PİRHA – 10 Ekim Ankara Katliamı’nda yaralanan İshak Kocabıyık, emekli olduktan sonra sahaf dükkanı açtı. Kocabıyık, “Bu uğraşın benim için bir yaşanmışlığı var. Sahaflık bir ticari meta değil, yaşayan bir varlık. Biz doğmadan önce basılmış o kitap, hatıralar taşıyor. Yeter ki biz ona bakmasını bilelim” dedi.
Uzun yıllar demiryollarında çalışıp emekli olan ve ardından 10 Ekim Ankara Katliamı’nda yaralı olarak kurtulan İshak Kocabıyık, sahaflığa başlayarak binlerce değerli kitabı okuyucularına ulaştırıyor.
“Hayatımdaki birikimleri sahaf olarak devam ettirmek istedim” diyen Kocabıyık, mütevazi bir mekanda, arkadaşıyla birlikte yaptığı ahşap raflarda kitaplarını özenle sunuyor.
Kocabıyık, tercihinin bu yönlü olmasındaki nedenleri de anlatarak şöyle devam ediyor:
“Yaşamımda çok önemli kırılma noktaları var. Hem demir yollarında çalışmaya başlamış olmak hem 10 Ekim Katliamı’ndan kurtulmak gibi. Neden kurtulmak, o da ayrı bir travma ama onlarca arkadaşını kardeşini, yoldaşını kaybetmiş birinin nasıl kurtulacağına dair bir cevabım yok ama bu benim hayatımda önemli bir nokta. Üniversiteye 17 yaşında Burdur’dan Ankara’ya okumaya geldim. Siyasal Bilgiler Fakültesi hem siyasetle ilişkimi, hem de üniversitede bir fakülte, bir yaşam biçimi olarak beni çok değiştirdi, hayatın başka yönleriyle tanıştırdı. Sendikacılık, emek hareketinde yer alma, bunları da eklemek gerekir. Bu üçüyle beraber ortaya bir birikim çıktı. Emekli olduktan sonra bu birikimi sahaf olarak kitaplarla beraber, kitaplardan kopmadan yürütmek istedim.
Bu üç kırılma noktası dediğim zamanlarda beraber yol yürüdüğüm herkesin ve tabii ki ailemi de anmak isterim annemi, kardeşimi, yeğenlerimi… Bu sahafta emeği var. Beni bu noktaya getiren; herkesin emeğinin ürünüdür.
Çankaya’da, mazisi çok eski bir binada sahaf açan Kocabıyık, mekana dair ise şu bilgileri verdi:
“Bestekar Sokak, benim 80’li yıllardan beri alışık olduğum kaldığım bir sokak. Bu bina 1960 yılında Amerikalıların bir şirket çalışanları için yapılmış bir lojman. Binanın şimdi en alt katını sahaf olarak kullanıyoruz. Bina pek gözükmeyen inşaat özellikleri taşıyor. Yığma dediğimiz inşaat tekniğiyle yapılmış. Sahaflığın bununla da bütünleştirdiğini düşündük.
“SAHAFIN MADDİYATTAN ÖTE DUYGUSU VAR”
“Sahaflıktan hayat koşullarına cevap verecek bir karşılık beklemek doğrusu biraz hayal olur” diyen Kocabıyık, Sahaf dükkanlarının diğer kitapevlerinden olan farkını şu sözlerle anlattı:
“Maddiyatın ötesinde verdiği bir duygu var ki bunun ne bir parayla, ne de başka bir şeyle değerlendirmek pek mümkün değil. Yeni kitap satılan yerdeki kitapların hepsi ilk sizinle yani alan okuyucuyla temas edecek ama buradaki kitapların beni, her biri en az, ama en az sizden önce bir kişiyle, belki beş kişiyle, belki on kişiyle bir teması olmuş, onların hayatlarında biriktirdiklerini eğer kokusunu duyarsınız, sayfalarında başka gözle bakabilirseniz hepsini hissetmeniz mümkün. Bence başka insanların hayatlarının varlığını işaret eden ve onu bulmaya, onu aramaya dolayısıyla bizatihi hayatın kendisini buldurmaya yarayan bir metod olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda sahaflığın verdiği böyle bir duygu var ki doğrusu paha biçilmez.
“KAĞIDIN BÜYÜSÜNDEN AYRILMAK PEK DE MÜMKÜN OLMUYOR”
Önceki jenerasyonların bugünkü toplumdan daha fazla okuduğunu da ifade eden Kocabıyık, “Bizim jenerasyonumuzun yazılı kâğıttan başka okuyup paylaşacağı çok azdı” diyerek şöyle devam etti:
“Paylaşım için belki de bir radyo vardı. Bugünkü kadar iletişim araçları zaten mümkün değil. Bizim evimize tarihini yanlış hatırlamıyorsam 1975’te televizyon geldi.
1970’e kadar televizyon yoktu. Kitap okurduk. Ailemden büyüklerime, dedelerime, ninelerime o soğuk uzun kış gecelerinde işte ‘Hayber Kalesi kan kalesi cengi’ benzeri kitapları çok okudum. Jenerasyonumuzdan pek çok arkadaşımı da böyle yetişti, büyüdü. Yazılı kelimenin, kitabın böylesi bir büyüsü var. Ve küçük yaşlarda bu kağıtla, yazıyla kelimeyle tanışınca o büyüden kelimeden ayrılmanız pek mümkün olmuyor. Hala sosyal medya bugün çok yaygın olarak kullanılıyor. Onu ayrı bir asli unsur olarak, belki biraz ‘geri kafalı’ da diyebiliriz ama değerlendiremiyorum, kabul edemiyorum. Yazılı kağıt, yazılı basın… Elimle tuttuğumu okumak ve onunla başka bir ilişki kurmak benim için esas.”
“KAPİTALİZMİN İNSANI SADECE TÜKETTİĞİ AŞAMADAYIZ”
Kocabıyık, günümüz insanının yazılı materyallerden uzak, sanal ortama daha yakın olmasının nedenine ise şöyle açıklık getiriyor:
“Birincisi yaşam çok hızlandı. Sürekli insan bir yere yetişmek zorunda. Hani şöyle bir yanılsama da var biri bir çelişki içeriyor tabii. Bir yere yetiştiğiniz zaman o tamam olmuyor oraya yetiştikten sonra da başka bir şeye yetişmemiz gerekiyor. Bu kadar hızla kendini yavaşlatacak, kendi hayatının anlamını sorgulayacak bir aralık bulamıyor diye düşünüyorum. Yani bu kapitalizmin geldiği nokta insanı sadece ve sadece tüketmek için yaşadığı bir nokta. İnsanı sadece ve sadece tüketmek için yaşadığı bir nokta. Buradaki normal şartlarda bile bir kitapla ilişki kurması mümkün değil. Kaldı ki sahafla ilişki kurması çok daha zor, çok daha olumsuzluk içeriyor.”
“KİTAPLAR SADECE ALINIP SATILAN NESNELER DEĞİL”
İshak Kocabıyık, “Neden sahaftan kitap alınmalı?” sorusuna da cevap vererek sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Öncelikle sohbet, muhabbet… Buraya kitap almaya gelen arkadaşımız kitap almaktan önce bir tanışma, sohbet sürecinden geçiyor. Çay varsa çayımızı, kahvemiz varsa kahvemizi ikram ediyoruz. Kitap sadece alınıp satılan bir nesne değil aslında, üstünde konuşulan bir materyaldir bana göre. Sahaflardan kitap almanız temel niteliği bu olsa gerek. Bir ikinci nokta ise sahaflık yanımı da gereği bugün asıl basımı da kalmayan ya da yaygın olarak bulunmayan kitapların bulanabileceği bir mekândır, bir yerdir, bir sohbet yeridir, muhabbet yeridir. Dolayısıyla filanca kitap evinden değil de buradan kitap almanın temel ayırt edici özellikleri budur. Ben kimi kitaplarımı almak isteyen arkadaşlarımıza vermemek için onlarca zorluk çıkarıyorum. Çünkü onun benim için bir yaşanmışlığı var. Demin ki, söylediğim nitelikleri var. Bir ticari meta değil her şeyden yaşayan bir varlık. 40 sene belki ben doğmadan önce basılmış o kitap, ben doğmadan önce hatıralarını taşıyor yeter ki biz ona bakmasını bilelim. Bakmasını bilen arkadaşlarımız kitap almak istediği zaman sahaftan başka bir yere gitmiyor, sahaflığın diğer kitap evleri ile en önemli ayırt eden noktası budur diye düşünüyorum.”
“ESAS OLAN HAYATLARIMIZI ANLAYABİLMEKTİR”
Kitap almak isteyenlere internet üzerinden de hizmet verdiğini söyleyen Kocabıyık,
“Çağımızın ister istemez kolaylık mı diyelim artık sağladığı imkanlardan, Nadir Kitap portalında ‘Pusula Sahaf”’ adıyla bir yerimiz var. Oradan kitaplarımızı inceleyip sipariş verebilirler. Her gün yeni kitaplar da ekliyorum. Onun dışında Bestekar Sokak 28/4 ve Kavaklıdere’de gündüz 11 ile akşam 19.00 saatleri arasında mümkün olduğunca biz burada açık tutmaya çalışıyoruz. Oğlumla beraber… Bizim için esas olan tanışmak, hayatlarımızı anlayabilmek, hayatlarımızı yaklaştırabilmek bütün arkadaşlarımız kardeşlerimiz bu şekilde gelip buraya gelip bizi mutlu edebilirler” dedi.
Raflarda birçok kıymetli eseri barındırdıklarını da aktaran Kocabıyık, Don Kişotun ilk baskısından birçok eski kitaba ulaşılabileceklerini şu sözlerle anlattı:
“Örneğin 1908 demiryolu grevini anlatan kitap var. O en başucu, en değer verdiğim kitaplardan… Mithat Cemal Kuntay’ın Üç İstanbul Sen isimli kitabının ilk baskısı Suhulet Kitapevi Yayınları’ndan çıkmış. Onun dışında Ahmet Oktay’ın kişisel olarak sevdiğim şairlerdendir. General Papulas’ın hatırası nadir kitaplarımız arasında bulunuyor. Yine Ahmet Oktay’ın Doktor Caligari’nin Dönüşü benim ilk ağırlıkta kıymet verdiğim kitaplardan…
Kocabıyık, “Bunlar gençliğimde biriktirdiğim kitaplar” diyerek şimdi ise neden satılığa çıkardığını şu sözlerle açıklıyor:
“Kitapların %90’nı benim biriktirdiğim kitaplar. Satmak acı veriyor. Şimdi şöyle bir yol bulmaya çalıştım, bir sattıklarım var bir de satmayıp kitaplık oluşturacağım kitaplar… Evvela öyle bir yola gittim. Ama sattıklarımda bile üzülüyorum, ‘keşke alınmasaydı’ diyorum. Nihayetinde başka bir hayata geçecek onun için de ayrı bir mutluluk oluyor.”
“ŞEHİRDEKİ TÜM ÇİZGİ ROMANLARI OKURDUK”
Kocabıyık, kendi dönemine özgü bir okur profilinin olduğunu da sözlerine ekliyor. Özellikle çizgi romanların ayrı bir tutku olduğuna işaret eden Kocabıyık şöyle devam ediyor:
“Çizgi romanlar, hani aileler çocuğun ders çalışmasını engelleyecek bir unsur olarak görürler ama bence okumayı alıştırır. Çizgiyle ayrı bir hayal dünyası oluşur. Önemlidir o yüzden. İlkokul çağlarında hafta içi onları okurduk. Hafta sonu bir yer vardı herkes elindeki o çizgi romanları getirir okumadığımız çizgi romanla değiş tokuş yapılırdı. Haftaya yine aynı yerde aynı şey… Dolayısıyla şehirde ne kadar çizgi roman varsa bu sayede okuyabilirdik.
Şimdi de çizgi roman açısından fena arşiv yok. Çizgi roman severler istedikleri zaman gelip bu arşivden ulaşabilirler.”
Son olarak okurlara bir çağrı yapalım. Neden sahafa gelinmeli, buradaki hava solunmalı?
Çünkü sahafın havası başka, Sahafın dünyası başka. Biraz önce söylediğim gibi kitap bizim için sadece ticari bir meta değil, başka bir hayata ulaşmanın aracı. Çünkü sahaftan alınan kitabın hikâyesi alınan kişiyle bitmiyor. Oda muhakkak alınan kişinin hayatına değdikten sonra başka bir aracı eliyle başka bir hayata geçecek tuhaf bir şey teen karnusyan’ada benziyor don değiştirme Alevi’likteki don değiştirmeye de benziyor tabii bu işin espirisi ama başka hayatları merak eden insanların olduğunu biliyoruz. Başka insanların hayatlarına değer veren insanların olduğunu da biliyoruz. O insanların o hayatların kitapta yarattığı değerin peşinde olanlar muhakkak ki sahafa uğruyorlar biz de bekliyoruz.
Cebrail ARSLAN-Eren GÜVEN/ANKARA
Yoruma kapalı.