Alevi Haber Ajansi

Reklam

Yazar Ayhan Aydın: Tanık olduğum yanlışlar beni derinden sarstı!

PİRHA- Yazar Ayhan Aydın, iki yıl önce kaleme aldığı ancak hala gündem olan yazısında sahte dedeleri yazdı. Aydın, Ali Yüce, Baki Güngör ve Sinan Boztepe’nin Alevileri nasıl asimile ettiklerini ve bu kişilerin zamanında değer gördüklerinin altını çiziyor. Alevi toplumunu da bu sahte dede ve babalara karşı uyanık olmaları konusunda uyaran Aydın yazısında, vakıfta Ali Rıza Uğurlu’nun da çeşitli yanlışlarını gözler önüne seriyor. 

Yazar Ayhan Aydın, hem yazarak, hem inançla ilgili gelişmeleri, cemleri kayıt altına alarak, dedelerle yaptığı röportajlarla inancı görünür kılarak Yol’a hizmeti sürdüren bir isim.

Ayhan Aydın’ın iki yıl önce kaleme aldığıAleviliği yaşatan gerçek dedeler ve bu yolda yozlaşanlar, şarlatan Baki Güngör ve fedaileri” başlıklı yazı yeniden gündeme geldi.

Reklam

“Alevi Bektaşi Yolu, akılcıl bir yol olarak, kişilerin tasallutu altında olmayan, kolektif bir bilinç ve aklın, ruhun bir yansıması olarak, bilimin (ilmin) rehberliğinde yol almış, her zaman çağını aşabilmiş bir öğretidir” diyen Ayhan Aydın, Aleviliğin hümanizması bu insan sevgisine dayanan öğretide; yani bu yolda öncü insanların kâmil insanlar olarak tüm insanlığı ve kâinatı kucaklayabilmelerinde gizliydi” vurgusunu yapıyor.

Yol’un sürdürücülerinin, dervişlerinin, erenlerinin her birinin bir mesleği, işi olduğunu hatırlatan Aydın, “Ar, namus, haya, hoşgörü, alınteri, diğergamlık, çalışkanlık, küçükleri korumak, hayvanları ve tüm doğayı dünyayı sevmek, korumak, bu önderlerin en temel vasıflarıydı” diyor.

Son 30 yıldır dedelerin, babaların yaşadıkları süreci takip etmeye çalıştığı süreçte birçok önemli tespitleri olduğunu belirten Aydın, Cem Vakfı’nda uzun yıllar çalıştığını, vakfın inanç konusunda katkıları olduğunu belirtiyor ancak eleştirilerini de dile getiriyor.

“TANIK OLDUĞUM YANLIŞLAR BENİ DERİNDEN SARSTI”

Dede ve babaların çabalarını görmeleri sonucu kendisine sahip çıktıklarını ve bu sayede alan çalışmaları yapabildiğini ifade eden Ayhan Aydın, vakfı şöyle eleştiriyor:

“Zaman zaman Cem Vakfı yönetimi tarafından nankörce inkâr edilse de, olayın kamuoyuna mal olması adına, sağlığımı hiçe sayarak, maddi beklenti içinde olmadan, büyük ve benzersiz bir gayret gösterdim. Bunun bedelini de ödedim. Bu gayretler içinde, nice nice şeyler öğrenip, hayatın en önemli tecrübelerini yaşarken, tanık olduğum yanlışlar ise beni derinden sarstı, üzdü, düşündürdü.”

 “ALİ RIZA UĞURLU YOL’A ZARAR VERDİ”

Cem Vakfı’nın, aynı zamanda hem dedelik, hem de bu yol için olumsuz olabilecek bazı adımların atılmasına göz yumduğunu belirten Yazar Ayhan Aydın, ‘Alevi İslam Din Hizmetleri’ Başkanı Ali Rıza Uğurlu’ya ilişkin de şunları kaydediyor:

“Ali Rıza Uğurlu tümüyle kişisel tasarruflarıyla yaptığı çok ciddi yanlışlara, Cem Vakfı yönetimi müdahale etmediği için hem bu konudaki bazı eylemlerle, hem Cem Vakfı, hem de dedelik ve Alevilik zarar gördü. Ali Rıza Uğurlu’nun tümüyle ısrarı, kişisel tasarrufları daha da doğrusu kendince kurnaz planları bu yola zarar verdi.”

Ayhan Aydın, yazısının bir bölümünde Cem Vakfı’nda işleyen süreci şöyle anlatıyor:

“Börekçilikten Şeyhliğe Baki Güngör Efendi…
Yıl 2004… Cem Vakfı’nda Alevi Bektaşi İnanç Önderleri Dedeler Babalarla ilgili çalışmalar yapmak üzere oluşturulan Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı’nda Ali Rıza Uğurlu kendine rahat bir yol açmak için, daha önce bu kurumda, bu alanda çalışma yapanları saf dışı edip, hileli yollarla, kurnazlıkla kendine yeni bir ekip oluşturma gayretine girer.
Tüm amacı; kendi çıkarları için kullanabileceği, yönlendirebileceği, sözünden çıkmayan, ağzı laf yapabilen, saz çalabilen, iyi kıvırabilen omurgasız insanları toplamak; yola inançla sahiplenmiş gerçek dede ve babaları, çalışanları yani kendine az – çok rakip olabilecek bilinçli tüm çalışanları iftiralar atarak oradan uzaklaştırmaktı.
Kullanabileceği insanlar dede olmuş, dede olmadığı halde dedeyim, demiş onun için hiç önemli değildi.
Bu konudaki tüm şikâyetleri sümen altı etmiş, türlü oyunlarıyla her seferinde zaten çıkarı olmadığı zaman hemen hiç gülmeyen, kapkara olan yüzü kararmadan- kızarmadan tüm karanlık oyunlarını örttüğü gibi bunları da örtmüş.

“ALEVİ İSLAM DİN HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI, ÇIKARCILARA KUCAK AÇAN BİR KURUM OLMUŞTU”

Cem Vakfı Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı; dede olmayıp dede diye lanse edilen, kendimi nasıl gösteririm, buradan kendime ne elde edebilirim, nasıl Cem Tv’ye çıkabilirim, nasıl olurda posta oturup kendimi gösterebilirim diyen gösteriş meraklılarının, Ali Rıza Uğurlu’ya nasıl yalakalık yaparım da yurt dışına çıkabilirim, diyen çıkarcılara kucak açan bir kurum olmuştu.
Buradaki durum bundan ibaretti. Göz boyamayla, lafla, sözle, ağlamakla birileri buradan menfaatlenirken Cem Vakfı ve Alevilik adına nice zamanın heba olup gittiği yıllardı bunlar yani.

“BAKİ GÜNGÖR MAAŞA BAĞLANDI”

Her işe bizim sonsuz saygımız vardır. Ben de bir işçi anne ve babanın evladıyım. Emek en kutsal değerdir. Biz bunu böyle biliriz.
Börekçide çalıştığını söyleyen Baki Göngör, Ali Rıza Uğurlu’nun Cem Vakfı’na çağırırken, keşfettiği üstün yeteneklerden sadece birisiydi. Bazı toplantılarda yaptığı ateşli konuşmalar birçok insan gibi Ali Rıza Uğurlu’yu da çok etkilemişti. İçinden, bunu yanıma alırsam, ağzı laf yapıyor, iyi bir silahşör olarak kullanabilirim, diye düşündü. Çünkü daha o zamanlar bile Baki Göngör’ün kendisine dönük ciddi eleştiriler ve suçlamalar vardı. Her zaman yaptığı gibi Ali Rıza Uğurlu bunları hiç birisini dinlemedi. Dolayısıyla hiçbir eleştiriyi dikkate almayan, bildiği gibi her işi yapan Sayın Prof. Dr. İzzettin Doğan’ı ikna edip onu maaşa bağlayarak Cem Vakfı’nda eleman yapması da bir sorun olmadı.

“BAKİ’NİN BÜYÜK EMELLERİ VARDI, MAAŞLA ÇALIŞACAK ADAM DEĞİLDİ”

Uzun bir süre, Cem Radyo’da hatalarla dolu programlar yapmasına izin verdi, onu kullanmaya çalıştı. Vakıftaki hiçbir işi yapmayan, günlük gazetelerin kupürlerini bile toparlamayan, bir de Basın Yayın mezunu olduğunu söyleyen Baki Göngör’ün de elbette kendine ait planları programları vardı. Kurnaz ve hilece Ali Rıza Uğurlu plan yapar da, Baki durur mu? “Haaa ne güzel bir ortam, maaşımı alırım, bir iki program yaparım, kendi alt yapımı oluşturayım, bakın ben size neler yaparım?” diye içinden geçirdi ve bunu da gerçekleştirdi.
Baki’nin büyük hedefleri, emelleri vardı. O öyle, bir odaya sığacak, maaşla çalışacak adam değildi.

PLANLAR…KUMPASLAR…

Personel kayıt için istememize rağmen ne hikmetse bir türlü Basın Yayın diplomasını getirememişti ama ne gam, bu ülke böyle bir ülkeydi zaten. Okula, diplomaya kim bakar ki, sen yeter ki güdebileceğin, sömürebileceğin geniş saf bir topluluk bul! Gerisi Allah kerim, böyle saf toplum zaten mevcut, senin fazla bir şey yapmana gerek yok salya sümük ağla, duygusal konuşmalar yap, bir söz büyücüsü ol, bu ruhsal bunalımlarla boğuşan dilenden iyi anla, ha bir de “yaşam koçu” ol veya öyle davran bak sana ne kapılar açılıyor… Bir de bakmışsın bir ülkenin başına bile geçmişsin…
Baki Güngör, zamanla kendi kimliğini ortaya çıkardı, Ali Rıza’yla karşı karşıya gelip kapışmaları uzun sürmedi. Bin bir manevrayla oraya getirdiği Baki’den kurtulmanın yollarını arayan Ali Rıza Uğurlu bu arada hangi şarlatanları kullanabilirim, işime gelmeyenlere hangi iftiraları atıp buradan uzaklaştırabilirimin derin düşünceleri içinde, odasında kumpas kurmakla meşguldü.
Baki ise Bağcılar Cemevi gençliğini nasıl etkilerim, orayı nasıl içten içe ele geçiririm, bunların tümünün planlarını Cem Vakfı’ydayken yapıyordu.

“BİTİP TÜKENMEYEN OYUNLAR”

Ali Rıza Uğurlu’nun bitip tükenmez oyunları.
Ali Rıza Uğurlu, saygın ve samimi ve Baba Mansur Ocağı’ndan Mansur Yalçın Dede’yi oradan atmak için türlü hileli programlarını yürürlüğe koyarken, onun odasını elinden alıp, sahte bir yazı yapıp Mansur Yalçın’ın bilgisi olmadan, sahte imzayla “ben işlerimi yapamıyorum, görevimden ayrılıyorum” diyecek kadar kudretli ve cüretkar olurken, Baki Efendi de bir yandan yandaş toplamaya başlıyordu.
Uzun yıllarını bu işe vermiş, evi Cem Vakfı’na çok yakınken, bir karşılık beklemezken, bu yola çok hizmet etmişken, Cem Vakfı’na büyük yararı dokunacakken, “Diyanet’in Ajanı” lafını ulu orta söyleyip Mehmet Yaman’ın oraya yaklaşmasının önünü kesiyordu.

“BEKTAŞİLERİ VAKIFTAN ATMAK İÇİN TÜRLÜ YOLLAR DÜŞÜNÜYORDU”

Yüzden aman Babalarım, aman dervişlerim deyip onları kullanmak için nutuk çekerken, perde arkasında bunlar yolumuzun hainleri deyip, özünde bir düşman gibi gördüğü ve özel bir toplantıda “koynumuzdaki yılanlar” dediği Bektaşileri oradan atmanın türlü yollarını düşünüyordu…

“ALİ RIZA UĞURLU’NUN SİNAN BOZTEPE’Yİ KEŞFETMESİ UZUN SÜRMEDİ”

Celal Abbas Ocağı’ndan bu yola çok hizmetleri olan Fethi Erdoğan Dede’ye bir iftira atıp onu sözde dar divanında yargılatmak için kolları sıvayan Ali Rıza Uğurlu, aynı zamanda Baki’nin yerine bir başka şarlatanı gözüne kestirmişti. Onun işi gücü kapandığı odada bir takım kurmaylarıyla, birilerine iftira atmak, oyunları için yeni hamleler için gizli planlar kurmaktı.
Ve sonuçta Ali Rıza Uğurlu’nun bir büyük yeteneği keşfetmesi uzun sürmedi: Sinan Boztepe…

SİNAN BOZTEPE’NİN AMCASI ARADI: NE OLUR YAPMAYIN BİZDE DEDELİK YOK!

Parlak, yakışıklı, çok güzel saz çalan, abi sözü dinleyen, boşlukta olan, işsiz güçsüz birisi… Tam da aradığı adamdı yani Ali Rıza Uğurlu’nun… Hemen cemlere soktu, hem dede, hem zakir, ağzı laf yapıyor… Tam da boşlukta olan zavallı halkın aradığı bir yeni tip daha… Kısa sürede Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı Sekreterliğine getirildi, büyük zatı muhterem.
Derken Malatya Arapkir’den bu zatın amcası bizzat bize gelerek ne olursunuz yapmayın, biz de dedelik yok, o dede değil, bu yanlış, onu televizyonlara çıkarmayın deyince, zaten biz de rahatsızız ama Ali Rıza Uğurlu’ya dolayısıyla İzzettin Doğan’a laf anlatamıyoruz, dedik. Ama Arapkir Onar Köyü’nden gül yüzlü Celal Arslan’la durumu müdüre de söylememize rağmen azar işiten biz olduk.

“SİNAN BOZTEPE CEM VAKFI İLE MAHKEMELİK OLDU”

Ben de dayanamayıp Cem Tv’deki bir programımda “geçen hafta posta oturanlara bakıyorum, gerçek dedeler cem yürütmeli, yolumuz yozlaştırılmamalı” deyince, her programımı bir uşağına RTÜK üyeleri gibi dinlettiren Ali Rıza Uğurlu, bu sefer bunu fırsat bilip, dedeleri toplayıp benim programlarımın yayından kaldırılması için imza kampanyası yapıyordu.
Sonuç, şimdi bir metre kara sakal bırakan, cübbe giyen, tümüyle Şii bir imam olan, halkın parasını çarpan, bu konuda Cem Vakfı’yla mahkemelik de olan Sinan Boztepe Alevi toplumunu yozlaştıran, asimile edenlerin başında yer alıyor.

Yıllar yılı tüm eleştirileri hiçe sayıp ona ısrarla sahip çıkan Ali Rıza Uğurlu ise yine Cem Vakfı’nda akil, bilge, aranan ve gölgede orayı yürütmeye çalışan bir insan olarak Alevilik’ten nemalanmaya devam ediyor.
İnsanlarda utanma, hayâ olmayınca ne söylersen söyle, ne yaparsan yap kar etmiyor…
Başka örnek mi istiyorsunuz? Örnekler biter mi? Hangi birisini yazayım…”

ALEV TOPLUMUNA ÇAĞRI: SAHTE DEDELERE, BABALARA KARŞI BİLİNÇLENİN

Baki Güngör’ün yayınladığı videolarla alevi toplumunu kandırdığını ifade eden Ayhan Aydın, Alevilere şu çağrıyı yapıyor:

“Alevi toplumunu yozlaştıran sahte dedelere, sahte babalara, sahte ozanlara, sözde sahte analara karşı halk bilinçlenmezse, o Adnan Hocacılardan bir farkımız kalmayacak…
Büyülü bir iki söz söyleyip, iyi konuşanlara aldanan zavallı Alevi toplumu…Biraz artık sağına, soluna iyi bak… Her güzel söz söyleyene, yaldızlı laflar edene inanma… Ne olur kurban olduğum mazlum halkım… Biraz bilinçlen artık…”

“YOL SAHİPSİZ DEĞİL”

“Gençlerimiz, kadınlarımız büyük bir boşluktadır. Bu boşluğu ancak Alevi Bektaşi Yolu’nun erdemleri, geleneksel değerleri ve çağımızın gerekliliği olan bilimsel çabalar sonucunda gündeme alacağımız çözüm projeleri giderebilir” diyen Aydın, şöyle devam etti:

“Kültür-sanat-edebiyat-bilim bizlerin olmazsa olmazımızdır. Kadınlarımız, gençlerimiz kültür-sanat-edebiyatla, bilimsel bilgilerle beslenmezlerse, okumazsalar, araştırmazsalar, bu kitleye kurumlar bilinçli yaklaşmazlarsa bizler çok büyük boşluklara, bunalımlara düşeriz.
Bizler bu halimizle daha çok Zöhre Analar, Baki Güngörler, Sinan Boztepeler, Ali Yüceler görürüz…
Dert bizde, derman ellerimizdedir.
Ulu erenlerin kurmuş olduğu bu aydınlık yol sahipsiz değildir.
Ama bu yolun bugünkü sahipleri bizleriz.
Ulu erenler bizde gayret olmazsa ne eylesin bizim gibi bir topluluğa?
Şaşkın olmak, düşkün olmak için biz çırpınıp durursak onlar neylesin?
Bu yolun erdemleriyle hareket edip Alevi Bektaşi Yolu’na hizmet edenlere ne mutlu, aşk olsun onlara…
Bu yolu para için, menfaat için, çıkar için, kişisel bazı dürtüleri için, siyaset için, makam ve mevki için kullananlara, kendilerinde bir ulûhiyet arayanlara yazıklar olsun.

ALİ YÜCE OLAYI

Bu Ali Yüce olayı bambaşka olay… Bir zaman mecburen bir arada bulunduk. Ama çok ciddi eleştiriler her geçen gün artınca onu da gözlemledim. Onunla ilgili bir başka yazının içinde bir yorumum var. Bir kere badem bıyıklı bu arkadaşın dede olup olmadığı da tartışmalıdır. Turgut Özal’ın bir zamanlar Amerika’da eğitim görmüş “prensleri” vardı. Ekonomiyi o prenslere teslim etmiş, Türkiye’nin satılmasının önünü açmıştı.
İşte bu prensler gibi Ali Rıza Uğurlu’nun da sahte dedelerinin sayısını gerçekten ben de tam bilmiyorum. Ali Yüce kendisini bir Sarıbal Ocağı’ndan, bir Sarı Saltık Ocağı’ndan, bir Güvenç Abdallı gibi farklı farklı ocak mensubiyeti olduğunu dile getirdi. Aynen Baki Güngör gibiydi o da. Bu toplum bu kadar savrulunca bu insanları araştırmadan sorgulamadan baş tacı eden bir toplum var. Ali Rıza Uğurlu diğerleri gibi bu ağzı çok laf yapan, genç, parlak ve gelecek vaad eden genci de yanında yetiştirme olarak tuttu. Yıllar yılı odasından çıkmayan, hemen hiçbir üretimde bulunmayan sadece ağzı laf yapan bu arkadaş, bu toplumun söz büyücülerine tapma hastalığından dolayı baş tacı ediliyordu. İşte bunu fırsat bilen Ali Rıza Uğurlu ve Cem Vakfı yöneticileri onu el üstünde tutmaya başladılar. Cemler yürütmeye, radyo televizyon programlarına katılmaya başladı. Aynen benim gibi yıllar yılı otobüse kartla (akbille) binen, annesini – babasını ve eşi olduğu söylenen (başı kapalı olduğunu dile getirenler oldu) hemen hiç kimse ne gördü, ne tanıdı. (Hem dede, hem de çok etkin bir insanın ailesini kimsenin tanımaması, onların çalıştığı ama bir cemevi olan binaya gelmemeleri doğal bir şey midir?)

“JAGUARLA VAKFA GELDİ”

Bu arkadaş zamanla Ali Rıza Uğurlu’yla bazı çelişkiler girdi. Ali Rıza Uğurlu emrindeki insanları gütmek konusunda yeteri kadar başarılı değildi, her şeyde başarılıydı ama bu konuda başarılı olamıyordu. Çünkü bencilliğin sonu budur. Diğerleri ondan daha kurnaz çıktılar. Hepsi daha tam dede, adam olamadan bir “baş” olma yarışına girdiler. Ali Yüce de birilerinin de teşvikiyle “baş” olmak istedi. Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı’na “baş” olmak. Dede olduğu tartışmalı, mesai saatlerinde saatlerce ortadan kaybolma, türlü tarikatların etkinliklerine katılma, bir vaiz gibi konuşmalarla muhafazakar insanlara seslenme… Derken günlerden bir gün Ali Yüce bir jaguarla vakfa geldi. Bu bir “prens”ti ya, bundan doğalı ne olabilir. Dediler ki, bir tanıdığı ona kullansın diye bunu vermiş. Lütuf etmiş. Ali Yüce’ye jaguarı veren kimdi, hiç bilemedik. Ama anladık ki, bu araba ona ait… Derken bu adamın dedeler birliğinin başına geleceğine ilişkin konuşmalar artınca ona eleştiriler getiren insanların tepkileri de arttı. Beni de ilgilendirdiği şekliyle Gümüşhane Şiran Kırıntı Köyü’nden dedelerinin Ordu’ya göç ettiğini, kendisinin Sarıbal Ocağı’na mensup olduğunu söyleyip duruyordu. Bizim yöreden ne onu, ne onun dedelerini, ne de böyle bir ailenin (hele hele de istisnasız tüm Sarıbal Ocağı mensupları biliniyor. Bu ocaktan kesinlikle hiçbir kişi bir başka yöreye gitmemiştir.) varlığı bilinmiyor. Tümüyle yalanlar üzerine kurulan bir şey. Dede olması çok tartışmalı bir konu. Neyse bu da çok iyi irdelenmeli. Ama zaten geleneksel dedelikle zerre kadar ilgisi olmayan, kendisinin de zaman zaman dile getirdiği gibi bir Alevi dedesi olmadığı kesin olan bir “mürşit” ten feyz almış kişi.

“ALİ YÜCE KESİNLİKLE BİR ALEVİ DEDESİ DEĞİLDİR”

Şu Alevilerin durumlarına gerçekten de isyan etmemek mümkün mü? Ali Yüce’yi gerçekten etkileyen kişi ve kişiler kimlerdir? Bir Alevi dedesinin yanında yetişmemiş, mürşit, pir olarak karanlıkta kalan insanları kendisine rehber edinen birisi Türkiye’deki dedeler babalar birliğinin başına getiriliyor. Ben bunu orada bulunduğum zaman en sert şekilde dile getirip, yöneticilere söyledim. Her seferinde “bölücü, karıştırıcı, zavallı” olarak görüldüm. Nihayetinde ben de orada ücretle çalışıyordum, iki üç kez oradan ayrılmam, yazılı ve sözlü olarak uyarılar almam, azarlanmam, hakarete uğramam, mobinge uğramam… Bir başka yazımda bunları uzun uzadıya yazmıştım. Tüm bunları yaşadım. Ama çok net bir şey ortaya çıkıyor ki, burada sistemin yürümesi ve her şart altında karanlık bazı insanların buralarda bulunması dayatılıyordu. Ali Yüce de bunlardan birisidir. Kökenini tam bilmediğim için kesin bir şey söyleyemem belki ocakzadedir Ali Yüce. Ama kesinlikle bir Alevi dedesi değildir. Aynen şarlatan Baki Güngör gibi, geleneksel bir Alevi dedesi gibi yaşamamıştır, davranmamıştır. Bu sohbetten başka bir şey yapmayan, daha çok Şii kaynakları referans alıp okuyan, araştıran, bu tip kitapların yayınlanmasını arzulayan, en azından geleneksel Aleviliği yaşatmayan, örneğin Hacı Bektaş Veli ekolünü hiçbir zaman önemsemeyen bu kişiyi tespit etmek çok zor değil.

“İMAM-HATİP GİBİ VAİZ BİR İNSAN”

Nerede okumuş tam bilmiyorum, onu kim ve kimler eğitmiş tam bilmiyorum. Ama şunu Ayhan Aydın olarak rahatlıkla söylüyorum; Sünni – Şii – Cemaat – Tarikatlar tarafından kullanılmaya müsait, Alevi Bektaşi özünden uzak, muğlaklığı seven, Fethullah Gülen gibi duygu yoğunluğu olan, halkın çeşitli hislerini kullanmak için fırsat kullanan bir (imam – hatip) gibi vaiz bir insan… Ali Yüce nerelerde? Ali Yüce çok ilginçtir Baki Güngör ve Sinan Boztepe gibi kendisine bir kitle yaratıp Alevileri ve halkı inanç yönünden sömürmek yerine ticarete ağırlık verdi. İstanbul’un en lüks semtlerinden birisi olan Bağdat Caddesi’nden İsviçre’den de getirttiği peynirleri sattığı bir şarküteri dükkanına ve İsviçre Biel’de Bienne bir başkasıyla ortaklaşa bir dükkan işletiyor. Benim ulaştığım bilgiler bunlar… Yani o da bu işi bir vurgun meselesi yapıp, ticarette hidayete ermiş bir kişi… Bunu halka veya Cem Vakfı Yöneticilerine söylesiniz omuzunu silker, olur böyle şeyler derler. Böyle şeyler olursa bu Aleviliğin kullanılması, sömürülmesi, yok edilmesi de değil de, nedir?

PİRHA/ İSTANBUL

Reklam

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak