Alevi Haber Ajansi

Veysel Moray: Alevilerin yaşadığı bölgeler bilinçli boşaltılıyor!-VİDEO

PİRHA-Mezopotamya Göç İzleme Derneği ve Göç Platformu Eş Sözcüsü Veysel Moray, Deprem bölgesindeki izlenimlerini PİRHA’ya anlattı. Depremin felakete dönüşmesinin büyük bir travmaya yol açtığını ifade eden Moray, toplumsal dayanışma ve inşa süreciyle birlikte acıların hafifleyebileceğini söyledi.

6 Şubat tarihinde 11 ili ve 13 milyon insanı etkileyen büyük felakete yol açan depremde on binlerce yurttaş hayatını kaybedip, yüzbinlercesi yaralanırken, milyonlarca insan yaşam alanlarını terk etmek zorunda kaldı.

Deprem felaketinin üzerinden iki aya yakın süre geçmesine karşın, yurttaşların temel ihtiyaçları giderilebilmiş değil. Su, gıda, hijyen malzemesi ve çadır sorununun devam ettiği kentlerde, enkazlar ‘hızlı’ bir şekilde kaldırılıyor. Tarım alanlarına ve Alevi köylerinin bulunduğu alanlara dökülen molozlar tehlike saçarken, deprem kontularının bu köylerde yapılması bir kez daha zorunlu göçün yaşanmasına yol açıyor.

Yurttaşlar haftalar geçmesine karşın yeterli yardımın yapılmadığını ifade ederken, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çözümü ‘Helalleşme’de buldu.

Deprem felaketinin yaşandığı ilk günden itibaren hem deprem bölgesinde hem de depremzedelerin göç ettiği kentlerde dayanışma ağları oluşturan kurumlar, yaraları bir nebzede olsa sarmaya çalışıyor.

Deprem bölgesinde çalışmalar yürüten Mezopotamya Göç İzleme Derneği ve Göç Platformu Eş Sözcüsü Veysel Moray, izlenimlerini PİRHA’ya aktardı.

PİRHA: Sizi tanıyabilir miyiz?

VEYSEL MORAY: Mezopotamya Göç İzleme Derneği ve Göç Platformu Eş Sözcüsüyüm. Derneğimiz Diyarbakır merkezde 2017’de KHK’larla kapatılan Göç-Der’den sonra bu bölgede özellikle ihtiyaç duyulan bir çalışmayı yürütmek adına 2019 yılında kurulumunu tamamlamış ve bölgede zorla yerinden edilmeler (90’lı yıllarda köy boşaltmaları) daha sonrasında şehirlerde var olan kitlenin göç etme zorunluluğunu araştırma, inceleme ve izleyip raporlama üzerine kurulmuş bir dernek. Bu toplumsal ihtiyacın bir bütün kamuoyuyla paylaşılması ve giderilmesi noktasında yürütmüş olduğumuz çalışmalar 2019 yılından bu yana devam ediyor. Hala içinde bulunduğumuz süreç kendini yenilemiş, toplumun mevcut var olan sorunlarını aşmış bir süreç değil. Daha sonrasında daha yıkıcı toplumsal sorunların ve yıkımların, göçlerin yaşandığı bir süreçteyiz. Bu süreçte yine göç araştırma ve izleme dernekleri olarak hem süreci izleme hem de yerinde araştırma yapıp raporluyoruz. Bu raporları şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşma ve kamuoyu oluşturma çabası içerisindeyiz.

“ŞEFFAF BİR ŞEKİLDE ARAŞTIRILMALI

-Hangi kentlerde göç üzerine çalıştınız? Çalışma yaptığınız yerlerde durum tespitiniz nedir?

Deprem oldu, sıcağı sıcağına 1-3 hafta konuşuldu. Şimdi gündeme seçim oturdu. İnsanlar depremi unuttu. Bizim niyetimiz aslında bunu unutturmak değil. Asıl sorunlar şimdi başlıyor. İlk hafta sıcağı sıcağına herkes yardım gönderdi ama asıl sorun şimdi başlıyor. Asıl sorun gündemden çıkmış biz de mümkün mertebe bunu gündemde tutmaya çalışıyoruz.

Deprem sonrası çalışma noktasında ortaklaştığımız derneklerle bulundukları illerde koordinasyonlar kuruldu. Koordinasyonlar gerek gönüllü, gerekse bir kaç STK’nin bir araya gelip oluşturduğu koordinasyonlarda görev almakta geri kalmadılar. Depremin birinci ayından itibaren saha çalışmasına göç platformu olarak dahil olduk.

Saha çalışmasını önümüze alırken aslında ilk bir ayda edindiğimiz izlenim ve aldığımız aktarımlar neticesinde nasıl bir yıkımla karşılaşabileceğimizi zihnimizin yettiği kadarıyla tahmin edebiliyorduk. Ama sahada gördüğümüz bunun fazlasıydı. Yani gerek yaşanılan betonarme yapıların yıkımı, gerekse toplumsal yıkım bir takım beklentilerin var olmayışının kabul edilmemesi ve bu var olan beklentiyi karşılamakla sorumlu kurum ve kuruluşların varlığını, aslında bir bütün başlarındaki kişilerin varlığını yaşatma ve onların sürekliliğini esas alma üzerinden olduğunun anlaşılması bizim görüşme aldığımız aile ve kişilerde bunun anlaşılır bir hale gelmiş olmasına şahitlik ettik.

İlk olarak Malatya, ardından Maraş ve Adıyaman’da çalışmalar yürüttük, yaptığımız çalışamalarda deprem bölgesinde kalan yurttaşlara ayrımcılık yapıldığını gözlemledik. Bir dönem Alevilerin kapılarının işaretlenmesi nasılsa, bu sefer çadır kentlerde ‘bu çadır kent Türk çadırkentidir’ gibi uygulamaları gördük. Adıyaman’daki yardım ve ulaştırma noktasındaki ayrım ise Kürt Alevi köylerine yapılan bir ayrım olarak karşımıza çıktı. Üst üste birden daha fazla felaketin yaşanması oradaki toplumda büyük bir travma yarattığı gözler önündeydi.

Gittiğimiz her yerde yıkımı büyük. Biz ne kadar can kaybettik? Bunun net bir şekilde bağımsız çalışmaların yapılması ihtiyaç ve kaçınılmaz bir durum. Aylardır eşini, arkadaşını, kardeşini, annesini, babasını kaybedip kaybetmediğini bilmeyen insanlar var. Toplu mezarlar, toplu gömülmeler ve dışarıda kalanın hangi akrabasının ne kadarını kaybettiğini bilmediği bir süreç. Bu vahim durumun ciddi ve şeffaf bir şekilde araştırılması gerekiyor.

“İNSANİ BİR DOKUNUŞ, YARDIMLAŞMA YAPILMAMIŞTI

-Gittiğiniz yerlerde bir engellemeyle karşılaştınız mı?

Sahada yapmaya çalıştığımız izleme ve raporlama, özellikle çadır kentlerde engellenmek istendi. Bir sivil toplum kurumunun sahada yapabileceği gözlem ve görüşmelerdir. Ama bizim çadırkentlerde yapacağımız bu gözlem birilerini rahatsız ediyormuş gibi bir yaklaşım ile karşılaştık. GBT sorgulamaları, çadır alanından uzaklaştırmalar, izin belgesinin sorgulanması vs. gibi şeylerle de karşılaştık.

Oradaki vahametin açıklanması için matematik terimlerinin kullanılması gerekmiyor. Yerine gidip o insanlara dokunmak ve gerçekten ne yaşadıklarını hissetmek matematikten öte bir şey. İnsani ve toplumsallığı gerektiren bir şey. Bunun yapılmadığını gördük. Çadır, yemek, giyim ihtiyaçları zaten en temel insan haklarıdır. Bunun ötesinde o insanlara gönüllü ağların dışında insani bir dokunuş, yardımlaşma yapılmamıştı.

“TOPLUMSAL İNŞA TALEBİ VAR”

-Nerelere ağırlıkta göçler yasanmış ve geri dönüşleri nasıl olacak?

Deprem sonrasında aşırı bir şekilde o bölgeden çıkışa teşvik söz konusuydu. Maraş’ta, Malatya’da, Adıyaman’da aldığımız görüşmelerde deprem olduktan 1 hafta sonrasından itibaren ücretsiz uçuşlar, ücretsiz otobüslerin günde 4-5 sefer yapması o bölgeyi yıkımdan sonra istedikleri gibi işlemek için boşalttılar.

Bölge Maraş Katliamı’nı yaşamış, uzun süredir genç nüfusun Avrupa’ya gitme eğilimini gösterdiği hassas bir bölge. Aynı zamanda tarım ve hayvancılık konusunda üretim bölgesi. Orada kalanlarla beraber yaraları giderebilecekken neden oradaki insanları metropol kentlere dağıtmaya çalışıyorlar? Hatay, Maraş, Malatya, Adıyaman, gibi bölgelerde daha çok ötekileştirme, sistemli bir şekilde yok etme anlayışı hakim olmuş. Bunlar bir sonraki jenerasyonlara aktarımlar, yakın süreçte yaşanan kentsel kırımlar sayesinde biliniyor zaten.

Depremin büyük bir felaket olarak nitelendirilip işin içerisinden teknik olarak çıkacağız, yeniden inşa edeceğiz söylemleri, anıların, kaybedilmiş hayatların üzerine yeni bir betonarme yapı yapma iddiasından öte bir şey değil. Yurttaşların yıkılan bir binanın üzerine bir bina daha inşa edilsin, tarım alanlarının üzerine binaları kurun diye bir talebi yok. Aksine toplumsal inşa talebi var.

Şunu da belirtmem gerekir ki, var olan toplumun özünde yaratılmak istenen bir deprem var. Bu depremin büyüklüğü yaşanan fiziki depremin büyüklüğünden daha fazla. İnsanların talebi doğru anlaşılmadığı gibi medyada, kameralar karşısında bunu manipüle edecek söylemlerle yokmuş gibi yaklaşmaları ve bu şekilde değerlendirmeleri doğru değil. Bizim dahil olduğumuz, çadırına girdiğimiz, köyüne gittiğimiz insanların talepleri bu değil. İnsanlar ‘tarlam var ama bunu dayanışmayla sürebilecek eşim, dostum, annem, babam kalmadı’ diyor.

‘Devlet nerede?’sorusunu çok duyduk. Bir felaketin olduğu yerde devletin olmaması mümkün değildir. Ama 4-5. güne kadar yıkımın vahamiyetini gizleyip temel ihtiyaçlar olan çadır, kıyafet ve yiyeceği depremzedelere sattılar. Bu sistem satış üzerine kurulmuştur. Bir şey beklemenin de yersiz olduğunun ispatıdır. Bunların giderilmesi noktasında baştakilerin böyle bir kaygısı yok. Toplum olarak iş başa düşmüş diyoruz  ve o zaman toplum olarak bunun altından kalkmamız gerekiyor. Metropollere gidenleri geri çağırabilecek üretim araçlarını mekanlarını var etmek gerekiyor. Bu da dayanışmayla olacak. Barınma sorunu çözüldükten sonra bu insanlar geri gelecekler.

“TOPLUMSAL BİRLİKTELİK VE DAYANIŞMA ÖRÜLMELİ”

-Varolan ihtiyaçların karşılanması için ne yapılmalı?

Toplumsal ihtiyaçların karşılanması noktasında toplumsal birliktelik ve dayanışmanın örülmesi gerekiyor. Ancak dayanışmayla göçlerin önüne geçilip temel ihtiyaçlar sağlanabilir. Bunlar kısa ve orta vadeli çözüm olabilir ancak bizim toplum olarak asıl sorumluluğumuz uzun vadede gerek bilimsel gerek toplumsal nasıl çözeceğimiz olmalı.

PİRHA/DİYARBAKIR

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak