PİRHA- Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkan Yardımcısı Hasan Gülüm, Suriye’de Alevilere yönelik saldırıların bütünüyle Alevileri susturmaya, hizaya getirmeye ve etkisizleştirmeye yönelik hamleler olduğuna işaret etti. Gülüm “Suriye’deki meseleyi tek başına bir bölgede antidemokratik uygulamaları kabul etmeyen Alevilere değil, bütün Alevilere yönelik bir yaklaşım olarak görüyoruz. Bu yaklaşımın kendisi Türkiye gerçeğiyle aslında çok benzerlikler arz ediyor” dedi.
Suriye’de 8 Aralık tarihinde 61 yıllık BAAS rejiminin yıkılması ve yerine Heyet Tehrir el-Şam’ın (HTŞ) getirilmesi ile Ortadoğu farklı bir noktaya evrildi. Hegemon güçlerin desteğini arkasına alan HTŞ, Şam’ı ele geçirene kadar uzanan süreçte herhangi bir direnç ile karşı karşıya kalmadı. Son günlerde ise Aleviler ve Hristiyanlar başta olmak üzere farklı etnik ve dini inançlara dönük saldırılara karşı Lazkiye, Tartus, Hama ve Şam başta olmak üzere itiraz sesleri yükselmeye başladı.
BAAS rejiminin devrilmesi sonrasında Suriye’de yaşayan Alevilere karşı kaçırma, katletme gözaltı ve tutuklama furyası başlatıldı. HTŞ öncülüğündeki Suriye geçici yönetimi, Alevilerin yoğun olarak yaşadığı kentler, mahalleler ve köylerde “cadı avı” başlattı.
Akdeniz kıyısında Alevi nüfusun yoğun yaşadığı “sahil” bölgesinde bulunan Tartus ve diğer operasyon bölgelerinden sanal medyaya düşen videolarda HTŞ güçlerinin Alevileri hakaretler eşliğinde gözaltına aldıkları, tekmeledikleri hatta infaz ettikleri görüldü.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkan Yardımcısı Hasan Gülüm, Suriye’de Alevilere dönük saldırılara ilişkin PİRHA‘ya değerlendirmelerde bulundu.
“ORTADOĞU’DA PAYLAR TOPTAN DİZAYN EDİLİYOR”
3’üncü Dünya Savaşı’nın merkezi olan Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmek istendiğini söyleyen Gülüm, “Düzenli bir ordusu olan Suriye’de iktidarı ele geçirme meselesi tek başına örgütlenerek sonuca götürdüğünü göremeyiz, bilemeyiz. Bilmememiz istenir. Yani bu süreci toplumun önemli bir kısmı göremedi. Hangi ülkede bir iktidar devrilirken ya da değişirken deyim yerindeyse sorunsuz olmasını kim yapabilirdi ki? Çok önceden planlanmış ve Amerika’nın organize ettiği, kısmen Rusya’nın da bir parçası olduğu ve önemli bir kısmının cihatçılardan oluşa HTŞ’nin uluslararası terörist örgüt olarak yargılandığını biliyoruz. Gelişen bu durum bir sürecin toplamında ortaya çıkarıldı. Bu yeni dönem diye tabir ettikleri sürecin başlangıcı aslında ve öyle okumak lazım. Türkiye’de Cumhuriyetinin 1. ve 2. yüzyılı, emperyalistlerin de yeni dünya düzeni diye tarif ettikleri ve Ortadoğu’daki payın toptan dizayn edilmesi meselesi olarak görmeliyiz. HTŞ bu payda sadece ortaya iktidar rolü oynayan bir yerde görünüyor” dedi.
“SURİYE TEKRAR ÇATIŞMA VE KAOS SÜRECİNE GÖTÜRÜLÜYOR”
Farklı inançlara yönelik saldırılarla Suriye’nin tekrar çatışma ve kaos sürecine götürüldüğünü ifade eden Gülüm, “Suriye’de Türkiye’ye benzer halklar var. Farklı inançları, dilleri, kültürleri içerisinde barındıran ve kendi içerisinde birlikte yaşayan bir toplamdı aslında. Esad rejiminin içerisindeki antidemokratik uygulamalar, yanlışlar, kıyımlara rağmen toplumların kendi içerisinde barış içinde yaşadığı bir ortam var. Mezopotamya kültürünün önemli bir paydası da orada yaşıyor. Suriye’de tekrar çatışma sürecine doğru götürülen adımlar atılıyor. Kabul edelim ki bir yerden faydalanmak için ya parçalanmasına ya da kaosa ihtiyaç var. İktidar aklı olarak bu hep böyle olmuştur. Dolayısıyla refahın düşürülmesi, toplam gelirin kimlere dağıtılacağı meselesinde bu kargaşaya ihtiyaç var. Yaşanan süreçlerin toplamının buraya hizmet eden bir dönem olarak görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Demokrasi getirileceği söylenen Irak’taki süreci hatırlıyoruz. Bu süreçte aynı böyle değil miydi? Aslında benzerlerini yaşıyoruz. Yaparken de iktidarda kimin olacağı, nasıl olacağı ve durumun bölgedeki duruma nasıl etki edebileceğini görebiliyoruz. Bölgedeki farklı inançlara yönelik bu hamle de tamda bunun bir aracı” diye konuştu.
“SURİYE’DEKİ HAMLELER BÜTÜN ALEVİLERE YÖNELİK BİR YAKLAŞIM”
Gülüm, şöyle devam etti:
“Türkiye, HTŞ’nin iktidarda olmasında çok özel bir rol oynadı. Bu rolde çok doğaldır ki aynı coğrafyaya benzeyen inançtaki insanların sorunlarının olması ortadadır. Türkiye’de Alevilerin eşit yurttaşlık mücadelesi varken, Suriye’de bu mücadele çözülmüştü. Şimdi bu mücadelenin yeniden sorun haline gelmesi aslında Türkiye’ye paralellik arz eden bir durum. İktidarlar arasındaki geçişlerde Aleviler Suriye’de sorun yaşarken, Türkiye’de de aslında sorun yaşıyorlar. HTŞ’nin müdahalesi de bu aklın sonucu olarak ortaya çıktı ve Alevilere yönelik bir hamle yapılıyor. Bölgeden sosyal medyanın ötesinde Alevi kurumlarına özel bilgiler ve fotoğraflar geliyor. Bu hamlenin kendisi aslında bir toplamı susturmaya, hizaya getirmeye ve etkisizleştirmeye yönelik hamlelerdir. Yani şöyle düşünelim; 1978’de Maraş’ta ve 1993’te Madımak’ta sadece Aleviler öldürülmedi ki. Alevilere yönelik talebin kendisine nasıl davranılması ve neler gösterileceğinin de işaretlerini veriyorlardı. Bu nedenle Maraş sonrası Malatya, Çorum, Sivas katliamları oldu. Suriye’deki meseleyi de tek başına bir bölgede antidemokratik uygulamaları kabul etmeyen Alevilere değil, bütün Alevilere yönelik bir yaklaşım olarak görüyoruz. Bu yaklaşımın kendisi Türkiye gerçeğiyle aslında çok benzerlikler arz ediyor. Bu bir iktidarın ötesinde emperyalistlerin ülkeleri yönetirken o toplumsal yapıları nasıl bozacağının, çatıştıracağının sonuçları olarak da görebiliriz.”
TARİHSEL ALEVİ NEFRETİNİN SOSYAL MEDYAYA YANSIMALARI
HTŞ üzerinden tarihsel Alevi nefreti ve düşmanlığının yeniden sosyal medyada kendisini göstermesine de değinen Gülüm, “Suriye’de Arap Alevilere yönelik katliama ses çıkartanlara, ‘Madımak’ı unuttunuz mu’ hatırlatmasında bulunuyorlar. Madımak’ta sadece Aleviler değil insanlık da yakıldı. Şimdi ‘biz insanı yeniden yakabiliriz, sizlere bunu gösterebiliriz’ diyorlar. Bunun toplamının asıl amacı toplamda yeniden iktidarda kalma, kendisi dışında eşit olmak isteyenlerin eşitsizliğini görme meselesidir. 100 yıllık devlet aklının bu topluma yerleştirilmiş sonuçları bugün sosyal medyada yeniden görebildiğimiz sonuçlardır. Bir insanı yakmayla tehdit edebilecek bir aklın kendisi çok tarif edilen bir akıl olamaz. İnsan olup olmadığı tartışılabilir. Bu aklı yeri geldikçe bize göstermeye yönelik bir hamle” ifadelerini kullandı.
“HALKLARI VE İNANÇLARI ÇÖZÜME DAHİL ETMEDEN BARIŞ OLAMAZ”
Gülüm, Suriye’de kalıcı çözümün diğer halklar ve inançları irade gören ve taleplerini karşılayan kapsayıcı bir yaklaşımla tesis edileceğini vurgulayarak şunları ifade etti:
“Biz bir kültürle büyüdük ve yetiştik. Nerede düştüyseniz oradan kalkın derlerdi bize. Yürümenin tekrar adımı budur. Bir halkın sorununu çözerken çözümsüzlüğün gösterildiği yerde çözümü aramak lazım. Kim yere düştüyse, kimin sorunu varsa; o sorunun kendisini çözümün bir parçası haline dönüştürebilirseniz ancak sorunu çözebilirsiniz. Bütün farklı halkların, inançların, kültürlerin birlikte istişare ederek sonuca gittiği bir yapılanma barışın kendisini tarif eder. Bunun dışındaki hiçbir şeyin kendisi barış olamaz. Suriye’de çözüm yolu tam da bunu ifade etmektedir. Sorun sahiplerinin kendisiyle konuşmaya başlarsanız çözümün kendisini tarif etmiş olacaksınız. Onu da çözümün bir parçası haline getirmeniz için onun da çözümdeki talebini ve yerini eşit şartlarda kabul etmeniz gerekecek. Suriye’deki çözüm bu eşitliğin sağlayabilecek adımla mümkün olur.”
Ersin ÖZGÜL/İZMİR
Yoruma kapalı.