PİRHA-Şengal’de dünyanın gözü önünde başlayan Êzidî katliamı, IŞİD’in barbarlığı ve YPG’nin IŞİD çetelerine karşı verdiği mücadeleyi, tarihi olayları başarıyla romanlaştıran yazar Metin Aktaş tarafından kitaplaştırıldı. Okuyucuyu günlerce etkisi altında bırakan ve bir Êzidî kızı olan Yezda’nın hayatının ekseninde yazılan roman için Metin Aktaş PİRHA’ya konuştu.
Yeryüzünde Êzidî’ler kadar masumiyet taşıyan ve bu masumiyet nedeniyle sürekli katliamlara uğrayan çok az halk vardır. Son Şengal katliamı ile dünyanın gözünün önünde, hafızaların bile alamadığı çeşitlilikte zulme uğradı Êzidî’ler. IŞİD denen katiller sürüsü kadınları esir pazarında satılığa çıkardı, çocuk yaşlı demeden binlerce Êzidî’yi katliamdan geçirdi.
Birçok toplumsal terteleyi başarıyla romana dönüştüren günümüzün üretken yazarlarından Metin Aktaş, IŞİD katliamından yola çıkarak Êzidî’lerin dünden bugüne sosyal, siyasal ve inançsal alanda yaşadıkları kıyımları yazdı. Yezda adında Êzidî bir kız çocuğunun gözüyle çağın en yanık çığlığı olan Şengal katliamını ve bu kadim toplumun dünden bu güne yaşadıklarını tarihsel gelişmeler ışığında kaleme aldı. Aktaş Yezda romanını PİRHA’ya değerlendirdi.
– Romanlarınızda coğrafyamızda yaşanan ne kadar acı varsa onlara odaklandığın görünüyor. Bu tercihin nedenini açıklar mısın?
– 38 acılarının hala yankılandığı Dersim’de doğdum. Gençliğimin bir kısmı Hakkari’de geçti. 70’li yıllarda Elazığ’da siyasal mücadelenin içindeydim. Bu süreçte dokunduğum, dinlediğim her şey ve herkes yaşanmışlık adına derin acılar anlattı bana. Büyüdüğüm ve beslendiğim ne varsa toplumsal acıların süzülüşüydü. Doğal olarak beslendiğim bu hikayeler benim tercihlerimi belirledi. Zaten insanın kişisel tarihi yani yaşanmışlıkları, bir sürpriz olmadığı sürece kaderini de etkiliyor.
YEZDA İLE BİRLİKTE 14 ROMAN YAZDIM
- Örneklersek romanlarının içerikleriyle ilgili neler söylersin?
- Cefr romanında Alevilerin tarihsel yolculuklarını, gizemlerini, dünyanın bu inançla olan ilişkilerini anlattım. Dicle, Nişancı, Avesta gibi romanlarımda Kürt halkının acılarını mücadelesini ve tarihsel serüvenlerini yazdım. Harput’taki Hayalet romanımda Ermeni halkının bu coğrafyada nasıl kıyıldıklarını, sürülerek, onlarsız bir toprağa nasıl dönüştüğünü yazdım. Yezda’da da Êzidî halkının tarihselliğini ve son olarak Şengalde yaşadıkları kıyımlara dikkati çektim. 14 romanımın hepsi bu toprakları ve bu topraklar üzerinde yaşanan, bugünkü çoraklığa neden olan ve süreklileşen kıyımları yazdım.
- Romanlarındaki sürükleyicilik, bu yaşanmışlıkların dışında birde dille ilgisi var. Nasıl bir dil ve nasıl bir kurgu oluşturuyorsun?
- Romanlarımın hemen hepsi yaşanmışlıkların aktarımıdır. Kahramanlar nasıl düşünüyorlarsa, nasıl konuşuyorlarsa onlara sadık kalarak yazdım. Romanlarımda oldukça fazla kahramanlar var ve her biri diğeriyle ilinti içinde, böyle olunca kopukluk olmuyor ve akıcılığa katkısı oluyor.
YEZDA’YI YAZARKEN YÜREĞİM KANIYORDU
- Yezda romanına gelirsek, bu oldukça sorumluluk isteyen bir iş. Bir toplum çağın en büyük dramını yaşıyor ve bu romana dönüştürülmek isteniyor. Oldukça zor bir iş, itiraf edeyim ki oldukça etkili ve başarılı bir roman olmuş. Okuyanlar romanın günlerce etkisinde kaldıklarını söylüyorlar. Bu konuda ne demek istersin?
- Bende yazarken ve bitirdikten sonra çok etkilendim. Günlerce etkisi altında kaldım, İçimin kanadığını, gözlerimin dolduğunu itiraf etmeliyim. Bu ticari bir roman değil, bir görevdi. O nedenle yazarken oldukça endişelerim vardı. Ancak okurların olumlu tepkisi bu misyonu yerine getirdiğime ikna etti beni. Uzun bir araştırmaydı, bir yılı aşkın bir süredir kurguladığım bir romandı.
- Romanı okurken, Êzidî’lerin yaşadıkları acılardan kaçamayacakları gibi bir his oluşuyor okuyucuda. Bunun sosyolojik nedenlerini açıklar mısın?
- Ortadoğu dünyanın herhangi bir bölgesine benzemiyor. Bu coğrafyada tekçilik bir amentüdür. Farklılık, özellikle de azınlık olmak, yok edilmek için önemli bir nedendir burada. Baskın olan her toplum diğerini yok ederek daha rahat yaşayabileceği hayalini kuruyor. Egemenlerin oluşturduğu bu aforizma yığınları da etkisi altına aldığından katliamlar ve trajediler bu güne kadar geldi. Ne varki Ortadoğu’nun yarını için de iyi şeyler söylemek oldukça zor. Bu coğrafyada kan ve gözyaşının eksik olmayacağı da bir gerçek.
ORTADOĞU İÇİN YENİ BİR UMUT VAR
- Peki umut yok mu hiç?
- Olmaz mı, YPG’nin oluşturduğu kocaman bir umut var. Halkların hak eşitliği ve inançların özgürce yaşanması YPG’nin başarısıyla orantılı olarak çoğalmaktadır. Ortadoğu’nun tanımadığı bu demokrasi iklimi ilk kez Şengal’de ki YPG’nin müdahalesiyle görülmeye başlandı. Demokrasinin bu coğrafyada filizlenmesini istemeyenlerin korktuğu ancak Êzidîler başta olmak üzere birçok azınlık toplulukların umudu haline gelen YPG tarzı, çeşitliliği esas alan yapılanmalar oldukça ve geliştikçe umutlarda olacaktır.
- Söyleşi için PİRHA adına teşekkür ederiz.
- PİRHA’ya başarılar diliyorum, söyleşi için ben teşekkür ederim.
Ahmet BAKIR
Yoruma kapalı.