PİRHA- Güvenç Abdal Ocağı mensubu Sefa Öztürk Dede, Newroz’a ve Newroz’un Alevilerdeki yerine dair PİRHA’ya konuştu. Öztürk, “Umudun tükendiği, umutsuzluğun alıp yürüdüğü, karamsarlığın bir yaşam tarzına dönüştüğü ve insanların yaşama dair bütün değerleri tükettiği bir süreçte yeni bir güne uyanmak, yeni bir günü, yeni bir yılı karşılamak önemlidir. Dolayısıyla Newroz, yeni bir güne, yeni bir dünyaya bakış açısıdır” diye konuştu.
Sefa Öztürk, Aleviliğin bu coğrafyanın hem inançsal boyutta, hem kimlik boyutunda çok mağdur edilen bir inanç grubu olduğunu belirterek, “Newroz, bizim inancımızda, bizim anlayışımızda eskiye dair bütün kötülükleri sonlandırarak, yeniye dair bütün güzellikleri tekrar yaşamın içerisinde egemen kılmaktır” dedi.
“NEWROZ YENİ BİR GÜNE, YENİ BİR DÜNYAYA BAKIŞ AÇISIDIR”
“Newroz, bizim inancımızda, bizim anlayışımızda eskiye dair bütün kötülükleri sonlandırarak, yeniye dair bütün güzellikleri tekrar yaşamın içerisinde egemen kılmaktır” diyen Öztürk, Newroz’un bütün Asya toplulukları için çok önemli bir gün olduğunu ifade etti. Öztürk, “Newroz, herkes için bir anlamda çok şey ifade ediyor. Ben diğer halklar için çok fazla cümle kurmam. Ama Newroz genel itibariyle yeni bir gün demektir. Özellikle ‘yeni’ sözcüğünü tartışmaya açmak isterim. Çünkü giderek muhafazakarlaşmaya başlayan bir dünyada her şeye, geçmişe, hatta geçmişin ürettiği dogmatizme sıkı sıkı sarılan topluluklar karşısında yeni çok değerlidir. Yeniyi anlamak, yeniyi kavramak, yeni güne başlamak. Umudun tükendiği, umutsuzluğun alıp yürüdüğü, karamsarlığın bir yaşam tarzına dönüştüğü ve insanların yaşama dair bütün değerleri tükettiği bir süreçte yeni bir güne uyanmak, yeni bir günü, yeni bir yılı karşılamak önemlidir. Dolayısıyla Newroz, yeni bir güne, yeni bir dünyaya bakış açısıdır. Yeni güne uyanmak için eskiyi eleştirerek reddetmeniz gerekiyor. Eskide neyi reddettiğinizi bilmeniz gerekiyor. Newroz, bizim inancımızda, bizim anlayışımızda eskiye dair bütün kötülükleri sonlandırarak, yeniye dair bütün güzellikleri tekrar yaşamın içerisinde egemen kılmaktır” diye konuştu.
“NEWROZ GECE VE GÜNDÜZ EŞİTLİĞİDİR”
Öztürk, Newroz’un eşitliğe vurgu olduğunu ve cemreyle de alakalı olduğunu ifade etti. Newroz’un mitolojik anlatımına da değinen Öztürk, Dehak kişiliğinin gece gündüz eşitliğinin, doğanın uyanışının ve doğanın bütün canlılarla birlikte yaşamı tekrar paylaşmasının da önüne geçtiğine vurguda bulunarak, “Önce kara kışı anlamak gerekiyor. Kışın hem mevsimsel, fiziki bir anlamı var, hem de insan psikolojisinde yarattığı bir depresyon hali var. Biz en karanlık günlerimizi tarif ederken kış gibi geçti ömrüm deriz. Yani zorluklar içerisinde geçen, yürüyen zaman dilimi. Örneğin kara kış, o kış çilesinde Hızır’ın gelişi bir bayramdır ama Newroz tamamen toprağın, doğanın uyanışı, bütün canlı türleri açısından artık kıtlığın bittiği ve yeni bir zamanın, yeni bir sürecin başladığı bir dönemdir. Her şey için herkes için bir umuttur. Burada ölüme ve dirime mutlak surette ciddi bir vurgu da vardır. Aynı zamanda yeni derken eskinin öldüğü, bittiği ve tükendiği anlamı vardır. Aleviliği ölmeden evvel ölmenin bir prensip olarak, bir inanç anlayışı olarak düşündüğünüzde Newroz, bu noktada tam da dirimdir. Yani o karakışın, o zorlukların, her şeyin tükenişi ve tekrar üretimin, bereketin çoğalması ve zor günlerin geride kalması anlamına gelir. Asıl vurgu ise dehakın zulmüdür. Bu, gece gündüz eşitliğinin, doğanın uyanışının, baharın gelişinin, tekrar canlıların hayat bulmasının ve doğanın bütün canlılarla birlikte yaşamı tekrar paylaşmasının da önüne geçmiştir” şeklinde konuştu.
“NEWROZ DOĞANIN İŞBİRLİĞİDİR”
“Yaşam ve yaşamın ürettiği değerler paylaşılmadan hiçbir canlı türünün hayatta kalması ve soyunu devam ettirmesi mümkün değildir” diye konuşan Öztürk, “Bütün canlı türlerinin ister iradeyle ister irade dışı olsun zorunlu birliktelikleridir. Hatta zıtların birliklerini de görmek mümkündür. Fakat bütün bunlar olurken bir direnişi görmemek mümkün değil. Demirci Kawa’nın zalim Dehak’a karşı vermiş olduğu mücadele ve kurtuluşa erişmesidir. Aynı zamanda Newroz bir kurtuluş demektir. Yani insanlar hangi koşullarda olursa olsun, ne kadar zorluk yaşarsa yaşasın, en karanlık süreçte dahi dünyalarını aydınlatabilmeyi başarabilmişlerdir. Aynı zamanda Newroz umudun tekrar yeşererek, dünyada en vahşi, en gaddar, en barbar zulmün dahi birgün sona erebileceği umudunu sürekli üzerinde taşımasıdır” dedi.
“NEWROZ CEMİ, MEVSİMİN VE TOPLUMUN COŞKUSUNU ORTAYA ÇIKARMA CEMİDİR”
Öztürk, Alevilerin yıl içerisinde dört büyük birlik cemi olduğunu belirterek, “Bunlar; Görgü Cemi, Muharrem Cemi, Hızır Cemi ve Newroz Cemidir. Bazı bölgelerde Newroz Cemi yapanlar bir Hıdırellez Cemi de yapıyorlar. Newroz cemlerinde, sohbet bölümünde Newroz’un önemi, Newroz’un ne olduğu ve bahara doğru evrilen hem mevsimin hem toplumun coşkusunu ortaya çıkarma cemidir. Her cemin aslında temel bir özelliği, temel bir vurgusu var. Cemlere baktığınızda sadece cem diye ifade etmiyoruz. Bu süreç içerisinde giderek sıradanlaştı cem sözcüğü. Cem sözcüğünün başına önemli bir karakter geliyor, önemli bir felsefe konuluyor. Örneğin Müsahiplik Cemi, Newroz Cemi ya da Hıdırellez Cemi diyoruz, hepsinin başında büyük bir olay, büyük bir felsefe var. Cem elbette önemlidir ama o büyük felsefeyi anlamak daha önemlidir” dedi.
“DEVLET ASİMİLASYONUNU ŞİMDİLERDE ALEVİLER YÜRÜTÜYOR”
“Biz, korkunç bir asimilasyon altındayız” diyen Öztürk, devlet eliyle ve devletin genel politikasıyla birlikte yürütülen bu asimilasyonun şimdilerde ise Alevilerin eli yürütüldüğüne dikkat çekti. Öztürk, “Çünkü hep dışarıda düşman ararken içimizi görmüyoruz, kendimize bakamıyoruz. İnsanın kendisine bakmasında fayda var. Biz kendimizi sorgulamaktan korkuyoruz. O kadar çok kabahati ve kusurları başkalarında arıyoruz ki, o aradığımız esna da kendimizi putlaştırıyoruz. Bugün Alevilik kendi kendini asimile ediyor, ümmetleşiyor ve cemaatleşiyor. Cemevi cemaati bir cami cemaatine dönüşüyor. Bu bizim kendi gerçeğimiz ve bu gerçekleri konuşmaktan da korkuyoruz. Korktuğumuz gibi bunu bir tartışmaya da açmamız gerekirse, dinin yarattığı bir rant var. Bu din olan, inanç olan her yerde var. Zaman içerisinde inançlar bir rant oluşturuyor. Alevilik de bir rant oluşturuyor. Bunları görmemiz, telaffuz etmemiz gerekir. Birileri kızacaktır, öfkelenecektir, bağıracaktır hatta deyim yerindeyse hakaret edeceklerdir. Ama gerçeğimiz budur. Alevilik bugün daha çok Alevilik üzerinden görünmüyor da bu rantiye grubu Aleviliğin sanki gerçek temsilcisi ya da Aleviliğin kendisiymiş gibi sunuluyor” diye vurguladı.
“BUGÜN ALEVİLİĞE CİDDİ BARİKATLAR OLUŞTURULUYOR”
Hiçbir düşünce, akım ya da maddenin olduğu yerde durmadığına, bir hareketin, hareketliliğin içerisinde, büyük bir değişim geçirdiğine vurgu yapan Öztürk şunları kaydetti:
“Kim barikat koyarsa aslında o barikatı koyan yok oluyor. Bugün Aleviliğe ciddi barikatlar oluşturuluyor. Kendisine devri daim diyen, büyük bir değişim ve dönüşümü savunan bu inanç ne yazık ki kendi değerlerinden hızla uzaklaşarak statik, dogmatik, tartışılmaz, konuşulamaz, erişilemez bir duruma doğru götürülüyor. Hatta böyle bir anlayış somut hale gelirken çok tehlikeli işler de yapıyor. En başından da bir muhabbet dili olan, bir muhabbet konusu olan, bir muhabbet felsefesi olan Aleviliğin sohpet ve muhabbet bölümü yok ediliyor. Yani o konuşma bölümü; doğayla konuşan, çiçekle, böcekle, kuşla konuşan Alevilik, Enel Hak diyen Alevilik, bugün kullaşıyor, cemaatleşiyor demekten kastım da budur. Düşünmüyor, tartışmıyor, sadece alışkanlıklara dayalı rutin bir anlayışa doğru gidiyor. Bu gelişimini durdurmak, Aleviliği başka bir boyuta götürmek durumuyla eşittir. Bu da Aleviliğin kendisi açısından çok tehlikelidir. Bunları mutlaka görmek gerekiyor.”
Diren SATI / İSTANBUL
Yoruma kapalı.