PİRHA- Ülkücü olarak bilinen Ali Rıza Özdemir’in Cemevi Başkanlığı’na atanmasını değerlendiren Pir Zeynel Kete, “Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı projesi ikinci yüzyılda Alevi süreklerini kontrol ve denetim altına alma, inançtaki kültürel direniş hattını yok etme, bütün sürekleri Türk – Müslüman Aleviliği hattına dahil etmektir. Doğal olarak da bu ideolojiye uygun Yeni Baha Sait, Sükrü Kaya’ların ruhunu canlandıracak kadrolarının görev alması devlet mantığının doğası gereğidir” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen gece yarısı kararnamesiyle Hazine ve Maliye Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı müdürlüklere çok sayıda atama yaptı. Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun eski danışmanı Ali Arif Özzeybek’in başkanı olduğu Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’na ise ülkücü olarak bilinen Ali Rıza Özdemir atandı.
MHP destekli AKP hükümeti tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’na Alevi toplumu açısından tartışmalı bir isim olan ülkücü Ali Rıza Özdemir’in getirilmesi tepkileri iyice alevlendirdi.
Aleviler ve örgütlü oldukları Alevi kurumları, maaşlı dedeler arayışına giren Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın bir asimilasyon merkezi haline geleceğini başından beri vurguluyor.
Şıx Çoban Ocağı evladı Pir Zeynel Kete, konuya ilişkin PİRHA‘nın sorularını yanıtladı.
“DEVLET ALEVİ SÜREKLERİ ÜZERİNDE BELİRLEYİCİ OLMAK İSTİYOR”
PİRHA: Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı Alevi toplumu açısından tartışmalı bir noktada duruyor. Devletin bu hamlesinin tarihsel arka planı var mı?
ZEYNEL KETE: Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı projesinin hangi gerekçeden kaynaklandığını, bilinen amacının dışında gizli müfredatının neye hizmet ettiğini bilmek için Alevilere yönelik geçmiş projelere kısaca göz atmakta fayda vardır. Cumhuriyet modernitesinin kurucu kadrolarının hemen hemen tamamı Osmanlı’nın tedrisatından geçmiş, yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı’ yı kurtarma siyaseti karşılık bulamayınca cumhuriyeti kurdular. Devlet kurumları üzerinde söz sahibi olan kişilerin yüzyıldır bazı konularda fikir birliği halindedirler. Başka bir ifade ile resmi ideoloji partiler üstü olup adeta yeni sistemin modern dini haline geldi.
Türkiye’de yaşayan farklı etnik yapılara ki bütün Müslümanları Türk – İslam anlayışının paydasında birleştirmek, Türkleştirmek, Hanefi fukuhasını esas alma konusunda bir konsensus her dönem resmi anlayış oldu. Söz konusu Reya Heq Alevi sürekleri olunca İttihat Terakki’den başlayarak, Baha Sait anlayışı günümüze kadar güncellenmiş durumdadır. İttihatçı kadrolar cumhuriyet modernitesinin kurucu kadroları olarak, yeni devletin ideolojik şekillenmesinde, yol haritasının belirlenmesinde, kurumlar üzerinde iktidar kurmada ve Alevi süreklerine yönelik de belirleyici oldular.
Bu asimilasyon politikalarında 1938 yılında İçişleri Bakanı olan Şükrü Kaya da resmi ideolojinin dışında kalan kesimlere yönelik araştırmalar, raporlar, öneriler geliştirerek Yeni cumhuriyetin ideolojik şekillenmesinde önemli bir siyasi kadroydu. Şükrü Kaya, Dersim Katliamı’nda, özellikle katliam sonrası asimilasyon politikalarında önemli görevler almış biri olarak, Horasan kökenli Türk olan Dersim halkının Farsça’dan bozma Kırmanç denilen bir dili konuşan insanlarla yakın ilişkide bulundukları için zamanla ana dillerini ve Türk kimliklerini unuttuklarını söylemektedir. Niye böyle bir giriş yaptım. Dikkat edilirse mevcut sistemde kriz ve kaos halinin derinleştiği dönemlerde Alevi süreklerine yönelik katliamlar, asimilasyon politikaları, dergahları ele geçirme, kayyım atama, kapatma durumu söz konusudur. Benzer bir durum Hace Bektaş Veli Dergahı için de söz konusudur. Hace Bektaş Veli Dergahı’na 16. yüzyılın ilk çeyreğinde Balım Sultan kayyım olarak atanır. İç ve dış iktidar odaklarının çalışmaları sonucunda Bektaşi toplumunda ayrışmalar, birbirine düşme, parçalanma, bölünme, güçten düşme, önder kadrolarının öldürülmesi durumu söz konusudur. Bu dönemde Osmanlı yine zor durumdaydı. Kısacası benzer durumlar tekerrür ediyor.
“ŞÜKRÜ KAYALARIN RUHUNU TEKRAR CANLANDIRMAK İSTİYORLAR”
PİRHA: Cumhuriyetin ikinci yüzyılı da bu mantıkla mı karşılanıyor? Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın misyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında devlet yeniden bir yapılanmanın içine girerken, Alevi süreklerine yönelik de yeni bir konseptle karşı karşıyayız. Üzücü olan Aleviler adına söz kuranların, dernek hattının yeteri kadar bu durumun farkında olmamasıdır. Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı projesi ikinci yüzyılda Alevi süreklerini kontrol ve denetim altına alma, inançtaki kültürel direniş hattını yok etme, bütün sürekleri Türk – Müslüman Aleviliği hattına dahil etmektir. Doğal olarak da bu ideolojiye uygun Yeni Baha Sait, Sükrü Kayaların ruhunu canlandıracak kadrolarının görev alması devlet mantığının doğası gereğidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın projeyi ‘cumhuriyet tarihinin en önemli adımı’ olarak tanımlaması boşuna değildir. Aslında cumhuriyetin ikinci yüzyılında Aleviliğe yönelik projeyi dile getiriyor.
“POLİTİKALARI “KÜRTTEN ALEVİ OLMAZ” ÜZERİNEDİR”
PİRHA: Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’na Ali Rıza Özdemir’in atanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sistem kendini yenilemeye çalışırken en güçlü muhalif damarın Alevi sürekleri olduğunun farkında. Alevi inancının toplumsal gerçekliği, hakikati, kemaleti, rıza toplumu perspektifi; tekçiliği, mezhepçiliği, ırkçılığı asla kabul etmez. Bu hakikati ‘bizler ırkçı değil kırkçıyız’ şeklinde dile getirirler. Kuruma yeni atanan Ali Rıza Özdemir’in kitaplarına, konuşmalarına baktığımızda Aleviliği Türklükle, Türk-Müslümanlığı ile özdeş tutan, Aleviliği Türk -Müslümanlığının bir kolu, kültürü olarak kabul eden, buna ek olarak da Kürt Alevi süreğini kabul etmeyen bir görüşün sahibi olduğunu biliyoruz.
Bu zihniyet aklıma şunu getiriyor: Yeni inşa sürecinde Aleviliğin en güçlü kültürel direniş hattının aryenik damar olduğunu, bu damar kontrol altına alınırsa diğer süreklerin çok rahatlıkla etkisiz hale getirileceği gerçekliği. Çünkü bugüne kadar benzer projelerde görev alanlar, üniversitelerde tez hazırlayanlar, profesör olanlar ‘Kürtten Alevi olmaz’ üzerinedir. Düşünsenize ‘Kürtler asimile olmuş, anadilini unutmuş Türklerdir. Alevilik öz be öz Türk kültürüdür, ya da köy İslamiyetidir, Ahmet Yesevî üzerinden Orta Asya’ya bağlama’ konularıyla ilgili yüzlerce tez hazırlamış ne yazık ki profesör olmuşlardır. Bir halkı, kültürü, inancı, süreği, tarihi akademi üzerinden yok saymak, buna karşılık akademik ünvana sahip olmak, ne hazin bir durum. Özellikle sosyal bilimlerin ulus devlet formunda geldiği durum içler acısıdır.
“BÜTÜN KATLİAMLARA, ASİMİLASYONLARA RAĞMEN HAKİKATİ YAŞAYANLAR VAR”
PİRHA: Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı özellikle ocak evlatlarına dönük bir ‘maaş’ hamlesinde bulundu. Ocaklar üzerinden yürütülen bu hamleyi nasıl okuyorsunuz?
Bu projenin bir başka amacı da Alevi süreklerindeki ocak sistemini ortadan kaldırmaktır. Ocak sistemi toplumsal hafızamızdır; inanç, itikat, direniş, yönetim, arsızdan, hırsızdan, nursuzdan uzak durma, yolun kemaletine boyama, zulme karşı ikrarlı birliğe ulaşarak toplumun birliğini koruma ocak sisteminin olmazsa olmazıdır. Ocak sistemi eskisi gibi olmayabilir, dağılabilir, bazı Alevi kurumları, kişiler, Hınzır Paşalar hakikati ters yüz edebilirler, Türk-Müslüman Aleviliğine rıza gösterebilirler, dincilik, milliyetçilik yapabilirler ama biliyoruz ki hakikat yok edilemez, hakikat nerede kaybedilmişse orada aranır. “Ara bul” kelamı bu arayışı dile getirir. Bütün katliamlara, asimilasyonlara rağmen ikrarından dönmeyen, inancından asla taviz vermeyen bir kesim hala bu hakikati yaşıyor.
Alevi toplumsal gerçekliğinin nasıl olması gerektiği, hakikatinin nasıl olması gerektiği şu kelamla dile getirilmiştir: “Mekan rızasız, Yol pirsiz, ana ocaksız, talip ikrarsız değildir.”
Alevi inancına ikrar verenler, ikrarına daim ve kaim olanlar kılavuzsuz, pirsiz, öncüsüz, kelamsız, inançsız, delîlsiz değillerdir. Bu inancın hangi zaman ve mekan içerisinde şelillendiği biliniyor. Bütün mesele mazlumu çaresiz inancın zaman ve mekanını yok etmek, değiştirmek üzerine kurulmuştur. Alevilikte direnen aryenik damar Mansur’un, Nesimi’nin, Bawa İshak, Bawa İlyas, Hace Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal, Şeyh Bedrettin damarıdır. Bu damar mekansız, çaresiz, zamansız değildir. Sürekli devriye halindedir. Cihana mal olmuş öncülerimiz, mürşitlerimiz, analarımız, pirlerimiz vardır. Bunların ruhu da devriye halindedir. Bütün mesele bu devriyeyi durdurmak, baskılamak, denetim altına almaktır. Çünkü cumhuriyetin ikinci yüzyılında demokratik siyasetin öznesi olacaklar bellidir.
“ALEVİ SÜREKLERİ ÖZ KÜLTÜRLERİNE DÖNMELİDİR”
PİRHA: Son olarak mesajınız nedir?
Alevi inancında toplumu temsil edenler biliniyor. Geçmişten gelen bir gelenekle her can, her talip; pirini, mürşidini, rayberini bilir. Temsiliyet ikrar ve rızalığı esas üzerinde ocak sistemi merkezlidir. Her ocağın talip topluluğu ve piri gelenekten geliyor. Resmi kurumlar inancımızı temsil edemez. Kurumlar, kurum yöneticileri devlet memuru olabilirler ama inancımızı temsil edemezler. Yol’a bağlılık sembolik ya da idari bir kurumla olmaz. Ruhsal, zihinsel ve bedensel ikrarlaşma ile olur. Kuruma yeni atanan kişi pirinden, mürşidinden, varsa talibinden, Mansurların, Nesimilerin, Hace Bektaş Velilerin, Pir Sultanların manevi huzurunda rızalık almış mıdır? Alevi inancı ocak sistemi yerine kurum temsiliyetini, atamayı, ırkçılığı, eril zihniyeti, inkarı kabul etmez. Yeni Balım Sultanlar kabulümüz degildir. Sadece Alevilik değil, tüm dinler ve inançlar kapitalist modernist sistemin saldırısı altındadır. Alevi sürekleri bütün bu yaşananlara karşı kendi öz kültürlerine dönerek, Yol’da birlenerek varlığını devam ettirebilirler.
PİRHA/ADANA
İLGİLİ HABERLER
>Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’na Ali Rıza Özdemir getirildi
> ‘Özdemir, ülkücü faşist bir gelenekten geliyor; Alevilere vereceği bir şey yok’- VİDEO
>‘Aleviler olarak ne kadar büyük bir tehlikenin içerisindeyiz, hatırlatıyorum!’-VİDEO
Yoruma kapalı.