PİRHA – Sanatçı ve Uluslararası Müzik Akademisi kurucusu Umut Akar, “Bir insan ana dilini konuşamıyorsa birçok alanda sorun yaşayabiliyor” diyerek, “Bir ana dilin önemi eğer acınız varsa ilk ilacınızdır, savaştaysanız ilk silahınızdır, konuşmayı öğrenirken ilk hocanızdır. Ana dilin önemi beni ben eden tüm varlıklar için önemli bir titreşimdir” dedi.
Haberin videosu;
Sanatçı ve Uluslararası Müzik Akademisi (UMAK) kurucusu Umut Akar, gelecekteki projeleri, uluslararası müzik akademisi, pandeminin sanata etkisi, anadil ve müzik konularına dair PİRHA’nın sorularını yanıtladı.
“MÜZİĞİN KENDİSİDİR BENİ BUGÜNLERE GETİREN”
30’uncu sanat yılınızı “Rayir/Yolda” ile girdiniz? Sanatınızı bugüne taşıyan nedir?
İlk önce müzikal bir ailede doğmak çok önemli bir noktadır, yani annem, babam, ablam, amcalarım ve dayılarımın hepsi müzikal enstrüman çalarlardı. Eskiden her gün müzik vardı bizde. Yani hayata böyle bir yerden adım atmak çok güzel bir şanstı, çok güzel bir mutluluktu. Annem ve babam sanat alanında aktiflerdi. Bizim evimizde her zaman Türkiye olsun ya da diğer ülkeler olsun Avusturya Viyana’ya sanatçı geliyorsa kesin bizim eve uğramıştır bir dokunmuşumdur çocukken bir görmüşümdür öyle bir ortamda büyüyünce sanatı bugünlere taşımak daha kolay oluyor. Bu yolculuk uzun bir yolculuk hepsini şuan anlatsam röportajın içine sığmayacak ama 30.yılıma beni taşıyanlar tabi tanıdığım, gördüğüm, dokunabildiğim insanlardır. Bana dokunan insanlardır, beraber müzik yaptığımız insanlardır. Müziğin kendisidir beni bugünlere getiren. Aynı zamanda işte azimde olması gerekiyor 30 yıl sanat yapabilmek için. Müziği daha küçük yaştan beri yapıyorum ama sahneye çıkıp kendi çalışmalarımla insanların karşısına çıktığım anda sonraki dönemi sayıyorum o da 15 ile 16 yaşından sonra oluyor. O yüzden iste 30.sanat yılıma girmiş oluyorum. Rayir ile bunu bir konsept olarak anlatmak istiyorum.
“EĞER ACINIZ VARSA İLK İLACINIZ, SAVAŞTAYSANIZ İLK SİLAHINIZDIR, KONUŞMAYI ÖĞRENİRKEN İLK HOCANIZDIR”
Anadil ve müzik sizin için ne anlam ifade ediyor?
Anadil kuşkusuz artık bilim insanlarının da araştırmalarından sonra önemini tartışmasız bir şekilde savunuyoruz. Bir insan ana dilini konuşamıyorsa birçok alanda sorun yaşayabiliyor. Dil dediğiniz dünden bugüne oluşan bir şey değil. Edip Cansever’in şiirinde olduğu gibi ‘insan yaşadığı yere benzer’ ama benzeme süreci yüzyıllar da alabiliyor o süreçte şekilleniyorsunuz. Bir ana dilin önemi eğer acınız varsa ilk ilacınızdır, savaştaysanız ilk silahınızdır, konuşmayı öğrenirken ilk hocanızdır. Ana dilin önemi beni ben eden tüm varlıklar için önemli bir titreşimdir bu titreşimleri sürdüremediğiniz sürece hem toplum hem kültür hem de insan olarak dezavantajlarınız var ana dil çok önemlidir.
Müziğe bakış açısı kapsamlı ve zor bir konu olacak benim için ama şöyle bir örnek vereceğim ben bir müzik hocasıyım öğrencilerim var her üniversiteye gittiğimde kendimi her türlü soruya hazırlıyorum ama şöyle bir soru vardır o da müzik nedir?sorusuna cevap vermekte zorlanıyorum tabi insanlara sorarsanız herkesin bir fikri vardır öğrencilerimde de oluyor zaten. İlk geldiklerinde onlar bana sormadan ben soruyorum müzik nedir? diye herkesin bir fikri oluşuyor. İşte ruhun gıdasıdır, ruhtur işte bildiğiniz bir sürü formülasyonda bir şey anlatmaya çalışıyorlar ama cevap gelmiyor. Müzik ruhun gıdasıdır ruh nedir gıda nedir onları açalım direkt müziği anlatacak bir şey var mı yok tabi.
Uluslararası Müzik Akademisi UMAK’ı bize anlatır mısınız? Nasıl başladı?
UMAK aslında birçok anlama geliyor aynı zamanda ismimin kısaltılması ama Uluslararası Müzik Akademisi diye 2009’ un sonlarında 2010’ da aslında Viyana da Viyana Ralf Müzik Akademi olarak ilk adımlarını attık. Geçmişe çok az gitmem lazım tabi bizim batı enstrümanları vardı ama doğu sazlarımızı okuyamıyorduk o süreçte yıllar sonra tekrar okumaya karar verdim ve caz bölümünde başladım. Bir yıl okuduktan sonra tabi oradaki profesörlerle de iyi tanışınca teklif geldi bizimle çalışmak ister misin diye tabi benim de amacım bu diye dünya müziği bölümünü kurduk.
Dünya müziği bölümü Viyana da ilk defa kuruldu bu ne demek, bugüne kadar gitar çalabiliyordunuz batı enstrümanları çalabiliyordunuz ama bağlama çalamıyordunuz mesela orada böyle bir şansınız yoktu. Onu düzeltmek için ya da o fırsatı oluşturabilmek için dünya müziği bölümünü kurduk. Bu ne demek oluyordu bir batı enstrümanı bir doğu enstrümanı okuyordunuz. Bugüne kadar sadece batı enstrümanını çalanlar konservatuarı okuyabiliyordu. Batı enstrümanlarını çalamıyorsa aslında bugüne kadar konservatuara giremiyordu ama biz diğer enstrümanlarında önemini vurguladık.
2016’da profesör olduktan sonra da biraz daha kendi okuluma UMAK’a (Uluslararası Müzik Akademisi) biraz daha yoğunlaştım bu yoğunluğun içinde zaten Avusturya’da oturtmuştuk. 10 yıldır çalışmalarımız vardı yetiştirdiğim öğrencilerim vardı ve arkadaşlarım vardı bu konuda hepsi bir pozisyon almıştı zaten burada öğrencilerle ilgileniyorlardı bende bir adımı aslında Viyana’ da konservatuarın kapısını insanlara nasıl açtıysam şimdi bu fırsatı Avusturya’nın dışına çıkıp da dünyaya sunmak istedim. Daha önce uzun araştırmalar yapmıştım. Bu araştırmalar Türkiye’ de olacak sonuçta bağlantılarımın Avusturya’dan sonra Türkiye’ de olması gerekiyor.
Özellikle iyi olmayan bir dönemde herkes bana olur mu herkes oradan buraya gelirken sen niye şimdi oraya gidip yapıyorsun dedi. Şimdi herkesin yapabileceği kolay bir dönemde bir şey yapmaktansa ihtiyaç olarak gördüğüm sanatı Türkiye’ye taşıdım demek istemiyorum ama sanatı İzmir’de Urla’ya araştırmalarımdan sonra bir okul açmaya karar verdim. İzmir daha farklı batıya daha yakın bakış açıları var. İstanbul’dan çok göç alıyor pozitif beyin göçü alıyor. Tabi benim sadece oraya gidip okul açmam değil yani orada ki pozitif insanları bir araya toplayıp orada etkin olabilmeye çalıştım. İnsanlarla tanıştım çok şey öğrendim. UMAK dediğim gibi bütün tecrübelerimle birlikte hareket ettiğim ve ihtiyaç olarak gördüğüm bir okul olarak kurdum.
“HÜMANİST BAKIŞ AÇISIYLA HAREKET ETMEYEN UMAK AİLESİNDEN OLAMAZ”
UMAK’in Kırmancki lehçesine bakışı ve katkısı nelerdir?
İçinde birçok insan var birçok düşünce var ama hümanist bir bakış açısıyla hareket etmeyen UMAK ailesinden olamaz bazı şartlarımız var. Kürtçenin lehçeleri derler ama lehçe oluşabilmesi için bir tane orjin bulmak gerekiyor. Orjine hangisine karar verirseniz onun etrafında bölgesel titreşimler farkıyla olanlara lehçe deniliyor. Dil bilimciler affetsin beni yine de biraz akademik olarak araştırmalarımız ses, tını, ton ve fonotikle olduğu için biraz onlarla ilgileniyoruz. Şimdi şöyle söyleyeyim bana sorarsanız UMAK olarak değil de Umut Akar olarak cevap verebilirim ben Kırmanci’yle ilgili şunu söyleyebilirim isimler genelde sizden daha büyük ve daha önceki kültürlerden verilmiştir şöyle bir örnek veriyim mesela germanlar deriz german bizim için almanlardır ama aslında değil. Romalılar kendi sınırlarının üst tarafında kendi kültürleri gibi yaşamayanlara german demişler aslında barbar demek. Kırmancıke bağlantısından bahsedersek kırmanckenin anlamı nedir eski Hint Avrupa dillerinden bir tanesidir. Zaten kırmanckenin anlamı kurd man yani kürt insanı yani dediğimiz gibi farklı diller farklı kürt dilleri var tabi gelişimlerinin de katkısı olmuş ayrışmışlar uzun süre görüşmemişler bu bir tartışma oluşturmasın. Aslında bütün diller yaşlandıkça gelişir kimi lehçe diyebilir kimi dil diyebilir benim için o kadar önemli değil bunu tartışabilmeli konuşabilmeli ama lehçe diyebilmek için bir tanesini orjin seçmemiz lazım orada zorlanabiliriz o yüzden doğru bulmuyorum yani cümle kendisini anlatır üzerine yıllarca tartışsak da o cümle kendisini anlatır.
“İNSANIN İNSANA İHTİYACI OLDUĞUNU TEKRAR GÖRDÜK”
Pandemi birçok şeyi etkilediği gibi sanatı da olumsuz yönde etkiledi. Siz bu süreçte neler yaptınız?
Pandemi dönemi ilk başta hepimiz korktuk, yaşlılarımız tehlikede nasıl olacak diye. Pandemi zamanında büyük okulları açma hareketinde bulunuyorduk. Almanya’da bağlantılar Türkiye’de zaten harekete geçmiştik. Son 10 yılda yoğun çalışmalarımızın sonuçlarını daha gözle görebilir hale gelecektik. Pandemi çıktı akademik eğitim sürecini biraz frenledi. Aynı zamanda büyük bir fırsat da oldu benim için. Uzun yıllar sonra gerçekten akademik çalışmalara dalınca oradan çıkmak zor oluyor. Çünkü etrafınızda öğrenciler var bir gidişat var orada duruyorsunuz ama müzik yapma şansım oldu tekrar tadına vardım ve pandeminin böyle bir pozitif yanı oldu. Negatif yanı da tabi birçok insan zarar gördü. Dijital çağa geçiş olarak görüyorum. Ben kendime korona döneminden şunu alıyorum insanın insana ihtiyacı olduğunu tekrar gördük.
“DOKUNMADIĞIM, GÖRMEDİĞİM TÜRKÜLERİ SÖYLEME İHTİYACI DUYMUYORUM”
“Rayir/Yolda” seyrimde yaşadıklarımın birikimidir” diyorsunuz. Seyir Defterinden bu güne yolda ne ile karşılaştınız ve neler hissettiniz?
Seyir defteri 2002-2003’de hem stüdyo kayıtları ve planlanmasıyla birlikte o dönemlerde yapmıştık. Yönetmenliğini yaptığım ilk albümdür. Aynı zamanda o güne kadarki yaşadıklarımın birikimidir ‘seyir defteri’. Gençlikten başlamış yaşadıklarımızı o tarihten toparladığım seyirleri orada seyir defteri ile sundum. Seyir Defteri titiz bir çalışmaydı, insan kendi sesini dinlemekte zorlanıyor. Uzun bir yolculuktu. 2004’de tanıtım gecesi yaptık ve tanıtım gecesine bir çok yerden Dersimli sanatçılar destek olarak gelerek çok büyük konser yaptık. Viyana’da halen konuşulan bir konserdir. Sonra 2006 yılında bir televizyon programına geçtim televizyon programında seyir defteri adlı bir program yaptım çok insan izledi ve sevdi.
Gördüklerimi, toparladıklarımı ve eksikliklerimi de gördüm gitmek istediğim yolda neyle tamamlayabileceğimi gördüm. O kadar çok yaşadık ki seyir defterini bir belgesele sığdırabilecek kadar içerik var. Bütün Avrupa’da çok güzel insanlarla tanıştım birikimime birikim kattım dostluğa dostluk kattım düşman kazandım yani ne istiyorsanız yaşadım. O süreci çok iyi yaşadım ama her adımımda da kendimi geliştirdim. Seyir defteri süreci sanattan müzikten uzak kalmak yorucuydu ama 2010’ da kişi olarak bir adım geri atıp UNESCO’dan yok olacak dillere alınan Kırmanckiye elimizden gelen desteği sunmaya çalıştık ve Mehmet Çetin ile beraber Süredar albümünü çıkardık. Süredar albümü müzik ile şiirin sohbet yani Dersim’in bir dağında oturup sohbet etme haliyle olmak istedik. 2010’da Kalan müzikte çıkmıştı. İnsanlar 10 yıl sonra yeni fark ediyor albümü, o zamanda piyasa için yapmadık dil için yaptık. Solo albüm de çıkarabilirdim ama çıkarmak istemedim çünkü kendimi solist olarak görmüyorum ben bir müzisyenim, sanatçıyım dokunmadığım görmediğim türküleri söyleme ihtiyacı duymuyorum. Birde bu türküyü benden dinleyin meselesi değil bu.
“MÜZİĞİMİ, KÜLTÜRÜMÜ, TINILARIMI, DUYGULARIMI TEKRAR AKTARMAK İSTİYORUM”
Bundan sonra düşündüğünüz bir projeniz var mı, varsa bizimle paylaşır mısınız?
Her zaman projelerim vardı ama şöyle bir şey yapmak istiyorum; en son bağlamanın diplomasını inşa ederek yola çıktığım amacımı tamamlamak istiyorum. Akademik süreçte yapmak istediğimi yapmış oldum. Şuan da daha çok kendi eserlerimi 10 yıldır yapamadığım müziğimi, kültürümü, tınılarımı, duygularımı tekrar aktarmak istiyorum, sahneye tekrar çıkmak istiyorum, özledim. İnsanlarla tekrar buluşmak, sohbet etmek istiyorum. Müziğimi ve söylediklerimi anlayanlarla bir arada adım atmak istiyorum. Yeni projeler var, dijital çağa biraz daha katkıda bulanacağız; piyanoda umut var diye bir program oluşturuyoruz. Onunla ilgili insan müzik ve beyin diye bir kitap konseptim var oda bir belgeselde geçecek. 30. sanat yılımı şimdi başlatıyorum bu bir yıl sürecek önümüzdeki Eylül’de olabilir güzel bir konserle son bulmasını istiyorum.
Bu arada planlayacaklarımız ve yaşayacaklarımız da vardır, gelecekle ilgili umutluyum bu umudu ve enerjiyi hem gençlere aktarmayı sürdürmeyi düşünüyorum yani okul hayatım sürecek belirli insanları seçip onları biraz daha destekleyeceğim okul dışında olanlarda olacak tabi üniversitelerde seminer vermeler sürecek. Amaçlarımdan biriside sonuçta bu birikimi toplayıp Dersim’de güzel bir konservatuara destek olmak da olabilir ya da kendi okulumun bir bölümünü orada açmak da olabilir.
Nuray Atmaca-Cihan Berk/DERSİM
Yoruma kapalı.