PİRHA-HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, zorunlu din derslerinin sadece Alevilerin sorunu olmadığının altını çizerek, “Herhangi bir inanca yönelik baskı Türkiye’deki tüm demokrasi güçlerinin sorunudur. Zira bu sorun esasen demokrasi, özgürlük ve eşitlik sorununun ayrılmaz bir parçasıdır” dedi. Sancar zorunlu din dersi uygulamasının iktidarın tekçi ve baskıcı zihniyetinin açık bir yansıması olduğunu, Alevi inancının asimilasyonunda uygulanan bir yöntem olarak devreye sokulduğunu kaydetti.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, zorunlu din dersleri, cemevlerine gelen yüksek elektrik faturaları, cemevlerinin ibadethane olarak tanınmaması, ittifaklarda Alevilerin yeri ve HDP milletvekillerine yönelik saldırılara dair PİRHA’ya konuştu.
“HERHANGİ BİR İNANCA YÖNELİK BASKI TÜRKİYE’DEKİ TÜM DEMOKRASİ GÜÇLERİNİN SORUNUDUR”
PİRHA: Alevilerin yıllardır mücadele ettiği zorunlu din derslerine ilişkin ne söylemek istersiniz?
MİTHAT SANCAR: Türkiye’de Alevi inancına yönelik çok ciddi kısıtlamalar ve baskılar olduğunu biliyoruz. Alevilerin inancının tanınması talebi de yıllardır bir mücadelenin konusudur. Özellikle 12 Eylül’den sonra sistematik hale gelen bazı uygulamalar var. Bunların başında da zorunlu din dersleri geliyor. Zorunlu din derslerinin hangi amaçla ve içerikle verileceği konusu da uzunca bir dönem tartışıldı. Bu uygulama önce Türkiye mahkemelerine, daha sonra AİHM’ye taşındı. AİHM din derslerinin zorunlu olmasının Sözleşme’nin (AİHS) eğitim hakkını düzenleyen ek protokolünü ihlal ettiğine, ailelerin dini ve felsefi inançlarını açıklamak zorunda bırakılmadıkları bir muafiyet sisteminin hayata geçirilmesine hükmetti. İktidar, bu hukuk dışı uygulamaya son vermek şöyle dursun, aksine, bunu yaygınlaştırmak istiyor. Fakat olması gereken, din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılarak seçmeli hale getirilmesidir. Dünyanın bir çok ülkesinde de bu dersler seçmeli ders statüsündedir, çünkü demokratik bir hukuk devleti, tüm inançlara eşit yaklaşmakla mükelleftir. Aleviler çok uzun yıllardır bu ülkede yok sayıldıklarını, kendi inançlarına yönelik ciddi bir baskı uygulandığını ve bunun kabul edilemez olduğunu söylüyor. Bu uğurda mücadele veriyor. Biz de Alevilerin haklı mücadelesini ve taleplerini sonuna kadar destekliyoruz. Bizim en temel ilkelerimizden biri inanç özgürlüğü ve inançların eşitliğidir. Zorunlu din dersi uygulaması iktidarın tekçi ve baskıcı zihniyetinin açık bir yansımasıdır; Alevi inancının asimilasyonunda uygulanan bir yöntem olarak devreye sokulmuştur.
-Zorunlu din dersleri yalnızca Alevilerin sorunu mu?
Bu elbette sadece Alevilerin sorunu olamaz, herhangi bir inanca yönelik baskı Türkiye’deki tüm demokrasi güçlerinin sorunudur. Zira bu sorun esasen demokrasi, özgürlük ve eşitlik sorununun ayrılmaz bir parçasıdır. Nasıl ki HDP’ye yönelik baskılar sadece HDP’yi değil Türkiye’de demokrasiyi bir bütün olarak hedefine alıyorsa, bir inanca yönelik haksızlık, ayrımcılık, adaletsizlik sadece o inanç grubunu değil tüm inanç gruplarını ilgilendiren “inanç özgürlüğü”nü hedef alıyor. Bu bir zihniyet ve bu zihniyete dayalı sistem sorunudur. Bugün Alevilere yönelik ayrımcı uygulamalar, başka inançlara karşı da yürütülüyor. O yüzden bunun sadece Alevilerin meselesi gibi görülmesi büyük bir yanlış olur; bu mesele Türkiye’de demokrasi, özgürlük ve eşitlik meselesidir. O nedenle de söz konusu taleplere bütün kesimlerin sahip çıkması gerekiyor. Meseleyi sadece Alevilerin itirazı olarak görmek hem büyük bir haksızlıktır hem de ciddi bir yanılgı oluşturur. Bu yaklaşımın en önemli sorunu her kesimin taleplerini sadece kendi kitlesiyle sınırlı tutmasıdır ki bu ciddi bir tuzaktır. Bizim yapmamız gereken bütün ezilenlerin, mağdurların ve ötekileştirilenlerin birlikte mücadelesini hak, özgürlük ve eşitlik temelinde yürütmek ve sahiplenmektir.
“CEMEVLERİNİN İBADETHANE OLARAK TANINMAMASI ALEVİ İNANCINA YÖNELİK BİR AYRIMCILIKTIR”
-Cemevlerini ticarethane statüsünde gören bir iktidarla karşı karşıyayız. Son dönemde cemevlerine 30 bin, 50 bin lira gibi elektrik faturaları geliyor. Alevilerin cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi talebine yönelik çalışmalarınız var mı?
Cemevlerinin ibadethane olarak tanınması gerektiğini parti programımızda da konuşmalarımızda da ifade ediyoruz. Alevilerin talepleri bizim kendi taleplerimizdir. Cemevlerinin ibadethane olarak tanınması talebi sadece Alevilerle sınırlı bir talep olarak görülmemelidir; bu talep inançların eşitliği ve özgürlüğü içerisinde değerlendirilmelidir. Cemevlerinin ibadethane olarak tanınmaması, Alevi inancına yönelik çok açık bir ayrımcılıktır. Bunun en somut yansımasını elektrik zamlarından sonra çarpıcı bir şekilde yaşıyoruz. Cemevlerine 30 bin, 40 bin hatta 70 bin liraya varan faturalar gönderiliyor. Bu faturaların ödenmemesi veya ödenememesi demek, cemevlerinin faaliyetlerini durdurması demektir.
Bunun anlamı, bir inancın ibadet kurumunun fiilen kapatılmasıdır. Bu, Alevi inancına yönelik bir zulümdür. O yüzden cemevlerinin bir an önce ibadethane olarak tanınması gerekiyor. Utanç verici olan bir diğer husus ise gelen elektrik faturalarında cemevlerinin ticarethane statüsünde değerlendirilmiş ve buna tarifelendirilmiş olmasıdır. Camiler, mescitler, kiliseler, sinagoglar birer ibadethane sayıldıkları için onlara elektrik faturası gelmiyor. Fakat cemevleri bir ev olarak bile kabul etmeyip ticarethane olarak değerlendirildiği için en yüksek tarifeden faturalandırılmış. Bu sadece parasal bir mesele değildir, bu inanca yönelik ağır bir ayrımcılık, büyük bir baskıdır. Bunun önüne geçmek için faturalarda yeni bir düzenleme yapmak yetmez, yapılması gereken cemevlerinin derhal ibadethane olarak tanınmasıdır.
“DEMOKRASİ İTTİFAKINI ORTAK MÜCADELE HATTI OLARAK İNŞA ETMEK İSTİYORUZ”
-İttifaklara ilişkin ne söylemek istersiniz? Alevi toplumunun 3. yoldaki yeri nedir? Nasıl bir mekanizmayla Alevi kurumlarıyla ilişkileniyorsunuz?
Biz, kongre kararımız doğrultusunda en geniş demokrasi ittifakını hedeflediğimizi belirtiyoruz. Bu demokrasi ittifakını öncelikle bir mücadele ortaklığı olarak tanımlıyoruz. Bu ortaklığı sadece seçimlere endeksli bir mesele olarak da görmüyoruz. Örneğin bu günlerde sömürüye ve insanlık dışı çalışma koşullarına karşı emekçilerin protestoları, direnişleri, iş bırakma eylemleri arttı. İttifakımızın en önemli parçalarından biri elbette emekçiler olacaktır. Temel hedeflerimizden biri emekçilerin haklarına kavuşması için yürütülen mücadeleye destek vermektir. Tıpkı emek mücadelesi gibi inançlara yönelik baskıları ve ayrımcılıkları da sözünü ettiğim ortak mücadelenin konusu olarak görüyoruz. Bu baskılar, hak gaspları ve ayrımcılıklar ancak ortak mücadele ile aşılabilir.
O yüzden biz demokrasi ittifakını ortak mücadele hattı olarak inşa etmek istiyoruz. Amacımız böyle bir ittifakın, mümkün olan en geniş kesimleri kapsamasıdır. Bunun için hem sol-sosyalist parti ve yapılar hem Kürdi partiler hem de inanç grupları için bir yol açma mücadelesi veriyoruz. Alevi dünyasıyla buluşmalar düzenliyoruz ama bu buluşmaları artırmak ve derinleştirmek istiyoruz. Bunu yaparken de Alevilerin örgütlendiği kurumlarla bire bir ilişki kurmayı amaçlıyoruz. Bunun yanı sıra kurumların da ötesinde Alevi toplumuyla doğrudan iletişim içinde ve sürekli diyalog halinde olmayı hedefliyoruz. Demokrasi ittifakı kurulacaksa Aleviler bunun en güçlü parçasından biri olmalı ve bu ittifakta tüm ağırlığıyla yer almalıdır. Kürtlerin demokrasi ittifakındaki yerleri ve önemi, Aleviler için de geçerlidir.
“HDP’YE YÖNELİK SALDIRILAR YOĞUNLAŞTIRILARAK DEMOKRATİK SİYASET TASFİYE EDİLMEK İSTENİYOR”
-HDP’ye yönelik baskı ve saldırılarla birlikte milletvekillerine de çeşitli saldırılar oluyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Partimize yönelik saldırıların çok kapsamlı olduğunu ve her alanda yürütüldüğünü söylüyoruz. Bu saldırılar milletvekillerimize de yöneliyor. Semra Güzel meselesine dair gerekli açıklamaları yaptık. Esas mesele bu fotoğrafların yıllarca tutulup şimdi servis edilmesidir. Bunun belli bir amacı olduğu ortadadır ve bize yönelik baskı kampanyasının bir parçası olarak kumpas biçiminde gündeme getirilmiştir. Elbette orada benimsemediğimiz fotoğraflar da var; HDP’nin silahla bir araya gelmesi bizim anlayışımıza uygun değildir. Ancak bu fotoğrafların ne zaman çekildiğini ve bunun altındaki gerçekliği yok saydığınızda asıl meseleyi kaçırırsınız. Bu fotoğraflar çözüm süreci döneminde çekilmişti ve o dönem Türkiye’de silahların susması için başlatılan çok önemli bir girişim mevcuttu. Devletin bizzat bilgisi dâhilinde ailelerin PKK mensubu çocukları veya yakınlarıyla buluşmaları için çadırlar kurulmuştu. On binlerce insan PKK’de yer alan yakınlarıyla bir araya geldi. Bunun şimdi gündeme getirilmesinin amacı PKK üzerinden HDP’ye yönelik saldırıları yoğunlaştırmak ve demokratik siyaseti tasfiye etmektir. Her türlü yola başvurarak HDP’ye yönelik saldırıları sürdürmek ve bizi etkisiz hale getirmek istiyorlar ama bunu başaramayacaklar.
Çünkü biz yolumuzdan dönmeyeceğiz; bu yol eşitlik, özgürlük, barış ve demokrasi yoludur. Biz Türkiye’de silahların susması, büyük barışın kurulması, toplum kesimleri arasındaki düşmanlıkların sona erdirilmesi için mücadele ediyoruz. Büyük barıştan kastettiğim, öncelikle Kürt sorununda demokratik çözüm ve Kürt sorununda çatışmaların nihai olarak sona ermesidir. Ama bu kavram bunun ötesini hedefler. Büyük barış, Türkiye’deki toplum kesimlerinin eşit ve özgür yaşayabileceği ortak bir yaşamı inşa etme programıdır. Oya Ersoy arkadaşımız hakkında, yaptığı bir konuşma nedeniyle İslam’a hakaret ettiği iddia edilerek bir algı yaratıldı. Konuşmanın tümüne baktığınızda Oya Ersoy’un böyle bir niyeti olmadığı görülür. HDP’nin en önemli ilkeleri arasında inançlara eşitlik ve özgürlük yer alıyor, bunun vazgeçilmez şartı da her türlü inanca saygıdır. İnançlara saygı bizim bütün politikalarımızın temelindeki ilkelerin yansımasıdır. İnançlara baskı ve ayrımcılık yapan bir iktidarın HDP’ye bu açıdan saldırmasının inandırıcılığı yoktur. HDP’nin bu konudaki duruşu nettir. Dini, siyasi istismar aracı olarak kullanan bu iktidarın bize yönelik manipülasyon çabalarının sonuç vermesi mümkün değil.
Nuray ATMACA/DERSİM
Yoruma kapalı.