PİRHA- 19 Aralık cezaevleri operasyonun üzerinden 17 yıl geçti ancak vahşetin izleri belleklerden silinmedi. O dönem Gebze Cezaevi’nde tutuklu bulunan Mustafa Yaşar, 1996 ölüm orucu eylemcisi. 19 Aralık operasyonunda sağ kurtuldu ancak ölüm orucu eylemlerinden sonra ‘Wernicke Korsakof’ hastalığına yakalandı. Yaşar, “Saldırıya “Hayata Dönüş” dediler, hayata dönüş değildi, katliamdı” diyor ve ekliyor: Tekrar dünyaya gelsem devrimcilerle birlikte olurum. Bu ülkede ve dünyada kirlenmeyen ve temiz kalan devrimcilerdir.
Haberin Videosu
Bugün 19 Aralık Türkiye’de yakın tarihinin en kanlı cezaevi operasyonunun yıldönümü…32 kişinin yaşamını yitirdiği operasyonun üzerinden tam 17 yıl geçti. Dönemin iktidarının “Hayata Dönüş” olarak adlandırdığı operasyonda 30’u siyasi tutuklu, 2’si asker olmak üzere toplamda 32 kişinin yaşamını yitirdi.
2000 yılının sonbaharında cezaevlerinde koğuş sisteminin yerine getirilmek istenen “F Tipi” cezaevi uygulamasına karşı çıkan siyasi tutuklu ve hükümlüler, 19 taleple süresiz açlık grevi eylemine başladı.
20 Ekim’de başlayan açlık grevi, 45’inci günde ölüm orucuna dönüştürüldü. Eylemin büyüyerek devam etmesi üzerine 19 Aralık 2000 tarihinde 20 cezaevinde aynı anda operasyon başlatıldı. Operasyon 3 gün sürdü. 3 günlük sürede 30’u siyasi tutuklu, 2’si asker olmak üzere toplamda 32 kişi yaşamını yitirdi. Saldırılar sırasında yüzlerce tutuklu yaralandı. Kimi tutuklularda kalıcı hasarlar oluştu. 19 Aralık günü en büyük vahşete tanıklık eden cezaevi ise Bayrampaşa Cezaevi oldu. 14 saat aralıksız devam eden operasyonda 12 tutuklu ve hükümlü diri diri yakılarak öldürüldü. 14 saatin ardından cezaevinden geriye sadece enkaz ve onlarca yaralı kaldı.
Öte yandan hapishanelerdeki ölüm orucu eylemlerinden sonra birçok kişinin uzun süreli açlığa bağlı hafıza kaybı ve vücudun hareket kabiliyetini kaybetmesi sonucu ‘Wernicke Korsakof’ hastalığı ortaya çıktı.
‘Wernicke Korsakof’ hastalığına yakalanan eski tutuklulardan biri de Mustafa Yaşar.
Mustafa Yaşar devrimci mücadeleden dolayı bir ihbar sonucu tutuklanıp cezaevine konuldu. Müebbet hapis cezası aldı ve toplam 16 yıl cezaevinde kaldı. 1996 yılında başlayan ölüm oruçlarına Bursa Cezaevi’nde katıldığını, 350. gün sonrasında Adli Tıp kararıyla tahliye edildiğini söylüyor Yaşar.
“CEZAEVİNDE ÖLMESİNLER DE DIŞARIDA ÖLSÜNLER POLİTİKASI”
“Sezer döneminde ilk çıkanlardanım. Yoksa devletin benden 20 yıl alacağı var” diyen Yaşar, “Tekirdağ Cezaevinde hükümlüleri Adli Tıp’a çıkarıyorlardı. O zamanki politika açıkçası şöyleydi: Birincisi ölüm oruçlarının altını boşaltmak, ikincisi de cezaevlerinde ölmesinler de dışarıda ölsünler” ifadelerini kullanıyor.
“HAYATA DÖNÜŞ DEĞİL, KATLİAMDI”
19 Aralık Operasyonu başladığında Gebze Cezaevi’nde olduğunu söyleyen Mustafa Yaşar, “Saldırıya “Hayata Dönüş” dediler, hayata dönüş değildi, katliamdı. Saldırıdan 7-8 ay önce Ulucanlar Cezaevi’nde benzer bir katliam yaşadık” diye konuştu.
“KESİNLİKLE UTANILACAK ŞEY YAPMADIM”
Mustafa Yaşar operasyon anını ve sonrasını şöyle anlattı:
“Saldırı başladı, çatılardan gaz bombaları atıyorlar, silahlar sıkıyorlar. Onlarca gaz bombası geliyor, koğuşun içerisinde daracık bir alandasın. Bir yandan suyun içine atıyorsun, diğer yandan gözünü siliyorsun ama düşmüyorsun. 1 Mayıs’ta atılan gaz bombası, Gebze Cezaevi’nde atılandan daha fazla etkiledi. Yani insan vücudunun direncinin olağanüstü koşullarda direnebileceğini görüyorum. 19 Aralık’ta beni etkileyen şeylerden bir tanesi şuydu: Silahlar, gaz bombaları sonrası barikatlar yıkıldı ve teslim aldılar. Bizleri ringlere koydular Tekirdağ Cezaevi’ne götürdüler. Tekirdağ’da beni götürdükleri zaman ölüm orucunun 60. veya 70. günüydü sanırsam, üstümüzü soyarak işkence yaptılar ve tekli hücrelere koydular. Ortak karar alarak sayımı ayakta vermeyeceğiz, dedik. Bir posta sabah, bir posta akşam saldırı devam etti. Bir ay boyunca benim ve benim gibi üç arkadaşın havalandırma kapısını açmadılar. Bir ayın sonunda baktılar olmuyor, havalandırma kapımızı açtılar. Böylece ayakta sayım vermemeyi başardık.”
Geriye dönüp baktığında kesinlikle utanacak bir şey yapmadığının altını çizen Yaşar, “Tekrar dünyaya gelsem devrimcilerle birlikte olurum. Bu ülkede ve dünyada kirlenmeyen ve temiz kalan devrimcilerdir” diyor.
DAYANIŞMA AĞI DERNEĞİ KURULDU
Mustafa Yaşar ölüm orucu eylemleri sonrası tedavi sürecini ve sağlık durumlarına ilişkin de şunları aktarıyor:
“Türkiye İnsan Hakları Vakfı çok önemli bir misyon üstlendi. Ölüm orucundan çıkan çoğu arkadaşımızın tedavisini üstlendi ve hala devam eden arkadaşlarımız var. 2004 yılından sora kendimi toparladım. Dayanışma Ağı diye bir dernek kurduk ve iyi bir yol aldık. Türkiye genelinde 370, Avrupa’da ölüm orucu direnişçisi ile irtibatımız var. Ben kendi ihtiyaçlarımı karşılıyorum. Sağlık açısından en iyilerinden biriyim ama kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan arkadaşlarımız var.”
“AİLEM ARKADAŞLARIMLA GÖRÜŞMEMİ İSTEMEDİ”
Sünni ve tutucu bir aileden geldiğini ifade eden Yaşar, “Cezaevinde bana sahip çıktılar. Ancak ağabeyim bana ‘arkadaşlarınla görüşmeyeceksin, eve de gelmeyecekler’ dedi. Bende arkadaşlarım olmadan yaşayamam dedim ve o gün bugündür ailemle görüşmüyorum.” dedi.
“UNUTMAMAK VE UNUTTURMAMAK GEREKİYOR”
“Unutmamak ve unutturmamak gerekiyor. Biz yaşadık doğru ama şu anda da yaşanıyor” diye konuşan Mustafa Yaşar, her ay Edirne Cezaevi’ne giderek yoldaşını, arkadaşını ziyaret ettiğini söylüyor.
“Hafıza gerçekten bellekten siliniyor. Unutmamak, unutturmamak gerekiyor. 80 sonrası birçok arkadaşım yurtdışına çıktı. Ben bir şeyler yapmak gerekiyorsa burada yapmalıyım dedim ve çıkmadım. Ailelerin ön plana çıkması gerekiyor, cumartesi anneleri gibi. Güzel l anne gibi birçok anne bizimle birlikte mücadele etti. Yıllardır peşimizden geldiler. O yüzden benim gibiler değil cumartesi anneleri ön plana çıkarılmalılar.
“NURİYE VE SEMİH’E SAYGI DUYMAKTAN BAŞKA DİYECEK BİR ŞEY YOK”
OHAL kararnamesiyle işlerine son verilen eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın açlık grevi eylemini de sorduk Mustafa Yaşar’a. Yaşar acı bir tebessümle, “Nuriye de Semih’in mücadelesini destekliyorum. Geri dönülmez bir yola girdiler. Vücutlarında kalıcı hasar olmama durumu yoktur. Saygı duymaktan başka diyecek bir şey yok.” diyor.
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.