PİRHA – Av. Öztürk Türkdoğan, seçimlerin demokratik ve adil bir ortamda gerçekleşmediğini söyledi. Türkdoğan MHP’nin oy oranının sandıklara müdahale edildiğini gösteriyor dedi. Kazanmanın yolunun hak siyaseti olduğunu belirten Türkdoğan “Muhalefet partileri oturup ‘Biz nerede hata yaptık?’ demesi gerekir. Kesinlikle hiç kimse yılgınlığa kapılmamalı” diye belirtti.
14 Mayıs’ta yapılan Milletvekili Genel Seçimleri ve 28 Mayıs’taki Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerin tamamlanmasının ardından gözler, parti içi eleştirilere çevrildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2 Haziran’da yapılacak milletvekili yemin töreninin ardından yeni kabinesini de açıklaması bekleniyor. Ancak, “Yeni Türkiye” modelinin ise nasıl işletileceği de toplumun yarısı tarafından tedirginlikle bekleniyor. “Seçim sonuçlarının gerçeği yansıtmadığı” söylemi, endişelerin asıl kaynağını oluşturuyor.
Bundan sonrası için, demokratik siyaset yöntemlerinin doğru işleyip işlemeyeceği yorumları üzerine İnsan Hakları Derneği (İHD) Önceki Dönem Eş Genel Başkanı Av. Öztürk Türkdoğan’ın görüşlerine başvurduk.
“CUMHURBAŞKANININ YÖNLENDİRMESİYLE OLUŞTURULMUŞ SEÇİM İDARESİ”
Öztürk Türkdoğan, seçimlerin demokratik, adil bir ortamda yapılmadığını belirterek, “Türkiye’de şu anda seçim idaresine yönelik bir güvensizlik var. Çünkü siyasi iktidar, seçim idaresini tamamen kendine bağlayacak yasal düzenlemeleri yaptı. 2022 yılında en son yapılan seçim kanunlarındaki değişiklik adeta 2018’in devamı niteliğindeydi. Dolayısıyla burada yapısal sorunlar var. Bunların başında Türkiye’nin seçmen kütükleri ile ilgili şaibeli bir durum var. 2008 yılında Türkiye’deki sistem değişti. YSK’ya bağlı olan seçmen kütükleri YSK’nın elinden adeta alındı ve İçişleri Bakanlığı Nüfus Vatandaşlık Genel Müdürlüğü üzerinden yeni bir sistem kuruldu. Daha sonra 2010 yılı referandumunda bir milyondan fazla ani bir seçmen artışı olduğunu gördük. Biz uzun yıllar bunun üzerine durduk. Türkiye’de öncelikle seçmen kütükler ile ilgili sorunun giderilmesi lazım. Bunun da yolu çok basit. Türkiye’nin yeniden gerçek anlamda bir nüfus sayımı yapması gerekir. Bence nüfusumuzun gerçekten ne olduğunu bilemiyoruz” dedi.
Türkdoğan şöyle devam etti:
“Tek kişi yönetimine dayalı bu anayasal modelde zaten cumhurbaşkanının adeta yönlendirmesiyle oluşturulmuş bir seçim idaresinden bahsediyoruz. Yani burada bir güvensizlik var. Muhalefet de bütün bunları bilerek, hesaplayarak seçim sürecine hazırlanması gerekirdi. Propaganda serbestliği ve eşit propaganda imkanı var mı yok mu? Böyle bir şey görmedik. Neredeyse basının %90’nın Sayın Erdoğan lehine yayın yaptığı bir süreç yaşadık. Siyasetin finansmanında çok ciddi olarak bir belirsizlik var. Hazine yardımı da biliyorsunuz ki HDP kapatma baskısı olduğundan seçime Yeşil Sol Parti ismiyle girmek zorunda kaldı. Bu da aslında ciddi manada HDP seçmeninde kafa karışıklığına sebep oldu. Hem Yeşil Sol Parti yeterli mali imkanları elde edemedi hem de seçime bir buçuk ay kala ismi açıklanmış bir parti ile seçime girmenin dezavantajını yaşadık.
YARGI ELİYLE MUHALEFETE MÜDAHALE İDDİASI!
Bir aydan daha az bir sürede HDP’nin seçmen kitlesine müşahitlerine avukatlarına siyasetçilerine yönelik kesintisiz bir gözaltı ve tutuklama operasyonu yapıldı. Şimdi böyle bir baskı ortamında siz seçimleri dürüstlük ilkesine uygun yapıldığını nasıl iddia edebilirsiniz? Dolayısıyla bağımsız gözlemcilik meselesi de güvence altına alınmış değil. En son 2. tur seçimlerinde İçişleri Bakanı, bugüne kadar hiç eleştirmediği Oy ve Ötesi’ni bile eleştirerek onların sandık başına gidememesi noktasında tedbir alacağını açıkladı. Açıkçası çok ciddi bir anti demokratik ortam olduğunu söyleyebiliriz. Kaldı ki ifade özgürlüğü alanında çok ciddi bir yasaklama ve cezalandırma pratiği var ki en tipik örneği Sayın İmamoğlu ile ilgili. Eğer o ceza verilmemiş olsaydı belki muhalefetin adayı İmamoğlu olacaktı. İktidar, yargıyı kullanarak, baskı mekanizmasını kullanarak muhalefete müdahale ediyor. Yani muhalefetin aday çıkarmasının dahi önüne geçiyor. Örneğin Canan Kaftancıoğlu siyasi yasaklı pozisyona getirildi. Bütün bunlar 14 Mayıs 2023’teki seçimlere müdahale niteliğindeki baskı uygulamalarıdır.”
“MHP’NİN OY ORANI SANDIKLARA MÜDAHALENİN KANITI”
Öztürk Türkdoğan, sandıklardaki hileye de dikkat çekerek, “Muhalefet, bütün bunların olacağını bilerek hareket etmeliydi” dedi. Türkdoğan, “Bütün anketlerde % 4-5’in üzerinde gözükmeyen MHP’nin %10 oy almasını Türkiye’de hiç kimse, bize izah edemez. Bu bile tek başına bu seçimlere ne kadar ciddi manada müdahale edildiğini gösteriyor. O nedenle herkesin oturup bu sistemi yeni baştan ele alması gerekiyor. Bunun da birinci yolu seçmen kütüklerinin, gerçek nüfusumuzun ne olduğunu öğrenip ona göre yeniden düzenlenmesinden geçiyor. Ayrıca seçmen kütüklerinin yeniden Yüksek Seçim Kurulu’nun denetimine verilip İçişleri Bakanlığı’ndan mutlaka ve mutlaka ayrılması gerekiyor. Bunu yapmadığımız takdirde iktidarda olan her zaman 4-5 puan seçime önde girecek demektir.”
“KAZANMANIN YOLU HAK SİYASETİNDE; EV ZİYARETLERİ YAPILMALI”
Yeşil Sol Parti İstanbul 2. Bölge 4. Sıra Adayı olan Öztürk Türkdoğan, muhalefete de eleştirilerini sundu. Türkdoğan AK Parti hükümeti boyunca insanların, sosyal yardıma muhtaç hale getirildiklerini belirterek şu değerlendirmeyi yaptı:
“AK Parti iktidarı, vatandaşı hakkın öznesi olmaktan çıkardı. Dolayısıyla bizler diyoruz ki yeniden hakkın taşıyıcısı olmalıyız. Özgür ve eşit yurttaş bilincine ulaşmalıyız ve haklarımızı hak temelinde yeniden istemeliyiz. Artık maalesef sağ ve sol popülizm söylemleri ile halktan oy alamazsınız. Halkı sadece geçici olarak etkileyebilirsiniz. Kazanmanın yolu yeniden hak siyaseti yapmaktan geçer bunun altını çiziyorum. Türkiye’de bütçe rakamlarını incelediğinizde milyonlarca hanenin sosyal yardımlara muhtaç olarak yaşadığını göreceksiniz. Bu durumda yaşayan insanlar, her zaman iktidarın değişmesinin getireceği belirsizlikten kaygılanırlar. Yani muhalefet, vatandaşa bir iktidar değişikliğinde aldıkları sosyal yardımın aslında onların hakkı olduğunu, asla kesintiye gidilmeyeceğini, bunun daha da iyileştireceğini anlatacak yol ve yöntemler bulmalıydı. Bunun da yolu ev ziyaretleridir. Yani çalınmadık kapı bırakılmamalıydı.
Örneğin sosyal medyadan bir video yayınlanıyor. Türkiye’deki seçmenlerin, tahminime göre en fazla beşte ikisi o videoyu izleme imkanına sahiptir. Medya zaten iktidarın tekelinde, sizin sözleriniz halka gitmiyor ki. O zaman parti örgütleriniz, halk içerisinde örgütlenecek, ev ev bu çalışmayı yapacak. Şimdi muhalefet bu çalışmayı yapmadan ‘Biz daha ne söyleyelim, ne vaat edelim? Halkımız bizi anlamadı’ dememelidir. Seçim sonuçları göstermiştir ki bazı yerlerde ev ev çalışma yapıldığında sonuç alındığı görülmüştür.
“KADERCİLİK ANLAYIŞIYLA MÜCADELE EDİLMELİ”
Temel problemin Türkiye’deki kadercilik anlayışı ile mücadele edilmesi gerektiğini özellikle belirtmek gerekiyor. Örneğin deprem bölgesine yönelik yapılan eleştirilere katılmıyorum. Tam tersine gidip orada gerçek anlamda bir çalışma yapılsaydı sonucun da değişebileceğini düşünüyorum. Bu vesileyle bir kez daha çağrı yapmak istiyorum. Deprem bölgesinin seçim sonuçları ne olursa olsun hepimiz oradaki insanlarımızla dayanışmayı sürdürmek zorundayız. Bu bizim her şeyden önce bir insanlık görevimizdir.”
“BİR SEÇİM KAMPANYASI TERÖR SÖYLEMİNE HAPSEDİLEBİLİR Mİ?”
Türkdoğan, ülkenin temel sorunlarının seçim çalışmalarında yeterince dile getirilmediğini de belirterek, “Türkiye’nin temel sorunlarını konuşmayıp bütün seçim kampanyasını ‘Teröre destek verdin, vermedin. Mülteci, sığınmacı göçmenleri tutacağım, tutmayacağım’ gibi çok dar, aslında nefret söylemi babında ele alacağımız klişeleşmiş cümlelere hapsederseniz olacağı budur” diye belirtti.
“Bu ülke sağlıklı biçimde yolsuzluk meselesini konuşabildi mi?” diye soran Türkdoğan, “İsim isim, yer yer ifşa videoları yayınlandı, bunları yeterince konuşabildiniz mi? Konuşmadınız. Sayın Kılıçdaroğlu’nun ‘418 milyar doları alacağım’ söylemi güzel. Fakat bunu nasıl alacaksınız? Bunları anlatacak yol ve yöntemler bulunmalıydı. Bir diğeri ise bu ülkenin en önemli sorunu Kürt sorunu. ‘Kürt sorununu çözeceğim’ diyor ama nasıl çözeceğini anlatmıyorsun. Halbuki Kürt sorununun, ekonomik krizlerin sebeplerinden birisi olduğunu, insani kayıpların en önemli sebeplerinden birisinin olduğunu anlatsalardı kesinlikle halktan destek alacaklardı. Biz bunu 2013 yılında kanıtladık. Sayın cumhurbaşkanı her ne kadar bizlere ‘Entel, dantel kanaat önderleri’ dese de bu ülkenin 62 kişisi, 2013 yılında barış ve çözüm sürecine desteği %30’lardan %80’lere çıkartmıştır. Ve Türkiye o yıllarda en iyi dönemini yaşamıştır. Dolayısıyla muhalefet buralardan hiç ders çıkartmamıştır. Bir seçim kampanyası terör söylemine hapsedilebilir mi?” şeklinde konuştu.
“STRATEJİK HATALAR VAR”
Öztürk Türkdoğan, büyük mitinglerin muhalefeti yanılttığına da dikkat çekti. “Devir artık bu devir değil. Devir, insanlara birebir dokunma devridir” diyen Türkdoğan, şunları söyledi:
“Temeldeki stratejik hata da şudur; siz sağcı bir liderle sağ politikaları taklit ederek yarışamazsınız. Milliyetçilikte ya da terör söyleminde Sayın Erdoğan’la ne kadar yarışabilirsiniz?
DEVA, Gelecek Partisi, Demokrat Parti ve Saadet Partisi’nin birlikte seçime girmeleri gerekiyordu. Eğer böyle olsaydı bütün il ve ilçe örgütleriyle birlikte sahaya inip çalışma yapacaklardı ve o çalışmanın karşılığında oylar artacaktı. Ama CHP listelerinden girdikleri zaman bu etkiyi yaratamadılar.
Emek ve Özgürlük İttifakı’nın da stratejik hataları oldu. Bu ittifakın hitap ettiği kitle belli. Dolayısıyla TİP’in, ittifak içerisinde ayrı girmesi stratejik hatadır. Bu hata çok ciddi sonuçlara sebep olmuştur. Emek ve Özgürlük İttifakının mutlaka bir cumhurbaşkanı adayı olması gerekirdi. Bunu halk toplantılarında her gittiğimiz yerde söylediler. Ve bu aday çıkarılmadığı için de milliyetçiler, meydanı kendilerine boş bulmuşlardır ve milliyetçi söylemle birlikte milliyetçi cephenin adeta alanı açılmıştır.”
“KÜRTLERİN ÇOK SOMUT VE NET TALEPLERİ VAR”
İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, iktidarın artık Kürt kentlerinden oy alamadığına da vurgu yaptı. Türkdoğan, “Öncesinde, seçimler açıklandıktan hemen sonra Kürlere teşekkürlerini sunuyordu. Bu defa öyle olmadı” diyerek şunları ifade etti:
“Şimdi eğer Kürt kentlerinde oy alamayıp teşekkürlerinizi iletemiyorsanız o zaman oturup düşüneceksiniz. Biz hata yaptık diyeceksiniz. Sayın Erdoğan’ın şimdi Kürt meselesinde çözüm konusunu masasına yeniden alması gerekiyor çünkü Kürtlerin bu konuda çok somut ve net talepleri var. Kürt sorunu çözülmediği sürece şiddet yanlısı politika izleyen siyasilere destek olmayacağı açıkça ortaya çıktı. Bir diğer konu ise AKP büyük kentlerde oy kaybetti. Demek ki ekonomi alarm veriyor ve yoksulluk başlamış durumda. O halde ekonomik tedbirler alması lazım ama bütün bunların tamamı Türkiye’nin izlediği içeride ve dışarıdaki çatışmacı siyasetin sona ermesini gerektiriyor. Yani iktidarın, artık barıştan yana bir siyaset izlemesi gerekiyor. Bu mesajların çok ciddi olarak verildiği kanaatindeyim.
“KESİNLİKLE KİMSE YILGINLIĞA KAPILMAMALI”
Dolayısıyla halkın kesinlikle yılgınlığa kapılmaması gerekiyor. Çok ciddi orandaki bir taban değişimden yana tavrını ortaya koymuştur. Kaldı ki sandığa gitmeyenleri de düşündüğümüz zaman çoğunluk olarak biz değişimden yana tutumunuzu ortaya koymuş durumdayız. Burada siyaset kurumunun beceriksizliği yeteneksizliğinden kaynaklı bir durumla karşı karşıyayız. Bu sonuçlar aslında muazzam fırsatlar yaratmıştır. Muhalefet partileri oturup ‘Biz nerede hata yaptık?’ demesi gerekir. Ben kişisel olarak da umutluyum. Kesinlikle hiç kimse yılgınlığa kapılmamalı.”
Eren GÜVEN/ANKARA
Yoruma kapalı.