PİRHA- Sanatçı Pınar Aydınlar’ın yargılandığı davada karar çıktı. Aydınlar kendisine verilen 1 yıl 6 ay 24 gün hapis cezasına karşı “İçimde en ufak bir umutsuzluk yok” dedi. Aydınlar, kararı İstinaf Mahkemesi’ne taşıyacaklarını ifade etti.
Sanatçı Pınar Aydınlar, Munzur Festivali’nde okuduğu eserler, 2012 yılında bugüne dek yaptığı sosyal medya paylaşımları ve kendisi adına yapılan sahte paylaşımlar sebebiyle örgüt propagandası iddiasıyla yargılandığı davada 1 yıl 6 ay 24 gün hapis cezası aldı.
Aydınlar, konuya ilişkin PİRHA’ya konuştu.
“ESERLER YARGILANAMAZ”
Pınar Aydınlar savcılık talimatıyla başlatılan soruşturmada Grup Yorum’un, Mahsuni Şerif’in ve Ruhi Su’nun eserlerini okumasının üzerine yargılandığı davayla ilgili olarak “Şarkıları sahiplenip eserlerin yargılanamayacağını anlattım. Bu boyuttan beraat aldım. Fakat 2012’den itibaren özellikle Facebook üzerinden bana ait olmayan paylaşımların örgüt propagandası olduğu iddasıyla 1 yıl 6 ay 24 gün hapis kararım kesinleşti. Yargı yolu açık, bu hafta istinafa başvuruyoruz” dedi.
“DELİL OLMADAN VERİLMİŞ BİR CEZA”
İstinafın onaylaması halinden kararı Yargıtay’a taşıyacağını söyleyen Aydınlar, cezayı kınadığını ifade etti. Devamında ise şunları dile getirdi:
“Birincisi fikir hürriyeti bizim en çok ihtiyacımız olan bir boyutu. Kaldı ki hesabım başkaları tarafından ele geçirilip bana ait olmayan söylem biçimleriyle yazılmış ifadeler var. Bunları kabul etmememe rağmen, onların da elinde delil olmamasına rağmen, tamamıyla uydurma, tamamıyla keyfi, niyet okuma üzerine, verilmiş bir ceza. Bu yargılamaların tek bir cevabı var. Unutmayın ki örgütlü bir halkı hiç kimse, hiçbir güç, hiçbir iktidar yenemez. Bizler ne anlamda örgütleniyoruz? Halkın yoksulluğuna karşı ses çıkararak. Bizler kadınların yok sayılmasına, ekolojinin yok sayılmasına, doğa dengemizin, evimizde aç yatan çocuklarımızın hakkı için örgütlü mücadeleyi içten içe elbette yürütüyoruz, hayata karşı, sisteme karşı. Şimdi gelinen boyut, yaşadığımız süreç bugün belgesel filmlerde, o belgeseller adına rol alan arkadaşlarımızı ya da kaleminin notasını halktan yana yazan, çizen, sesini halktan yana değerlendiren herkese karşı büyük bir baskı var. Bu baskının adı faşizm. Başka hiçbir şey değil.
“BİRBİRİMİZİN ACILARINA OMUZ VERECEĞİZ”
1 Mayıs’ta biz bunu bir kez daha gördük. O kemerin üzerindeki silahlı güçlerin, kolluk güçlerinin ya da halkın Taksim’e yürüme talebine karşı oradaki o fotoğraf faşizmin ne ifade ettiğinin zaten göstergesi. Bizler omuz vereceğiz birbirimize. Birbirimizin yoksulluğuna, birbirimizin acılarına, birbirimizin yalnızlıklarına omuz vereceğiz bir kere. Çünkü söylediğim gibi, sanatçısı, işçi sınıfı, emekçisi, mücadelenin her alanında en önemli değer aslında. Zafere giden yolun, yani kazanımlarla dolu bir hattın, o güzergahın en önemli esası birlikte yürüyebilmek. Omuz omuz arayabilmek. Bunun diğer bir adı da işte hep sokaklarda söylüyoruz ya faşizme karşı omuz omuza diye. Aslında bu tam şu anda hepimizin en çok ihtiyaç duyduğu gerçeklik. Bu boyutu yaşarken de işçi sınıfıyla dayanışma, bunun temel sınıf dayanışması mantığıyla. Bizler kim zulme uğruyorsa, haksızlığa uğruyorsa sesimizi birlikte yükselteceğiz. Benim aldığım ceza bugün Selçuk Kozağaçlı’nın aldığı cezadan farksız. Ebru Timtik nasıl bedel verdi canıyla, inandığı değerler uğruna. Bunların hepsi bizim meselemiz. Bunların hepsinin altında yatan ciddi bir insan hakkı ihlali, hukuksuzluğu var. Ve bu diktatör anlayışa karşı da elbette ki hakkaniyetten, adaletten, eşitlikten, güzele dair, insana dair, yaşama dair, gelecek günlerin özlemine umut besleyen herkesin birbirinin sesine ses katması gerekiyor. Elbette biz kazanacağız, çünkü haklı olan biziz”
Dilan ŞİMŞEK/İSTANBUL
Yoruma kapalı.