PİRHA- Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Türkiye’de sosyal hizmetlerde dönüşüm çalıştayının sonuç bildirgesini kamuoyuna açıkladı.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçiler Sendikası (SES), Türkiye’de sosyal hizmetlerde dönüşüm çalıştayının raporunu bugün yaptığı basın toplantısıyla kamuoyuna açıkladı. SES Eş Genel Başkanı İbrahim Kara okuduğu açıklama şöyle:
“ÇALIŞTAY KİTAPLAŞTIRILACAK”
Sendikamızın örgütlü olduğu işkollarından biri olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, sosyal hizmetlerin planlandığı ve sunulduğu, sosyal hizmetlerden sorumlu temel kurumdur.
2-3 Haziran 2018 tarihlerinde ‘Türkiye’de Sosyal Hizmetlerde Dönüşüm’ başlığı ile iki günlük bir çalıştay gerçekleştirerek, Türkiye’nin dört bir yanından gelen sosyal hizmet emekçileri ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı hizmetlerini, hizmetlerdeki dönüşüm sürecini ve elbette ki sosyal hizmetlerde çalışan emekçilerin sorunlarını ve taleplerini değerlendirdik.
Çalıştayın sonuçları sendikamız tarafından kitaplaştırılarak çalıştay tartışmaları ve sonuçları detaylı olarak paylaşılacaktır. Ayrıca çalıştay da tespit edilen sorunlar ve çözüm önerileri Bakanlık yetkilileri ile de paylaşılacaktır. Bugün bu açıklamamızda çalıştay da ortaya çıkan sonuçları en özet hali ile kamuoyu ile paylaşmayı hedeflemekteyiz.
SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİNİN SORUNLARI BİRİKMİŞTİR
Çalıştay öncesinde Bakanlıkta çalışan sosyal hizmet emekçilerinin sorunlarını tespit etmek amacı ile bir anket çalışması gerçekleştirdik. 1 Nisan – 15 Mayıs tarihleri arasında yüz yüze ve internet ortamından yaptığımız anket çalışmasına 41 farklı ilde çalışan 873 sosyal hizmet emekçisi katılmıştır. Ankete katılanların %76’sı kadrolu çalışanlardan oluşurken, kadro karşılığı sözleşmeli, taşeron, ek ders karşılığı çalışan, sürekli işçi, 4D işçi kadrosu ile çalışanlar da ankete katılmıştır.
ANKETE KATILANLARIN ÇOĞU GENÇ
> Bakanlıkta çalışan tüm meslek guruplarından ankete katılım gerçekleşmiştir. Ankete katılanların yüzde 44’ünün 1-5 yıldır, %24’ünün 6-10 yıldır, %15’inin 20 yıl ve üzerinde hizmet süresi bulunmaktadır. Yani ankete katılanların çoğunu genç emekçilerin oluşturduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
> Ankete katılanların %46’sı kiracı olduklarını, yüzde 12’si konut kredisi ödediklerini, %7’si ailesinin yanında kaldığını söylemiştir. Katılanların %34’ü ev sahibidir.
Anket çalışmasının sonuçları, sosyal hizmet emekçilerinin karşı karşıya olduğu sorunları bir kez daha ortaya sermiş, yıllardır mücadele ettiğimiz taleplerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir:
“SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİ AZ ÇALIŞANLA ÇOK İŞ YAPIYOR”,
Sosyal hizmet emekçilerinin %78’i personel eksikliği sorunu olduğunu; %73’ü çalışma sürelerinin uzun olduğunu, % 88’i ise iş yoğunluğunun fazla olduğunu değerlendirmiştir. Emekçilerin %83’ü ise kurum politikalarının çalışanları değersizleştirildiğini düşünmektedir.
Yine ankete katılanların %85’i de ASPB yapılanmasını yetersiz bulduklarını ifade etmiştir. Yani bu sonuçlardan da açık olarak görüldüğü gibi sosyal hizmet emekçileri personel eksikliği ile az çalışan ile çok fazla iş yapmakta, uzun sürelerle çalışmakta, Bakanlık tarafından değer gördüklerini düşünmemektedirler.
Ankete katılanların sadece yüzde 2’si aldığı ücreti yeterli bulmaktadır. Yüzde 69’u yetersiz ücret aldığını, yüzde 28’i ise ücretini kısmen yeterli bulduğunu ifade etmiştir.
“ŞİDDET ÖNEMLİ BİR SORUN”
>Ankete katılanların %78’i sosyal hizmet emekçilerine yönelik şiddetin yaygın olduğunu ifade ederek, şiddetin bu alanın önemli bir problemi olduğunu göstermişlerdir. Çalışanların %69’u üst yöneticilerinden ya da hizmet sunduğu kişilerden şiddet gördüğünü ifade etmiştir. Çalışanların %79’u sosyal hizmet emekçilerine yönelik şiddeti önlemeye yönelik işleyen bir sistem bulunmadığını düşünmektedir. Bu sonuçlar da göstermektedir ki, şiddet sosyal hizmet iş kolunda emekçiler için oldukça önemli bir problem durumundadır ve hem yöneticilerden hem de hizmet alanlardan gelen şiddetin durdurulması için acil önlemler alınmalıdır.
“BİR DENETİM MEKANİZMASI YOK”
>Sosyal hizmet emekçilerinin %84’ü mobbingin alanda yaygın bir problem olduğunu düşünmektedir; mobbingin yaygın olduğunu düşünenlerin %53’ü ise kadın emekçilerdir. Emekçilerin yüzde 86’si mobbingin nedenlerinden birini yöneticiler olarak görürken, yine %86’sı mobbingi önleyecek işleyen bir denetim mekanizması olmadığını düşünmektedir.
“HİZMET SUNUM ALANLARI YETERLİ DEĞİL”
> Emekçilerin yüzde 52’si hizmet verilen binaların yapılanmasının (oda, salon, bahçe, hol, vb.) sosyal hizmet sunumuna uygun olmadığını düşünmektedir. Emekçilerin yüzde 49’u yemekhane sorunu olduğunu, yüzde 44’ü ise ulaşım sorunu yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Çok açık görünmektedir ki, Aile Bakanlığı, emekçileri çok ağır koşullarda ve çok yoğun emekle çalıştırmakta ama emekçilerin yemek ve yol sorununu dahi çözmemektedir. Hizmet sunum alanları ise hizmet gerekleri için yeterli değildir.
“ÇALIŞMA KOŞULLARI KÖTÜLEŞTİ”
> Emekçilerin % 87’si mesleki anlamda ihtiyaçlarının karşılanmasında sorun yaşadığını söylüyor % 51’i ise sahip olduğu mesleki eğitim ile yaptığı iş arasında uyum olmadığını düşünmektedir. Bu da mesleki çalışmanın bu kadar önemli olduğu ve personel yetersizliğinin olduğu bir alanda çalışanlara mesleklerine uygun görevler yaptırılmadığını göstermektedir.
> Son olarak ise ankete katılanların %81’i çalışma koşullarının kötüleştiğini değerlendirmektedir.
“TÜM ÇALIŞANLAR KADROYA ALINMALI”
Çalıştaya katılan yönetici/ üyelerimizle emekçilerin sorunlarına ilişkin bir de forum gerçekleştirdik. Anket sonuçlarının da değerlendirildiği forumda diğer öne çıkan sorunlar şunlardır: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında yıllardan beri güvencesiz çalışanların oranı kadrolu çalışanların oranından fazladır. ASPB’nin 2011 Faaliyet Raporundaki verilere göre kadrolu çalışan sayısı, hizmet alımı ile çalışanların gerisine düşmüştür. Nitekim yine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 2012 yılına ait verilerine göre, Bakanlık bünyesinde çalışanların yüzde 58’ini hizmet alımı yolu ile çalıştırılmaktadır. Sonraki yıllarda ise Aile Sosyal Destek Projesi için alınan sözleşmeli çalışanlar başta olmak üzere sözleşmeli çalışanların arttığı bilinmektedir. Bu ise güvencesiz çalışanların ne kadar yaygınlaştığını ortaya çıkarmaktadır. Nitekim bakanlık da bu durumun farkında olacak ki, hazırladığı Bakanlık raporları ve belgelerinde hizmet alımı ile çalışanların sayılarını paylaşmamakta, hatta hizmet alımı yolu ile çalışanlardan hiç bahsetmemektedir. Tüm çalışanlar kadroya alınmalı, güvencesiz çalışma kaldırılmalıdır.
“ÇALIŞANLAR ÜZERİNDE BASKI OLUŞUYOR”
>Güvencesizlik, sosyal hizmet emekçilerinin üzerinde ciddi bir baskı oluşturmaktadır. Sosyal yardımlar için düzenlenen raporlar ve yardımlar için verilen kararlarda idarelerin ve daha üst bürokrasinin istekleri çalışanlar üzerinde önemli bir baskı oluşturmaktadır.
> Sosyal hizmetlerde herkesin her işi yapacağı, mesleki sınırların ortadan kaldırıldığı, her meslek gurubunun diğer meslek gurubunun alanlarına dahil olmalarının zorlandığı, dahası yapılan tüm işlerin aynılaştırıldığı, büro işlerinde çalışanların ise daha da değersizleştirildiği bir politika izlenmektedir.
“EMEKÇİLER CİDDİ MAĞDURİYETLER YAŞAMAKTADIR”
> Sosyal hizmet emekçileri ağır iş yükü altında ve idarelerin her türlü baskı ve keyfi yaklaşımları altında çalışmaktadır. Liyakat tamamen ortadan kalkmıştır. Alanı bilmeyen idareciler yönetici olarak atanmakta, bu da hem çalışanlarla ilişkilere hem de hizmet planlanmasına yansımaktadır. Görevde yükselmede çok ciddi sorunlar ve keyfilikler yaşanmaktadır. Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinde yapılan değişikliklerle, atama ve yer değiştirmeler hiç bir kurumda olmayan kurallara bağlanmış, emekçiler ciddi mağduriyetler yaşamaktadır.
> Anket sonuçlarında da ortaya çıktığı üzere özlük ve ekonomik koşulları ise son derece yetersizdir. Çeşitli biçimlerde tutulan nöbetler karşılığında ise ya ücret alamamakta ya da son derece sınırlı bir ücret almaktadır.
SOSYAL HİZMETLER
Çalıştay ile Türkiye’de sosyal hizmetlerin tarihi; Türkiye’de yıllar içinde özellikle 2002 sonrasında hizmetlerde ne yönde değişimler yaşandığı da detaylı olarak değerlendirilmiştir.
“PSİKOSOSYAL SORUNLAR YAŞANIYOR”
Sosyal hizmetler alanı, hizmet vermekle yükümlü olduğu konular itibari ile çok kritik bir alandır. Biliyoruz ki bir ülkede demokrasinin, refah ve insana verilen değerin ne olduğunu anlamak için sosyal hizmet politikalarının ne şekilde olduğuna bakmak gereklidir. Türkiye açısından ise ne yazık ki uzun zamandır izlenen ekonomik ve sosyal politikalar nedeniyle kadınlar, çocuklar, engelliler, yaşlı, LGBTİ, mülteci, yoksullar başta olmak üzere hakları elinden alınan veya hakları daha fazla korunmaya ihtiyacı olan insanlar, insan hakları çiğnendiği ya da insan haklarının gerekleri yerine getirilmediği için daha fazla psikososyal sorunlarla karşı karşıya kalmakta, yalnızlaşmakta ve çaresiz hale gelmektedir. Bu çerçevede her geçen gün insanın sahip olduğu hakları korumaya ve bu hakları geliştirmeye daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır.
2000’li yıllardan itibaren neo-liberal muhafazakar yaklaşımla beraber sosyal hizmetler de aile kurumuna yapılan vurgunun artması ve sosyal hizmetin piyasa, sivil toplum (hemşehri dernekleri ve cemaatler), aile üçlüsüne havale edilmesi eğilimi de açık şekilde görülmüştür.
ÇOCUK ATÖLYESİ
ASBP’nin “Çocuk Algısı”nı, muhafazakârlığa, dine, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı ve ailenin çocuğun ihtiyaçlarından önemli olduğu düşüncesine yönelik faktörler belirlemekte, çocuğun gelişimsel ihtiyaç ve gereksinimleriyle bir “birey” olduğu göz ardı edilmektedir. Bu nedenle 18 yaş altı tüm bireylerin çocuk olduğu evrensel ilkesinin hatırlanılarak, tüm politikaların “çocuğun insan hakları” doğrultusunda geliştirilmelidir.
KADIN ATÖLYESİ
ASP Bakanlığı kadını güçlendirmeyi hedef alan bir Bakanlık olduğunu iddia etmesine rağmen kadını, kadına dayatılan toplumsal roller çerçevesinde tutmaya yönelik bir politika üretmektedir. Kadının varlığını ve eşitliğini temsil edebilecek tüm uygulamalar yok edilmektedir. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı adının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirilmesi; kadın erkek eşitliği kavramlarının tüm Bakanlık politikaları ve metinlerden temizlenmesi, yüzyıllardır süren kadının köleleştirme tarihinin bir devamı niteliğindedir. Bakanlık politikaları kadını “birey” olmaktan çıkarıp aile içine hapsedilmesine hizmet etmektedir.
AYRIMCILIK ATÖLYESİ
Ayrımcılık bir insana ya da insan grubuna, belli bir özelliği nedeniyle eşitsiz/farklı muamele yapılması halidir. ASPB’nin uygulama ve politikalarını şekillendiren ve esas alınması gereken Anayasada yer alan eşitlik ilkesi, ayrımcılık yapılmasını yasaklamaktadır. Ayrıca Cinsler Arası Eşitlik Yasası da, cinsiyete dayanılarak ayrımcılık yapılmasını yasaklamaktadır.
ASPB ve devletin, vatandaşına vermesi gereken hizmetleri ayrımcılığa neden olacak şekilde sınırlandırılması kabul edilemez. ASPB her vatandaşa haklarını teslim etmek için herkese eşit sosyal hizmet anlayışına geçmelidir.
SAVAŞ, GÖÇ VE SOSYAL HİZMETLER ATÖLYESİ
Bilindiği üzere savaş dünya genelinde milyonlarca insanın yerinden edilmesi, katledilmesi gibi yıkıcı, yok edici etkisi olan bir olgudur. Aynı zamanda 2011 Suriye savaşından sonra Türkiye’ye yoğun göç dalgası olmuştur. Bununla birlikte yine Kobani ve Şengal’den de yoğun göçler gerçekleşmiştir. Göç olgusu ele alındığında genel olarak göçler iç ve dış göçler, zorunlu ve zorunlu olmayan göçler şeklinde değerlendirilmektedir.
ASPB’nin savaş ve savaş mağdurlarına ve zorunlu göçe dair belirli bir müdahale planı bulunmamakta, AFAD koordinasyonunda psiko-sosyal grubunda yer almakta ayrıca GEMER yapılanması içinde faaliyet yürütmektedir. Kağıt üzerinde olan ise plan olası afet durumlarına uygulanmamaktır.
Bakanlık iç-dış siyaset ve ekonomik ihtiyaçlar üzerine bir yaklaşım göstermekte, yapılan hizmetler başvuru üzerine değerlendirmeye alınmaktadır. İhtiyaç belirleme vs bir durum söz konusu değildir. Yalnızca mevcut hizmet modelleri (SED, evde bakım v.b.) üzerinden hizmet verilmektedir. Verilen hizmetlerde bölgeler arası farklılıklar görülmektedir.
“ÖTEKİLEŞTİRME VE AYRIMCILIK YAYGINLAŞMIŞTIR”
Yaşanan iç göç sürecinde hizmetten faydalanan müracaatçılar, göç sebebiyle yaşanan adres değişikliği nedeniyle yararlandıkları SED ve evde bakım gibi hizmetlerden bir süre faydalanamamış ve mağduriyet yaşanmıştır. Şırnak’ta bu örneğin yaşandığı yerlerdendir.
Suriye’den gelen göçmenlere yönelik verilen hizmetlerde ırkçı, dinsel, ideolojik yaklaşımlar bulunmakta, bu hizmetler ayrıca iç ve dış siyasete malzeme olarak kullanılmaktadır. Bu anlayış halk içerisinde çatışmalar yaratmakta ve Suriyelilere sunulan hizmetlerle ilgili yanlış bilgilerin yarattığı etkiler sonucunda ötekileştirme ve ayrımcılık yaygınlaşmaktadır.
“ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER ESAS ALINMALIDIR”
Toplumsal barışın inşası için öncelikli yapması gereken işler, savaşın ve buna bağlı olarak yaşanan göçün mağduriyetlerini gidermeye çalışmak değil, bunları önleyici politika ve hizmetler yürütmesi gerekir. Bunun için demokrasi ve insan hakları mücadelesi temel bir hat olarak belirlenmeli bu mücadele için de uluslararası sözleşmeler (Çocuk Hakları Sözleşmesi, İnsan Hakları Sözleşmesi) esas alınarak çalışma yürütülmelidir.
Bu alanda önleyici, akut ve sonrası dönem için ilkelerin belirlenmesi, mesleki tutumların netleştirilmesi, etik değerlerin belirlenmesi için “tutum belgesi” hazırlanması çalışmasının yürütülmesi.
Bu çalışmayı yürütürken meslek örgütleri, insan hakları kuruluşları ve uluslararası kurumların katılımının sağlanması.Olağanüstü dönemlerde sosyal hizmet çalışmaları yürütülmesi için çalışmaların yürütülmesi ve bu çerçevede Acil Eylem Planının hazırlanması.Çalışanlar arasında bakım verenlerin bakımı için çalışmaların yürütülmesi. Gerektiğini belirtti.
Cebrail ARSLAN/ANKARA
Yoruma kapalı.