PİRHA- PSAKD Yeni Mahalle Şubesi ve Cemevi’nde yapılan panelde konuşan Cuma Erçe, kayyım politikaları eleştirerek “Biz kimsenin dilinden, dininden, renginden, cinsiyetinden, dünya görüşünden dolayı horlanmadığı, ötekileştirilmediği, katledilmediği, öldürülmediği bir dünya istiyoruz. Çok ağır bedeller ödeyerek kazandığımız bütün haklarımızı elimizden bir bir almak için çalışan siyasal iktidarla da karşı karşıyayız” dedi.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Yenimahalle Şubesi ve Cemevi’nde “Cumhuriyet tarihinde ilk Alevi örgütlenmesi” başlıklı panel gerçekleştirildi. Panel, PSAKD Batıkent Şube Başkanı, eski Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) Ankara Milletvekili Kamil Ateşoğulları’nın moderatörlüğünde, Eski Adalet Bakanı Mehmet Seyfi Oktay, Türkiye Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Timisi’nin katılımıyla yapıldı.
Panel; Hasan Dede’nin çerağ uyandırması ve gülbengin ardından, PSAKD Disiplin Kurulu Üyesi Kamber Nar’ın söylediği deyiş ve nefesler ile başladı.
“BEDELLER ÖDEYEREK ALDIĞIMIZ HAKLARIMIZI ELİMİZDEN ALMAYA ÇALIŞAN BİR İKTİDAR İLE KARŞI KARŞIYAYIZ”
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanı Cuma Erçe panelin açılışında yaptığı konuşmasında, çok tarihi bir buluşma gerçekleştirildiğini vurgu yaparak, “Gerçekten yaşarken değerini bilmediğimiz değerlerin Hakk’a uğurladıktan sonra arkasından ne söylerseniz çok anlamı olmuyor. Bugünlere nasıl geldiğimizi bize anlatacak ya da hatırlatacak olan üstatlarımız burada. Az önce sevgili dedem gülbeng okurken aklıma şu geldi; Aleviler ne ister? Aslında Aleviler bütün isteklerini bir gülbenge sığdırırlar. Evet biz kimsenin dilinden, dininden, renginden, cinsiyetinden, dünya görüşünden dolayı horlanmadığı, ötekileştirilmediği, katledilmediği, öldürülmediği bir dünya istiyoruz. Bütün börtü böceğin, bütün canlıların özgürce yaşam alanı bulduğu bir dünya istiyoruz. Aslında istediğimiz açıkçası bir Rıza Şehri ama evet çok ağır bedeller ödeyerek kazandığımız bütün haklarımızı elimizden bir bir almak için de çalışan, gecesini gündüzüne katan ve büyük programlar, büyük organizasyonlar geliştiren siyasal iktidarla da karşı karşıyayız” dedi.
“ALEVİLİĞİ ÖLDÜRMEK İÇİN, ALEVİLİĞE KAYYUM ATADILAR”
Erçe, iktidarın kayyım politikalarını eleştirerek, “Bugüne kadar uğruna nice bedeller ödeyerek kazandığımız haklarımızı bir bir ellerimizden alıyorlar. Seçme seçilme hakkı kadar kutsal bir hak uğruna nice bedelleri ödeyerek kazandığımız bir hak bugün bir irade tarafından halkın iradesine darbe yapılarak ellerinden alınıyor. Esenyurt’ta başladı, Dersim Merkez’de ve Ovacık’ta devam ediyor. Dolayısıyla Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin genel örgütlülüğü ve Alevi kurumlar adına çok açıkça söylüyorum bu darbe girişimidir, açıktan bir darbedir. Bu halkın iradesine vurulan darbeyi ve darbecileri şiddetle kınıyorum. Dünyanın neresinde olursa olsun halkın iradesine karşı saygısızlık yapanlar ancak diktatörlerdir. Dolayısıyla bir dikta rejimiyle karşı karşıyayız. Sadece seçilmişlerin görevlerine Kayyum atanmıyor, Aleviliğe de bugün Kayyum atadılar. O kadar ileri gittiler ki Kültür Bakanlığı kontrolünde Alevi Bektaşi kültür ve Cemevi Başkanlığı oluşturarak Aleviliği yok etmek, Alevileri öldürmek yetmedi Aleviliği öldürmek için Aleviliğe kayyum atadılar” diye ekledi.
“65 YILINDA DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLDİ VE BİRTAKIM HAKLAR VERİLDİ”
Kamil Ateşoğulları ise “Alevilerin örgütlenme sürecini anlayabilmek için 1960’lı yıllara gitmek gerekiyor. 1964’lere Alevi derneklerinin kurulduğunu bilmek gerekiyor. 1963 yılında, 1961 Anayasası hazırlandıktan sonra Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’di. 65 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı yeniden gözden geçirildi ve birtakım haklar verildi. Bu haklar düzenlenirken bir sınıf eklendi o güne kadar din hizmetler sınıfı yoktu, 65 yılında bunu da yaptılar. Bu noktaya gelinceye kadar 64 yılında bir dernek kuruldu bunların işaret fişeği ya da ilk adımı olarak Ankara’da bir olay gerçekleşti. Bunu bilmekte yarar var diye bu paneli bunun üzerine düzenledik” diye konuştu.
“TOPLUM KENDİSİNE VERİLEN NE GİBİ HAKLARA SAHİP BUNUN FAZLA BİLİNCİNDE DEĞİLDİ”
Mustafa Timisi, öğrencilik yıllarında Aleviliğe karşı yapılan baskılar karşısında nasıl tutum aldıklarını belirterek, şunları söyledi:
” Yıl 1963, İsmet Paşa Başbakan, iktidarda. Bizler öğrencileriz; ben akademide Seyfi Bey Hukuk Fakültesi’nde, diğer arkadaşlarımız Ankara Üniversitesinin çeşitli fakültelerinde okuyan Alevi öğrencileriyiz. Çok fazla birbirimizi tanıyor değildik. İsmet Paşa hükümeti 61 Anayasası’nın getirdiği genişlik içinde, Diyanet İşleri Teşkilatı’nı, Türkiye’de yaşayan tüm inanç gruplarını özellikle Alevi inanç gruplarını da içine alan yeni bir düzenlemeye gitti. Diyanet İşleri Teşkilatı ile ilgili bir tasarı hazırlıyor orada ilk defa Mezhepler Müdürlüğü adı altında bir birim oluşturuluyor. Bu birimin içinde de ülkede var olan Şiilik, Alevilik diğer inanç gruplarını da içine alan onların da inançsal algılarını isteklerini karşılayabilecek bir birim kurmak istiyor. Devrin Adalet Bakanı Hayri Mumcuoğlu diye bir zat, Tekirdağ milletvekili. Bu haber basında yer alınca, çok büyük bir fırtına koparıldı. Özellikle gerici çevrelerin de desteğiyle, perde arkasında Diyanet İşleri Teşkilatı’nın da tahrikleriyle ‘ne demek istiyorsunuz, kim bunlar? Aleviler var mı? Ne ihtiyaçları var? Alevilik herhangi bir mezhep mi, itikat mı ?’ gibi böylesi bir takım gerekçeleri ileri sürdüler. Hatta bir yazar, ‘camilerimizde mum söndü mü yaptıralım?’ diyerek bu kadar densiz, ileri düzeyde rahatsız edici suçlamalarda bulundu. O gün bütün basın bunları alabildiğine yaydı. Tabii bu Alevi toplumda rahatsızlık doğurdu. Ama 61 Anayasası’nın belli temel hakları öngörülmüş ama halk ve toplum kendisine verilen ne gibi haklara sahip bunun da fazla bilincinde değildi. Dolayısıyla sessiz ama kızgın üzüntülü bir ses bekliyor.
“GENÇLER OLARAK BİR ARAYA GELEREK, ALEVİLİKLE İLGİLİ BİR METİN KALEME ALDIK”
Timisi, gençler olarak bir araya gelerek bir metin kaleme aldıklarının altını çizerek, şunları söyledi:
“Bizde genç arkadaşlar toplandık kendi aramızda, ‘gidelim meclise onlarla bu konuyu tartışalım, bir hareket çıksın ve buna karşı bu tasarı desteklensin, CHP grubundan birtakım insanlarla görüşelim bu geri çekilmesin’ dedik ve bunun çalışmalarını yaptık.” Ama maalesef bizim büyüklerimiz o zaman ‘bırakın gençler bu böyle gelmiş böyle gider’ dediler. Tabii bu bizi rahatsız etti, bunun üzerine Ankara’da kendi aramızda çeşitli fakültelerdeki ulaşabildiğimiz kadar arkadaşlarımıza ulaştık. Ankara Cebeci’de toplandık ve orada bunu gündeme getirdik. Bizlerin istemlerine cevap verilmesi gerektiğine karar verildi. 12 kişilik bir tertip komite seçtik. Seyfi Bey’e böyle bir görev verdik, o bir çalışma yaptı. Bir araya gelerek bir metin hazırladık ve basına duyurduk. Çok büyük bir ilgi oldu. Özeti şu, Aleviler en az Sünni inanç mensubu yurttaşlarımız kadar haysiyetlerine, iffetlerine düşkün insanlardır. Aleviler insanı esas almıştır ırk, din, dil, renk gözetmeksizin insanı en yüce değer olarak gören bir anlayışın insanıdır. Hoşgörüsü vardır. Yasakları kabullenmez. Öte yandan madem ki eşitiz, eşit yurttaşız en az diğerleri kadar Alevi yurttaşlarımızın da devlet hizmetlerinden yararlanması gerekir. Bunu ve bu zihniyeti kınıyoruz hükümete de sesleniyoruz, bu tasarının arkasında durulsun geri çekilmesin.
EŞİT YURTTAŞLIK DİYORUZ, O GÜNLERDE BUNUN KAVGASINI VERDİK
İşte bu Türkiye Cumhuriyeti’nde ve Alevi tarihinde Anadolu’da ilk olaydır. Örgütlü üniversite gençliği adına bir ilk olaydı. Müthiş bir rahatlama, müthiş bir takdir kazanıldı. Heyecanlandık, Türkiye’nin her tarafından tebrikler aldık. Seyfi Bey de, ben de, arkadaşlarım da bu gelişmelerden sonra bir panel düzenleyerek hocaları, milletvekillerini, avukatlar çağırdık. Mükemmel bir panel oldu. Her konuşan laikliğin ülkede yanlış uygulandığını, Alevilerle ilgili haksızlık yapıldığını, aslında devletin dini olmaması gerektiğini, dinin insani ve kişisel olduğunu, devletin hizmet verilecekse de eşit davranması gerektiğini belirttiler. Bugün herkes kullanıyor ya, ‘eşit yurttaşlık hakkı’ diyoruz, o günlerde biz bunların kavgasını verdik. Basında da müthiş bir kabul gördü.”
“GENÇLER OLARAK CEMAL GÜRSEL İLE GÖRÜŞTÜK”
Cemal Gürsel’in kendileri ile görüştüğünü de aktaran Timisi şu bilgileri verdi:
“Arkasından bir gün Nasır Zeytinoğlu, Cemal Gürsel’in Genel Sekreteri aradı. Cemal Gürsel, 27 Mayıs’ın Başkanı, devlet başkanı bizi köşke çağırdı. Kalktık gittik 4 arkadaş. Cemal Gürsel, ‘çok güzel şeyler yaptınız, mükemmel bir çıkış oldu’ dedi ve biz de kendisine anlattık. O da bize hiç unutmam, ‘Ben Alevi değilim’ dedi. Şu anda birçok kişi Cemal Gürsel’i Alevi olarak bilir. Hayır değil ama, ‘ben Alevi değilim ama askerde gördüm, tanıdım ülkeyi gezdim okudum şu an Alevi düşüncesi içerisindeyim’ dedi. ‘Keşke Yavuz Sultan Selim Sünniliği değil de Alevi olmış olsaydı bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyanın önde gelen devleti olurdu’ dedi. Tabii biz heyecanlandık, cesaret aldık. Bunun üzerine, ‘Diyanet İşleri Teşkilat yasa tasarısı var, Aleviler olarak bir yaylım ateşi altındayız. Müthiş bir yobaz tehlikesiyle karşı karşıyayız, bununla ilgili gayretinizi bekleriz’ dedik.”
“ANAYASA MAHKEMESİ’NE TAŞIDIĞIM DAVA SAYISI 74’TÜ”
İnsanca yaşamanın koşulunun demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olduğunu belirten Mehmet Seyfi Oktay ise şunları söyledi:
“Tarihe baktığımız zaman, tarihte birkaç çeşit yönetim biçimleri oluşturulmuş. Komünizm oluşmuş, faşizm oluşmuş, demokratik ve değişik sistemler oluşmuş. Bu sistemlere baktığımız zaman, insan onurunu, insan haysiyetini, insanın gelişmesini sağlayacak olan ve onu ön planda tutacak sistem demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir bundan vazgeçmemek, bunun peşinde olmamız lazım. Kurtuluşumuz, insanca yaşamımız bunlara bağlı diye düşünüyorum. Milletvekilliği, Adalet Bakanlığı kısmet oldu, nasip oldu görevlendik ve bu görevimiz esnasında Anayasa Mahkemesi’ne taşıdığım dava sayısı 74’tü. 74’ü de iptalle sonuçlandı. 74 tane yasa iptal olmasaydı ne olurdu diye düşündüğümüz zaman demokratik, laik sistem biçimi oluşurdu. Onun için de bu 74 tane davayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıyınca düşmanlarım çoğaldı.”
Panel soru-cevap ile sona erdi.
PİRHA/ANKARA
Yoruma kapalı.