PİRHA – AFA Genel Başkanı Suzan Saka, Cumartesi Anneleri’nin 1000. hafta hak mücadelesi nedeniyle yazı kaleme aldı. Cumartesi Anneleri’nin korkusuzca mücadeleye devam ettiğini belirtirken Saka, “Berfo Ana, oğlunun kemiklerini bulamadan göçtü bu dünyadan onuruyla, acısıyla… Ama onun mücadelesini binler, 1000 haftadır sürdürüyor” ifadelerine yer verdi.
Avustralya Alevi Bektaşi Federasyonu (AFA) Genel Başkanı Suzan Saka, Cumartesi Anneleri’nin 1000. hafta eylemleri sebebiyle yazılı açıklama yaptı.
“Sizin de çocuğunuz kaybedilmesin. Dile kolay 29 yıl, 1000 hafta 10.585 gün eder!” başlığı ile Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine değinen Saka, yazısında şu ifadelere yer verdi:
“Cumartesi Anneleri, tam 1000 haftadır Galatasaray Meydanı’nda evlatlarını, yakınlarını, eşlerini arıyor. Başta Cumartesi Anneleri, Cumartesi İnsanları olmak üzere; sendikacılar, gazeteciler, akademisyenler, milletvekilleri, insan hakları savunucuları, her hafta Cumartesi Anneleri’ne destek veren herkes şiddetle, polis baskısıyla ve gözaltılarla karşılaştılar, tamı tamına 29 yıl… Ama aileler ve insan hakları savunucuları, kayıplarını aramaktan vazgeçmediler. Cumartesi Anneleri; kadınların, annelerin öncülüğünde başlayan 1000 haftalık bir eylem. Hasan Ocak’ın gözaltında kaybedilmesiyle birlikte sevdiklerini yitirenler 27 Mayıs 1995 Cumartesi günü ilk kez Galatasaray Meydanı’nda buluştular.
Gözün altındaki kişi nasıl kaybedilir?
Göz önündeki kişi nasıl yok edilir?
Üniversitedeyiz. Zorlu yıllar Kürtler, köylerinden, yurtlarından sürgün ediliyor, köyleri yakılıyor, olağanüstü hal uygulanıyor ve yine en çok da katledilenler Kürtler oluyor. Yüzlerce yıldır her ezaya reva görülen Kürtler, 80 darbesinden sonra da Kürt mücadelesinin içinde olsun olmasın; dilini konuşmak, kültürünü yaşamak, insan statüsünde olmak, barış ve kardeşlik için, eşit vatandaş olarak yaşamak için mücadele ediyorlar. Sırf Kürt olduğu için aleni bir şekilde toplu katlediliyor ya da gizlice gözaltında kaybediliyorlar. O yıllarda, devrimciler, demokratlar, Türkiye solunda mücadele edenler de gözaltında kaybediliyor. Devlet, barış ve kardeşlik isteyen herkesi ama aynı zamanda da kendi bekasına, kendisine tehdit olarak gördüğü her unsuru zorbalık, şiddet, işkence, baskıyla kaybediyor, yaşamdan acımasızca kopartıyor.
Berfo Ana, evladının kemiklerini istiyor. Evlatlarının kemikleri nerede? Evlatları, hangi kimsesiz mezarlığında? Kimsesiz mezarlığına mı gömüldüler bilmiyorlar… Kimi olan, ailesi olan, sevdikleri olan, toplumun bir ferdi olan bu insanlar kimsesiz mi? Neden insanların yas tutmasına dahi engel olarak bir de böyle anaları, kadınları, çocukları, eşleri, kardeşleri, sevgilileri, tüm insanlığı kimsesizleştiriyorlar? Kayıpların akıbetini öğrenmek, cenazesine ulaşılmamış evlatların nerede gömüldüğünü bilmek, yas tutmanın başlı başına insani bir yoludur. Oysaki kaybedilenlerin nerede ve nasıl kaybedildiklerini bilmek ailelerin, katliamların hesabını vermek insanlığın, kimsesizleştirilmeye çalışan kayıpların kimsesiz olmadığının ve böylece adaletin azami de olsa vuku bulmasının şartıdır. O derin acı ve adaletsizliğin başta aileler olmak üzere toplum üzerinde bıraktığı güvensizlik, adalete olan inancın bitmesidir.
“BERFO ANA’NIN MÜCADELESİNİ BİNLER SÜRDÜRÜYOR”
Üniversitedeyiz. Biz de karanfillerle Hasan Ocak için bir eylem düzenliyoruz. Topu topu 15-20 kişiyiz. Korkuyoruz. Herkes korkuyor çünkü biz de gözaltında kaybedilebiliriz. 20’li yaşların başındayız. Polis etrafımızı sarmış, bizleri izliyor. Bizden daha kalabalıklar. Telsiz sesleri geliyor. Ama biz topu topu 20 kişiyiz. Korkmamıza rağmen karanfillerimizi Hasan Ocak ve diğer kaybedilenler için bırakıyoruz. İnsanlık onurumuza sahip çıkıyoruz. O gün bize bir şey yapmıyorlar ama 29 yıl boyunca bizde bıraktıkları travma devam ediyor, kolumuzu kanadımızı kırıyorlar…
Bir gün evlatlarının sağ bir şekilde eve döneceğine inanıyor anneler 95’in 27 Mayıs’ında. Adaletin yerini bulacağına inancımız henüz tükenmemiş. Aradan 29 yıl geçiyor iktidarlar, partiler değişiyor, o dönemki yöneticilerin bir kısmı bu hayattan hesap vermeden eceliyle ölüyorlar. Ama anaların ahı üzerlerinde kalıyor.
Cumartesi Anneleri 1000 haftadır evlatlarını yılmadan, korkmadan, sayı olarak azalsa da aslında mücadele olarak asla azalmadan, vazgeçmeden arıyor. Berfo Ana, oğlunun kemiklerini bulamadan göçtü bu dünyadan onuruyla, acısıyla… Ama onun mücadelesini binler, 1000 haftadır sürdürüyor. Berfo Ana’nın kızı da vefat etti geçen hafta. Belki bu hak arayışı bir bin hafta daha sürecek ama asla vazgeçmeyecekler evlatlarının kemiklerini aramaktan. Elbet bir gün zalimler, katiller, tarih önünde, insanlık onurunun önünde hesap verecekler. Er ya da geç!
Taksim’de yürüyorum. Cumartesi Anneleri’nin etrafı polislerle sarılmış. Yanlarına gitsem mi diye düşünüyorum. Yine korkuyorum, ya polis saldırırsa! Kendimle, insanlığımla mücadele ediyorum. Korkunun ecele faydası yok. Korkumu yenerek usuldan Cumartesi Anneleri’nin yanına yaklaşıyorum. Annelerin gözlerinde takılı kalıyor gözlerim. Onların acısını anlamak için babamın, annemin ya da sevdiğim birinin kaybedilmesi mi gerekiyor? Evet, ateş düştüğü yeri yakıyor! Çünkü ancak insan, başına gelirse anlar evladını kaybetmenin ne olduğunu. Sizin başınıza gelmesin. Kimsenin başına gelmesin evladını veya sevdiğini kaybetmek. Kimsenin başına gelmesin!
Gözün altındaki kişi nasıl kaybedilir? Cumartesi Anneleri 1000 haftadır evlatlarının akıbetini soruyor. Gözaltında kaybedilenlere ne olduğunu bilmek istiyor. Evlatlarının kemiklerini istiyor ve adaletin yerini bulmasını…
İnsan, onuru için yaşar. Bizlere düşen de onurlu yaşamak, korkmadan yaşamak, haksızlığa karşı durmak. Cumartesi Anneleri’nin 1000. haftasında onları yalnız bırakmamak, Berfo Ana ve Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine sahip çıkmak.”
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.