PİRHA – Kimliksel sanat üretimleriyle tanınan Ressam Cafer Tabak, ülkenin temel sorunlarında sanatçıların rolüne değindi. Cafer Tabak, “Bir sanatçı, yaşadığı çağa tanıklık yapamıyorsa orada bir eksiklik vardır. Benim asıl sorunum, sanatçıların neden toplumsal sorunlara eğilmedikleri konusu” diye belirtti.
Cafer Tabak ve eşi Zehra Tabak, tam 24 yıldır hem şehirden hem de insan kalabalığından uzak halde yaşamlarını sürdürüyor. 2010 yılında Mamak ilçesine bağlı Lalahan’da bir köye taşınan Tabak ailesi, burada hem toprağı işleyip hem de hayvancılık yapıyor.
Ressam Cafer Tabak, bu yaşam tarzıyla bir nevi inzivaya çekiliyor ancak sanatı ise küresel çapta büyük karşılık buluyor. Sanatsal yaratıcılığının yanı sıra Tabak’ın çizdiği her resimde çağımızın bir sorunu ile yüz yüze gelmek mümkün.
“ARTIK ŞEHİRLERE KATLANAMIYORUM”
Maraş’tan Ankara’ya gelme sebebinin sadece sanatsal amaç olduğunu söyleyen Cafer Tabak, “Küçük bir yerde sanat yapamayacağımı anlamıştım” diye de ekliyor. Liseyi dışarıdan bitirip ardından fakülteye girme başarısını gösteren Cafer Tabak, Ankara ve sanat sevdasına dair de şunları söyledi:
“40’lı yaşlarda ise fakülteli olup Hacettepe resim bölümünde eğitim aldım. Doğaya yerleşme fikri ise gerçekten artık şehirlere katlanamıyorum. İnsanlara, şehrin gürültüsüne artık dayanamıyorum. Yaklaşık 20 yıldır dağlardayım. 4 sene de terk edilmiş bir köy içerisinde yaşadım. Koca köyde sadece 2 aile yaşıyorduk. Sonradan gelip buraya yerleştik.
Ankara içerisinde öğrencilere üniversiteye hazırlık dersleri, hobi çalışmaları, çocuklarla yapılan resim çalışmalarım oldu. Çok güzeldi ama çok da yoruldum. Sonrasında buraya çekilip kendim için çalışmayı tercih ettim. Doğayı tercih etmeyecek kimse yoktur fakat doğada yaşamak zor, kimse bu bedeli ödeyemiyor. Bu bedeli ödeyemedikleri için de herkesin hayalindedir. Ben de onlara ‘siz hayalini kurun ben ise yaşıyorum’ diyorum.”
“ÜNİVERSİTEYE KADAR OLAN SANAT EĞİTİMLERİ REZİL”
Ressam Cafer Tabak, kırsaldaki yaşamı nedeniyle sanatsal camiadan yoksun kaldığını söylese de doğadan aldıklarının daha çok kendisini beslediğinin altını çiziyor. Günümüz eğitim sisteminin sanatı olumsuz etkilediğine işaret eden Tabak, şöyle devam etti:
“Her ne kadar insanlardan kaçıyorum desem de dolayısıyla sanat camiasının diyaloglarından uzak kalıyorum. Gerçi sergi gezmekten de bir noktada bıktım artık. Çünkü gezdiğinde de aynı resimler aynı kişiler… ‘Keller, Körler birbirini ağırlar’ gibi. Çünkü sosyal içerikli pek sanat yapılmıyor. Çünkü sanat Marx’ın da söylediği gibi ‘bütün ihtiyaçlar karşılandıktan sonra ancak sanat çıkabilir.’ Önce insan biyolojik ihtiyaçlarını karşılayacak ki ondan sonra arta kalan zamanını da sanata ayırabilsin. Ülkede bu sıkıntılar çok fazla. Eğitim insanları çürütmek için veriliyor. Hele ki üniversiteye kadar olan sanat eğitimleri de rezil. Dolayısıyla insanlar bu sanatsal kültürü alamıyor. Hele ki bir insanın resimde, heykelde bir şey algılayabilmesi için insanın o konuda bir çaba harcaması gerekiyor. ‘Ne için, neden?’ sorularını sorup araştırması gerekiyor. Araştırılmayınca resmi anlamak da mümkün değil.
“İNSANLIK GRİLEŞMİŞ”
Burada bir tek Zehra ve ben yaşıyoruz. Tabiri caizse ‘bir Köroğlu bir de Ayvaz’ meselesi gibi… Yaz kış hayvanlarla zaman geçiriyoruz. Yazın daha çok bitkilerle zaman harcıyoruz. Ayrıca arılarımız da var, bal üretiyoruz. Mesela inanır mısınız yazın burada atölyeye hiç giremiyorum. Doğa, insanı o kadar meşgul ediyor. Ama tabii bu huzur veren bir meşguliyet. Çünkü canlıya zamanında müdahale etmezsen çok yanlış olur. Resim ise canlı değil; gece de kışın da yapılabiliyor. İnsanların da bu şekilde yaşaması gerektiğine inanıyorum fakat kırsalda yaşamak zor olduğu için insanlar betonu tercih ediyorlar. Beton insanlara işlediği için de insanlık grileşmiş.
“20 YILDAN BERİ MARKETTEN YUMURTANIN, YOĞURDUN TADINA BAKMADIM”
20 yıldan bu yana marketten yumurtanın, yoğurdun ve benzeri ürünlerin tadına bakmadım. O ürünleri tatmak bile istemiyorum. Balı, poleni, propolisi, arı sütünü, arılarımızdan faydalanıyoruz. Köyde yaşamamız nedeniyle dilediğimiz zaman en sağlıklı sütü de bulabiliyorum.”
Burası geçmişte harman yeriymiş. Yani kayalık, çöl gibi bir yerden bahsediyoruz. Ankara’nın bozkırında, ağaçsız bir yerdeyiz. Ektiğimiz ağaçların haricinde dışarıdan çok çeşitli bitkiler de bulup getirdim. Çevredeki tarlalarda lavantalar yetiştirdim. O lavantaların, sağlığımıza ürettiği havanın da çok ciddi katkısı oldu. Lavantalar, kara sinek ve benzeri haşaratı da ciddi şekilde azaltıyor. Melisa, kekik, sarı kantaron bitkilerini de ekiyoruz. Doğanın nimetlerini kullanmaya çaba gösteriyoruz.”
“SÖZ EDİLEN O YETENEK BENDE YOK!”
Cafer Tabak, resim sanatının kendisinde nasıl belirdiğini de anlattı. İlk adım olarak kara kalem ile yapılan çizgiler olduğunu söyleyen Tabak şöyle devam etti:
“Öğrencilik yıllarında kitaplardaki şekilleri defterime aktararak resme başlamıştım. Aslında çok iyi gören, gördüğünü anında kağıda, tuvale aktarabilen birisi değilim. Bu işi çok sevdiğim için bir şeyler yapabildim. Yani söz edilen o yetenek bende yok. Merak, sevgi, emek çok, bunlarla resim yapabildim.
Babam çok ufku açık bir insandı. Bizimle de ilgilenirdi. Ben ilkokul 4. sınıfa geldiğimde bana ‘bugüne kadar milyonlarca insan gelmiş ve gitmiş. Neden sadece bazı insanlardan söz ediliyor?’ dedi. Bayağı uzun bir sohbetin ardından şöyle bir yere bağladık; bir insan kendisi için bir amaç tespit ederse ve bu amaç uğruna mücadele ederse o insan kesinlikle o alanda bir şeyler yapar. Amaçsız yaşanılınca da herhangi bir insan olunur. Bunun üzerine de ben fizik okumayı hedefledim ancak babamı erken yaşta kaybedince de eğitim olanağım da sıfırlandı. O dönemde okulda yaptığım çizimler vardı, o sistemi geliştirerek arkadaşlarımın fotoğrafları üzerinde ‘kareleme’ sistemi yapardım ve bu sistemi kendi keşfim sanıyordum. Meğerse 500 yıl önce Rönesans icadıymış. Haberim yoktu ama ben bunu hiçbir yerden öğrenmeden keşfettim. O şekilde kara kalem çalışmaya başladım.”
“RESSAM, OLUP BİTENLERDEN ETKİLENMEZ Mİ?”
“Sanat ve bilim problemdir” diyen Cafer Tabak, kendi problemini ise “sosyal olaylar” olarak ifade etti. Dünyada yaşanan sorunlara duyarsız kalamadığını belirten Cafer Tabak, bir sanatçı refleksinin nasıl olması gerektiğine ise şu sözlerle vurgu yaptı:
“Örneğin 1995’te mezuniyetteki ilk sergimde özellikle bir el resmi kullanmıştım. Çünkü o tarihte Buca Cezaevi’nde bir katliam gerçekleşmiş, mahkumlar öldürülmüştü. O mahkumların ellerinden başka bir savunma araçları yoktu. O el formu üzerinden resimler çalışmıştım. Bir sanatçı yaşadığı çağa tanıklık yapamıyorsa orada bir eksiklik vardır. Ankara’da sık sık sergi geziyoruz ve sürekli aynı kişiler, aynı resimler… İnsan, olup bitenlerden etkilenmez mi?
Sanat tarihinde üsluplar vardır, Rönesans, Barok vesaire… 20. yüzyılın başına geldiğimizde birçok akım başlıyor. Bu yüzyılın ortalarına geldiğimizde ise hiçbir şey kalmıyor. Bireyselleşme öne çıkıyor. Bir ressam yaptığı resim satılmaya başlayınca sadece hayatı boyunca o resme devam ediyor. Dolayısıyla sanatçı çağına tanıklık yapmamış oluyor. Bu da bana göre çağın sanatı olmuyor.”
“SANATÇILAR, TOPLUMSAL SORUNLARA EĞİLMİYOR”
Cafer Tabak sanat ile toplum arasında büyük bir uçurumun olduğunu da ifade etti. Özellikle plastik sanatların uç noktalarda kaldığına dikkat çeken Tabak, şöyle devam etti:
“Aslında sanat ile toplum arasında her zaman bir uçurum vardı. Olması da doğaldır. Toplum her zaman sanatçının çok gerisinden gelir. Hele avangart sanatçıların yüzyıllar sonrasından gelir. Özellikle resim, heykel ve benzeri sanatlar sürekli uç noktalardadır. Çünkü söz yoktur, anlaşılması zordur. İşte bu husus toplumda hat safhada ama bu çağımız boyunca da hep vardı. Ama benim asıl sorunum sanatçıların neden toplumsal sorunlara eğilmedikleri konusu. Nedendir ki bu sanatçılar katliamlara, savaşlara, kadına şiddete, çocuk gelinler meselesine vesaire konulara eğilmiyor? Dünyada savaş oluyor biz hala bildiğimiz o formu devam ettiriyoruz. Benim problemim burada. Halk resim görmeye gelmiyor, gitmiyor, anlamıyor şeklinde bir sıkıntım yok.”
GÜNÜMÜZ SANATÇILARININ HALİ!
Resmin bir tür “burjuva sanatı” olduğunu söyleyen ressam Cafer Tabak, sanatın her zaman farklılık, yenilik yaratma gibi bir misyonu olduğunu da belirtti.
Ressam Cafer Tabak, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Resim sanatının yoksul kesimle çok alakası yok, çünkü ancak biz yoksul kesimin problemini sanatla dile getirebiliriz. Toplumlar ancak bir resim izleyicisi olabilirler; onu dahi zor olabiliyorlar çünkü gerçekten resim burjuva sanatıdır, para pul işidir, artı bir kültür işidir de. Okuyacaksın, araştıracaksın, öğreneceksin… Şu gerçek var; Türkiye’deki sanatçılar kendi içinde bocalıyor. 90’lı yıllarda fakültedeyken okulda kimi uygulanan sistemlere itiraz ettim. Bölüm başkanı, bağırarak ‘eski köye yeni adet getirme’ dedi. Diğer hocalar da önerilerimi kabul etmedi. Yahu sanatın işi eski köye yeni adet getirmektir zaten. Galiba Türkiye’deki sanatçının hali bu sözle özetlenebilir.”
Eren GÜVEN/ANKARA
Yoruma kapalı.