PİRHA – Avukat İbrahim Sinemillioğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dini zapturapt altına almak için kurulduğunu belirterek günümüzde her kurumda örgütünü genişletmeye çalıştığını ifade etti. Sinemillioğlu, “Diyanetin varlığı, bu sistemin varlığı devletin bekası karşısındaki en büyük bombadır. Türkiye’nin çağdaş bir yerde olması için yapılması gereken en başta Diyanetin devlet çarkları içerisinden çıkarılması olacaktır. Onun için Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılmalıdır” dedi.
Pir Haber Haber Ajansı (PİRHA) olarak yeni bir haber dizisi başlattık, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı masaya yatırıyoruz.
Türkiye’de halkın en güvenmediği ikinci kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı her geçen yıl artan bütçesi, genişleyen yetkileri, yaptığı açıklamalarla, verdiği fetvalarla toplumsal yaşamın her alanında gittikçe daha çok söz sahibi oldu. Din işlerinden sorumlu, devlete bağlı bir kurum olarak kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), kurulduğu 1924 yılından bu yana devlet içindeki varlığı, işlevleri, iktidar politikalarının hayata geçirilmesindeki etkin rolü, her geçen yıl artan bütçesi ve değişen siyasal konumu itibariyle her daim bir tartışma konusu oldu. Son yıllarda eğitim-öğretimde de etkin rol verilen Diyanet Milli Eğitim Bakanlığı ile çeşitli protokoller imzalayarak laiklik karşıtı eğitimin kalıcılaşması için çabalıyor.
“Bütçesi büyük, varlığı tartışmalı kurum: Diyanet‘in tarihsel ve güncel görevini, toplumdaki yerini, laiklik karşıtlığını, kadınlara bakışını, Alevi toplumu üzerindeki etkisini Avukat İbrahim Sinemillioğlu ile konuştuk.
“DİYANET İŞLERİ DİNİ ZAPTURAPT ALTINA ALMAK İÇİN KURULDU”
PİRHA- Diyanet’in kuruluş amacı nedir?
İBRAHİM SİNEMİLLİOĞLU: Osmanlı Devleti biliyorsunuz bir din devleti, İslam devletiydi. Ama sekülerizm Osmanlı Devleti’nde de vardı. Sekülerizm ve laiklik farklı şeyler aslında. Onun döneminde halife altında da şeyhülislam, dini işlere bakardı. Halife dinin de devletin de başıydı. Şeyhülislam, Müslümanların başıydı. Her türlü şey ona bağlıydı. Cumhuriyetle birlikte Şeyhülislamlık, saltanat ve halifelik kaldırılınca yerine din işlerini yürütmek için bir kurum açıldı. 3 Mart 1924’te Evkaf ve Şeriye Bakanlığı, halifelik ve şeyhülislamlık kaldırılınca aynı kanunla bir de Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluş amacı dinin, cumhuriyetin esaslarına aykırı olmayacak şekilde yönetimi sağlamaktır. Yani dini, zapturapt altına almak için kuruldu Diyanet İşleri Başkanlığı. Dini hizmetlerden ziyade dini zapturapt altına almak, dini hizmetleri şunun bunun eline düşürmeden devlet aracılığı ile uygun bir şekilde yürütmek amacıyla kuruldu. Kuruluş amacı budur. Daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığı 1937’de devletin dini laikliktir denilince daha çok denetim amacına yönelik kurulmuş oldu. Ama Diyanet İşleri Başkanlığı, bir din kurumudur. Çünkü Sünni Hanefi mezhebinden başka mezheplerle ilgisi yok. Alevilikle ilgisi yok, Hristiyanlarla, Ezidilerle, Bahailerle, Musevilerle başka dinden olanlarla hiçbir ilgisi yok. Sadece Müslümanlara, Sünni Müslümanlara hizmet veriyor. Ama devlet kademesi içerisinde yer alıyor. Diyanet İşleri kuruluş itibariyle dini zapturapt altına almak için kurulmuş olsa bile devletin içinde yer alan devlete çalışmalarıyla, davranışlarıyla, fetvalarıyla yön vermeye gayret eden bir kurum haline geldi.
“DİYANET BUGÜN HER KURUMDA ÖRGÜTÜNÜ GENİŞLETMEYE ÇALIŞIYOR”
– Tarihsel olarak faaliyetleri nasıl bir yol izledi?
Geçmişten bu yana ilk sıralarda eğitime zerre kadar katılmazlardı. Din dersleri ilkokullarda okutuluyordu ama mesela ben ilkokulda din dersi görmedim. Kitabımızı almıştık ama gelen yazıyla ‘Alevi köylerinde din derslerinin okutulmasına gerek yok’ deniliyordu. Bizde okumadık ama ben bazı duaları oradan öğrendim, hala da aklımda. Ama buna rağmen biz din dersi görmedik. Ama daha sonra din dersi, ilkokulda zorunlu oldu, ortaokulda zorunlu oldu ve neredeyse bu son müfredatla da din derslerine ayrılan süre hemen hemen bütün derslerin ayrılan süreleri kadar. 570 küsür saat. Cumhurbaşkanı çıkıp ‘Matematik önemli de din dersi önemli değil mi?’ diyor. Matematik, ilmin anası. Matematik bilmiyorsan yolda yürümesini bilmezsin. Sayı saymasını bilmiyorsan beş tane koyunu güdemezsin. Matematik budur, hayatın özüdür, hayatın temelidir. Ama Diyanet İşleri tarih içinde bu şekilde gele gele bugün okullarda okul öncesinde bile çocuklara din dersi öğretiyorlar. Geçenlerde okudum. Okullarda deney yaptırıyorlarmış bir bardak suyu doldurup üzerine kağıt koyup bardağı ters çevirirseniz bunu düzgün bir şekilde kaldırdığınızda havanın kaldırma gücü sayesinde o su dökülmez, kağıt düşmez. Ama hafif bir aralık yaparsanız düşer. İlkokul öncesi çocuklara bu deneyi yaptırıp dua okutup dua okursanız dökülmez deniliyormuş. Böyle olunca dökülmüyor ama açınca dökülüyor, bu duadan dolayı dökülmedi diyorlarmış. Yani havanın kaldırma gücünden dolayı dökülmediğini söylemiyorlar. İlkokul çocuklarına nasıl ağıt yakılacağını öğretiyorlar. Kabul edilemez bir sistem içerisinde yürütmeye çalışıyorlar. Din, barış demektir. İslam dininin kelime anlamı da barıştan geliyor. Dini bu şekilde bir üstünlük kurma, başkasının mallarını gasp ederek aracı olmak yanlıştır. Diyanet İşleri de tarih içinde fonksiyonunu değiştirmiş bugün devletin her kademesi içine girmiş durumda her kurumda yer almak üzere örgütünü genişletmeye çalışıyor.
“TOPLUMU DİN ESASLARINA UYGUN BİR ŞEKİLDE YÖNETME MİSYONUNA KAVUŞTULAR”
-Diyanet’in süreç içerisinde misyonunda nasıl bir değişiklik oldu?
Başlangıçta kuruluşunda doğrudan doğruya dini, zapturapt altında tutmak amacıyla kurulmuş bir kurum iken şimdi tersine toplumu din esaslarına uygun bir şekilde yönetmeye çalışmak misyonuna kavuşmuş bulunuyor. Diyanet İşleri’ne o misyonu veriyorlar. Bunun tek yolu Diyanet İşleri’nin kapatılması. Farklı bir sistemle ki Irak Kürdistan’ında buna benzer sistem var. Din İşleri Daire Başkanlığı var orada her din temsil ediliyor. Ama dini konulara kesinlikle girmiyorlar. Onların parasal, yönetsel bir de varsa konuşmaları, vaazları, ayinleri arasında suç olabilecek bir şey varsa onları yargı kurumlarına bildirmek. Normal fonksiyonu budur. Necmettin Erbakan da ‘Diyanet İşleri’ni devletin dışına çıkaralım’ diyordu. Bana göre de doğrusu odur. Aleviler kendi diyanetlerini oluştursunlar, Sünniler kendi diyanetlerini oluştursunlar ama yasalara aykırı davranmamak, yolsuzluk yapmamak kaydıyla çok açık ve net bir denetime tabi olmak kaydıyla olsunlar.
“LAİK CUMHURİYET YAPISINA BÜYÜK BİR HANÇERDİR”
-AKP’nin iktidar olduğu günden itibaren Diyanet’te nasıl bir değişim yaşandı?
Çok önemli bir değişim yaşandı. Aslında Tayyip Erdoğan, belediye başkanlığı döneminde ‘müfredatı değiştirmeye gerek yok, imam hatip müfredatı bütün liselere uygulanabilir’ gibi bir laf etmişti. Diyanet de hükümetle el birliği içerisinde bunu yapmaya çalışıyor. Müfredatı tamamen imam hatip müfredatı haline getirmeye çalışmak ikinci olarak da toplumu din esaslarına göre dizayn etmek. Örneğin birçok yerde bugün içkili lokantalar yasak. Alevi köylerine cami yapılıyordu. Cami yapmak isteyen gitsin kendi camisini yapsın. Bugün Türkiye’de 2000’e yakın cemevi var. Bunların hiçbirini devlet yapmıyor. Aleviler kendi cemevlerini kendileri yapıyorlar. Çünkü cemevinin fonksiyonu var. Caminin de aynı şekilde fonksiyonu vardır. Caminin kelime anlamı toplantı yeri anlamındadır. Kilisenin de öyle. İslam’ın ilk yıllarında da Hz. Muhammed döneminde camilerde hem düğünler yapılırdı hem toplantılar yapılırdı. Cuma namazlarının esası cuma toplantılarıdır. Ama sonradan bu tamamen değişti.
AKP döneminde de Diyanetin fonksiyonunun değişmesi belli zaten. Şu an da sanıyorum 7-8 bakanlıktan fazla bir bütçesi var. Korkunç bir şey. Benim paramla niye imam yetiştirilsin ve imam beni kafir, cehennemlik saysın? İçki satılıyor içkiye konan vergiyle hocaya maaş veriliyor. Bu mu helal? Devletin faiz vergilerinden faiz alınıyor hocaya maaş veriliyor. Bu mu helal olan? Ben haram olsun demiyorum ama belki sen haram olsun diyorsun. Haram olsun diyenin parasıyla hoca maaş alıyor. Bu mu helal olan? O nedenle Diyanetin devlet kademesi içerisinde bu kadar ileri gitmesi devletin laik cumhuriyet yapısına büyük bir hançerdir.
“ÇOK BÜYÜK BİR BEKA MESELESİDİR”
-Diyanetin, bir taraftan en güvenilmez ikinci kurum olurken, Meclis’e sunulan 2025 bütçesinden 130 milyar 119 milyon lira ile 6 bakanlığın bütçesini geride bırakarak bütçeden aslan payını almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
130 milyar tl ile Türkiye’nin bütün okullarına laboratuvar kurulur, iki öğün yemek verilir. 130 milyar tl ile 50 bine yakın köyde öğretmen bulundurulur. 130 milyar tl ile Türkiye’nin üniversiteleri, dünya üniversitelerinde ilk bine giremiyorken dünya üniversiteleri sıralamasında ilk yüze giren en az 5-6 üniversitemiz olur. Bu para üstelik Türkiye’ye ortaçağ zihniyetinin sahip olması ve gelecekte Türkiye insanının üçüncü sınıf ülke insanları seviyesine düşme sonucuna gelir. 1960’lı yıllarda 28 milyon nüfusla Türkiye’de yaklaşık 55 milyon küçükbaş hayvan vardı. Şimdi Türkiye nüfusu 86 milyon artı 12 milyon kadar da göçmenle 95 milyon 100 milyona yakın nüfus var Türkiye’de. Küçükbaş hayvan sayısı 20 milyonun altında. 5 kişiye bir koyun düşüyorken o zaman 1 kişiye 2 koyun düşüyordu. Ve et ithal ediyoruz. Ve buğday, mercimek ithal ediyoruz. Saman ithal ediyoruz. Bütün bunlar şimdi oluyor. Bu ortaçağ seviyesine düşürülme durumu Türkiye’nin geleceği önünde çok büyük bir beka meselesidir. Bunun üstünde durmak lazım.
“İKİSİ BİRBİRİNİN TAMAMLAYICISI DURUMUNA GELDİ”
-Diyanet ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın iç içe geçen faaliyetlerini nasıl okumak gerekir?
İkisi birbirinin tamamlayıcısı durumuna geldi. Sadece Milli Eğitim Bakanlığı değil Diyanet her yerde kendini gösteriyor. Şuan gördüğüm kadarıyla tapu ile maliyede daha ön safa çıkmadılar. Milli Eğitim’de, İçişleri Bakanlığı’nda, TSK’de hep öne çıkmaya çalışıyorlar. Hep orada ön saftalar. Yeni yüzyılın müfredat programı olarak hazırlanan program tamamen Diyanet İşleri Başkanlığı eksenli bir programdır. O nedenle bu durumda Türkiye’nin insanlarının ortaçağ seviyesine düşürülmek istenmesi, üçüncü sınıf ülkeler seviyesine düşmesinin en büyük etkenlerinden biridir.
“TÜRKİYE HİÇBİR ZAMAN LAİK BİR ÜLKE OLMADI”
-Diyanet ve laiklik bir arada olabilir mi?
Türkiye 5 Şubat 1937’de yapılan Anayasa değişikliğiyle devletin laik vasfı kabul edildi. Türkiye’de sekülerlikle laiklik karıştırılıyor. Sekülerlik ayrı şeydir. Seküler yaşam kimsenin birbirinin yaşam tarzına karışmamasıdır. Laiklik de devletin dinle alakasının kesilmesidir. Devlet dine karışmaz. Dini kendi alanında serbest bırakır. Devletin dini yoktur. Devletin dini adalettir. 1937’den sonra bile birçok Alevi cemi yasaya aykırı diye basıldı. Alevilik diye bir din yoktur Alevilik bir tarikattır, tarikatlar da Türkiye’de yasaktır gerekçesiyle basıldı üstelik. Ama at oynatıyorlardı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşundan beri de laikliğin kuruluşundan beri de Türkiye hiçbir zaman laik bir ülke olmadı. Her zaman bir hizmete, bir mezhebe, Sünni-Hanefi müslümanlığa hizmet etti. Bu laiklik değildi. Ama seküler hayat vardı. Türkiye’de bırakın laikliği, sekülerizm bile tehlikeli.
“BİZDE OLMASI DEVLETİN LAİK OLMAYIŞIDIR”
-Laik, demokratik ülkelerde devlet destekli dini kurumlar yok, bizim ülkemizde var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizde olması, devletin laik olmayışıdır. Bu kadar basit. Eğer devlet laik olsa dediğim gibi dini kurumların hiçbirine karışmaz. Devlet sadece din konusunda ‘dini istismar ediyor musun, dini kullanarak her türlü pisliği, dolandırıcılığı, ahlaksızlığı yapıyor musun’ bunları araştırır. o nedenle devletin din karşısında tutumu bu olmalıdır bunun ötesine geçmemelidir.
“DİYANET KADINA EŞYA OLARAK BAKIYOR”
-Diyanetin kadına bakışını nasıl görüyorsunuz?
Belden aşağı bakıyor. ‘Kadının sırtından sopayı belinden sıpayı eksik etmeyeceksin’ olarak bakıyor. Diyanetin bakışı budur. Ama konuşurken de kadın başımızın tacıdır derler. Diyanet kadına eşya olarak bakıyor. Diyanetin kadına bakış açısı çarpık bir bakış açısıdır. Bu bakış açısı devlete hakim oluyor. O nedenle Diyanetin varlığı, bu sistemin varlığı devletin bekası karşısındaki en büyük bombadır. Türkiye’nin çağdaş bir yerde olması için yapılması gereken en başta Diyanetin devlet çarkları içerisinden çıkarılması olacaktır. Onun için Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılmalıdır.
Devrim FINDIK/İSTANBUL
İLGİLİ HABERLER
‘Diyanetin varlığını sorgulamayan her laiklik tartışması yanlıştır; Diyanet vergilerle finanse edilmemeli’
‘Bir fetih ideolojisi geliştiren Diyanet kurumu ile karşı karşıyayız’-VİDEO
‘Diyanet artık bir devlet kurumu olmaktan çok tarikatların merkezi haline gelmiş durumda’-VİDEO
‘Türkiye’de dini radikal olarak politikanın dışına çıkarmak gerekiyor’-VİDEO
‘Fetihçi iktidarın, böyle bir din ulemasına ihtiyacı vardı, Diyaneti bu amaçla kullanıyor’-VİDEO
‘Diyanet şiddetin devam etmesine zemin hazırlıyor; bütçesinde çok büyük haram var’ – VİDEO
Yoruma kapalı.