PİRHA- Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Kurucu Başkanı, HDP MYK Üyesi Ali Kenanoğlu, ikinci kez “Şeyh Sait ve Madımak” yazısı kaleme aldı. Bu kez Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya’nın eleştirilerine yanıt verdi. Alevilerle Kürtleri birbirine düşman etmenin devlet politikası olduğunu belirten Kenanoğlu, “Diyelim ki bizim yalan dediğimiz bu olay gerçek çıktı, belgelendi, ne yapacağız, Şeyh Sait’in torunlarıyla siyaset yapmaktan vaz mı geçeceğiz; asla ve kata vazgeçmeyeceğiz. Çünkü bizi yan yana getiren, bir arada tutan “Demokratik Türkiye” diye yola çıkan HDP’dir” dedi.
Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Kurucu Başkanı, HDP MYK Üyesi Ali Kenanoğlu, 14 Temmuz’da Evrensel Gazetesinde yazdığı “Şeyh Sait ve Madımak” başlıklı köşe yazısına yönelik yazılara yanıt verdi. Kenanoğlu’nun yazısına yönelik Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya, Mahmut Aslan ve Şerafettin Halis yazı yazdı.
Ali Kenanoğlu ise bu üç yazıdan Ayhan Yalçınkaya’nın yazısını ayrı tuttuğunu ve öğretici bulduğunu belirterek, Yalçınkaya’ya yanıt vermek için yeniden bir yazı kaleme aldı.
“Ayhan hocanın yazısındaki tespit ve eleştirilerin tamamını cevaplandırmak gibi bir mecburiyet içerine girmeyeceğim, kendi yazımla ilgili kısımlarına değineceğim” diyen Kenanoğlu, ortak eleştiri olarak gördüğü 7 maddelik şu özeti çıkardı:
- Şeyh Sait ile Seyit Rıza görüşmemiş olsa da Alevi toplumunda böyle bir inanç var ve bu inanç doğrudur.
- Diyelim ki Şeyh Sait’in Seyit Rıza’nın sofrasına oturmadığını belgelediler bu durumda ne yapacaksınız? Şeyh Sait’in torunlarıyla birlikte siyaset yapmaktan vaz mı geçeceksiniz?
- Siz Alevileri tarihle terbiye etmeye kalkışıyorsunuz. Sizin yazınız incitici ve daha ötesi tehdit edicidir.
- Şeyh Sait şeriatçıydı ve bunu mahkemelerde beyan etmiştir.
- Toplulukların kendilerine ait sembolleri, ikonları, kahramanları, şehitleri, kutsalları vardır. Hiçbir topluluk diğerinin tüm bu değerlerine diyelim toptan, saygı duymak zorunda da değildir.
- Şeyh Sait’in torunları kimdir ve siz hangi “silsilede” yer alıyorsunuz? Alevi olduğunuza göre, müridi, talibi olamazsınız, bu açık. Geriye kalır yoldaşlık, takipçilik. Şeyh Sait’i nereye koyarsanız koyun, Şeyh Sait’in torunları, eğer örneğin onlar bugünkü HDP çizgisinin unsurları ise, Şeyh Sait’le aynı siyasal ideallere, aynı dinsel ideallere mi sahiptir? Mesela Şeyh Sait demokratik bir cumhuriyetin mi peşindeydi?
- Madımak’ın önünde Şeyh Sait ve Seyit Rıza’nın işi ne? Bu iki isim, Nazım Hikmet’in dizeleriyle söyleyelim hadi “dövüşerek öldüler” ve “yenenler yenilenlerin ak göyneklerinde sildiler kılıçlarının kanını”. Ya Madımak’ta katledilen, yakılanlar? Aradaki benzerlik, sembolik benzerlik nerede? HDP gibi bir siyasal hareket Alevi ve Şafii topluluklar arasındaki kültürel bagajların, sembolik mücadele alanlarının nasıl farkında olmaz? … HDP, canlı cenazeye dönüşmüştür…
Sözkonusu bu 7 maddelik eleştiriye yanıt veren Ali Kenanoğlu, şunları yazdı:
“Ayhan Yalçınkaya hocanın yazısında önemli bir tespit var, bu tespit; “Seyh Sait ve Seyit Rıza karşılaşması tarihsel bir gerçek değil ama Alevi toplulukların bu karşılaşmanın gerçekliğine ve bu karşılaşma anında Şeyh Sait’in Seyit Rıza’nın sofrasına oturmadığına ilişkin inancı gerçektir! “ demektedir.
Bu tespit tam da benim yazımda üzerinde durduğum bir tespittir. Ayhan Hoca her ne kadar bunu “Tanrının varlığına inanmak” ile örneklemeye çalışmış olsa da iki durum bir biriyle aynı kefeye konamayacak kadar farklıdır. Şeyh Sait ve Seyit Rıza’nın yaşadıkları dönemin üzerinden yüz yıl bile geçmemiş tarihsel bir yaşanmışlıktır. Tanrı inancı ile örneklemek sapla samanı karıştırmaktır.
Benim ve benim gibi düşünenlerin üzerinde durduğu konu da tam da budur. Yani gerçek olmayan bir tarihsel olayın gerçek gibi anlatılması ve bunun üzerinden iki toplumun bir birinden uzaklaşmasının hedeflenmesi. Bunu söylerken Hünkâr Vakfının niyetinin bu olduğunu söylemiyor ama bir kurumsal yapının bu tür konularda gerçek olmayan tarihsel olayları açıklamalarına almalarının yanlışlığını söylüyorum.
Kurumlar, aydınlar, yazarlar, Pirler tarihsel konularda tarihi gerçeği mi, yoksa gerçek olarak kabul edilen tarihsel yalanı mı referans almalıdır? Tatbikî bireyler öyle düşünebilir ama sorumluluk sahibi kimseler ve kurumların bunu yapmaya hakkı yoktur.”
“ALEVİLERLE KÜRTLERİ BİRBİRİNE DÜŞMAN ETME DEVLET POLİTİKASIDIR”
12 Eylül askeri darbesi sonrasında ve özellikle de 2 Temmuz 1993 Madımak Katliamı sonrasında Aleviler ile Sünni (Hanefi-Şafi) Kürtleri bir birinden uzaklaştırma ve mümkünse de düşman etme politikası bir devlet politikasıdır” diyen Kenanoğlu, bu politikayı nasıl hayata geçirdiklerini Süleyman Demirel’in dönemin Hacıbektaş Belediye Başkanı Mustafa Özcivan’a anlattığını ve o görüşmenin yazıya döküldüğünü hatırlattı.
“DÜŞMAN ETME POLİTİKASININ ANA SEMBOLLERİ İDRİSİ BİTLİSİ VE ŞEYH SAİT’TİR”
Ali Kenanoğlu, Alevi toplumu ile Sünni Kürt toplumunu bir birine düşman etme politikasının ana argümanlarının, sembollerinin İdrisi Bitlisi ve Şeyh Sait olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Tam da bu noktada gerçek olmayan ama Alevi toplumuna gerçek gibi sunulup ezberlettirilen tarihsel bir yalanı ısıtıp ısıtıp ortaya atmanın savunulacak bir tarafı yoktur. Bu duruma en başta Ayhan Yalçınkaya gibi Hünkâr Vakfı gibi Alevi toplumunun önünde duran aydınlar ve kurumlar itiraz etmelidir. Ne İdrisi Bitlisi’yi ne de Şeyh Sait’i savundum, ancak daha 40 yıl önce Türk Milliyetçileri Maraş’ta Çorum’da katliam yaparken onları görmezlikten gelip, onlarla birlikte ortak Cumhurbaşkanı adayı çıkaranlara sesini çıkartmayıp 500 yıl önceki İdrisi Bitlisi’yi sürekli gündemde tutmanın iyi niyetli bir tutum olduğuna inanmıyorum.”
“AKP’NİN EN BÜYÜK KORKUSU KÜRTLER İLE ALEVİLERİN YAN YANA GELMESİDİR”
“Dün Ulusalcı Devlet yapısının bugün ise AKP Devletinin en büyük korkusu iki büyük muhalif toplum olan Kürtler ile Alevilerin yan yana gelmesidir” vurgusunu yapan Kenanoğlu, şu hatırlatmada bulundu:
“Nitekim 7 Haziran seçimlerinde Alevi kurumları ile HDP arasında yapılan ittifak ve neticesinde bizlerin HDP den aday olması karşısında Ulusalcı kesim tarafından yöneltilen en büyük eleştiri “İdrisi Bitlisi ve Şeyh Sait” üzerinden yapılmıştır. Bu eleştiriyi yapanlar aynı şekilde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP – MHP ittifakını alkışlamışlardır.”
YALÇINKAYA’YA 6 MADDEDE YANIT
Ayhan Yalçınkaya’nın yazısında yer yer “dalgacı, alaycı” bir üslup kullandığını dile getiren Kenanoğlu, Yalçınkaya’nın eleştirilerine yönelik 6 maddelik bir yanıt verdi:
- Toplumsal bir yalana inananları ve bu inanış üzerinden siyaset yapanların ekmeğine yağ sürmek ve bu vesile ile istemeden olsa da o siyasete hizmet etmek aydınların, Pirlerin ve kurumlarımızın yapacağı iş değildir. Madem bu bir yalandır ve toplum bu yalana inanmaktadır, sizin görevinizi bunun yalan olduğunu ve geri planında da bu siyasetin yattığını izah etmek olmalıdır. Bu hem aydın görevidir hem de Alevi kurumlarının görevidir.
- Diyelim ki bizim yalan dediğimiz bu olay gerçek çıktı, belgelendi, ne yapacağız, Şeyh Sait’in torunlarıyla siyaset yapmaktan vaz mı geçeceğiz; asla ve kata vazgeçmeyeceğiz. Çünkü bizi yan yana getiren, bir arada tutan Şeyh Sait değildir. Bizi bir arada tutan yan yana getiren “Demokratik Türkiye” diye yola çıkan HDP’dir. HDP ve HDP’nin benimsediği siyaseti benimseyen herkesle aynı yolda yürümeye ve omuz omuza mücadele etmeye devam edeceğiz. Ancak bunun yanı sıra birlikte siyaset yaptığım bu kişiler bu olayın yalan olduğunu ısrarla söylemektedirler, elinde belgesi olanlar buyursun yayınlasın biz de görelim. Bu çağrı belge çıkarsa biz bir arada olmaktan vazgeçeriz anlamına gelmez, bu çağrıdan böyle bir sonuç çıkmaz, kendinizi zorlamayınız.
- Yalana yalan demek, Alevi toplumunun bir yalana inandırılarak bunun üzerinden çirkin bir siyaset yapılması karşısında gerçeği söylemek ve Alevi toplumu içerisinde eli kalem tutan araştırmacı, yazar, akademisyenlere yalanlarını ya da iddialarını ispata davet etmek ne terbiye etmektir ne de tehdit etmektir.
- Şeyh Sait Şeriatçıdır, şeriat yanlısıdır, hilafet savunucusudur. Ben yazımda da söylemlerimde de bunun aksini söylemedim. Ben Şeyh Sait isyanının şeriatçı bir isyan olmadığını, dönemin Kürt Ulusalcıları tarafından örgütlenen bir Kürt isyanı olduğunu ve bu isyanın Kürt halkına yönelik inkâr, imha ve asimilasyonlara karşı yapıldığını söyledim. Şeyh Sait’in de dini kimliği nedeniyle isyanın sembol ismi yapıldığını kendisinin dini kimliğinden faydalandığını söylüyorum. Zira17 Şubat 1925 tarihli Fethi beye ait raporda ayaklanmanın şeriatı yönüne vurgu yapılırken “gericilik maskesi altında yapılan Kürtçülük hareketidir” demektedir.
- Evet, doğru; “Toplulukların kendilerine ait sembolleri, ikonları, kahramanları, şehitleri, kutsalları vardır. Hiçbir topluluk diğerinin tüm bu değerlerine diyelim toptan, saygı duymak zorunda da değildir.” Ama hakaret etmek durumunda da değildir. En önemlisi de bu semboller üzerinden yalanlar üretilerek toplumların bir birlerinden uzaklaşmasına hizmet etmek, hatta düşman edilmesini isteyenlerin ekmeklerine yağ sürmekte gerekmez. Bir iddia ispat edilmediği sürece yalandır ve birileri o yalana inanıyor diye bu yalan gerçek, meşru olamaz. Hünkar Vakfının, Veliyettin Ulusyoy’un ya da bu yazıyı kaleme alanların iki toplumu bir birine düşman etmek gibi bir niyetleri olduğunu söylemiyorum ama bu yalana sahip çıkarak bu siyasete ister istemez hizmet ettiklerini söylüyorum.
- Ayhan Yalçınkaya’nın yazısından yukarda çıkarttığım 7. Maddeye cevabım; Şeyh Sait’in torunları söylemine Hünkâr Vakfından bir yetkili ile telefon konuşmamda “Hacı Bektaş Veli’nin torunları hayattayken, Hacı Bektaş Veli’nin torunları adına karanfil bırakmak Osman Baydemir’in haddine mi” şeklindeki söylemi üzerine yazmıştım. Kimileri hakikaten bu torunları söylemini biyolojik bir bağ zannetmişler. Ben de bunu açmak istedim.
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.