PİRHA- Yazar Turan Eser, Türkiye’nin AİHM’in kararlarını uygulamamasıyla ilgili kaleme aldığı yazısında, AİHM kararlarını uygulamayan Türkiye’ye yönelik yaptırımlar olabileceğini vurguladı. Eser, “Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkarılması söz konusu. Bu durum ise iç ve dış politikada sıkışan AKP iktidarını zora sokacak gibi görünüyor” dedi.
30 Kasım-2 Aralık tarihleri, dış politika ve bunun iç politikaya yansıması açısından oldukça önemli. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM’in Türkiye aleyhine verdiği kararlarının uygulanıp uygulanmadığı denetlemek ve en önemlisi kararlar almak için bir araya gelecek. Toplantı masasında iki önemli dosya var; Birincisi, AKP iktidarının ısrarla uygulamadığı, AİHM kararları arasındaki “Cemevleri ve zorunlu din dersi davaları ve Osman Kavala ile Selahattin Demirtaş lehine verilen tahliye kararları duruyor.
AİHM kararlarını uygulamayan Türkiye’ye yönelik alınabilecek yaptırımlar olabileceğini vurgulayan Yazar Turan Eser, Birgün Gazetesi’ndeki köşe yazısında şunları dile getirdi:
Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkarılması söz konusu. Bu durum ise iç ve dış politikada sıkışan AKP iktidarını zora sokacak gibi görünüyor. Bu toplantının sonucunu AKP hükümeti tedirgin, dava sahipleri de umutla bekliyor. En demokratik hak ve temel insan hakları ihlallerinden dolayı mağdur olanlar, kendi ülkelerinden adalet bulamayanlar, AİHM’nde hak arıyor. AİHM’in verdiği kararlara, Türkiye makamlarının uyması ve bu kararları uygulamaması bir hukuk ihlalidir. AİHM kararlarının bağlayıcılığı ulusal ve uluslararası hukukta mevcuttur.
Buna rağmen AİHM kararlarının uygulanıp ya da uygulanmadığı hususunda, karar sonrası sürecin denetiminden sorumlu olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM kararlarının hayata geçirilebilmesi için gerekli gördüğü hallerde yaptırım gücünü kullanacak kararların alınmasını sağlar. Bu ise uluslararası ölçekte, hukukun evrensel değerleri ve ilkeleri çerçevesinde ortak bir demokrasi anlayışının yaratılmasına ve uygulanmasına katkı sunmaktır. İnsan hakları konusundaki hukuk ihlallerin engellenmesi ve insan merkezli hukuk anlayışının geliştirilmesi açısından oldukça önemlidir.
Tabii ki, asıl sorumluluk ilk önce bir Avrupa Konseyi üyesi olan Türkiye’nin bu sorumluluğu üstlenmesi ve yaptırımlara maruz kalmasıdır. Zira üye devletler, AİHM kararlarını uygulamazsa, AİH Sözleşme mekanizması devreye girerek, bireylerin hak kayıpları önlenmeye çalışır. AKP döneminde AİHM’ne yapılan başvurulardaki sayısal artışa bakılırsa, AKP hükümetinin AİHM kararları konusunda üzerine düşen yükümlülük ve uygulamaları yerine getirmediği ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle Sözleşme’nin 46. maddesi gereği kendisine verilen görev kapsamında çalışan Bakanlar Komitesi Türkiye gündemli toplantılarının da sayısı artmaktadır. Alevilerin açtığı ve AİHM tarafından haklı bulunan zorunlu din dersleri, Cem Evleri davası, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davası bu nedenle Bakanlar Komitesi’nin gündemindedir.
Aleviler eğitimin dinselleştirilmesi ve mezhepçi bir rejimin beslenmesi ve inşasından rahatsızdır. Bu nedenle 12 Eylül darbecilerinin ürünü olan zorunlu din derslerine karşı sayısız kampanya, miting ve etkinlik düzenlediler. 14 vatandaş ise hukuksal mücadele başlattılar. Zorunlu din derslerine karşı 14 vatandaş dava açtı. Cem Evlerine yönelik inkar ve ayrımcılığa karşı da 203 vatandaşın yaptığı başvuruları karara bağlayan AİHM, Türkiye hükümetinin, Alevi haklarının ihlal edildiğine hükmederek, derhal kararların uygulanmasını istemişti.
Bilindiği üzere AB Bakanlar Komitesi, 3-5 Aralık 2019 tarihlerindeki toplantısında da bu iki dosyanın ve Aleviler lehine verilen kararların uygulanması için, AİHM, kararlarının uygulanmasının zorunluluğuna işaret eden 46. Maddesine göre Türkiye’yi uyardı: “Türkiye, daha fazla geciktirmeden, ailelerin dini ve felsefi inançlarını açıklamak zorunda bırakılmadıkları bir muafiyet sistemi gibi, sorunun giderilmesine dönük imkanları ortaya koymak zorundadır” diyerek kararlar almıştı. AİHM, Alevilerin hukuksal davalarına ilişkin verdiği kararlara dair, Aleviler ve Türkiye’deki hak savunucuları, bu kararların uygulanmasını talep etmesine rağmen bu 2 yıllık zaman dilimi süresinde AKP hükümeti tarafından olumlu hiç bir adım atılmamıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) eğitim hakkını düzenleyen 1 No’lu Protokolü’nün 2’inci maddesi; AİHS’nin ayrımcılık yasağını düzenleyen 14’üncü maddesi ve düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü düzenleyen 9’uncu maddesinin ihlal ettiğinden, 14 vatandaşın zorunlu din derslerine karşı açtığı davaları ve 16 Eylül 2014 tarihinde ise Din ve vicdan özgürlükleriyle ilgili 9’uncu madde ihlal edilmesi nedeniyle, 203 kişinin Cemevleri davasını 3 Haziran 2015’te, haklı bulmuş ve karar bağlamıştı.
Aleviler lehine verilen AİHM kararları bugüne dek uygulanmadığı gibi, Alevilere yönelik ayrımcılık daha da artmaya başlamıştır. Aleviler ise ısrarlar AİHM kararlarının derhal uygulanmasını hatırlatıyorlar. Zorunlu din derslerinin kaldırılmasını, Cem Evlerine yönelik inkar ve ayrımcılığın durdurulmasını talep ediyorlar. Avrupalı Aleviler, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu öncülüğünde AİHM kararlarının uygulamayan AKP ve MHP iktidarının çözümsüzlük politikalarına karşı, Strazburg’ta bir araya gelecekler.
“AİHM kararları uygulansın ve somut adımlar atılsın” talebiyle 30 Kasım 2021 tarihinde Strazburg’ta Avrupa Konseyi önünde 4 dilde kitlesel basın açıklaması yapacaklar. Türkiye’nin “biz bu kararları uygulamıyoruz” deme şansı yoktur. Türkiye AİHM kararlarına uymak zorundadır. Bu ise zorunlu din dersleri ve Cemevleri kararlarının uygulanması ve ayrıca Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala kararlarının yerine getirilmesini zorunlu kılar. Türkiye, Avrupa Konseyi tarafı olarak ve İnsan Hakları Mahkemesi’nin yetkisini kabul ettiğinden, verilen kararlara uymayı kabul ediyor.
Sadece bu değil, aynı zamanda Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin son fıkrasında, AİHM kararlarının bağlayıcılığına hükmediyor. Aleviler ve insan hak savunucusu örgütler, zorunlu din dersleri, cemevleri kararlarının uygulanmasını, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın tahliye kararının yerine getirilip getirilmesini talep ediyor.
Türkiye ise, demokratik, laik, insan haklarına ve onurunu saygılı, hukukunun evrensel değerlerini ve ilkelerini güvence altına alacak bir hukuk devleti talep ediyor. Zira çok kültürlü, çok inançlı, çok dilli bir Türkiye’de toplumsal barış ancak hukukun üstünlüğü, bağımsızlığı, eşit haklar ve eşit yurttaşlık ile mümkündür. Bunu da mümkün kılmak mümkündür!
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.