PİRHA- Haftada 5 hasta mahpusun yaşamını yitirdiği ve 2 bine yakın hasta mahpusun bulunduğu Türkiye’de 2012-2018 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı tarafından affedilen sadece 19 kişi bulunuyor. Avukat Gülizar Tuncer, “Cezaevindeki hasta mahpuslar ölüme terkedilmiş durumdu” ifadelerini kullandı.
Hasta tutukluların durumuna ilişkin Avukat Gülizar Tuncer PİRHA’ya konuştu.
Tuncer, cezaevinde uzun süre kalan insanlar açısından o ortamda yaşayıp da hasta olmamanın mümkün olmadığına değindi. Cezaevindeki koşulların sağlığı olumsuz etkilediğini ifade eden Tuncer şöyle konuştu:
“Ağır hasta durumundaki mahpusların da büyük çoğunluğu uzun süreli kalanlar. Öncelikle bu insanların sağlığa erişim hakkı diye bir hakları yok. Cezaevinde revirler var. Durum aciliyet halini alınca o revirlere çıkarılabiliyorlar. Cezaevlerinde aile hekimliği uygulaması diye bir uygulama var. Bu uygulamanın dışarıda yapılmış olması belki çok ciddi sorunlar doğurmayabiliyor ama cezaevinde yüzlerce mahpusun kaldığı bir yerde haftanın iki günü iki üç saatliğine doktor geliyor. Bu doktor kime ne kadar yetebilir. Onun ötesinde haftanın belli gün ve saatleri doktorun olması ciddi sorun. Acil durumlar olabiliyor mesela. Kalp krizi geçiren kişi acil sevk edilmesi gerekirken ambulans bulunamıyor. Acil müdahale etmesi gereken sağlık personeli yok. Normal koşullarda yüzlerce mahpusun kaldığı cezaevlerinde gece gündüz sürekli kalan doktorların olması lazım. Bu sağlanmıyor bir defa. Bunun olmaması nedeniyle en başta cezaevindeki mahpuslar ölüme terkedilmiş oluyor. Onun dışında operasyon gerektiren durumlar diğer hastanelere sevk edilmesi gereken hastaların sevkleri engelleniyor. Bakanlıktan izin alma şartı olduğu için o yazışmalar uzun sürebiliyor. Cezaevinde kalmış olmanın kendisi bile insanın sağlığını bozması için yeterli bir nedenken cezaevi koşullarının ağırlığı bu sağlığa erişim hakkı dediğimiz doktor tedavi ihtiyacının karşılanmaması engellenmesinde hastaların hastalık durumları daha da ağırlaşıyor.”
“İLAÇLAR DOLARDAKİ ARTIŞ BAHANE GÖSTERİLEREK ALINMIYOR”
Tuncer cezaevindeki hak ihlallerini müvekkilleri üzerinden anlattı:
“Daha geçen hafta Behçet hastası olan müvekkilim Adnan Öztan mesela Tekirdağ Cezaevi’nde düzenli olarak iğne yapılması lazım ve gözlerinin birinde yüzde 70 diğerinde yüzde 30 oranında körlük başladı. Ve bu ilaçlar alınmıyor. Cezaevine neden alınmadığını sorduğunda biraz gecikme oldu diyor ama esas nedenini öğrendiğimizde dolardaki artışa bağlı olarak ilaç pahalılaştığı için o ilacı cezaevi idaresi temin edemedik, bulamadık gibi gerekçelerle getirmiyor. Böylesi nedenler öne sürebiliyorlar tedaviyi aksatmak ya da hastalığın ilerlemesi için. Hele de içerideki siyasi nedenlerle tutukluysa bir ön yargı da söz konusu. Ölsünler gözüyle bakılıyor yani.”
Tuncer, hasta mahpusların serbest bırakılması için var olan birkaç yolun da ATK’dan raporların gelmemesi, ağır müebbet olmak gibi nedenlerle önünün kapatıldığını söyledi.
İnfaz yasası 16. maddesi. Tek başına yaşamını sürdüremeyecek konumda olanlar ağır hastalığı olanlar, sakatlığı olanlar 6 ay süre ile ceza ertelemesine tabii tutulabilir” maddesinin hükümlüler açısından gerilen bir yasa olduğunu söyleyen Tuncer, “Tutuklular açısından zaten yargılandıkları mahkemeler sağlık durumları gözönünde tutularak tahliye kararları verebilir. Ama bunu yapmıyorlar. Bu infaz yasasındaki erteleme hükümleri de öncelikle ATK raporu alınması zorunluluk haline getirildiği için Türkiye’deki yargı organları bu raporları esas alıyor. ATK’da bu raporları vermiyor. Çok ağır konumda olanlar için ya da fiziksel engeli nedeniyle cezaevinde artık tek başına yaşamını idame ettiremeyecek olanlar için zoraki biçimde verdiği raporlardan dikkate alınmıyor” dedi.
CEZAEVLERİNDE HAFTADA 5 KİŞİ YAŞAMINI YİTİRİYOR
Adli Tıp Kurumu’nda raporu olup serbest bırakılmayanların da olduğuna dikkat çeken Tuncer, “ATK’nın raporunu beklerken ölen insanlar var. Cezaevinde hastalık nedeniyle ölüm sayısı o kadar yüksek ki Adalet Bakanlığı’nın verilerine dayanarak bizim hazırladığımız bir rapor vardı. 2002-2013 yılları arasında hapishanelerde hayatını kaybedenlerin sayısı 1989. Türkiye hapishanelerinde haftada 5 kişi yaşamını yitiriyor. 5 tabut çıkıyor. Siyasi mahpusların yanı sıra adli mahpusların durumu da çok ağır. Ve bu sayı korkunç büyük. Bu ölüm oranı toplumdaki ölüm oranının yaklaşık 4 katı” ifadelerini kullandı.
6 YILDA SADECE 19 HASTA MAHPUS AFFEDİLDİ
Hasta mahpuslar için uygulanan bir de af müesssesi var. Anayasa’nın 104. maddesine göre yine kalıcı hastalık, kocama ve benzeri durumlarda Cumhurbaşkanı af yetkisini kullanıyor. Tuncer, Ergin Aktaş’ın AİHM’deki dosyasına gönderilen hükümet raporlarından edindikleri bilgileri paylaştı.
Tuncer, “Burada hükümet görüşüne ek olarak gönderilmiş. 2012-2018 yılları arasında toplam 19 kişi Cumhurbaşkanı tarafından affedilmiş. Bunun arasında hiç siyasi mahpus yok. Bazı yıllarda ise kimse affedilmemiş. 2012’de 12 kişi, 2013’de 2, 2014’de kimse affedilmemiş” dedi.
“OHAL’DE ÖLÜM SAYILARI BİLİNMEZ OLDU”
OHAL koşullarında ise hasta mahpusların durumlarını daha da ağırlaştığına dikkat çeken Tuncer sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cezaevinde çok daha fazla eskiye oranla işkence uygulamalarını görüyoruz. Doğrudan ilişkilenmediğimiz için ama dolaylı yollarla da olsa gelen haberlerde hep FETÖ davası sanıklarının çok çok ağır işkenceler gördüklerini duyuyoruz. Daha ilk günlerde bırakalım ağır hastalık ya da işkenceyi ölüm sayısı 30 civarındaydı. Şubede, cezaevinde ölen ya da intihar ettiği söylenenler. Ölüm sayıları sonradan bilinmez oldu. OHAL koşulları cezaevlerini daha da yaşanılmaz hale getirdi. Çünkü her şeyi OHAL’in olağanüstülüğüne bağlıyorlar. Devlette hak ve özgürlükleri askıya aldığı için bu dönemde Avrupa’ya da böyle ilan ettiği için uluslararası hukukta da çok ciddi problemler var. Bu konular ile ilgili AİHM’e çok ağır durumdaki hasta mahpuslarla ilgili tedbir talepli başvurular yapıyoruz. Ve bu acil tedbir talepli başvurunun anlamı öncelikle başvuruyu öne almaktır. Ve acilen karar vermektir. Ulusal yargı anlamında bu ağır mahpusu serbest bırak demek.”
“AİHM’İN VERDİĞİ KARARLAR SİYASİ”
Uluslararası organların da bu noktada kararlarının siyasi olduğunu belirten Tuncer şunları ekledi:
“AİHM kararlarında da eskiye oranla çok büyük bir olumsuzluk görüyoruz. Sadece Roboski kararı değil, ağır hastalara da yansıyan bir durum. Aslında bütün ağır hak ihlallerinde AİHM’in verdiği kararlara yansıyan bir durum. Çok siyasi yaklaşıyorlar. Eskiden de öyleydi. Sonuçta devletleri temsil eden yargıçlar var. Türkiye’yi temsil eden yargıçlar orada. Ama bu devletlerin temsil eden yargıçlar eskiye oranla daha büyük bir olumsuzluk içine girdiler. Çünkü son yıllarda zaten insan hakları hukukunda, mahpus haklarında hem bir geriye gidiş var hem de hak ve özgürlükleri kısıtlayan yasal düzenlemeler var. Ona paralel olarak AİHM kararlarına da yansıyor bu durum. Biz uluslararası organlarla defalarca kez görüşmeler yaptık. Ancak cezaevindeki mahpuslar açısından onların hak ve özgürlüklerinin korunması açısından özel olarak da hasta mahpuslar açısından bir iyileşme kaydedilemiyor.”
Sevim KAHRAMAN/Murat DEMİR
İSTANBUL
Yoruma kapalı.