PİRHA – Tarım ve Ormancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası (Tarım Orkam Sen) başta Kaz Dağları olmak üzere çevre felaketlerine yol açan hükümet kararlarına tepki göstererek “Yaşam kaynaklarımız katledilmek üzere devlet eliyle sermayenin denetimine veriliyor” dedi.
Günden güne artan çevre felaketlerinin son bulması adına tepki gösteren bir kurum da Tarım Orkam Sen oldu. Yazılı açıklama yapan sendika yönetimi, hükümetin çevre politikalarını eleştirerek başta Kaz Dağları olmak üzere birçok ilde süren doğa kıyımına dikkat çekti.
Merkez Yönetim Kurulu Adına Genel Başkan Hamit Kurt’un paylaştığı yazıda “Tüm karşı çıkışlarımıza rağmen hükümet ve sermaye ısrarla doğa katliamlarına her gün bir yenisini ekliyor. Cerattepe, Allianoi, Hasankeyf, Karadeniz dağları ve dereleri, Munzur Dağları, İznik ormanları, Salda Gölü, Kaz Dağları ve daha onlarca doğa harikasına rant ve para uğruna saldırıyorlar. Yaşam kaynaklarımız katledilmek üzere devlet eliyle sermayenin denetimine veriliyor. Ağaçları kesiyor, maden arama adı altında sularımızı ve derelerimizi kirletiyor, toprağımızı zehirliyorlar, çölleşiyor.” denildi.
Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi:
“GÖZLERİNİ RANT BÜRÜMÜŞ”
Kaz dağlarında 195 bin ağacı bir çırpıda kesenler “tam olarak o kadar değildi” diyerek ağaç katliamının boyutunu gizlemeye çalışırlarken kendi verdikleri rakamın bile korkunçluğunun zerre kadar farkında olmuyorlar. Çünkü gözlerini rant bürümüş…
Madencilik faaliyetleriyle ilgili alınan onlarca, yüzlerce yargı kararını hiçe sayıyor, her seferinde farklı yöntemlerle ormanlarımıza, yaylalarımıza iş makineleriyle, kimyasal maddelerle güvenlik güçlerinin korumasında yeniden yeniden girmeye çalışıyorlar.
Altın ve diğer metaller çıkarılırken doğaya zarar vermeden işleneceğini iddia ediyorlar. Oysa; Kaz Dağları ve civarı bırakın siyanürle altın aramayı, hiçbir şekilde dokunulmaması gereken bir coğrafyadır. Binlerce yıllık bir geçmişi olan Kaz Dağları bölgenin can damarıdır, nefes borusudur. Flora ve fauna olarak oldukça zengin içeriğe sahip bölgenin maden arama adı altında kıyıma uğraması ileride telafisi imkansız sonuçlar doğuracaktır. Bölgedeki madencilik faaliyeti yaşamsal öneme sahip olan su başta olmak üzere diğer kaynakları da doğrudan etkileyecektir. Hakeza Hasankeyf, gerek endemik bitki yapısıyla ve gerekse de binlerce yıl onlarca uygarlığa ev sahipliği yapmasıyla dünyada eşi benzeri olmayan, geçmişi bugüne bugünü geleceğe bağlayan bir tarih köprüsüdür.
Kanadalı maden şirketi Alamos Gold’un açıklamasına göre söz konusu alanda 3 milyon ons altın bulunmuş. Değeri 4 milyar dolar yani 22 milyar 640 milyon lira. Yaptıkları yatırım sadece 100 milyon dolar ve ekliyor: ‘Mütevazi bir yatırım yaptık. Üretime 2020 yılında başlayacağız ve 15 sene sürecek. TL’nin değer kaybetmesi maliyetleri düşürdü. Yabancı işçi çalıştırmıyoruz. Türkler taş taşımakta çok iyiler. Türklerin çok iyi yaptığı bir şey, hatta dünyada en iyilerden biriler; hafriyat ve taşları bir yerden bir yere taşımak. Dünyada onların tecrübesinde çok az ülke bulabilirsiniz.” İfadelerini kullanıyor. Yani diyor ki1 koyup 100 alacağız!..
Yerli ve yabancı şirketlerin zenginliğine zenginlik katan bu yağma yasadışı ya da hukuk dışı mı? Hayır! Minareyi çalan kılıfını kendince uyduruyor. Alenen Anayasa’ya aykırı değişikliklerle yağmanın önünü açılıyor, yağmanın nitelik ve nicelik sınırlarını genişletiliyor. 6831 sayılı Orman Kanunu AKP hükümetleri döneminde 15 kez değiştirildi. Değişikliklerin çoğu da aynı kanunun 16, 17 ve 18. maddeleri. Yani, ormanların ormancılık dışı amaçlarla kullanımına ilişkin izin ve irtifak işlerini düzenleyen maddeler. ÇED raporları ise sadece ‘yatırımların doğaya/çevreye zarar vermediğini’ gösteren uyduruk manzumelere dönüşmüş durumda. Ormanlar göz göre göre katlediliyor ama Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde apaçık desteklediklerini beyan eden Orman Mühendisleri Odasının sesi çıkmıyor. Yaşadığı ülkenin doğasına sahip çıkmak bir insanlık görevidir.
Bugün Kaz Dağlarına, Salda Gölüne, Hasankeyf’e, Munzur dağlarına sahip çıkanlar aynı zamanda emek ve demokrasi mücadelesi de vermektedirler. Çünkü biliyoruz ki, doğamıza saldıranlarla ekmeğimizi elimizden almak isteyenler aynı çevrelerdir, aynı güçlerdir. Deresine, ormanına, dağına, yaylasına sahip çıkan insanlarımıza saldıranlar şunu bilmeli ki, tarihine ve coğrafyasına sahip çıkmayanlar asıl o zaman ölürler.
Hükümet yetkilileri Kaz Dağlarındaki madencilik faaliyetinin etkileriyle ilgili olarak hem yargıyı hem de kamuoyunu yanıltacak açıklamalar yapmaktan vazgeçmeli, doğanın talanına son verilmelidir. Bizleri zehirleyecek, nefessiz bırakacak, doğamızı telafisi mümkün olmayacak zararlara uğratacak projeler derhal durdurulmalıdır. Bu tür projelerden rant sağlayan ve sağlamak isteyenlerin tüm ticari faaliyetleri yasaklanmalıdır.
Tarım Orkam-Sen ve konfederasyonumuz KESK olarak doğamıza ve tarihimize sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bunun için verilen mücadelenin asli unsuru olacak; yaşlısı, genci, kadını, erkeği ile doğasına, yaylasına, ormanına, suyuna, Enerjisine sahip çıkanlarla omuz omuza mücadele edeceğiz.
Doğamız, toprağımız ve suyumuz için bütün herkesi mücadele etmeye çağırıyoruz.
PİRHA / ANKARA
Yoruma kapalı.