PİRHA – 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, hükümetin, Kürt sorununu çözme konusunda bir programının olmadığını söyledi. Can, ilk konuşulması gereken başlığın “silahların bırakılması” konusu olamayacağını belirterek “Haklarla ilgili adım atıldığı oranda güven oluşur” dedi. Celalettin Can, Türkiye’deki Aleviler ile Kürtler arasında yapılacak olası bir ittifakın da demokratikleşme adına büyük kazanım sağlayacağını vurguladı.
‘Asrın Çağrısı’ başlığı ile 27 Şubat’ta kamuoyuna açıklanan İmralı’dan gelen mektup ardından “Şimdi neler olacak?” sorusunun cevabı merakla bekleniyor.
Hükümet kanadı, “Ortada bir müzakere, pazarlık süreci yok” diyerek tek odağının PKK’nin silah bırakması olduğunu vurgularken Kürt hareketi ise demokratikleşme konusunda bir adım beklentisi içinde olduğunu ifade ediyor.
“HÜKÜMET SAHİCİ DAVRANMADI”
78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can da PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısına karşılık hükümetten henüz bir yaklaşım gösterilmediğini belirtti. Kürt sorununun çözümü adına iktidarın tavrını yorumlayan Celalettin Can, şunları söyledi:
“Sayın Öcalan’ın asıl görüşü, Türkiye’de bir demokratik dönüşümün gerçekleşmesidir. Bu demokratik bir dönüşüm. Nasıl demokratik dönüşüm? İlk adımı biz atalım, ‘Demokratik dönüşüm’ diyelim’. Öcalan bir de tarihin bu döneminde Kürt meselesinin çözüm koşullarının kuvvetler ilişkisi açısından olmadığını da gördü. Kürt meselesini öne almadı, daha çok demokrasiyi gündeme aldı. Ve Kürt meselesini gündeme getirdiğinde belki daha yumuşak inişler yaptığında kazanabileceği bazı haklar vardı, onların da kaybedebileceği hesabını yaptı ve ‘demokratik dönüşüm’ dedi. ‘Siz demokratik dönüşüm konusunda adım attığınız takdirde biz de kendimizi yeni duruma göre yeniden inşa ederiz’ dedi. Sayın Öcalan bu adımı atmış olmakla birlikte karşı taraftan bir görüş gelmedi şu ana kadar. Sadece şu söylendi; ‘silahları bırakın’. Öcalan hala ‘Demokratik dönüşüm, demokratik toplum’ diyor. ‘Dönüşümü sağladığınız anda biz de ona göre adım atarız’ diyor. Ama devletin de görüşü ‘Önce siz silahları bırakın. Sonra konuşuruz’ noktasında.
Diğer yandan ‘PKK’de kongre yapılsın’ deniyordu ama kongre konusunda da hükümet aslında sahici davranmadı. Çünkü Süleymaniye’de bu kongrenin yapılacağı kararı alınmıştı ama henüz o uygulanmadı. Uygulanamazdı da. Bir Amerikalı gazetecinin, Süleymaniye’den yazdığı gibi; ‘Kürtler aslında kongre yapmak istiyor ama sürekli bombalanıyorlar ve kongreyi yapma koşulları yok gibi. Engelliyorlar bunu’ dedi.
Yani sonuç olarak dünyanın her tarafında bu meselelerin çözümünde ilk konuşulan ‘silahların bırakılması’ olmaz. Haklarla ilgili adım attığı oranda insanlar birbirine güven verir. Haklarla ilgili adım atıldığı oranda silahlı müdahaleyi o güne kadar yürüten hareket de bir güven duyar. ‘Tamam, sorunları çözüyorlar. Korku ve kaygı duymadan ben silahlarımı bırakabilirim’ noktasına gelir.
PKK ateşkes ilan etti. Hatta ‘ateşkes kavramının kullanılması dahi yanlıştır’ denildi. Yani ateşkes olunca sanki muhatap olunuyor, devlet çok ciddiye alıyormuş gibi bir imaj maker yaptılar. Ama gayet doğal olan bir şey vardı, 40 yıldır savaştığın, 40 yıldır savaşmakla birlikte yenemediğin ve denge durumuna gelen bir hareket ve aşamıyorsun, aşamadığın için anlaşmaya kalkıyorsun. Ama tarihin bir döneminde kendince bir fırsat yakaladığı kanısıyla karşı tarafı daha da aşağı çekmeye çalışıyorsun. Ama kuvvetler ilişkisi senin onu aşağıya çekmeye de müsait değil aslında.
Mümkün olduğu kadar Kürt özgürlük hareketinin barış yapmak konusundaki baskın tavrını göz önüne alıp ‘bunlar galiba zayıf hissediyorlar, veyahut da işte bunlar madem böyle diyorsa biz daha da tavizsiz davranalım’ falan diye bir noktada hareket ediyorlar. Hatırlarsanız Bahçeli, ‘Öcalan, Mecliste gelsin konuşsun’ demişti. O kadar ileri şeyler söylemişti. Oradan şu anda geldiği nokta ne? Yani kongre yapmanı bile engellemeye çalışıyor, silahları bırakma konusundan başka bir talep getirmiyor gündeme.”
“KÜRT KUŞATMASINDAN ÇEKİNDİLER”
Celalettin Can, devlet kanadı ile Abdullah Öcalan arasındaki görüşmelerin nasıl başladığı konusunu da değerlendirdi. “Aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti çok büyük sıkıntılar içerisindeydi” diyen Celalettin Can, şöyle devam etti:
“Bu sıkıntılı hali çok açıktı. Çünkü aşağıdan Erdoğan’ın deyişiyle İsrail vura vura geliyordu. Soykırım uyguladı. Sonra Suriye’ye doğru girdi, Başer Esad’ın geri çekilmesinin koşullarını yarattı. İran’a doğru gidiyordu ve bütün amacı ne yapıp edip Amerika’nın savaşa girebilmesi için İran’ı da savaşa sokmaktı. Ama Amerika İran temkinli davrandı.
Bu dönemde en büyük kaygıları şu oldu; Kürt kuşatmasından çekindiler aslında. İsrail, Kürtlere olumlu bakıyor. Amerika da Kobani’ye olumsuz bakmıyor; Kürtlerin elinde kalması şeklinde bir siyaseti var. Sonra İran çok zayıf duruma düşüyor. Rojhelat’ın düşme imkanı var. Yan sırada başka bölgeler de var orada. Orada da Kürtlerin düşme durumu var. Bu gelişme karşısında Barzani çevresi de seyirci kalamaz. Kaldı ki Kandil’de, Gare’de çalışmalar var. Devlet aslında bir Kürt kuşatmasından çekindi. İsrail’in Kürtlere destek vereceği, Amerika’nın seyir bigane kalacağı görüşü var. Dolayısıyla Türkiye, İsrail’in Kürtlere destek vererek, ittifak kurarak kendi aleyhlerine bazı sonuçlar yaratılabileceği gördü. Bunu engellemek için de Kürt meselesini kim gündeme getirdi? Öcalan. Kim gündeme getirmişse onunla çözmek lazım. Öcalan’ı devreye koymaya çalışıp önünü almaya çalıştılar bu sürecin.”
“HÜKÜMETİN, KÜRT MESELESİNİ ÇÖZME PROGRAMI YOK”
Celalettin Can, hükümetin “Kürt hareketini güçten düşürmek adına” gözaltı ve tutuklama politikasına başvurduğunu da ifade etti. Abdullah Öcalan’ın, Kürtlerle Türklerin çatışma içine girmesi konusunda engelleyici olduğunu vurgulayan Can, şöyle devam etti:
“Dikkat edin, son zamanlarda çok bilinen, tanınan insanlar da gözaltına alındı. Bu sadece Kürt tarafında olmadı, sosyal demokrat çevreden de gözaltına aldılar. Ama esasen benim görebildiğim kadarıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti, uluslararası planda epey tecrit oldu. Erdoğan çok yıprandı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tabii ki NATO’dan çıkarmazlar, tabii ki Amerika vazgeçmez ama pekala var olan yönetimden vazgeçebilirler. Bir de böyle bir durum söz konusuyken ekonomik durum zaten kötü, kriz hali söz konusu. Kürt hareketinin Rojava’da, Bakur’da, Rojhelat’ta olsun birleşme eğilimi de ortaya çıktı. Barzani’yi de eskisi gibi elinde tutamayacaklarının koşulları çıktı. Kobane komutanı Mazlum Abdi, Barzani’yle görüştü. Türkiye için en büyük tehlike Kürtlerdir aslında. Ama Kürtlere yöneldikleri zaman dünya sahip çıkacak hale geldi. Çünkü Kürtler bir araya geldi. Kürtlerin bir araya gelmesi, kendi hakkına hukukuna sahip çıkması ürküttü. AKP-MHP Hükümeti, Kürt meselesini çözmek için yapmadılar bu işi aslında. Kürtleri belli bir çizgide tutabilmek için, ileriye gitmelerini engellemek için; Kürt meselesini çözme programı yoktu yani. Hala da yok. Ama Abdullah Öcalan bunu yaratmak istiyor. Yani Abdullah Öcalan zeki, kapsayıcı, büyük bir lider ve savaşın Türkiye’ye de yaramayacağını görüyor. Türkiye’yi gözetiyor o anlamda. Gözettiği faşistler değil, Türkiye toplumu. Ve Kürtlerle Türklerin ciddi bir çatışma içine girmesini istemiyor. Çatışma ortamı bu şekilde devam ederken Türkiye’nin daha da büyük çöküntüye uğrayabileceğini görüyor ve bunun Kürtlerin de hayatını etkileyeceğini düşünüyor. Ama en büyük kaygılarından birini de söyleyeyim; katliamdan korktu Abdullah Öcalan. Çünkü Türkiye, çaresizlik içinde büyük bir katliama girebilirdi.
“ALEVİLER İLE KÜRTLERİN İTTİFAKINI SAĞLAMAK GEREKİR”
Celalettin Can, Kürt sorununun çözümü konusunda Alevi toplumunun rolüne de değindi. Suriye’deki Alevi toplumuna yönelik katliamları da gündemine alan Celalettin Can, güçler arasındaki ittifakın mümkün olabileceğini söyledi. Can, Türkiye’deki Alevi hareketinin sürece dahil olması konusunda ise şu görüşü paylaştı:
“Suriye’de Alevilerin bir can güvenliği problemi olduğu, katliamla karşı karşıya oldukları ortaya çıktı. Öcalan o konuda akıllı davrandı ve ‘Alevilere yardım edin’ talimatını verdi, çok güçlü bir katkı sundu. Ben de bir Aleviyim, Suriye’de Kürtler ile Aleviler arasında bir ittifak kurulabilir. Dürzüler ister istemez İsrail’e yanaştılar ve özel bölge oluşturdular. Onlarla da ittifak kurulabilir.
Türkiye’deki Alevi hareketi, şu anda Suriye’deki gibi tehlikede değil. Bir çatışma perspektifinden uzak. Aslında Aleviler, Kürtlerden daha fazla tehlikede. Çünkü Kürtlerin sonuçta bir örgütlülüğü ve önderliği var. Alevilerin önderliği, örgütlülüğü de yok. Katliamla karşı karşıya gelebilirler ve gelmelerini engelleyen güçlerden biri de Kürt hareketinin varlığıdır. Ama henüz bu konuda yeterli bir bilinç, ortaklaşma, birlik içerisinde olma düşüncesi Kürt Alevilerde var ama daha geniş, diğer etnik gruplarda son derece zayıf. Hala Kürtlere, Kürt hareketine karşı bir ön yargı var ve bu ön yargının kırılması gerekir. Türkiye’deki Aleviler ile Kürtlerin ittifakını, birleştiriciliğini sağlamak gerekir. Alevilerle Kürtler birleşirse bu birleşiklik Suriye’ye kadar uzanılırsa Suriye’nin geleceği Kürt özgürlük hareketiyle beraberdir aslında ve Türkiye’de de demokrasinin gelmesinin çok önemli koşulları da var.”
Eren GÜVEN/İSTANBUL
Yoruma kapalı.