PİRHA – Cumartesi Anneleri, 1072. hafta eyleminde 1980 yılında kaybedilen Cemil Kırbayır dosyasını gündeme getirdi. Av. Eren Keskin, konuşmasında “Devlet, ilk kez Kırbayır dosyasıyla ‘bu suçu ben işledim’ diye rapor yazdı. Devletin kararıyla kapatılan dosya yeniden açıldı ama sonraki dönemde AKP iktidarı, 12 Eylül Askeri Darbesi ve derin yapıyla büyük bir uzlaşıya gitti ve sonucunda bu dosya da tekrardan kapatıldı” dedi.
Cumartesi Anneleri, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve kayıp yakınlarının akıbetini sormak adına bir kez daha Galatasaray Meydanı’nda eylem yaptı. 1072. hafta eyleminde 8 Ekim 1980’de gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Cemil Kırbayır’ın akıbeti soruldu.
“ZAMANAŞIMI, İNSANLIĞIN DA İNKARIDIR”
Basın açıklamasını İkbal Eren okudu. Galatasaray meydanının polis bariyerleri ile çevrilmesini ve eyleme katılım sınırlamasını eleştiren Eren, “Gözaltında kaybedilişinin 45. yılında soruyoruz: Cemil Kırbayır Nerede?” diye sözlerine başladı.
İktidarın, insanlığa karşı suçlarla yüzleşemediğini belirten Eren, şu açıklamayı okudu:
“Zorla kaybetme dosyalarının ‘zamanaşımı’ gerekçesiyle kapatılması, yalnızca adaletin değil, insanlığın da inkârıdır. Bu durum, cezasızlığın bir devlet politikası olarak sürdüğünün açık göstergesidir. Cezasızlığı kalıcı hâle getiren, suçu devam ettiren ve adalet arayışımızı engelleyen bu uygulamaya derhal son verilmelidir.
Unutulmamalıdır ki, kaybedilen bir kişinin akıbeti aydınlatılmadığı sürece devletin bu suçtaki sorumluluğu devam eder. Bu nedenle ‘zamanaşımı’, zorla kaybetme dosyalarında uygulanamaz.
26 yaşındaki Kars Eğitim Enstitüsü öğrencisi Cemil Kırbayır, 13 Eylül 1980 tarihinde Ardahan’ın Okçu Köyü’ndeki evinden güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındı. Önce Göle’deki 247. Piyade Alayı’na götürüldü ve burada yaklaşık bir hafta tutuldu. Ardından Kars Emniyet Müdürlüğü’ne, oradan da gözetimevi olarak kullanılan Kars Eğitim Enstitüsü’ne sevk edildi.
Cemil Kırbayır’ın ailesi, gözaltı süresi boyunca merkezlere giderek onun ihtiyaçlarını karşıladı. Ancak 8 Ekim’den sonra merkeze gittiklerinde, “Oğlunuz firar etti, bir daha onu sormaya gelmeyin.” cevabını aldılar.
Baba İsmail Kırbayır’ın ve Türkiye Barolar Birliği’nin yaptığı suç duyuruları sonuçsuz kaldı. Cemil Kırbayır’dan bir daha haber alınamadı.
5 Şubat 2011 tarihinde, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Dolmabahçe Sarayı’nda görüşen Cumartesi Anneleri’nden 103 yaşındaki Berfo Kırbayır, yaşadıklarını anlattı ve ‘Ben ölmeden oğlumu bul.’ talebinde bulundu.
Erdoğan’ın talimatıyla bir Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu. Komisyon, döneme ait belgelere ulaştı; Cemil Kırbayır’ı sorguda gören tanıklarla, sorgulamayı yapan emniyet ve MİT mensuplarıyla görüştü. Titiz bir çalışmanın ardından 350 sayfalık bir rapor hazırlandı. Raporda, Cemil Kırbayır’ın gözaltındayken işkence sonucu hayatını kaybettiği, bedeninin ölümüne sebebiyet veren kamu görevlilerince ortadan kaldırıldığı belgelendi. Böylece, Cemil Kırbayır’ın gözaltında kaybedildiği resmî olarak tescillendi. Komisyon ayrıca, raporla birlikte Kars Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu ve dosya yeniden açıldı.
Ancak iktidar, bu insanlığa karşı suçla yüzleşme cesaretini gösteremedi. Uzun bir belirsizlik döneminin ardından, 25 Şubat 2020’de Adalet Bakanlığı Yargıtay’a başvurarak dosyada zamanaşımı bakımından ‘kanun yararına bozma’ kararı verilmesini talep etti. Yargıtay 8. Ceza Dairesi bu talebi kabul etti. Böylece Cemil Kırbayır’ın akıbetinin açığa çıkarılması ve bu suçu işleyenlerin hesap vermesi engellendi.
Gözaltında kaybedilişinin 45. yılında bir kez daha haykırıyoruz: Cemil Kırbayır dosyasının zamanaşımı gerekçesiyle kapatılması hem hukuka hem vicdana aykırıdır. Onu kaybedenler yargılanana, hakikat açığa çıkana kadar bu dava bizim için kapanmayacaktır.”
“EMNİYET GÖREVLİLERİNİN EŞ VE ÇOCUKLARINA SESLENİYORUM!”
Hastalığı sebebiyle eyleme katılamayan Cemil Kırbayır’ın abisi Mikail Kırbayır’ın gönderdiği mektubu İrfan Bilgin okudu. Kırbayır, şu mesajı gönderdi:
“Cefakar, fedakar ve adeletin tecellisi için direnen ailem 1072. haftamızda sağlık sorunlarım nedeniyle yanınızda olamadım.
Kardeşim 8 Ekim 1980’de gözaltında tutulan Cengiz Kaya, Çetin Asule ve Metin Aktaş ile birlikte Askeri Gözetim Evi’nden alınarak Emniyet Amiri Mehmet Haytan, Polis memuru Selçuk Akyıldız, MİT personelleri Zeki Tunckolu ve Taner Alpan tarafından sorgulanmak üzere Kars Dede Korkut Eğitim Enstitüsü binasına götürüldü.
4 kişi, 2.katta çıplak, gözleri bağlı, kolları arkadan ters kelepçeli bir durumda tutulmuşlar. Önce Cemil’i sorguya alıyorlar. Sorgulama esnasında yapılan ağır işkence sonucu kardeşimi katledince diğer 3 kişiyi sorgulamadan gözleri bağlı olarak Kars 1. Şubeye götürüyorlar. Burada da ifadelerini almadan gözetim evine teslim ediyorlar. Gözleri bağlı, elleri ters kelepçeli, çıplak haldeki kardeşimin ise pencereden atlayarak kaçtığını söylüyorlar.
Tanıklara, delillere, hatta Meclis raporuna rağmen kardeşimin katilleri bugüne kadar adaleti tecelli etmekle görevli kurumlarca korundu kollandı. Anlayacağınız başvurduğumuz adaletin kapıları yüzümüze kilitlendi.
Şimdi bu çaresizlik içinde Meclis Araştırma Komisyonu’nun Cemil’in katledilmesi ve bedeninin kaybedilmesi suçlamasıyla haklarında suç duyurusunda bulunduğu dönemin emniyet görevlilerinin eş ve çocuklarının vicdanlarına sesleniyorum. Eşinize-babanıza Cemil Kırbayır’ın nereye gömüldüğünü sorun. Bu İnsanlığa karşı suçun sizlerin de üzerinize düşürdüğü gölgeyi aralamak için bunu yapın ve bana ulaşın.”
Eylem de Kırbayı dosyasının avukatı Eren Keskin de konuştu. Keskin, Kırbayır dosyası ile ilgili aileye hiçbir tebligat yapılmadığını, delillerin de araştırılmadan takipsizlik kararı verildiğini söyledi. 2011 yılında dönemin başbakanı olan Tayyip Erdoğan’ın, Berfo Anaya verdiği sözü de hatırlatan Keskin, şu konuşmayı yaptı:
“Erdoğan, ailelerle görüşme yaptığında ‘Ben o teyzeye söz verdim. Bu olayın akıbetini bulacağım’ demişti ve gerçekten de Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nda bir alt komisyon kuruldu ve dönemin tüm polisleri, askerleri, hayatta kalanların hepsi, avukatlar olarak bizler de dinlendik. Bu devlet ilk kez bir insanlık suçuna karşı ‘bu suçu ben işledim’ diye rapor yazdı. Devletin kararıyla kapatılan dosya yeniden açıldı ama ne oldu? Sonraki dönemde AKP iktidarı, doksanlarda bu suçları 12 Eylül Askeri Darbesi ve derin yapıyla büyük bir uzlaşıya gitti ve bu uzlaşma sonucunda bu dosya da tekrardan kapatıldı. Şu anda dosya, Anayasa Mahkemesi’nde. Bir beklentimiz de yok. Çünkü şu anda siyasal iktidar, 90’ların, 12 Eylül’ün o son derece derin yapısıyla işbirliği içinde.
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.