Alevi Haber Ajansi

‘Travmatik deneyimi olan toplumlarda gençleri koruyacak politikalar üretebilmemiz gerekiyor’-VİDEO

PİRHA-Travmatik deneyimi olan toplumlarda yapılan çalışmalar sonraki kuşaklarda yozlaşmanın ve kültürel kopuşun çok önemli bir sorun olduğunu belirten Prof. Dr. Gülnaz Karatay, “Yeni travmalar yaratabilecek yöntemlerden kaçınıp daha akılcı, içinde yaşadığımız sürecin dinamiklerine uygun yeni yol ve yöntemler geliştirilmesi çok önemli” dedi.

1925 yılında çıkarılan Şark Islahat Planı ile 1936 tarihli Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun, Şark Islahat Planı’na dayanılarak kurulan ve Dersim’in de içinde yer aldığı 4. Umumi Müfettişlik’in kurulması ile adım adım ‘ulus devlet’in inşası önünde engel olarak görülen Dersim’in, öncelikle kanaat önderlerinin yok edilmesi, halkın soykırımdan geçirilerek kalanların sürgüne tabi tutulması hedeflendi.

25.12.1935 tarih ve 2884 sayılı Tunceli Kanunu çerçevesinde 4 Mayıs 1937 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Dersim’e yönelik askeri operasyonlar başlatıldı ve on binlerce Dersimli katledildi. Askeri operasyonlar 1938 yılı boyunca devam etti ve katliam ile birlikte sürgün politikası devreye konulup Dersim coğrafyası büyük oranda insansızlaştırıldı.

15 Kasım 1937 yılında Dersim’in Kürt Alevi kanaat önderi Seyit Rıza, oğlu Resik Hüseyin ve Dersim’in 7 ileri geleni, Elâzığ Buğday Meydanı’nda idam edildi.

1937-38’de yaşanan Dersim Soykırımı’nda ‘Dersim’in Kayıp Kızları’ olarak bilinen bir kuşağın ise ailelerinden koparılarak tanımadıkları, bilmedikleri ailelere evlatlık ve eş olarak verildiği gerçeği de soykırımın bir başka boyutunu oluşturuyor.

Dersim Tertelesi’nin 88. yıldönümünde ajans olarak katliamın öncesini ve sonrasını ele aldık. Dosyamızın bugünkü konuğu Prof. Dr. Gülnaz Karatay oldu.

Gülnaz Karatay, Dersim Soykırımı’nın öncesini ve sonrasında yaşananlar üzerinden travma etkisini Pir Haber Ajansı’na (PİRHA) anlattı.

“KENTİN EN ÖNEMLİ SORUNLARINDAN BİR TANESİ DE İNTİHAR”

-Dersim’de intihar ne kadar ciddi bir sorun?

Dersim ile ilgili konuşurken öncelikle aktüel sorunlar üzerinden geçmişe doğru bir yolculuk yapmanın daha yararlı olacağını düşünüyorum. O yüzden toplum için bugün ile geçmiş arasındaki bağını kurmak daha ufuk açıcı olabilir. Toplumu en çok huzursuz eden sorunların başında kentteki suç oranlarındaki artış, intihar ve bağımlılık gelir.

Gençlik araştırmalarına baktığımızda, ruh sağlığı sorunlarının giderek artmakta olduğunu görüyoruz. Artan sorunlar içerisinde ruh sağlığı sorunları yaklaşık yarısını oluşturuyor.

Buna eşlik eden teknoloji bağımlılığı, madde bağımlılığı, sosyal izolasyon ve yalnızlaşma gibi problemler var. Bu sorunları yaşayanların önemli bir kısmı ne yazık ki yardımsız kalıyor. Özellikle de düşük orta gelir grubundaki ülkelerde ruh sağlığı hizmetlerine erişim güçlükleri var. Bizim kentimiz de bu sorunlar açısından riskli ve insanlar güçlü bir ruh sağlığı hizmeti alamıyor. Depresyon ve anksiyete bozukluklarından kaynaklı intiharlar gençler için bir problem haline geliyor. Zaten dikkat ederseniz son zamanlarda duyduğumuz vakaların büyük bir kısmı genç intiharları.

“TRAVMA DENEYİMİ OLAN TOPLUMLARDA SONRAKİ KUŞAKLARDA YOZLAŞMA ÖNEMLİ BİR SORUN”

-Geçmişte yaşanan travmatik olayların bağımlılık ve intihara olan etkisi nedir?

Dersim’i risk altındaki toplum olarak tarif ediyoruz. Çünkü yaşadığımız sosyolojik olayların geçmişle muhakkak bağı var. Örneğin alkol bağımlılığının geçmişle bağı var. Alkol ikinci kuşaklarda acılarını dindirmek için ağrı kesici olarak kullanılmış. Fakat zamanla bu işlev alkol kullanıcılarında tersine dönmüş ve bu defa da intiharları, toplumsal meseleleri, boşanmaları, aile içi şiddeti, kadına şiddeti besleyen bir unsur haline geliyor.

Örneğin benim kentte yürüttüğüm çalışmalarda muhakkak tamamlanmış intihar girişimi olan bireylerin hikâyelerinin sonunda alkolizm var. Çünkü alkol kullanımı intihar eylemini başlı başına çok kolaylaştıran bir faktör. Dolayısıyla bizim bu meseleye özgürlük meselesi olarak bakabilmemiz mümkün değil. Bununla yüzleşmemiz ve gençleri koruyacak birtakım politikaları hayata geçirmeyi başarmamız gerekiyor.

Travmatik deneyimi olan toplumlarda yapılan çalışmalar sonraki kuşaklarda alkolizmin, madde bağımlılığının, yozlaşmanın, kültürel kopuşun çok önemli bir sorun olduğunu tarifliyor. Dolayısıyla bugünkü sorunlarımızı ortaya koyarken bunu geçmişten bağımsız bir şekilde değerlendirmek gerçeklere sırtımızı dönmek anlamına gelir. Bu yüzden bu bağlantıyı kurmak durumundayız. Ama burada mutlak bir ilişki yok. Her travmatik birey muhakkak alkol bağımlısı olacak diye bir koşul yok. Ama alkol kullananların intihar girişimi olanların altındaki sebebin büyük bir kısmı travmadan köken alıyor. Bu travmalar bireysel sebeplerle olabileceği gibi toplumsal sebeplerden de köken alır.

“KENDİ KENDİSİNİ İMHA EDEN TOPLUM YAPISINA DOĞRU GİDİYORUZ”

-Travmalı toplumların, düzelmek için ne yapması gerekiyor?

Bağımlılıkla yüzleşmemiz, travmayla bağını doğru okumamız, reddetmek yerine kabul etmemiz ve gençleri koruyacak politikalar üretebilmemiz gerekiyor. Çünkü eğer travmalı toplumlar yeniden organize olmayı başaramazlarsa, politik stresle baş edemezlerse dolayısıyla bağımlılıkla da intiharla da baş edemeyecekler. İnançtan gelen çok kültürel güçlü taraflarımız var, dayanışma sistemleri gibi. Bir vakamızda şunu görmüştük, her şeyini müsahibine anlatmıştı, müsahip uyanık olsaydı o vakayı önleyebilirdi.

İntiharlar açısından riskli bir döneme giriyoruz. Birbirimizden gelen sinyallere duyarlı olmamız gerekiyor. İntihar için genelde son zamanlarda bireyler sinyal verir. Yardım çığlığı atar aslında. Bu sinyalleri doğru okuyabilmek için biraz uyanık olmamız gerekiyor. Bizim artık heba edecek bir gencimiz bile yok. Çünkü kent demografisi çok hızlı bir şekilde değişiyor. Gençlerimiz göç ediyor ve geride bakıma muhtaç yaşlı bireyler bırakıyor. Dolayısıyla kalanları da bizim bir şekilde koruyabilmemiz gerekiyor.

Aksi halde Yeni Zelanda’da bir topluluğun başına geldiği gibi kendi kendine imha eden bir toplum yapısına doğru gidiyoruz. Doğurmayarak, göç vererek ve mevcut olanı da korumayarak bir yerde kendi kendimizi imhaya doğru gidiyoruz. Ben böyle bir riski Dersim toplumunda görüyorum.

“TRAVMA NESİLLER BOYU AKTARILIYOR”

-Dersim Katliamı’nın insanların yaşamına etkisi nedir?

Bilimsel kanıtlar bize travmanın kuşaklar arasında aktarılan bir şey olduğunu söylüyor. Tıpkı pasif içicilik gibi düşünelim. Pasif içicilik nasıl dumanı görmeden soluyorsak aslında travmada farkında olmadan absorbe ettiğimiz bir şey. Dersim ’38 ile ilgili ikinci kuşakların yaşadığı deneyimler çok ağır. Üçüncü kuşaklar, bunun sıcak etkileriyle hala yüzleşiyor, dördüncü kuşaklar da hala etkisinde. Yaptığım çalışmalarda ailelerin birinde herhangi bir yakınını 38’de kaybetmiş çocukların evlerinde daha çok boşanma olduğu ve bağımlılığa daha yatkın oldukları ortaya çıkmıştı.

Bunu sadece spekülasyon olsun diye söylemiyoruz, travma aktarılan bir şey. Bu aktarımın Dersim’de daha fazla olmasının bir takım maddi gerçeklikleri var. Çünkü yeni nesillerimiz halen sıcak travma bölgeleriyle temas halinde. Örneğin 20 yaşındaki bir genç Dersim ’38 kayalıkları aslında yemyeşil ama ben baktığımda bana kupkuru geliyor. Bir başkası ise ben hayvan otlatırken kadınların boncuklu saçlarını gördüm. Bu travmanın doğrudan kanıtlarıyla yüzleşmek demek. Dolayısıyla bütün bu kanıtlar, gündelik yaşamda maruz kaldığımız şeyler aslında sonraki kuşaklarda da travmayı çok diri tutan unsurlar arasında. Dolayısıyla bir şekilde bu etkiler devam ediyor.

“İÇERİDEN BİR ONARIM SÜRECİ GEREKLİ”

-Travmanın, etkisinden çıkmak için nelerin yapılması gerekiyor?

Bu şiddet sarmalından, yeni travmalar yaratabilecek yöntemlerden kaçınıp daha akılcı içinde yaşadığımız sürecin dinamiklerine uygun yeni yol ve yöntemler geliştirmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bunun için de bir defa toplumun organize olması lazım. Bu parçalı yapıdan çıkıp bir ortak akıl üreterek, akılcı yaklaşımlarla ilerlemesi lazım. Ama bunu yaparken de bir rehabilitasyon süreci de çok gerekli. Ağlayarak, birilerinin bizi görmesini bekleyerek bunun olmayacağı ya da çok uzun süreceği açık. O yüzden toplumun kendi kendine organize olmayı başarması ve buradan çıkabilmesi gerektiği kanısındayım.

Cihan BERK-Nuray ATMACA/DERSİM

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.