PİRHA- Alevi kadın örgütleri ve köy dernekleri İzmir’de ‘Kadınlar direnişin ve umudun ocağıdır’ paneli düzenledi. Panelde konuşan Jineoloji Akademisi’nden Nesrin Akgül, “Bu kadar şiddete çözüm üretmemek normalleşme tehlikesi yaratır. Bu şiddet inşası bir iktidar yöntemi haline gelmesi halinde, kadını yaşa-yaşat eylemine dönüştürmek için çözümde rol almalıyız” derken, Avukat Gamze Yentür ise üretim ilişkileri değişmeden kadına yönelik şiddetin de değişmeyeceğini belirterek, “Toplumsallık gelişmedikçe yasalar kağıt üzerinde kalır ve bir gecede kaldırılabilir” diye belirtti.
Video eklenecek..
İzmir Çiğli’deki kadın örgütleri, inanç ve köy dernekleri “Kadınlar direnişin ve umudun ocağıdır’ başlığı ile Çiğli Belediyesi Fakir Baykurt Konferans Salonunda panel düzenledi. Panele konuşması olarak Jineoloji Akademisinden Nesrin Akgül, Avukat Gamze Yentür katılırken Güzeltepe Kadın Derneğinden Ezgi Özer ise moderatörlüğü üstlendi. Salonda ‘Hak ve hakikati benimseyen Alevi kadınlar olarak zalimlere karşı direnerek özgür bir yaşamı kuracağız” yazılı pankart asıldı.
Panele Güzeltepe Kadın Dayanışma Derneği, Mor Dayanışma İzmir, Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) İzmir Şubesi, Alevi Kültür Dernekleri Karşıyaka Şubesi, Pir Sultan Abdal Derneği Çiğli Şubesi, Meydan Köyü Dayanışma Derneği, Varto Kültür ve Dayanışma Derneği katkı sundu.
“BU DÜZENİ BİRLİKTE DEĞİŞTİREBİLİRİZ”
Panel öncesinde kurumlar adına ortak bildiriyi okuyan Sakine Koğu, derinleşen krizler, büyüyen yoksulluk ve bu çoklu şiddetin görünmeyen taşıyıcısı hali aldığını söyledi.
Krizli dönemlerde devletinin ‘aile’ olgusuna sarılarak savaş politikalarını ev içerisinde yeniden ürettiğini ifade eden Sakine Koğu, “Korkuya rağmen konuşmak, sessizliğe rağmen birbirimizi duymak. Yan yana gelmek, güvenmek, dayanışmak. Çünkü yalnız kalınca kırılıyoruz. Birlikte hareket etmek, yeniden güç bulmak demek. Örgütlenmek; aynı hikayeyi farklı yerlerde duymak, birbirine yaslanabilmek demek. Öfkeyi bastırmak ve yaşananları kanıksamamak hayatta kalmanın bir yolu olmuş olabilir. Ama artık o öfkeye sahip çıkmanın zamanı. O öfkeyi sokaklarda, meydanlarda, yan yana gelerek var etmenin zamanı. Çünkü yaşadıklarımız birer “anormallik” değil; bu düzenin kendisi. Ve biz, bu düzeni ancak birlikte değiştirebiliriz” dedi.
“ŞİDDETE ÇÖZÜM ÜRETMEMEK NORMALLEŞME TEHLİKESİNİ GETİRİR”
Panelde ilk olarak Nesrin Akgül söz aldı. Nesrin Akgül, şiddetin normalleşme tehlikesi olduğuna vurug yaparak, “Biz demokratik toplum inşasında yer almak istiyoruz ve barışın diyen bir toplumsal dinamik var. Madem bunun istemindeyiz o zaman bugün daha fazla kadına yönelik şiddette ne yapılması gerektiğini, bunun bakış açısını daha fazla tartışmalıyız. Günlük olarak şiddet beyan ediliyorken bunun normalleşme tehlikesi var. bu kadar şiddete çözüm üretmemek normalleşme tehlikesi yaratır. Bizim ahlaki reflekslerini öldürü. Reya hak her şeyden önce vicdan der. Rızalık üretirken her bir canı can olarak kabul eder biz de her yaşanan oalya karşı vicdani ses olmak zorundayız. Kadına şiddete alışmamak için buna tepki koyacağız” diye konuştu.
“SÜRECİN KADINA YÖNELİK ‘ŞİDDETE DUR’ DİYEN HALİ ORTAYA KONULMALI”
Barış ve demokratik toplum sürecinde ortak endişe ve güvensizliklerin bulunduğunu kaydeden Nesrin Akgül devleti bu sorunlara karşı duyarlı kılmak, çözümün tarafı haline getirmek için toplumsal irade ortaya koymak istediklerini dile getirdi. Bu süreçte de en büyük gücün kadınlarda olduğunu ifade eden Nesrin Akgül, “Aslıdan bütün halklar bu sürecin öznesidir. Bütün kimliklerin, bireylerin farklılıklarıyla var olmak isteyen hereksin iradesini koyması gereken bir süreçteyiz. Kadınlar en fazla irade oluşturması gereken güç. Binlerce yıllık erkek egemenliğin savaşlarla kendini hizalayan, çatışmalarla kendini var eden bir sürecinden bahsediyoruz. Bir barış süreci diyoruz kadın irade olsun inisiyatif alsın diyoruz, sadece silahların susması değil söz gücünün toplumda olduğu alanlarda eylemini ortaya koyduğu bir müzakere sürecidir de. Çatılmalı sürecin sona erip toplumun kendi öz değerleriyle yeninden ortaya koymasıdır. Kadına yönelik şiddette de bu sürecin şiddete dur diyen hali ortaya konmalıdır” şeklinde konuştu.
“KADINI YAŞA-YAŞAT EYLEMİNDE ROL ALMAYI TARTIŞMALIYIZ”
Mirabal Kardeşler’indireniş tarihine değinen Nesrin Akgül, “Biz de benzer bir süreç yaşıyoruz. Her türlü yaşam hakkını eline alan bir faşist rejimle cebelleşen toplumsal kesimler altında yaşıyoruz. Bu şiddet inşası bir iktidar yöntemi haline gelmesi halinde, yeni döneme kadına şiddete kadın kırımı dediğimiz sürecin sonlanması ve kadın varlığını kazanmak için bu süreçte inşacı olmak, kadını yaşa yaşat eylemine dönüştürmek halkların kardeşliğini geliştirmek için çözümde rol almayı taşımak istediğimizi belirtmek isterim” dedi.
“TOPLUMSALLIK GELİŞMEDİKÇE YASALAR KAĞIT ÜZERİNDE KALIR”
Ardından slayt gösterimi ile sunumunu gerçekleştiren Avukat Gamze Yentür üretim ilişkileri değişmeden kadına yönelik şiddetin de değişmeyeceğini ifade etti. Gelişmiş olarak nitelendirilen ülkelerde ilerici yasalar yürürlükte olsa bile kadına yönelik şiddetin devam ettiğini hatırlatan Gamze Yentür, “Ataerki kapitalimle var olması ama kapitalizm eşitsizlikleri revize etti ve sanki eşitsizlik yokmuş gibi gösteren bir hukuk yarattı. Toplum hazır değilse ilerici yasalar da kağıt üzerinde kalır. Toplumun değişmesi içim üretim ilişkilerin değişmesi için sınıfsallığın değişmesi ve kültür biçimlerinin de değişmesi gerekir. Hukuk toplumsal ilişkilerle değişir dönüşür. 6284 sayılı kanun güzel bir yasa ama toplumsallık gelişmedikçe bir gecede kaldırılabilir. Hukukçular genelde her şeyin hukukla değiştireceğini düşünür ama aslolan toplumsal mücadeledir ve bu mücadeleyle birlikte değiştirilen ilişkilerdir” diye konuştu.
“ŞİDDET TOPLUMSALDIR, AİLE İÇİ KALMAMALI”
Şiddetin fiziksel veya cinsel şiddetten ibaret olmadığını ve sadece aile ile sınırlı kalmadığını ifade eden Gamze Yentür, “İşte sokakta, çevrimiçinde her yerde şiddet var. Aile içinde gerçekleşen cinsel şiddet te tecavüzdür. Kadın çalışma hayatına katıldığı zaman, üretime katıldığı zaman birçok hakkı da talep etmeye başladı. Daha önce evlerdeydi ve eşten para almak zorunda olduğu için ondan gizli ekonomi yürütmek zorundaydı. Bu aile içi ekonomik şiddetin bir yansımasıdır. Türk Ceza Kanununda (TCK) bununla ilgili çok madde var. Öte yandan 6284 sayılı yasa ve CEDAW var. 6284 Herkesi koruyan bir kanun aslında, CEDAW da taraf olumuz tek uluslararası sözleşme, uygulama alanı geniş. Önleyici ve koruyucu tedbirler içeriyor, Örneğin bu yasalara dayanarak tedbir talep edebilirsiniz. Ancak adli mercilerde önemli çabalar sarf edilse de kolluk faili korumaya dönük hareket edebiliyor. Uzaklaştırma kararları için Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerine(ŞÖNİM), mülki amirlere kolluğa dilekçe vermeye bile gerek yok sözlü olarak başvurabilirsiniz, avukat bulundurmak zorunda da değilsiniz. Baroların Adli Yardım Merkezleri, Kadın Merkezleri var” şeklinde anlattı.
PİRHA/İZMİR
Yoruma kapalı.