PİRHA- Isparta’da kırk gün önce Hakk’a yürüyen Araştırmacı-Yazar Veli Asan vasiyeti üzerine Isparta’da Hakk’a uğurlandı. Birçok kitabı bulunan Asan, bir öğretmen olarak binlerce öğrenci yetiştirdi, Alevi geleneğini yaşattı ve bu yola büyük hizmetleri oldu.
Araştırmacı -Yazar Veli Asan, kırk gün önce Hakk’a yürüyüp vasiyeti üzerine Isparta’da sırlandı.
1932 Isparta doğumlu Veli Asan, uzun süredir rahatsızlığı nedeniyle tedavi görüyordu. Asan, Tahtacılar konusunda Türkiye’nin önemli uzman isimlerinden biriydi.
Günümüzde Tahtacı Türkmen Aleviliği konusunda en yoğun çalışmalardan birini yaparak, Tahtacı Türkmen köylerini gezen; Tahtacıların gelenek, görenek, görgü, dedelik, ocak vb. çok önemli konularında geniş araştırmaları olan Veli Asan, yaşam öyküsünü anlattığı söyleşimizde “Ben Isparta merkezde doğmuşum ama kırkım çıkmadan dağa gitmişiz” demişti.
Bir tahtacı Türkmen olarak onların tüm geleneklerini adım adım gözlemleyen ve bunları kayıt altına alan Veli Asan, Tahtacı Türkmen Alevilerinin bugünkü belleği konumundaydı. Ama benzeri birçok örnekte olduğu gibi değeri az anlaşılmış bir yazarımızdı.
Birçok kitabı bulunan Veli Asan, bir öğretmen olarak binlerce öğrenci yetiştirdi, yüreğiyle, özüyle Alevi geleneğini yaşattı ve bu yola büyük hizmetleri oldu.
Veli Asan, yaşam öyküsünü şöyle anlatmıştı:
Ben 1932 yılında Isparta’nın içinde doğmuşum. O zaman benim dedem, annemin babası 15-20 yıl önce yerleşmiş oraya. Annem de Isparta’nın içinde doğmuş. Babam annemin halasının oğludur yani annem babamın dayısının kızıdır. Birisi şehre yerleşmiş, babamlar dağda kalmışlar. Demişler ki “senin dayının kızı var Isparta’da git onu al.” Neyse o da annesiyle gelmiş, annemi Isparta’dan kaçırmış. Sonra tabii Isparta’ya gelmişler. Bizde kız kaçırılınca sonra gelir, barışır biter.
Benim dayım P.T.T. müdürüydü Afyon’da. “Gel Veli ben seni okutacağım” dedi. Babam da büyük anlayış gösterdi. Onun yanına gittim. Afyon Lisesi’nin birinci sınıfında 3 ay okudum. Benim babam cura çalardı. Kulağım saf, tertemiz Anadolu müzikleriyle dolu. Artı müzik dersinde ne gördüysem o var. Yani kulağımda hiçbir bozukluk yok. Koroda öğrendiğim okul şarkıları ve tertemiz nefesler daha doğrusu. Yani bizde babamın halk müziği olarak çaldıklarının % 90’ı nefesler, ağıtlar.
Bir okul açıldı, İstanbul’da müzik ve resim semineri diye. Bu okul ortaokul öğrencileri arasından sınavla öğrenci alacak. Resim ve müzik konusunda yetenekli öğrenci toplayacak. Türkiye çapında sınav açtılar. Beşiktaş’ta parasız yatılı okulun bilgileri geldi. Biz de onu arıyoruz zaten. Parasız olsun da nerede olursa olsun. Öyle müzik öğretmenliği falan değil neresi olursa. Biz de parasız yatılı denilince hemen dilekçe verdik. Ben trenle tek başıma sınava gittim İstanbul’a. Lise birdeydim. Yani yaş 15-16. Uzatmayalım büyük bir mücadele, o okulu ikincilikle kazandım. Yani süper yetenekli çocukları aldılar. Bir yıl o okulda okuduk. Tahsin Bankoğlu diye birisi Milli Eğitim Bakanı oldu. Dedi ki “resim, müzik, beden eğitimine gerek yoktur bu memlekette, tarih, coğrafya, matematik lazımdır” bizim okul lise. Gazi Eğitim Enstitüsü’nün resim, müzik eğitimi bölümlerini kapattı. O güzelim müesseseler depo oldu. Gazi Eğitim’in diğer sınıflarının deposu oldu. Tutup bizim okulu kapattılar. Bizim okul aynı anda kolej gibi, lise derslerini görüyoruz orada. Fazla olarak müzik dersini görüyoruz. Ben orada Ekrem Zeki Ün’den keman dersleri aldım. Yani elek üstü müzisyenler geldi bize. Büyük ilerleme kaydettik ama ne yazık ki okul sürmedi. Bize birer yazılı kağıt “okulunuz kapatılmıştır, isteyen parasız yatılı lise, isteyen öğretmen okuluna geçebilir.” Öğretmen okulu benim arayıp bulamadığım şey. Benim ailem beni üniversitede okutamaz. Bir an evvel öğretmen olup hayata atılmak en güzel şeydi. Hemen dilekçe verdik öğretmen okulu diye. Bolu Öğretmen Okulu’na geçtim ikinci sene. Sene kaybetmedim. Bolu Öğretmen Okulu’nu pekiyi ile bitirdim. İlkokul öğretmeni oldum. Adana Koza’nın Tepecik Ören Köyü’ne tayinim çıktı. Şimdi gibi hatırlıyorum. Tam oraya gideyim diye hazırlık yaparken gazetede ilan “Gazi Eğitim Enstitüsü burslu hale getirilmiştir, öğrencilere 100 lira burs verilecek”. Devletin yatılı yüksek okuluydu orası. O sene burslu hale getirilmiş.
1954 yılında Türk Yurdu Dergisi’nde ilk yayınlanan yazısının “Isparta Tahtacılarına Dair Notlar” olduğunu belirten Veli Asan, “Yani hiçbir zaman “Tahtacılar” demedim. Çünkü ben Isparta dışındaki Tahtacıları tanımıyordum, incelemiyordum. Ne zaman bu çizgiyi aştım, ondan sonra yavaş yavaş “Tahtacılar” daha da büyüterek “Tahtacı Türkmenler” sözcüğünü kullanarak girdim işe” ifadelerini kullanmıştı.
TAHTACILAR KİMLERDİR?
Araştırmacı-Yazar Veli Asan, Tahtacıların kimler olduğunu ise şöyle açıklamıştı:
“Tahtacılar kimlerdir? Nereden gelmişler? Nereye gitmişler? Belki 40 yıldır okumanın da yanında araştırma da yapıyorum. Mesela en son çıkan Tahtacı kitabı Prof. Dr. Yusuf Ziya Yörükan’ın Bursa’da yayınlanmış. Yusuf Ziya Yörükan’ın 1929 yılında yayınladığı bir kitabı var, Tahtacılar hakkında. Burada dahi tam hükümler yok.
Genel olarak, ele alalım. Benim kendi gözlemimi sorarsanız ki bence en canlı o. Tahta, ağacın kullanılır hale gelen şeklinin adı. Yani örneğin 2 cm. kalınlığında 20 cm. eninde, boyu 3 – 4 metre düşünülebilir, kullanılabilir kereste. Yani tavana, tabana çakılan ağaca, kullanılmış hale gelmiş tahta diyoruz. Şimdi sanıyorum bu aşiretler dağda ağacı tahta haline getirip yerleşik yerlere sattığı için oralarda “Tahtacı, tahta satmaya geldi” dile söylendiği için Tahtacı demiş, dilme getirseydi “dilmeciler” olacaktı adları belki de. Hani dilmecilik bunun daha değişik türü. Yahut ne bileyim odun satsa “oduncu” olacaktı. Ama Tahtacı sözcüğü çok yaygın. Örneğin ne derece tam sağlam değil ama araştırdık, 1453’te Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u zapt ederken o dağdan aşırdığı teknelerin tahtasını Tahtacı’ya biçtirmiş. Anadolu’dan getirmiş onları Üsküdar’a yerleştirmiş. Şimdi Üsküdar’da “Üsküdarlılar” diye bir Tahtacı Mahallesi var. Anadolu’ya tekrar gelmişler. Ödemişin Bayındır Nahiyesi vardı, şimdi ilçe oldu, bir mahallesi Üsküdarlılar’dır. Bunların Serik’te akrabaları vardır. Üstürgeliler diye bir sülale var aynı şeylerdir. Yani bu ne derece? Nasıldır? Daha ben tam olarak hüküm vermiş değilim. Verirsem zaten kitabın başına sunuş olarak yazacağım. Dr. İsmail Engin biliyorsunuz son bir araştırma yaptı. O da tam hüküm vermiş değil. Bu Yörükan bizce iyi bir kaynak, eski bir kaynak. Tabii onun da birtakım yanlışları var. Bu toplumun içine girmek çok zordur. Tahtacı toplumu kolay kolay insan almaz içine. Kendisinden olmadıkça almaz. Şimdi ben dahi bir başka köye gidip de sorsam şu nedir? Bu nedir? Şüphelenirler. Ama içinde yaşadığım için sormadan yazabilirim. Neyse sonuçta “Tahtacı” sözcüğü Prof. Faruk Sümer’in dediği gibi ağaç eriyse; Orta Asya gelişlidir, Oğuz Türkleri’nden olduğu bellidir. En belirgin özellikleri düne kadar biliyorum biz dağdan hiç inmedik, köylere dahi inmedik. Hatırlıyorum Akdağ’da kışın bir köye indik. Köyün kıyısında 3 tane çadır kurduk. Katırlarımıza da ayrı bir çadır kurduk. Yani köyün içine girip de bir yere oturmadık. Bu kadar ayrı, kapalı yaşayan insanlar. Dolayısıyla nereden geldilerse ki ben kesinlikle Orta Asya diyorum. Çünkü dil çok berrak, tertemiz. Töreler ona çok benziyor. Ben öyle diyorum. Kaldı ki Melikoff’un son “Uyur İdik Uyardılar”da “Hazar Denizi’nin güneyinde ağaç erleri adı altında bir köy var halen ve Türkiye’de ki Tahtacıların aynısıdır” diyor. Henüz gitmedim, eğer ömrüm müsaade ederse gideceğim. Orta Asya kökenli olması çok doğal. Çünkü yalnız dil falan değil töresel yapı, hele ki inançlar Şamanizm’in çok şeyi var. Biz hala yaşatıyoruz. Getiriyoruz. Ay kutsaldır, dere kutsaldır, su, toprak, ateş, tuz kutsaldır. Bunlar aynen yaşar. Kurban kesileceği zaman bile hayvanın neresinin yeneceği dahi bizde saptanmıştır. Yani değişik bir yapısı var. “Tahtacı” sözcüğü bence Türkiye’de verilmiş bir isim. Kesinlikle ağaç işiyle uğraşmalarından ileri geliyor.
ANADOLU’NUN NERESİNDE YOĞUNLAR?
Veli Asan, Tahtacıların yoğun yaşadıkları yerlere ilişkin de “Adana yöresinden başlıyor Tahtacı adıyla. Ama buna benzeyen çok vardır. Örneğin Hatay’da da Türkmenler var, Alevidir. Ama adı Tahtacı olarak değil. Doğu Akdeniz’den Adana’dan başlıyor. Mersin, Antalya, Muğla yani kıyı olarak alırsak İzmir, Bergama, Çanakkale… İçeride mesela Konya’da yok. Mersin’in şehir içinde var. Geçiyoruz, Antalya dedik, Burdur, Isparta’da var. Asya’dan gelenler orada kalmışlar” diye konuştu.
AYDIN VE DENİZLİ’DE TAHTACILAR YOĞUN
Ege’de ise Aydın ve Denizli’de yoğun olduklarını belirten Asan, “Denizli’de çok miktarda var. Aydın’ın Ortaklar’da çok var. Hepsine halen gidip geliyorum. İzmir’de var, Muğla Günlükbaşı Köyü tamamen Tahtacıdır. 5 km Fethiye’ye giderseniz uğrayın. Ahmet Günday vardır, duymuşsunuzdur. Onun köyü orası. Ona sazı ben öğrettim. Neyse Manisa’da bir tek Tahtacı Köyü var. Başka da yok” dedi.
“Adana’da merkez ve köylerin çoğu aklımda yok. Mesela Nergisli Köyü, Kırtıl… Nergisli Köyü merkeze bağlı. Ben bunları yazmıştım Cem Dergisi’nde de. Adana merkez ve köyleri diyelim. Mersin merkez ve Erdemli İlçesi, Erdemli İlçesi’nin bazı köyleri de var. Antalya merkez ve köyler. Antalya’da çok köy var. Isparta merkez. Isparta’nın köylerinde hiç Tahtacı yok. Sadece merkez. Burdur merkez, Muğla merkez ve Fethiye’de. Bizim buralarda akrabalar vardır mesela. Biz Isparta, Burdur, Antalya’ya yerleşmişiz.
Çaylak sülalesinden olduklarını söyleyen Asan, “İzmir’de çok var, Bergama. Çepniler”i ayırın yalnız. Çepniler Tahtacı değil” dedi.
Araştırmacı-Yazar Veli Asan’ın kitaplarından bazıları şunlar:
- Tahtacı Türkmen Ozanlar
- Tahtacı Türkmen Aleviler
- Pir Abdal Musa
- Tahtacı Gülmeceleri
Veli Asan’ın bir şiiri de şöyle:
Araya araya yanına geldim
Uzat kollarını Şah Abdal Musa
Kutsal eşiğine yüzümü sürdüm
Uzat kollarını Şah Abdal Musa
Güllerin bahçende açtı mı gene?
Etrafa kokular saçtı mı gene?
Münafık korkudan kaçtı mı gene?
Uzat kollarını Şah Abdal Musa
Durdağı yanında görünüp durur
Budala Sultansa barınıp durur
Niyaz edenlerin canları sürünüp durur
Uzat kollarını Şah Abdal Musa
Yetişti talipler güldü yüzümüz
Oniki İmamlar’a bağlı özümüz
Bektaşi Veli’ye var niyazımız
Uzat kollarını Şah Abdal Musa
Veli Asan gene kaynadı coştu
Ehlibeyt aşkına dağları aştı
Güruh-u Naciler sana ulaştı
Uzat kollarını Şah Abdal Musa
Ayhan AYDIN/PİRHA
Yoruma kapalı.