PİRHA- Pir Hasan Erkişi, Aleviliği “Kendine özgü, bağımsız bir öğreti” olarak tanımlarken yürütücüsü olduğu inancın temel ilke, kaide ve kurallarının olduğuna da işaret etti. Erkişi, ‘Sonradan Alevi olunur mu?’ sorusuna ise “Rıza ve ikrar toplumu içinde Alevice yaşamak isteyen bir kişi, günümüzde Alevi olabilir” yorumunu yaptı.
Dünya genelinde hayat bulan birçok inancın bir kutsal kitabı, sembolü veya ortaya çıkış hikayesi mevcut. Ayrıca kurallar temelinde, yoruma kapalı olan ruhani inanışlar her ne kadar geniş kitleler nezdinde kabul görseler de temelinde bir misyonerlik çabasının olduğunu söylemek mümkün.
Evrenin en eski inanç gruplarından Hinduizm, Zerdüştlük ve Museviliğin dahi ortalama bir çıkış tarihi mevcut iken Alevilik için tüm bu temel özellikleri sıralamak mümkün olmuyor. Tarihi net olmasa da sınırı, özü insan olan Alevilik, bugün dünyanın birçok ülkesinde özgünlüğünü koruyarak hayat buluyor.
“ALEVİLER HAKLI OLARAK KENDİLERİNİ DIŞARIYA KAPATMIŞLAR”
‘Alevi inancını kurallar temelinde yorumlamak doğru bir yöntem midir?’ sorusuna Pir Hasan Erkişi’den cevap aldık. Aleviliği “Bağımsız bir öğreti, Yol, inanç sistemi” olarak tanımlayan Erkişi, Aleviliğin de temel ilkeleri, kaide ve kurallarının söz konusu olduğunu söyledi.
Pir Hasan Erkişi, Alevi coğrafyasının kimi bölgelerinde hakim inanış olan “Sonradan Alevi olunmaz” söylemine dair de konuştu. Erkişi, Aleviler, uğradıkları baskı ve zulümden, yaşadıkları katliamlardan dolayı kendi canlarını kurtarmak, dominant dinin, kültürün Alevilik üzerindeki asimilasyonuna ‘dur’ demek ve Aleviliği koruma altına almak amacıyla kendilerini haklı olarak dışarıya kapatmışlar” dedi.
Erkişi, Alevi toplumunun baskılar sebebiyle yabancı evliliğe de karşı çıktıklarını belirterek “Fakat tüm bu endişelere rağmen yabancılarla evlilikler olmuş ve bir kısmı diğer dinlere geçerken önemli bir kesimi de sonradan Alevi olmuştur” ifadelerini kulandı.
“ALEVİ ÖĞRETİSİNE UYAN KİŞİLERİ BAŞ TACI YAPMIŞIZ”
Pir Hasan Erkişi, evlilikler dışında geçmişte birçok insanın kendi rızaları ile başka inançlardan Aleviliğe geçtiğini anlattı. Erkişi, başka inançlardan Aleviliğe geçişte herhangi bir engelin olmadığını belirterek Yol’un şartlarını şu şekilde sıraladı:
“Reya Heq û Heqiqet ‘Hak ve Hakikat yolunun sonsuz yaşam öğretisini, Rindane filozofisini, manayı benimseyerek, özümseyerek cem erkanı esnasında, ‘Reya Heq û Heqiqet’ divanında, gerçek erenler dergahında, ilim ve irfan meydanında, kutsal, hakikat ocağının aydınlığında, rızalık kapısında, dapîr makamında, pir huzurunda, mürşidin didarında, çar ana sırrın (Güneş-Hava-Su-Toprak) ve cem Erenlerinin tanıklığında, Hakk ve hakikat yolunda, Dar-ı Mansur’da özünü dara çekerek, toplumsal iradeden rızalık alarak, gönül birliğinde saf tutarak, nasip, nefes alarak, ikrar ve özgür iradesiyle karar vererek Aleviliği seçmiş, sonradan Alevi olmuş bir çok can vardır.
Kendine özgü, bağımsız bir öğreti, Yol, inanç sistemi olan Aleviliğin de temel ilkeleri, kaide ve kuralları söz konusudur. Yukarıda belirtildiği gibi özünü dara çeken, ‘eline, diline, beline sahip ol’ ahlakı ve yol değerleri doğrultusunda hareket eden, özet olarak; rıza ve ikrar toplumu içinde Alevice yaşamak isteyen bir kişi günümüzde de Alevi olabilir.
Geçmişte sonradan Alevi olan çok sayıdaki canlardan bir kaç örnek verelim. Bir Müslüman Şeyh olan Hilmi Dede Baba, Abdulhamit tarafından Şah Kulu Dergahında görevlendiriliyor. Şeyh Hilmi Bey, bir müddet sonra Bektaşilikten, Kızılbaşlıktan etkilenerek Alevi oluyor ve Hilmi Dede ‘Baba’ sıfatını kazanıyor. Aynı şekilde Hilmi Dede Baba’dan nasip alan, Aleviliği seçen Edip Harabi de önceden iyi bir Müslümandı. Alanya beyinin oğlu Kaygusuz Abdal, Abdal Musa Dergahı’nda yıllarca hizmet etmiş, Alevi olmuş bir Hakk Aşığıdır. Ayrıca Alevi olmayan, Müslüman, Karmati, Hurufi olan, ancak dünya görüşü, dik duruşu, inanç hakkındaki düşünce ve tavırları, toplumsal, inançsal değerleri, eylemi ve söylemi Alevi öğretisine uyan kişileri baş tacı yapmışız. Darlarımıza onların isimlerini vererek, kutsiyet atfetmişiz. Örneğin ‘Enel Hakk’ diyen Hallacı Mansur’u, Mansur Dar’ı, Nesimi Dar’ı, Fazlı Dar’ı gibi.
‘Asalet kişide yoksa soydan, boydan ne gelir
Arifler, gerçek Erenler bunu hep böyle bilir’
“ALEVİLİK BAĞNAZ BİR İNANÇ DEĞİLDİR”
Pir Hasan Erkişi, Aleviliğin, diğer inanç sistemleri gibi soydan gelmediğini de vurguladı. Toplumdan rızalık alıp, ikrar veren bireyin inancın bir parçası olabileceğini ifade eden Hasan Erkişi sözlerini şu cümlelerle detaylandırdı:
“Dertli Divani, Pir Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin söylediği gibi; ‘Belimden gelen değil, Yolumdan gelen evladımdır’ sözü Alevilikte geçerlidir. Alevilik etnisiteye (ırk-soy-kabile-aşiret, ulus) kan bağına dayanan bir inanç sistemi değildir. Can, itikak, ikrar ve rızalık bağına dayanan bir Yol’dur.
Bir Alevi ana ve babanın bebeği, Hristiyan bir ailenin yanında büyütüldüğünde o çocuk Hristiyan olmaktadır. Alevi olmak biyolojik, kan bağıyla gecen bir kimlik değildir. Elbette ki herkesin Alevi olduğu, Mana’nın anlatıldığı, ritüellerin gerçekleştirildiği, Yol hizmetlerinin yapıldığı, Yol-erkanların yürütüldüğü bir ortamda büyüyen çocuk doğal olarak Alevi kimliğine, Alevi ortak belleğine sahip olarak Alevice, kollektif ruhi şekillenme kazanıyordu. Alevilik dar kalıplara sığdırılacak, dogmatik yapılara hapsedilmiş, statükocu, bağnaz bir inanç değildir. İnançsal değerleri, bilimi, filozofiyi bir bütün olarak esas alan sonsuz bir yasam öğretisidir. Aleviliğin var oluşundan beri hiç bir zaman misyonerlik amacı olmamıştır. İnsanları zorla, baskı yöntemleriyle Aleviliğe katma, asimile etme niyeti gütmemiştir. Yukarıda belirtildiği gibi gönüllülük temelinde özünü dara çeken, toplumdan rızalık alan, ikrar veren birisi, günümüzde de Aleviliği seçebilir.”
Eren GÜVEN-Cebrail ARSAN/ANKARA
Yoruma kapalı.