PİRHA- AKA-DER, DAD, Ana Fatma Cem Evi, BDSP, HDP, SYKP Mamak ilçe örgütleri, “Dünden bu güne tecrit” başlıklı panel gerçekleştirildi. Katılımcılar, “Tecrit ile amaçlanan; mahpuslar üzerinde baskı yaratıp, içeri ile dışarının bağını koparmaktır.” dedi.
Moderatörlüğünü Sibel Göktaş’ın yaptığı panele, İHD Cezaevi Komisyonu üyesi Nuray Çevirmen, 19 Aralık cezaevi operasyonunda kolu koparılan Veli Saçılık ile 19-22 Aralık sürecinde cezaevinde tutulan Muharrem Kurşun katıldı.
DAD Mamak Şube Ana Fatma Cemevinde yapılan tecrit konulu panelin açılış konuşmasını Sibel Göktaş yaptı. “Asimile, yağma ve rant politikası geçmişten günümüze sürmekte” diyen Göktaş “Nerede bir direniş, iyilik, güzellik varsa bu politikalar karşımıza çıkmakta” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tecrit dediğimiz şey, yaşam için mücadele edenlerin tutuklanması, kapitalist sistemde devrimcilerin verdikleri mücadeleye insanlık dışı muamelelerle yıldırma ve yalnızlaştırma politikasıdır.
Tüm saldırılara rağmen geçmişteki devrimciler insanlık dışı muamelelere karşı direnişlerine devam etmişlerdir. Haksızlığa, yoksulluğa, ayrıştırmaya karşı verdiğimiz mücadele bugün de Hakkâri milletvekili Leyla Güven’in devam ediyor.”
Bir başka açlık grevi de cezaevindeki Halkın Hukuk Bürosu avukatları tarafınca yürütülüyor. Selçuk Kozağaçlı ve arkadaşları, yargılama sisteminin haksız ve hukuksuz bir şekilde olduğuna dair açlık grevlerine devam ediyorlar. Tecrit ile amaçlanan; devrimci tutsakların üzerindeki baskı ve şiddetin artması, içeri ile dışarının bağını koparmaktır.”
“TECRİT İNSANLARIN BİRBİRİNDEN YALITILMASINI AMAÇLAR”
Panel konuşmacılarından Sosyolog Veli Saçılık ise “Tecritti konuşmak için bir araya geldik. Aslında bunun vesilesi leyla Güven ile bütün cezaevlerinde süren tecrittin kendisidir.” diyerek şöyle devam etti:
“Bugün bir araya gelmiş olmamız Leyla Güven’in hayatının söz konusu durumu ortadayken ona da destek vermiş olmak ve tecritti yaşayan tüm tutsakların yanında olmak anlamına geliyor. Tecrit üzerine birçok deneyim yaşadım. Tecrit aslında cezaevini hedeflemez. Tecrit toplumsal tecriti ortaya çıkarmak ve insanların birbirinden yalıtılmasını amaçlar. Osmanlı’dan bugüne baktığınızda kişileri zindana atıp kitlelere seslenemeyecek hale getirmek amaçlanmıştır. Tecrit tek taraflı değildir. Bu anlamda biz cezaevinde iken müdür “Mesele siz değilsiniz. Eğer siz burada rahat ederseniz dışarda insanlar cezaevlerini ciddiye almaz, dolayısıyla korku uyanmaz, korku uyanmasa da biat etmezler” diyordu. Mesele; korku uyandırmak, bu korku üzerinden de toplumu teslim almaktır. F tipleri saldırısı bunun bir parçasıydı. Özellikle kapitalist devletler, insanı bireyci duruma getirip bir yerinden ayırmanın hedefi içindedir. Bugün cezaevinde süren tecrit de budur. Şimdi İmralı’da çok net bir tecrit sürüyor. ‘Biz onun tecritçine karşı çıkarsak üstümüze gelirler’ diye korku yaratılıyor. Halbuki eğer tutarlıysanız bırakın kendi fikrinizdeki insanları tamamen düşmanınız da dahil herkesin tecridine karşı çıkmak zorundasınız. Dünyanın neresinde tecrit, işkence varsa karşı çıkmak zorundayız. AKP’nin yapmaya çalıştığı şey tek tip insan modeli yaratmaktır. Tecrittin tüm gayesi budur.”
“TÜRKİYE, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SÖZLEŞMESİNE UYMUYOR”
Panel konuşmacılarından İHD Cezaevi Komisyonu üyesi Nuray Çevirmen ise tecridin hukuki boyutuna dikkat çekti. “Türkiye Cumhuriyeti, cezaevlerinde kendi infaz yasasını uygulayarak, uluslararası sözleşmelere aykırı hareket ediyor.” diyen Çevirmen şunları aktardı:
“Mahpusların ıslahı için birtakım standartlar var. Türkiye de Birleşmiş Milletler (BM) sözleşmelerine imza atmış durumda ve yasal olarak değiştirilemez maddelerdir bunlar. Madde 37’de gerekli gözetim altında mahpuslara, düzenli aralıklarla aileleri ve yakın arkadaşları ile haberleşme ve ziyaret imkanı verip onlarla iletişim kurmalarına izin verilir. Gelelim T.C’nin kendi uygulamış olduğu infaz yasalarına. İdari kurul, uygun gördüğü hallerde veya 15 günde bir kez olmak üzere kişilere süresi 10 dakikayı geçmemek üzere telefon, 1 saati geçmemek üzere ziyaret hakkı veriyor. Şimdi bu maddelerin tamamına riayet edilmiyor.”
“MAHPUSLARA GEREKLİ VİTAMİNLER VERİLMİYOR”
Nuray Çevirmen, cezaevlerinde sürdürülen açlık grevlerine de değinerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Leyla Güven ile birlikte Türkiye’deki cezaevlerinde 100’ün üzerinde kişi açık grevinde. Bazı mahpusların yaşamları ile ilgili cezaevi idaresi, mahpusların ailelerine yaşamlarının riskli olduğuna dair telefon açmış. Birçok mahpusun B1 vitamini verilmiyor. Doktorların gerekli muayenelerini yapmadığını, bazı cezaevlerinde yanlarında refakatçi bulunmadan bu açlık grevini devam ettirdikleri de biliyoruz. Bu insanlar ölmek için açlık grevi yapmıyorlar. Son derece hayata bağlı, daha güzel bir dünya hayal edebilen, bunun için mücadele veren, kendi içinde dayanışmayı da örgütleyen mahpuslar bunlar.”
Cebrail ARSLAN-Eren GÜVEN/ANKARA
Yoruma kapalı.