Alevi Haber Ajansi

Pir Zeynel Kete: Yol pirsiz, pir talipsiz ise Yol’da birlik mümkün olmaz

PİRHA – Alevi toplumu belki de tarihinin en sancılı dönemlerinden birini yaşıyor. Kendi içinde yaşadığı tıkanmayı aşmak için son zamanlarda yürüttüğü “Yolda Birlik” tartışmaları çeşitli düzey ve zeminlerde devam ediyor. Demokratik Alevi Dernekleri Adana şube Başkanı Pir Zeynel Kete kendi cephesinde bu tartışmalara katkı sunmak isteyenlerden biri. “Yolda birlik nasıl olmalıdır?” sorusuna cevap arayan Kete “Özümüz darda, yüzümüz yerde, hak divanında, pir huzurunda dara duracak mıyız?” diye soruyor.   

Alevi toplumu belki de tarihinin en sancılı dönemlerinden birini yaşıyor. Yakın tarihe kadar ağırlıklı olarak fiziki katliamlar ile karşı karşıya kalan Aleviler günümüzde sadece fiziki değil aynı zamanda kültürel soykırım ile de karşı karşıya.

Büyük kentlere göç ile birlikte bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan örgütlenme modelleri Alevi toplumuna günümüze kadar belli bir yol aldırtsa da artık ihtiyaçlara cevap verebilecek durumda değil. Bir tıkanma, bir kaos hali sürüp gitmektedir.

Üretimden, toplumsallıktan, paylaşım ve dayanışma kültüründen uzaklaşan ve kendi iç sorunlarıyla boğuşarak yorgun düşen Alevi örgütleri tabandan uzaklaşmış, tabela örgütler durumuna, dahası dış müdahalelere, yönlendirmelere açık hale gelmiştir.

İç karartan bu mevcut durum bir yandan bölünmelere geri çekilmelere ve kan kaybetmelere yol açsa da diğer yandan da bir çıkış arayışına vesile olmaktadır.

Son aylarda çok sayıda birlik toplantısına, kurultay ve foruma tanıklık ettik. Yolda birlik tartışmaları oldukça yoğunlaştı. Hakikate uygun bir çıkış bulunmadığı müddetçe de bu tartışmalar devam edeceğe benziyor.

Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Adana şube Başkanı ve Şıx Çoban Ocağı Pirlerinden Zeynel Kete de bu tartışmalara bulunduğu her ortamda katkı sunmaya çalışanlardan biri.

Tartışmalara derinlik kazandırmak isteyen Pir Zeynel Kete kaleme aldığı bir yazıyı PİRHA ile paylaştı.

“Yolda Birlik Nasıl Olmalıdır? Zamanın Ruhu!/Hakikatin Dili Bizden Neler İstiyor?” ana başlığı altında kaleme aldığı yazıyı öneminden dolayı kısaltmadan yayınlıyoruz.

“HINZIRA SED HEZAR LANET”

Heq tüm Hak yol Süreklerin omuzuna Boz Atlı Xızır’ın kutsal sorumluluğunu yüklemiştir. Ya bu Xızırlı Yol’dan ikrar birliğine, ya da Hınzırlı Yol’dan ikrarsız, pirsiz, ocax’sız birliğe, yürüyeceğimizi göstermiş olur. Yolumuz Xızır heq yolu olduğuna göre; Hınzıra sed hezar lanet okuyup gerçeğe hu diyeceğiz.!

Xızır dar günün dostudur. Dostunun olmadığı bir dünya karanlıktır. Karanlık bir dünyada yaşam olmaz. İnsanlık yaşamsal bir dar boğazdan geçiyor.  Xızır tüm insanlara yardımcı olsun!

“DİLİMİZ HIZIRIN DİLİDİR”

Kendine doğru sözü ibadet kabul etmiş bir inancın içinde, hemen her gün yalan yanlış sözlerin, Alevilik adına sarf edenlere karşı; ya Xızır demenin zamanı tezden geldi hatta geçmiştir. Tüm kadim sözlerimiz heq Xızır sözleridir. Heqi bilen kendini bilmiştir. Bu kendini bilmeyenlere Xızır delil olsun. Yol ulularımız diyorlardıki – zimanê me zimane xizirê-” Dilimiz Xızırın dilidir”

Alevi sürekleri bundan kırk- eli yıl önce, “yol ’da birlik” diye bir amaçları olmamıştır. Son eli yıldan sonra böylesi bir noktaya geldilerse dönüp bir geçmişe bakmakta fayda var. Özellikle heq coğrafyasında pir talibinin, talip pirinin yolunu gözler, cem cıvat olup, heq-Xızır-jiyar ve diyarlarıyla niyaz olup, önce kendi hanesiyle, sonra komşuları ile toplumu ile ve kainatla yâr olurlardı. Ne hikmetse, “Kent-şehir” gerçekliği adı altında bu hakikat “modern yaşam” denilerek, geçmişin tümü olmasa da perdelenerek unutturulmaya çalışmaya başlandı. Kent bir gerçeklik, ancak yaşanmış kadim yaşam ise bir hakikatın kendisi olmaktadır.

“TARİH İNSANDA İNSAN TARİHTE GİZLİDİR”

Bu hakikat arayışı içinde olan binlerce yıl önce yaşanmış ve yaşatılmıştır. Bu kadim yaşam için, yola serini koyup, şahadet şerbetini içip, dondan dona, deryadan derya delil oldular yol pirleri, evliyaları, enbiyaları, anaları ve liderleri. Geçmişten bugüne, bugünü geçmiş ile buluşturmadıkça, her çaba amacına ve ruhuna ulaşmış olsa bile eksik, parçalı, takatını, maneviyatını ve anlamını yitirerek ulaşmayacaktır. Çünkü “Tarih insanda insan tarihte gizlidir” kelamı kendimize rehber etmiş bir kadim inançtan bundan dolayı Mansur e Hallaç katledilirken “Ben ezelî ve ebedî anda birlestirdim” demiştir.

“XIZIR KERAMETİNDEN GEÇMEYEN SÖZ ÇİĞDİR”

Ancak kendisini bilmeyenlerin her gün dahada sesleri yükselmekte, “söz adına”, heq adına, Xızır adına sarf ettikleri sözler; yol adına üzücü olduğu kadar, yüz kızartıcıdır. Heq Xızır kerametinde geçmeyen söz kelam, çiğ sözler olmaktadır. Sözlerimiz kelamlarımız dahi, keramet yüklüdürler ve yücelik doludurlar. Tüm Peygamberle ve kadim insanlığa yol göstermiş Xızır kelamlarımız, bir bir anlam ve yüceliğine gölge düşürmek için de ne kadar bizim olmayan “söz varsa” hepsi yol ve inanç sözleriymiş gibi, “ahlak” bilmektedirler. Biz Xızır olmadığı, güne gün demiyorsak, Xızırın kelamından ve kerametinde pirin himmetinde ve “kırık kap kırk makam”da pişmemiş söz çiğ sözdür diyoruz. Söze tarihi değer biçiyor ve önemsiyoruz. Bunun içinde yol sözü özü pak olmalıdır. Sözü aklı, zihni, dili paklanmadan “Yolda birlik”de, zor olacak yolun önü öncelikle paklanmaktan geçecektir. Yunus Emre boşuna” söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı/söz ola bal ile yağ ede ağulu aşı” dememiştir.

 “PİR DERYASINDAN KOPAN TALİP ÇÜRÜR”

Kendini bilende, bilmeyende konuşuyor. Eskiden böyle miydik? Sözün söylendiği yerde, cümle can Kaf dağının arkasında olsa da o söz ona iman olup, Xızır gibi hissederdi ve yaşardı. Sözü söyleyenin, gözü pirinin yolunu arzulardı. Şimdi talip Böyle midir? Pir deryasından, kelamından kopan talip, ikrarsız, pirsiz kaldıkça, söylenen sözler, mekansız, zamansız kalmıştır. Söz nerdeyse hükmünü yitirmiş, hatta çürür noktasına gelmiştir.

 “KUTSAL SÖZÜ ÇÜRÜTEN NEFİSTİR”

Kutsal söz bile can çekişir hale gelmiş ise, dönüp kendi nefsimize dönüp bakacağız. İyinin yollunu da, kötünün yolunu da nefsimizi bilmekle olacak. Kötünün ve iyinin yolu burdan geçiyor. Kutsal sözü çürüten nefistir. Bu nefs dar ve didardan geçmedikçe, yol dardadır? Günümüzde söz çürümüş desek, hakikatı doğru dillendirmiş olacağız. Ruh beden, söz ve kelamsız, pirsiz kalınca sözün de bir ağırlığı ve kutsallığı kalmamıştır. Biz biliriz ki insanın sözü yüzünün cemalidir. Söz ağızdan söylenir ama kalpten gelir. Söylenen söz kalbinin rengidir.

Söz kelam, manasız, pirsiz, talipsiz kalınca, derelerimiz, ırmaklarımız, sularımız, taşlarımız, jiyarlarımız, kutsal börtü böceğimiz, coğrafyamız feryat-figanları yaşamaktadır. Çünkü coğrafya anadır. Bugün bu ana coğrafyamızın tüm ruhu-bedeni, yüreği, vicdanı çarmıha gerilmiştir. Çarmıha tabi tutulan, kadim insanlığa analık etmiş kutsal heq coğrafyasıdır. Bu hakikatı görmeden, yol almak zor olacaktır. Yol almak yola ikrar vermek, her şeyden önce, hakikat arayışını sürdürebilmişlerdir. Bu arayış sahipleri olanlar; bilgeler, pirler, arifler, keramet sahibi olanlar, melek donunda olanlar, bir deryadan bir deryaya yol alanlar olmuştur.

 “YOL DERYADA DAMLA OLMAKTIR”

Dilimiz Xızır dilidir. Bu keramet ile sınanmayan, her söz bizden değildir. Söz tarihin geçmiş hafızandan süzülüp gelen kutsal kelimelerdir. Kelimelerin Heq’de karşılığı ise, Pir deryasında dar- didar olup kendini bilmiş sözlerdir. Pir sesinin olmadığı gün, Zulümat günü olmuştur. Bu sesin kelamında ‘piro “Veng dê” demişiz. Pir deryası, heq Xızır deryasında söz, özü bir olan bir olmuştur. Bu söz deryasıdır. Söz deryasında damlada ‘birimiz kırk, kırkımız bir’ isek; Yol bir sürek binbir, diyebiliriz. Yol deryada damla olmaktır. Damla olabilmiş miyiz? Deryaya nasıl yol alabiliriz?

Pirin kutsal nefesi kavlubeladan aldıkları nefesleri talibe yar, fam-guman olmuştur. Bir kez daha Pir Xızırın fam-u, guman-andan rıza alıp ya Xızır ya heq ya ‘homet’deyip, yola revanız.

‘Heq ve Xızır’ın gücü ve kerameti, her şeye yeter, dara düşmüşlerin yardımına yetişir’ inancı olsa da kutsalın sesi olan Pir ve diğer yol erenlerince çağrılmadan, bu kutsalların imdada gelmedikleri görülmüştür.

“YOL PİRSİZ, PİR TALİPSİZ İSE YOLDA BİRLİK MÜMKÜN OLMAZ” 

Yola nerden başlamalıyız, kelamı ve sözüne cevap bulamasak, “birlik” kavramı amacına ulaşmayacaktır. Yol ulu ise, peki ulu yapan nedir? Bu kutsal sesin demine kim hu demiştir. Bu gerçeğin adını veren kimdir? Ad koymak kutsallık ister. Her kutsalın bir adı bir mekânı varolmuştur. İşte bu yolu ulu yapanın ses ise, Pir Xızır olmuştur. Nasıl ki her Peygamberde tanrısının ‘vahyiyi’ yaşam bulmuş ise; aynı hakikat Alevi inancında Pirler’de yaşam bulmuş ve yaşamak zorundadır. Yol pirsiz, Pir talipsiz kalmışsa; “Yolda birlik” çağrıları nasıl yaşam bulacak, yolda nasıl birlik kurulacaktır?

Oysaki toplumsal gerçeklikte iş yapan ve her zaman geçerli olan kanun, büyük manevi gücü harekete geçiren kişilerin varlığıdır. Bu kişiler o büyük kutsal manevi ışığın ve gücün bir parçası oldukları iddiasıyla ortaya çıktıkları ve beklenen işaretleri topluma sundukları zaman, cümle canı ve her varlık o güç ile harekete geçmiş olur. Bu tür kutsal kişilikler kitabı elinde tutan bilge gibidirler. Bu bilgeler olmaz ise, bu hak ve kelam kitabı açılıp okunmaz. Pir gerçekliğine bir de böyle bir can gözüyle bakmamızın zamanıdır.

“OCAKLAR VE PİRLER ALEVİLİĞİN ÖRGÜTLÜ GÜCÜDÜR”

Kutsal olan yol ise; o zaman bu geleneğin sürdürülmesi ve kutsalların ahlaki anlam deryasını ile var olmaya devam etmesinde, Pirlik ve ocax olmazsa olmaz kurumlarıdır.  Ocaxlar ve pirler Aleviliğin örgütlü gücüdür. Pir hem inançsal hem tarihsel hafızasını temsil etme anlamında Alevi inancının ve dolasıyla toplumun lideridir. Toplum lidersiz yol almamıştır tarihte. Pirler ve Ocaxlara saldırmanın asıl amacı Aleviliğin ve toplumun dağıtılmak istenmesidir. Ocaxlarımız toplumsal hafızamız, pirlerimiz de yaşayan canlı tarihimizdir.

Alevilik bugün dardaysa, zorda kalmışsa, yol da dardadır. Neden? Aleviliğe yöneltilen saldırıların ilk hedefi neden doğrudan Pirlik ve Ocaxlar olmuştur? Bu hakikate doğru ve yerinde bakamasak, yapacağımız ve temsil edeceğimiz her şey yanlış eksik ve manasız kalacaktır. Bugün her şeyin yıkılışında kutsal mananın yitirilişi bütün evren semah dönerken manaya varmak ister, çarkı pervazdaki aşkın anlamı manaya varmaktır. Hakikat ve özgürlük aşkı olmadan manaya varılmaz.

 “MANEVİYATIN OLMADIĞI YERDE TOPLUM DA OLMAZ”

Her çalışmanın piri olmak kolay olmamıştır. Bu yolun piri olmak demek, bozulanı, dağılanı, parçalananı, rengi solanı, tümünü bir araya getirip, ruh vermek olmalıdır. Bugün tüm sözlerin cansız, etkisiz, mana gücü olmadığı gibi, manevi gücüde kalmamıştır. Maneviyatın olmadığı bir yerde toplumda toplumsallıkta olmayacaktır. Bunun içinde inancımızın merkezi maneviyat ve ahlaki ilkeleridir. Bunun inancını ve ruhu ise Pirdir. Yolun kutsal kanunu “ne devletli ne dinselleşmiş dogmatik tarikatçılıkla” ayakta tutulmayacağıdır. Toplumsallığı ve birliği ‘diriliği, iriliği’nin doğal ve kadim özü ise, ahlaki ilkeler oluşturulmuştur. Ahlak varsa toplum ve toplumsallık vardır. İnsanlığın tarihsel hafızası ahlak ile maddi ve manevi kültürel değerlerle yaşam haline gelmiştir.

“RENKLİLİĞİMİZ EVRENSEL DEĞERLERİN BİR SONUCUDUR”

Toplum ahlaksızlığı kabul etmemiş ve buna rızalık vermemiştir. Bugün biz Alevi halk toplumuna dayatılan, “ahlaksız” olana zorlanmaktır. Nahak zülamatın tekçi, aklı bize biçtikleri don tekçi aklın donu olmaktadır. Bu tekçi akla karşı, “yol bir sürek binbir” diyor ve hakikatın yanında semaha duruyoruz. Toplumsallık inşa edilmeden, ikrarlaşmadan saflaşmadan nasıl semaha dururuz. Semaha duran canlara Gulbank verilirken boşuna mı “semahlar saf ola” denilir. Renkliliğimizle, kadim binbir çeşitliğimizle, evrensel değerlerin bir sonucudur ki; Kendimizi, Rêya heq, Çepni, Yarasan, Tahtacı, Hubyar, Arap, Bektaşi, Ehli heq, Kakailer, Türkmen vb. birçok sürek ile toplumsal kadim küttür ile toplumsal tarihsel varlığımızı korumuş ve insanlığa değer katmış ve almış bir yaşam felsefesi ve inanç kültürleriyiz.

“PİRİN CEMALİ KIBLEGAHIM”

Yol ve hakikat arayışın en görünür tezahürleri, Pir ve kutsal ocax-larımızdır. Biz bu iki kurumu Alevi inanç talipleri olarak, göz nurumuz gibi sahiplenmedikçe, nahak zülmatın saldırıları, inkarın önüne geçemeyeceğiz. Yolu savunmak ve yaşatmak istiyorsak, ancak bu iki kutsal kurumu yaşatmakla başlatmalıyız. Pir ve Ocax Alevi inancının kıblegahlarıdır. Bu kıblegahlarda nur sönmüşse, ışık yoksa, mazlum çaresiz kaldığı zamandır. Zamanın ruhu pir ve ocaklarımıza dönelim ve ikrarımızı tazeleyelim. Boşuna mı diyoruz “pirin eşiği secdegahım, cemali ise kıblegâhımdır”

“YÖNTEM VE HAKİKAT ARAYIŞIMIZ”

Sorunların çözümünde yöntem ve hakikat arayışımız:

Yaşadığınız her an bir tarihin zuhurunu içinde barındırmaktadır. Evren dönerken hak aşkı Hızır hikmetini bilenler çarkı pervaz halindedir. Bu çarkı pervaz büyük bir gayretle bizi yeni bir yaşamın eşiğine getirecektir, Yeter ki hak aşkı ve Hızır gayreti olsun. Zamanın çarkı bize durmayı değil Kemalet ile gayret etmeyi, nahak zihniyete karşı Hızır aklında kom olmayı uygun görür. Başta Ortadoğu olmak üzere birçok coğrafyada zulüm katmerleşerek devam etmektedir. İktidara bulaşmayan, hakkın emri rızasına göre yaşayan, ahlaki politik olan Rıza toplumunun bütün komları, klanları, kabileleri, halklar, inançlar, mezhepler, mazlumlar, mağdurlar, rızkını hak aşkı Hızır gayretiyle kazanıp pay edenler, Nahak zihniyetin zulmü ile karşı karşıya kaldıklarını bilmekteyiz. Bizler cümle canı hakkın varlığının delili olarak kabul ettiğimize göre; yaşanan sürece karşı sorumluluğumuzun olduğunu bilmeliyiz.

“SÜREKLER, KÜLTÜREL VE FİZİKİ SOYKIRIM EŞİĞİNDE”

Gelinen aşamada binlerce yıldır kom olarak bugüne kadar gelmiş Alevi sürekleri kültürel ve fiziki olarak soykırım eşiğine getirilmektedir. Farklı coğrafyalarda farklı isimlerle anılan Hak yol Alevi sürekleri bir bütün olarak çarmıha gerilmiş durumdadırlar. An yoktur ki herde devreş olan hakkın görünür olduğu topraklarımız, kutsal mekanlarımız, jiyarlarımız, dergahlarımız, nişangahlarımız, mezarlarımız, tarihsel değerlerimiz, Rêya heq Alevi arkeolojisi, Nemrudi zihniyetin tacizine tecavüzüne uğramasın. An yoktur ki masum i pak olan evlatlarımızın kanları toprağa düşmesin, mürşidi Kâmilullah olan analarımızın havarları Gök kubbeye ulaşmasın, hakikat ve özgürlük uğruna Yola revan olan yol ulularımız zindanlara atılmasın, yaşamına son verilmesin, darağaçlarında Serden geçmesin, taciz tecavüz edilmesin, sürgüne gönderilmesin.

“HIZIR AKLI İLE ÇÖZÜM ARAMALIYIZ”

Bütün bu yaşananlar bize tarihsel sorumluluklar yüklemektedir. Yaşanan olaylara, olgulara yüzeysel yaklaşmak, derinlikli kavrayamamak, Fam u Gûman sahibi olmamak, yolun Kemaleti ve Hızır aklı ile çözüm üretememek, dolaylı da olsa yaşatılan zülme ortak olmaktır. Bu gerçeklikten hareket edersek yol adına söz söyleyen her canın yola karşı darda olduğudur. Yol taşını yol kuşuna atmadan hak meydanında dara durup hak kelamını söylemek, tarihsel bir görevdir. Yaşanan sorunların karşısında “gelin canlar bir olalım /mazlumun ahını alalım.” “Bir olalım iri olalım diri olalım” demenin zamanıdır. Mevcut daralma, dağınıklık, çözüm üretememe, sorunların karşısında Hızır aklı ile çözüm aramama, yolumuzu pirsize, nursuza, arsıza, hırsıza uğratma, bilerek bilmeyerek buna ortak olma en büyük sorunlarımızdır. Bu yaşanmışlıkları bilipte Hüseyni duruşu göstermemek, zalimin zulmüne sessiz kalmak, doğal düşkün olmaktır.

“YOLU KENDİMİZE DEĞİL KENDİMİZİ YOLA UYARLAYALIM”

Bütün bu sorunların farkında olup yolda birlik çalışmalarını edep ve Erkan ile yürütme son derece önemlidir. Yaşanan sorunlara çözüm bulmanın tek yolu yola ikrar bent olmaktır. Yola talip olunursa yolu kendimize değil kendimizi yola uyarlarsak hal bilmez elinde kendimizi kurtarır ve yolda birliği inşa edebiliriz.

CEVAP BEKLEYEN TEMEL SORULAR

Yolda birlik nasıl olmalı? Yol ulularımız birliği nasıl başardılar?
Yolda birlik deyince neyi anlamalıyız?
Cem erkanında cemin birlenmesi, bütün canların birbirinin omuzuna niyaz olması, birlenmesi yol için ne anlama gelmektedir?
Evde, işyerinde, sokakta, siyasette, politikada, kurumlarda birlemek ne demektir?
Bütün cümle can ile yâr olmak bir olmak anlamına gelir mi?
Birey, toplum ve doğa ile bir olmak, yâr olmak ne demektir?
Gelinen aşamada yolda birlik için ne yapılmalıdır?
Birlik çalışmalarının yöntemi ne olmalıdır?
Yolda birlik çalışmaları sadece bazı kurumların gayreti ile olması yeterli midir?
Daha önce yapılan Çalıştayları, birlik çalışmaları başarılı oldu mu olmadı mı?
Başarılı olunmadı ise nedeni niçini tartışılacak mı?
Başarılı olan yönler nelerdir?
Sorunların çözümünün önündeki en büyük engel nedir, kimlerdir, hangi zihniyettir?
Bu zihniyet hangi kaynaklardan besleniyor? gibi sorulara ilişkin derinlikli araştırmalar yapılıp yola uygun cevaplar oluşturulmalıdır.

Özümüz darda, yüzümüz yerde, hak divanında, pir huzurunda dara duracak mıyız?
“Alimler özünü yoklar, cahiller kendini paklar” diyebilecek miyiz?
Xızır aklını kendimize rehber yapabilecek miyiz?
O Hızır aklı ki Nuh’u Nebiye gemi yaptırdı, Musa’yı kelamullaha denizi ikiye ayırdı, Isa’ya köyü Meryem oldu, İbrahim’e oğlunun ikrarlı duruşu oldu ve koçu gönderdi, Muhammed Mustafa’ya Cebrail donunda Ali Nuru oldu, 124 bin Nebi bu akılla Kemalet kazandı. Bütün peygamberler Hızır aklına bulanmadan peygamber olmadılar.

Darda ve zorda xelasın (kurtuluşun) aklıdır Xızır. Yolda birlik gayretlerinde birbirimizin Xızırı olabilecek miyiz? Sorunlara yaklaşım yöntemi hakikati inşa etmelidir. Hakikat binlerce yıllık bir arayıştır, bir yöntemdir.

“BİRLİK OLMAZSAK NAHAKIN İŞİ KOLAYLAŞIR?”

Yolda birlik nasıl olmalıdır? Zamanın ruhu bizden neler istiyor?

‘Yolda birlik nasıl olmalı?’ ile ilgili söyleyecek hak kelamının ve gayretin zamanıdır. Zamanın ruhu bunu bizden istemektedir. Bilinmelidir ki mekân rızasız zaman sahipsiz değildir. Birlik olmazsak Nahak zihniyetin işini kolay kılarız. Nefis deryaları bizleri parçalara ayırarak kendi işlerini kolay kılmışlardır. Ayrışmak, ayrıştırmak zulümattır, hakkın emri rızası değildir. Hak yol Alevi hakikati kalu beladan beri cem olarak, Kom olarak, edep erkan çerçevesinde, Nahaktan uzak, hakka yakın olarak, damla deryanın mayası olmuş, deryadan ısrar ederek bugüne kadar gelmiştir. Nasıl ki cümle can rahîm kapısında birlik içinde sır ise, cümle cana niyaz olan, çerağ uyandıran canlar, Kurumlarımızın yöneticileri, canlarımız bu manaya uygun davranmalıdır. Yolu kendimize değil, kendimizi yola uyarlamalıyız, bilinmelidir ki bizler yolun talibiyiz. Hakk bile yolu var ederken yola ikrar verip, yolun talibi olmuştur. Yolun bir eksiği yoktur. Eksiklik kendimizdendir. Yolda birlik çalışmaları esnasında bu hakikat rayber edilmelidir. Sorun olmak ya da olmamak meselesi midir? Tarihsel sorumluluklarımız nelerdir? Yaşadığımız demi Devranı fam etmek zorundayız famsız ve gümansız kalan nursuz kalır.

“ASLOLAN XIZIR HAKİKATİNİ BİLİNCE ÇIKARMAKTIR”

Ya Hêq ya Xızır diyen, Pirin darına duran, özünü dara alan, Erkan yürüten her can yaşananı fark etmek zorundadır, bunun sonucunda hak kelamını söylemelidir. Yola talip olan evlat, yaşananı bilmek zorundadır. Hak kelamını söylemeli doğru raha(yola) gelmelidir. Celladı bile yola davet eden hakikat doğru anlaşılmalıdır. Sorun zayıf ya da güçlü olmak değil, kurumlarda görev alıp almamak değil, cem evlerine, çeşitli kurumlara sahip olmak değil, paşa, Vali, kaymakam olup olmamak değil, Hak bilen ile Haktan cüda olma meselesidir. Aslolan Xızırı gayreti bilince çıkarmaktır. Demi devranda don değiştirip değiştirmeme meselesidir.

“TARİHSEL SORUMLULUKLARIMIZ BİZE KEMALET KAZANDIRMALI”

Bilinmelidir ki Hak yola ikrar verip talip olmuş ise, cümle canda yola talip olmalıdır.

Başka türlü yolda birlik nasıl sağlanır? Cümle canın sorumluluğu vardır omuzlarımızda. Talip ile kul arasındaki mana budur işte. Kul nefsinin peşi ile koşar, zalimin sofrasına oturur, Hızır Paşa olur. Talip ise don değiştirir, kemalet kazanır, dar didar olur, meydanda yerini bilir, gözü yoldadır, pirini arzular. Canların niyaz oldukları, hakkı dile getirdikleri her mekân hak meydandır. Yolda birlik gayretinde olan her canın söyleyecek kelamı vardır kelamını söylemelidir. Yol evlatları ikrar verenler durdukları yeri bilmelidir. Edep Erkan çarkında kelamı mızı söylemeliyiz. Hakkı bilen hak kelamını söyler. Hak meydanında ayağa Kalkan yerini bilir yerini bilen yer gösterir. Her can kelamını söyledi, ama ben bildiğimi söylerim pozisyonunun hak meydanında yeri yoktur. Hükmetmek nefis iktidarlarının işidir. Tarihsel gerçeklik bize göstermiştir ki hükmedenlerin sözü hak edenlerin sözü değildir. Yolda birlik gayretinde Hakikat açığa çıkmalıdır. Bu Hakikat yol evlatlarına kılavuz olmalı, rayberlik yapmalıdır. Tarihsel sorumluluklarımız bize Kemalet kazandırmalıdır.

“BİRBİRİMİZİN HIZIRI OLMAK ZORUNDAYIZ”

Mevcut Alevi kurumları, kurum yöneticileri, Alevi canlar, sadece yapılanlara değil yapılması gerekip de yapılmamış olana da bakmak zorundalar. Yaşadığımız demi devran, içinde bulunduğumuz zorluklar her canın kendi darını kurup didar olmasını gerektiriyor. Yol evlatlarının Rıza neferi olması gerektiği senelerden geçiyoruz. Hak meydanında pir huzurunda özünü dara çeken, eksiği kendinden gören, başkasını sorumlu tutmayan, özünü yoklayan, mazeretli, ayak kaydıran, her türlü Nahak aklı kullanan, sorumluluk almayan, hak kelamını söylemeyen, Cem u cıvat erkanında uzaklaşan, yolun hakikatini derneklere kurban eden, yol cümleden uludur hakikatini unutan, pirini, mürşidini, rayberini musahibini bilmeyen bir tarzla yol yürünmez, hakikat inşa edilemez, yolda birlik sağlanamaz.

Her can özünü dara alıp yola ikrar bent olursa aynı zamanda kendi kendinin Xızırı olur. Zulmat deryasına karşı birbirimizin Xızırı olmak zorundayız. Zamanın ruhu bunu yola talip olandan istemektedir. Zalimin zulmü ne kadar artarsa artsın, şartlar ne olursa olsun, Nahak zihniyetine karşı; Heq aşkı Xızır gayreti ile çarka girmek zorundayız.

Birbirimizin Xızırı olmak dileğiyle.

PİRHA/İSTANBUL

 

Bunları da beğenebilirsin
1 yorum
  1. Nazım Karataş diyor

    Sayın Kete, yazınızı heyecanla okudum. Ve okurken umut ettim, bir yerde gerçekten somut bir çözüm önereceğinizi. Maalesef arka arkaya dizilmiş güzel cümlelerin dışında bir şey bulamadım. Bütün yazı boyunca pirin yolunda gidin diyorsunuz. Ama hic bir yerde bu pirin o makama gelebilmek için hangi kriterlere uyması gerektiğini yazmiyorsunuz. Ocakzade olan herkes ben dedeyim pirim diye ortaya çıkıyor. Kimler bu makama layık? Bunu belirlemek için bir pirler konseyi çözüm olabilirmi? Bu meclisden tastik edilmemiş kişi dedelik pirlik, yapamasın. Bu bir örnekti. Böyle veya benzeri bir öneriyi sizin yazınızda aradım. Alevi örgütlenmeleri tıkanmıştır. Günümüzün ihtiyaçlarına cevap veremiyor. Benim önerim bu konuda tüm örgütlerde meclise dayalı yönetim şeklidir. Şeffaf, çoğulcu ve katılımcı. Mümkün olduğunca Alevileri örgütün karar ve eylemlerine dahil etmek. İşleri dağıtıp sorumluluk vermek vb…

    Selamlar
    Nazım Karataş

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak