PİRHA- Sanatçı Doğan Çelik, Dersim topraklarındaki baskıların da direnişin de geçmişten geldiğini söylüyor. Türkülerine de sirayet eden Dersim coğrafyasının acılarını anlatan sanatçı Çelik, yazdığı eserlerden Seyit Rıza üzerinden Dersim’e baktığını söylüyor. Çelik, “Haliyle de Seyit Rıza Dersim’in olmaktan ziyade benim hakikatimdir” diyor.
Dersim’in sanatçı Doğan Çelik için anlamı büyük. “İnsan doğduğu coğrafyaya benzer. Biz de Dersim’e benziyoruz, Dersim de bize benziyor. Dolayısıyla biz dünyanın neresine gidersek gidelim mutlu olamıyoruz. Dersim’e gidince mutlu oluyoruz.” diyor.
Dersim’de doğaya, kurda, kuşa yani tüm bir canlıya aynı değeri verdiklerini söyleyen Çelik, 13-14 yaşlarında korkunun en hakim olduğu dönemlerde zorla göç etmek zorunda kalmış kutsal dediği Dersim topraklarından.
KORKU ESKİ BİR GELENEK
Bu korku ise yüz binlerce yıla dayanıyor bu topraklarda. Çelik onu şöyle özetliyor:
“Geçmişten gelen bir korku, baskıların zulümlerin olduğu dönemin. Dedelerimiz babalarımız görmüş yaşamış ama biz onların milyonda birini gördük bu korkuyu yaşadık. Yani evleri basmaları, babalarımızı dedelerimizi alıp küfretmeleri, hakaret etmeleri, karlara yatırmaları, işkenceye götürüp getirmeler, ağız burun kırmak bir sürü bir şey görüyorsun.”
Çelik, korkunun yanı sıra tüm baskılara karşı güçlü bir direncin de simgesi olan Dersim’de halkların kardeşçe birlikte yaşadığını ekliyor.
“SEYİT RIZA BENİM HAKİKATİMDİR”
İdam edilişinin üzerinden 81 yıl geçen Seyit Rıza da onun için böyle bir isim. Çelik, Seyit Rıza’nın çocukluktan bu yana Dersimli olarak ondaki karşılığını şöyle anlatıyor:
“Çocukken İstanbul’a geldiğim tarihlerden sonra ister istemez araştırmaya başladım kendimi. Kütüphaneleri gezerdim, kitaplıkları gezerdim. Sonra bir yerde çok eskiydi sanırım Seyit Rıza’nın fotoğrafını gördüm. Sonra o fotoğrafı aldım defterin arasına sakladım ve zaman zaman çıkarıp öpüyorum, zaman zaman da duygulanıyorum, zaman zaman ‘acaba nasıl yaşadılar bunlar bu kadar’ diye düşünüyorum.”
Seyit Rıza’ya yazdığı eserlerde de sık sık yer veren Çelik, “Yazdığım eserlerde Seyit Rıza üzerinden Dersim’e baktığım oldu. Perperike’yi Seyit Rıza’dan anlattım. Seyit Rıza ve onun şahsında Dersim var. Haliyle de Seyit Rıza benim hakikatimdir. Dersim’in olmaktan ziyade benim hakikatimdir.” diyor.
“DERSİMLİLER HER TOPRAKTAKİ ACIYI HİSSEDİYOR VE BENİMSİYOR”
Çelik, Seyit Rıza ve onun nezdinde dünyada yaşanan direnişin yanı sıra soykırım, sürgün ve zulümlerden de örnek veriyor.
“Seyit Rıza Kızılderili bir Geronimo. Benim için aynı şey. Ona benzer birçok şahsiyeti tarihten örnek verebiliriz. Afrikalılar da Yahudiler de Aborjinler de soykırım yaşadı. Aynı acıyı ben Aborjinlerin fotoğrafına baktığımda da hissediyorum. Bu enteresan değil bizim için. Çünkü biz Dersimliyiz acıyı hissediyoruz yani. Onların filmini izlediğim veya fotoğrafına baktığım zaman, çocukları öldürmeleri, kadınlara tecavüz etmeleri, sürgün etmeleri vs aynı acıyı hissediyorum. Dünyanın her yerinde biz Dersimliler olarak Afrika’ya gitsek Afrikalıların acısını benimsiyoruz, Almanya’ya gitsek Almanların acısını benimsiyoruz. Böyleyiz. Çünkü bu bize yaşatıldı. Onun için Seyit Rıza bizim için hakikattir, bizim anayasamızdır, bizim vicdanımızdır.’
YÜZLEŞME VE ÖZÜR
Çelik, tüm coğrafyalarda olduğu gibi yaşanan bu soykırımlarda yüzleşmenin önemine değiniyor.
Devletin Dersimliler ile yüzleşip özür dilemesi gerektiğini söyleyen Çelik sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Almanlar Yahudilerle yüzleşti ve özür diledi. Avusturalyalılar Aborjinler’den özür diledi. Birçok ülke bunu yaptı. Türkiye hükümetlerinin Dersim’den özür dilemesi bunu kabul etmesi gerekiyor. Aksi halde bu yara sadece bizimle değil onlarla da birlikte yaşayacak. Bizim de bir anadilimiz ve kültürümüz var. Aleviyiz, Kürdüz, Kırmancız, Zazayız fark etmiyor. Bizim orada bir anlayışımız, felsefemiz, yaşam tarzımız var. Bu yaşam hakkını bize tanımalarını istiyoruz.”
“BİRLİKTE ŞARKILAR SÖYLEYEBİLİRİZ”
“Bu aynı zamanda Türkiye’de bütün halkları ilgilendiren bir durum. Çünkü bu diktatörlükle, bu rejimlerle gitmez. Yüzyıl da geçse bu yıkılır. Romalılar hayatta mı ya da Bizanslılar ve Osmanlı. Yani Cumhuriyet’in ondan ne farkı var ki. Tekçi zihniyetten kurtulmak lazım. Çoğulcu toplumla birlikte yaşamak gerektiğini eğitim sistemine endekslemek lazım. Biz birlikte yaşayabiliriz, Azerisi, Kürt’ü, Alevisi, Ermenisi, Rumu, Çerkesi. Biz birlikte bu topraklarda mana buluruz. Birlikte şarkılar söyleyebiliriz.”
SEYİT RIZA ANMASINA ENGEL: TEKÇİ ZİHNİYETİN ANLAYIŞI BU
Tüm bu baskıların son bulmasını isterken günümüzde de farklı şekillerde önlerine engellerin koyulduğunu söylüyor. Geçtiğimiz günlerde Dersimli sanatçılar olarak Seyit Rıza ve arkadaşlarını İstanbul Şişli Kent Kültür’deki anmalarına izin verilmediğini de hatırlatan Çelik yaşananları şöyle değerlendiriyor:
“Lokmamız, niyazımız, çıralarımız yanacaktı. Sinevizyon, paneller, şiir ve onun yanında ağıtlarımızı okuyacaktık. Çünkü ağıtlar tarihi canlı tutar. Haliyle de belediye bu kez buna izin vermedi. Belediye bunun tartışılmasını istemiyor. Yüzleşmek istemiyor. Haliyle de iptal etti. Tekçi zihniyetin anlayışı budur. Benden başkasına yaşam hakkı yoktur. Senin acıların yoktur. Annen baban, deden öldürülmüş benim umurumda değil demektir.”
“HALKLA BULUŞMAMIZ ENGELLENİYOR”
Dersimli sanatçılara genelikle salon verilmediğini de aktaran Çelik, “Aşağı yukarı 4, 5 yıldır festivallerimiz de yasak, çıkamıyoruz sahneye bölgede. Kendi halkımızla buluşup müzik yapamıyoruz. Yüzyıllardır müziklerimizi, dilimizi, kültürümüzü yasaklıyor. Ama biz dilimizi yaşatmakta ısrarcıyız. Bizi biz yapan budur. Bizim varlığımız buna dayalı çünkü.” diyor.
“HALA MUTLULUĞUN ŞARKISINI YAPAMADIK”
Böyle olunca ortaya çıkan şarkılara da hüzün sirayet ediyor. Çelik bunun nedenini şöyle anlatıyor:
“Hala mutluluğun şarkısını yapamadık. Düşünsek bile ağırlıkta keder ve acı basıyor. Neden? Çünkü her defasında bu acı her yerde karşımıza çıkıyor. Yani hep soykırım, hep sürgün. 30’lu yıllar sürgün, 80’li yıllar sürgün, 94’ler sürgün köy yakılmaları falan. Biz nasıl bunu yapalım artık. Biz nasıl dans etmeyi öğrenelim, nasıl dans müziklerini yazalım. Yazabiliriz ama bu ağırlıkta böyle olmuyor. Ağırlıkta gelip bizi acıyla ifade ettiriyor.”
Sevim KAHRAMAN/İsmet SEFER
İSTANBUL
Yoruma kapalı.