tahribatları, asimilasyon politikaları ve buna karşılık öze dönüş çabalarını konuştuk.

Alevilik üzerine tartışmalar hala devam ediyor. Aleviliği tanımlamak üzerinden bir çerçeveye hapsetme eğilimleri de var. Bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

 Hak Aşkı, Xızır Hikmeti, Pirimiz Seyit Nesimi’nin nefesi ile. Öncelikle Reya Heq/Hak Yol Alevilik ilk varlıktan günümüze Hakikat kapısı ve nurunun uyandırılmış çerağıdır. Bu çerağı taşıyan nura aşk ile niyaz ederim. Semahımızda nefislerinden varlıklarının, varlığında arınanlar çarka girip sır olurlar. Çerağı uyandıran emeklere aşk olsun. Hakikatimizin sırrıyla ve aşk ile merhaba diyorum.

“ESAS ALINMASI GEREKEN ALEVİLİĞİN DEMOKRATİK, KOMÜNAL DEĞERLERİDİR”

Öncelikle vurgulamak gerekir ki, Alevilik yukarıdan aşağıya bir mühendislik yapılarak tanımlanamaz. Böyle bir yaklaşım Alevileri parçalamayı bir tehlike olarak, Alevilerin içine taşır. Ki, tarih boyunca zalimler tarafından bu denenmiştir. İnancımız tek ve dar bir tanıma sığmayacak kadar zengindir. Bu nedenle “yol bir sürek bin birdir” denmiştir. Alevilik bir toplumsallık olarak yaşandığı mekanlara göre biçimsel farklılıklar arz edebilmektedir. Ama bu genel bir kavram olarak Aleviliğin bütünselliğini bozmaz. Aksine zenginliğiyle onu güçlendirir. Burada esas alınması gereken, özelde Raye Haq  Aleviliğinin genelde de yolumuza ilişkin olarak bütün farklı kavramların bütününü kapsayan  bir söylem olarak Aleviliğin demokratik komünal değerleridir. Cem, musahiplik, kirvelik, semah, ananın belirleyiciliği, eline,beline,diline özgür eşine,emeğine ve aşına, ocağına, pir mürşit ve talip ilişkisine, genel olarak ahlaki değerlerine, Mansur darı’na, düşkünlük gibi toplumsal yaptırım mekanizmalarına, eşitlik, özgürlük, adalet gibi demokratik ve komünal değerleri ve de ekolojik yaklaşımlarında ortaklaşmaktır. Yani “Rıza Şehri“ ndeki gönüllülük esasına, hakikatimize dayalı ahlaki-politik yaşamın demokratik ortaklaşmacılığına sadık kalmaktır. Bir hırka bir lokma yaşamlarıyla kendilerini yol ve erkanımıza adamış pirlerimizden ve ana eksenli tarihimizden bize miras kalan da budur zaten.

“ALEVİLİĞİ YUKARIDAN TANIMLAR YAPARAK BİR KALIBA KOYMAK ALEVİLİĞE ZARAR VERİR”

Aleviliği ayrıca yeniden tanımlamak, onun bu hakikatiyle örtüşmemektedir. Sorun bazılarını sıraladığımız değerlere sadık bir yol süreni olup olamamayla ilgilidir. Tarihten, pirlerimizden, erenlerimizden, ana eksenli yolumuzdan kısacası tarihsel toplumsallığımızdan bize miras kalan iyi, doğru ve güzel olan değerlerimiz zaten vardır. Yani bir şey icat etmeye ve yeniden tanımlayarak kendimizi bir kalıba sokmaya gerek yoktur. Var olanı çarpıtmış, aslına ters düşürmüş Aleviliğe yabancı kavram, tarz, söz ve uygulamalardan arınmakta yola sadakatin bir gereğidir. Arınmak sadece bizi düşkün kılan yanlardan arınmak değildir. Onunla iç içe olan bizi kendi hakikatimize yabancılaştıran,  Aleviliğin ahlaki toplumsal yaşam kurallarından uzaklaştıran söz, davranış, yaşam tarzı, bu tarz ve anlayışın kurumlarımızın ve de bu kurumlar içerisindeki kültürel faaliyetlerimizin aslına yabancı olan yol ve yöntemlerin, yolumuzun bir mirası olmadığının da farkına varmaktır.

Nasıl ki, Aleviliğin devlet içine çekilmesi ve iktidar zümrelerinin insafına bırakılması Aleviliği bitirirse, Aleviliğe yukarıdan tanımlar yaparak bir kalıba koymakta Aleviliğe zarar verir. Kuşkusuz bu yaklaşım Aleviliğin özüne sadık kalarak dönemin ilişki ve çelişkilerine cevap olacak katkılarda bulunarak zenginleştirmeyi dışlamaz. Burada sürekli akılda tutulması gereken şey, Aleviliğin iktidar ve devlet dışı bir inanç, bir “şeriat-tarikat-hakikat ve marifet” yolu olduğudur. Her inanç gibi Alevilikte farklı inançlardan etkilenmiş ve etkilemiştir. Bu, kültürlerin simbiyotik ilişkisinin bir gereğidir ve toplumsal doğaya da uygundur. Bu temelde uzun tarihsel süreçte Alevilerin, siyasal devletçi İslam’ın reddiyesi üzerinden kültürel İslam’dan da kendine uyarlayarak aldığı değerler olmuştur. Ve elbette ki, siyasal devletçi İslam’ın temsilcileri de Aleviliği kendilerine benzeştirme amaçlı asimile etme amacından vazgeçmemişlerdir. Buna karşı, yani kültürel asimilasyona olduğu kadar, katliam ve soykırımlara karşı da tarihte direnişler sergilenmiştir. Ebul Vefai Kurdi, Nesimi, Yemini, Virani, Edip Harabi, Kaygusuz Abdal, Ahmet Çelebi gibi yol uluları, Babailer, Pir Sultan ve diğerleri gibi onlarcası, teslimiyetin Aleviliğin hakikatine ihanet ve yol düşkünlüğü olacağı gerçeğinden hareketle direnmişlerdir.

“RIZALIĞA DAYALI TOPLUMSAL İLİŞKİLERİN NE KADAR ÖNEMLİ OLDUĞUNU GÖREBİLİYORUZ”

Bu nedenle Aleviliği yeniden tanımlama üzerindeki bir tartışmaya yoğunlaşmak yerine, bunların yaşam tarzlarına değer ve anlam vermek ve de Alevilerin yolun gereklerine göre yaşamasının eksikleri, örgütlülük konusundaki yetmezlikleri ve gelmekte olan tehlikelere karşı yaşamlarını nasıl savunabilecekleri üzerine tartışmak ve çözümler sunmak daha hayırlı olacaktır.

Alevilerin yaşadığı coğrafyaya iktidarlar boyunca sistematik olarak asimilasyon politikaları uygulandı. Haliyle bu politikaların zaman içerisinde etkileri oldu. İnanç üzerinde yaşatılan bu baskı ve asimilasyon politikaları Alevileri nasıl etkiledi?

Kültürel asimilasyon derken ahlaki çöküntüye de değinmek gerekir. Çünkü asıl hedefte olan ahlaktır. Sokaklarda uyuşturucu kullanım yaşının çocuklara kadar düşmesi, fuhuş, yalan, güvensiz ve çıkarcı ilişkiler, dayanışma ruhunun ve vicdanın aşındırılması gibi toplumsal sorunlar, ahlaka daha fazla sarılmayı zorunlu kılmaktadır. Ahlak, toplumun yazılı olmayan kurallarıdır.  İnsanların birbirileriyle ilişkilerini düzenler. iyi olanla kötü olanın niteliklerini belirler ve insanların hal, davranışlarına bir ölçü getirerek kurallara bağlar. Zor burada geçersizdir. Zaten hukuku ahlaktan ayıran da bu özelliğidir. Toplumsal varlığın sürdürülmesindeki hayati rolünden ötürü, gönüllüce yürütülmektedir. Ahlaklı insan toplumun varoluş tarzına kendi zihniyeti ve özgür iradesiyle katılır. Devletler bu toplumsallığı parçalayarak bireyciliği geliştirir ve demokratik komünal değerlerinden uzaklaşmayı sağlar. İşte genel olarak Alevilerdeki temel sorun bu parçalanmadan etkilenmiş olmalarıdır. Oysa insanın kendisini fark ederek insanlaşması, toplumsallığı ve bilinçli emeğiyle olmuştur. Bu bir toplumsal inşaadır. Toplumlar tarihine baktığımızda insanın ilk toplumsallaşmasının eşitlikçi, komünal ve demokratik temelde olduğunu görürüz. Bununda en köklü yaşandığı inançlardan biri de Aleviliktir.

“Rıza Şehri“ndeki kolektif üretim ve yaşamla bugünkü çürümüşlüğü karşılaştırdığımızda, rızalığa dayalı toplumsal ilişkilerin ne kadar da önemli olduğunu görebiliyoruz. Toplum sahte ve yalanlarla yaşamaya zorlanmaktadır. Hayat bu biçimde insanlar için dayanılmaz kılınmakta ve bireyciliğe dayalı bir yaşamdan başka her yol kapatılmaktadır. Bu, kapitalist modernitenin bir oyunu yani kültürel soykırımdır.

“HEDEF ALEVİLİKTİR”

Alevi inancı üzerindeki baskı ve asimilasyon süreci Alevileri derinden etkilemiştir. Aleviyim demek daha da  riskli hale getirilmiş ve saflaşmalara neden olunmuştur. Pir Sultan’ın Hınzır Paşa, Alişer ve Zarife’nin Reyber karşısındaki durumları buna birer örnektir. Zor zamanlar korkaklıkla cesaretin, toplumsal çıkarlarla bireysel çıkarlar arasındaki çelişkilerin netleştiği zamanlardır. Hak Deryası cümle inançların, Hakikat ehillerinin, Evliyaların düşkünlerle ayrıştığı yer burasıdır. Cümle canın ve  Hak Nurunun manası veya manasızlığı burada netleşir. Ya Hz. Hüseyin, Nesimi, Ebul Vefai Kurdi, Ahmet Çelebi, Pir Sultan ve aynı yolu sürenlerin yoluna yoldaş olmaya devam edilecek veya bu yoldan çıkılarak düşkün olunacak ve Yezid’in sofrasında ihanet lokması yenilecektir. Günümüzde de Yezid’in sofrasından nasiplenmesini örnek alan ve bunu Alevilere yaymaya çalışan adı Alevi olan kimi kurumlar ve kişilerin olduğu artık gizli değildir. İşte Alevilerin asimilasyonunda en fazla payı olan bu düşkün kurum ve kişilerdir.

Burada  hedefin Alevilik olduğu unutulmamalıdır. Çünkü Hak Yol’da sadece kadın-erkek eşit değil, cümle varlık candır, eştir. Yol Anadır. Ana hepsini kendinde nurlandırır. Bugün Ana ırmağın diğer manaları olan Raye Haq Alevi, Kızılbaş, Işık insanı, Ehli Hak, Şabak, Kakai, Yaresan, Ali ilahi, Arap Alevisi, Torlak, Kalenderi, Haydari, Abdal, Tahtacı, Çepni, Bektaşi, Çelebi gibi Nam deryalarıdır. Hak Yol Alevilik tüm halklar ve inançlarla saygı çerçevesinde yaşar. “Benim Kabem insandır” demek bütün insanlar, canlar hizmete layıktır demektir. Burada Hak Yol’un terazisi insandır. Öz ise toprağa Ğağan’a, Heftemal’a, Newroz’a, Hıdırelez’e, Xızır’a, Çerağ’a, Kirva’lığa, Musahip’liğe, Düzgün Bawa’ya, Niyaz’a, Lokma’ya yüzümüzü dönerek özümüz yaşatılır. İşte saldırı bu özedir.

Eğer bu öze sadık kalınmazsa, içerden ve  dışarıdan Alevilere yönelik kültürel asimilasyonu yürütenlerin sunduğu olanakların da tuzağına düşülmüş olunur. Kuşkusuz asimilasyonun tarihi çok eskilere dayanır. Yakın tarihte 1930’lu yıllarda ve öncesinde, ulusal kimliği Kürt ve inançsal kimliği Alevi olan insanların gelenek göreneklerinin, dilinin, isimlerinin, şarkılarının, giyimlerinin değiştirilmesine ilişkin raporların hazırlandığını ve talimatlarının verildiğini belgelerden biliyoruz. Yani bugün olanlar dünün devamıdır. Yani tarih bugündür.

“DİASPORADAKİ ALEVİLER DAHA DERİN ETKİLENMİŞTİR”

Bir diğer konuda diasporadaki Aleviler. İnanç boyutuyla diasporanın da etkileri yaşandı Aleviler üzerinde. İnanç değerlerinden kopuş misliyle yaşandı. Fakat son zamanlarda Alevi toplumunda özüne dönüş çabası görüyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 Kuşkusuz ki sistem geçmişte ve bugün bize kendi doğrularını enjekte ederken, bizi biz yapan inanç ve kültürel değerlerimizi geri, işe yaramaz biçimde yaftalayarak terk etmemizi ve unutmamızı istemiştir. Bu tekçiliğe dayalı asimilasyon politikası Alevi inancına sahip toplumun önemli bir kesiminde inancını unutma, kutsal değerlerini tanımama ve kendini tanımlayamama gibi bir tahribata yol açmıştır. Alevilerin bugün yaşadığı manevi sıkıntılarının nedeni bu gerçekliktir. Yani temel etkileyen unutmaktır/unutturmaktır. Hatırlamak ise temel görevdir. Kendi köy yaşamına  dayalı topraklarından şehirlere ve oradan da Avrupa ve dünyanın diğer kıtalarına göçmek zorunda bırakılan Aleviler çifte bir asimilasyonla karşılaşmışlardır. Diasporada doğan kuşaklar bundan daha derin etkilenmişlerdir. Ama her şeye rağmen, istenilen düzeyde olmasa da bunu aşmaya dönük çabaların olduğunu da belirtmek gerekiyor. Bunu tetikleyen dış etken başta IŞİD’in saldırıları ve buna karşı verilen direniş olmuştur. Diğer önemli bir etken de HDP’nin toplumu ayrımsız olarak kucaklayıcı politikası ve de başta Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) ve Demokratik Alevi Dernekleri’nin (DAD)  çabalarıdır. Bu etkenler Alevilere hem cesaret vermiş ve hem de kendilerine ,özellikle de yeni kuşaklara, “biz kimiz“ sorusunu sordurmuştur. Yani Alevileri özlerine, kendini bulma ve anlamaya doğru bir çabaya yöneltmiştir. Bu temelde eğitimlere daha fazla ağırlık verilmesi gerekmektedir. 20 yıl sonra diasporadaki cemlerin hangi dilde yapılacağı da dahil bir çok konuda ciddi olarak çözüm üretmeleri, şimdiden yayın organlarını da bulunulan ülkenin diliyle  çıkartmaları veya çok dilli bir yayın politikası izlemeleri zorunlu görünmektedir. Çünkü bugün diasporadaki yeni nesillerin yürütülen cemlerin dilini anlamakta güçlük çektiği bilinmektedir. Ve unutmamalıyız ki, ülkemizdeki gelişmelerin diasporayı da doğrudan etkileme özelliğinden dolayı, bu son derece acil bir görev olmaktadır.

Son söz olarak; insanı Hak bilerek Semaha durmuş bütün canların hakkını kendinden ayrı tutmadan savunmak önemlidir. Çünkü inancımızda cümle canlara niyaz olmak vardır. Tarihin çatallı ırmağının semitik yol dışındaki, Aryenik kolun tüm inanç sürekleri Hak Yol ırmağındaki birer kol olarak akmaktadır. Bu yolda mazlumların tarihini görürüz. Bu yolu saptıranlar kadar buna karşı direnenlerde oldu ve olacaktır.

Elif SONZAMANCI

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak